Emperyalizmin Favorisi: Kimlik Siyaseti

Roma İmparatorluğundan beri değişmeyen yöntemdir: Böl ve Yönet (Divide et Empera)

Roma’nın yaptığını doğu-batı, kuzey-güney dünyadaki tüm imparatorluklar yapmıştır.

En masrafsız iştir.

Tümünü karşına alıp savaşacağına, bölersin ve aralarında savaşırlar.

İcabında öyle bir bölersin ki, bir kısmı senin gönüllü (kurbanlık) ordun bile olur.

Mohikanların Sonuncusu” filminde mesela, savaşlarla soyu tükenmiş bir kabilenin son ferdi İngilizlerin emrindeydi.

Avrupalı kolonyalistler Afrika’yı böyle yönetti: her kabilenin eline silah verip keyif çattılar.

Batılı emperyalistler Osmanlı’yı böyle parçaladı: Yunanı, Arapları, Ermenileri ayaklandırıp Türklere saldırttı.

Ulus devletler çağında da bu devam etti.

Bugün Yemen’de iki grup birbirini boğazlıyor, Ukrayna’da akrabalar birbirini katlediyor.

Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, Sudan’da olan bu.

Türkiye gibi Atatürk tarafından sağlam temellerle kurulmuş üniter ve ulusal kimlikli bir ülkeyi bölmek için harıl harıl çalışıyor Sam Amca’nın yavruları.

Tüm bunlar zayıf karına çalışan kimlik siyaseti sayesindedir.

Sınıf siyaseti Batılı kapitalistlerin en korktuğu, en sevmediği şeydir.

İkincisi de ulus kimliklerdir.

Yugoslavya’yı öyle parçaladılar; önce Yugoslav ulus kimliğini yok edip ardından mikro milliyetçiliği enjekte ederek.

Komünizmin (ve Sosyalizmin) çöküşüyle, 1990 sonrası dikkat edin sıra Türkiye’ye geldi.

2. Cumhuriyetçi denilen neoliberal foncu aydınlar sürekli kimlik siyaseti yaptı.

Etnik köken, mezhep, din filan bir ulusu parçalamak için ne varsa kullandılar.

Aslına bakarsanız bu program, Türkiye’nin NATO’ya girdiği gün yürürlüğe kondu.

Dincilik pompalandı, Kürtçülük hortlatıldı.

Sol partilerin büyümesi, meclise girmesi engellendi.

Ama coştuğu dönem 90 sonrasıdır. 90 sonrası sıra Kemalistlere geldi. Onlar da yasak yedi.

Bu dönem PKK’nın coştuğu dönemle paralel dikkat edin.

ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi esasen Türkiye, İran, Suriye ve Irak toprakları üzerinden bir Büyük (Free) Kurdistan yaratma projesidir.

Bunun için Türkiye’de “Türklüğü”, “Kemalizm”i, “Sosyalizm”i yok edersiniz.

Sınıf ve ulusal kimlikleri parçalar ve etnik mezhep kimlikleri yerleştirirsiniz.

Sonra iş bir kıvılcıma bakar.

Yugoslavya’da bir futbol maçıyla başladı parçalanma.

Bugün Türk siyasetindeki manzara-i umumiye de bu parçalanmanın devam edeceğini gösteriyor.

14 Mayıs’ta kim kazanırsa kazansın, asıl parsayı toplayan NATO olacaktır.

Türkiye üzerinde bir dönem (10 yıl kadar) gerileyen NATO düzeni, yeniden atağa geçecektir.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in ‘Ukrayna’yı NATO’ya alacağız’ sözleri çok tehlikelidir.

Hedef, Türkiye’yi Karadeniz üzerinden Rusya ile karşı karşıya getirmek, hatta savaştırmaktır.

Bizim insanımız dış politikayı bilmez anlamaz.

Aydınımız” jeopolitikten çakmaz.

Oysa Atatürk bu ülkeyi kurarken tamamen bir jeopolitik bilinç ile hatta jeostrateji dehasıyla kurdu.

Jeopolitikten anlamayan NATO memuru, AB muhibbi diplomatları, dış politika uzmanı diye getirirseniz, felaketten felakete koşarsınız.

Fetöcüleri yeniden devlete sokarsanız bu ülkenin temeline dinamit koymuş olursunuz.

NATO 1950’lerden beri TBMM’de sosyalist ve Kemalistleri yasakladı.

Sonuçta en kritik oylamalarda bile NATO’ya bir kişinin bile hayır diyemediği bir TBMM ortaya çıktı.

ABD çöküyor çökmesine ama çökerken son çare, NATO’yu güçlendirip savaş çıkarıyor.

O yüzden sadece 14 Mayıs günü değil, sonrasında da Atatürk’ün o ünlü sözünü tekrarlamalıyız: “Geldikleri gibi giderler!”

İhvancılar, NATO’cu kimlik siyasetçileri, neoliberal akbabalar, etnikçi dinci bölücüler, fondaş CIA-MI6 ajanları, ihaleci mafyalar, komprador esnaflar, işbirlikçi arsız ve hırsızlar…

Bizler yeniden Kemalist bayrağın altında, ayrımsız gayrımsız Türk ulusu olarak birleşinceye kadar keyfinize bakın.

Ama sonra…

Bunları da sevebilirsiniz