Atatürk’ün CHP’si ve Omurga

Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasından beri partisinde yarattığı dönüşüm herkesin malumu. Bu dönüşüm farklı adlarla anıldı. Kamuoyunda ”Atatürkçü” olarak bilinen kimseler bu dönüşüm sonucu oluşan partiyi Y-CHP olarak adlandırdı.

”Atatürkçü” çevre bu ifadeyle CHP’nin şu özelliklere sahip olduğunu ve bu yüzden de eleştirilmesi gerektiğini dile getiriyorlar:

      1. Y-CHP neoliberal veya liberaldir. Bu yüzden hem devletçilik okuna hem de halkçılık okuna aykırı bir yapıdır.

      2. Y-CHP Batıcıdır. Bunu derken Batılılaşma ile Batıcılık arasında bir ayrım yapıyorlar ve Y-CHP’nin Türkiye’nin milli menfaatlerini Batı karşısında korumayacağını ve Batılı ülkelerin çıkarlarına uygun hareket edeceğini kast ediyorlar.

      3. Y-CHP Atatürk milliyetçiliğinden kopmuştur. Bunu derken CHP’li yetkililerin Türkiye’nin yakın tarihindeki olaylarla ilgili açıklamalarını işaret ediyorlar.

Bu eleştiriler boş yere değil. Kimisi ülkede uygulanan neoliberal programın karşısında daha kuvvetli bir halkçı/devletçi güç görmek istiyor; kimisi Batı’nın çifte standartlarına karşı daha onurlu bir dik duruş sergilenmesini istiyor; kimisi de mikromilliyetçi söylemlerin Batı’nın da desteğiyle özellikle Atatürk’e ve Cumhuriyet Devrimi’ne karşı yıkıcılığından rahatsız olup CHP’nin bu saldırı karşısında durmasını istiyor. Bu istekleri karşılanmadığında da eleştirileri ”dost bildikleri” CHP’ye yöneliyor.

Dahası, CHP’nin yeni kadrolarıyla eski kadroları arasındaki kıyaslamalardan hareketle yeni yönetimin CHP’nin kimliğini büsbütün değiştirdiğini düşünüyorlar. Dolayısıyla, eleştiriler, söylem düzeyinde, kadro düzeyinde ve program düzeyinde olmak üzere üç farklı biçimde ortaya çıkıyor.

Bu eleştirilere uzun uzun yanıt vermek isterim ve vereceğim.

Ne var ki, bu yazımın konusu bu eleştirileri yapanların siyasal seyrini gözler önüne sermek. Eleştirilere ileride teker teker yanıt vereceğim.

CHP’yi Atatürk CHP’si olarak görmediği için eleştiren kişilerden birkaçına daha yakından bakalım: Nedim Şener, Hulki Cevizoğlu, Mehmet Ali Çelebi.

Nedim Şener’i ele alalım. Ergenekon-Balyoz ikliminin yaşandığı günlerde Fethullahçıların cinayetlerini araştırıyordu. Araştırmaları sonucu ulaştığı bulgular ve bunları korkusuzca açıklaması nedeniyle hapsedildi. Nedim Şener’e en başta CHP’liler sahip çıktı. O günlerde, basın özgürlüğü üzerinden savunulan Nedim Şener, ”Batılı” zihniyetin temsilcilerince savunuldu. Atatürk’ün CHP’si olmadığını iddia ettiği CHP yönetimi milletvekillerini FETÖ’nün uyduruk mahkemelerine gönderdi, tutuklularla görüştürdü. O günlerde Nedim Şener’e saldıran Taraf Gazetesi Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ermeniliğini, Aleviliğini ağzına dolamış, CHP yönetimine ateş püskürüyordu.

Benzer şekilde Mehmet Ali Çelebi, aynı dönemde ”sehven” denilen tezgahlarla içeri atılmıştı. Ağabeyi, ailesi ve sevenleri soluğu CHP’de almıştı. ”Atatürk çizgisinde olmayan CHP Yönetimi” kendisine sahip çıktı. Ailesini kurmasına kadar destek oldular. Dahası, kendisinin TBMM’de temsil edilmesine aracılık ettiler. Mehmet Ali Çelebi, ”Atatürk çizgisinde olma ısrarıyla” önce Memleket Partisi’ne katıldı. Bu parti de CHP’nin dönüşümüne aktif olarak katılmış Muharrem İnce tarafından kurulmuştu. Atatürk çizgisinde olmak adına Muharrem İnce, ittifaklara karşı çıkıyordu, ittifakların yalnızca seçim için yapılması gerektiğini söylüyordu. Bunu da milletvekili sayılarıyla açıklıyordu, yani koltuk sayısıyla. Dikkatinizi çekerim: İlkelerle değil, koltukla. Oysa sonradan Millet İttifakı ilkeler ve politikalar üzerinde 1 yıldan fazla süre çalışmış, ortak mutabakat metnine ulaşmıştı. Buna göre, tüm partilerin üzerinde uzlaştıkları hususlar ortak mutabakatta yer alırken, her partinin kendine has programları siyasetlerinin konusunu teşkil edecektir. İlkeler ve programlar, özetle güçlendirilmiş parlamenter sistemin gerekleri üzerine yapılan o hummalı çalışma, Muharrem İnce nezdinde hiçbir önem taşımıyor. Varsa yoksa aritmetik. Yani hiçbir ilkeye yer yok. Bunu zaten kendisinin de dahil olduğu ittifaktan çıkarkenki tavrından ve söylemlerinden görebiliyoruz. Atatürk İlkeleri diye yola çıkıp gelinen nokta ibretlik.

Mehmet Ali Çelebi daha da Atatürkçü olduğu için hızını alamayıp Tank Paleti satan, Türk Milliyetçiliğini ayaklar altına alan, kaçak Osman Öcalan’ı İBB seçimini almak için TRT ekranlarına çıkarıp seçim kampanyasının bir parçası haline getiren, Türk askerine ”kelle” diyen, ”Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanıyım” diyen ve bu amaçla Suriye’de cihatçıları destekleyip ülkemizi terör üssü haline getirip devamında da ülkeye 3 milyonu aşkın sığınmacıyı yerleştiren AKP iktidarına katıldı. ”Atatürkçülük” ısrarının insanı götürdüğü yer çok ilginç.

Nedim Bey, Hulki Bey ve Mehmet Ali Çelebi, Hizbullah’ın yasal kanadıyla açık ittifakını, Millet İttifakının adayına karşı HDP’nin aday göstermemesi üzerinde durarak gizlemeye çalışıyor. Asrın liderinin hatalarının, çevresindekilerin yolsuzluk dosyalarının, hatalı dış politikalarının sonucu olarak Batılı güçlerinin nazarında ülkenin zayıf halkası olduğunu görmüyor.

Nedim Bey, basın özgürlüğünün geldiği noktayı göremiyor. Rende Binasından yayılan yalanları umursamıyor. Oysa vatanını seven biri, yurttaşlar arasında nifak tohumları ekenlerin kamu gücüyle korunup kollanmasına, üstelik maliyetinin de kamuya yüklenmesine isyan etmeli. Ama nerede!

Benzer suçlamaları Hulki Cevizoğlu da, Mehmet Ali Çelebi de yapıyor. Bugünlerde Cumhur İttifakı’nın milletvekili aday adayları arasına girmiş bulunuyor. Hayırlısı olsun. Umarım kabul edilir de TBMM’de Atatürk’ün çizgisinde milletvekilliği yapar. Daha dün Taliban’ı savunanlarla birlikte laikliği savunan Hulki Cevizoğlu, bugün Hizbullah’la yapılan ittifaka gıkını çıkarmıyor.

CHP’nin veya Y-CHP’nin Batılılara ülkeyi bölmek gibi bir taahhüdü yok, Ortadoğu’yu yabancı projeler kapsamında şekillendirme programına ortak da değiller. Kamulaştırmalardan, Beşli çetelerin hukuka aykırı yollarla kazanılmış varlıklarına el koymaktan, Türkiye’yi soyanlardan hesap sormaktan, vergi cennetlerine kaçırılan paraları geri almaktan, neoliberal politikalar son vermekten, Bütçe hakkını savunmaktan, Aile Sigortasıyla yoksul halkımızı tarikatların elinden kurtarmaktan, Türk Ordusunun imkan ve kabiliyetlerini satılığa çıkarmak yerine güçlendirmekten, kutuplaşmayı aşmaktan, sığınmacıları iade etmekten, başka ülkelerin iç işlerine karışmaktan ve daha nicelerinden söz ediyor CHP yönetimi. Bunlara karşı AKP’nin ve kapının dışında tutulan en ufağından ideolojisi ayaklar altına alınan en büyüğüne kadar tüm ortaklarının tek söyleyebildiği ”dış güçler” geyiği ve ülkenin her bir noktasına inşaat yapmaktan ibaret.

50 bini aşkın insan depremlerde, pek çokları iş kazalarında, sellerde, yangınlarda ölmüş bir milletin Atatürk’e gerçekten ihtiyacı var. Keşke olsa. Ama Atatürk’ü yanlış yerde arıyorsunuz beyler. Atatürk’ün, Cumhuriyetin, devletin ve güzel olan her şeyin düşmanları arasında yer almanızı Atatürk ve vatan sevgisiyle açıklayamazsınız. Bu kadar zamanda alternatifini yaratamadınız. Egolarınızın ve nefretinizin esiri oldunuz. En nihayetinde öfkenizle, aceleciliğinizle ortada kaldınız. Şimdi sığınmak için AKP’desiniz. Atatürkçülüğü ayaklar altına aldınız. Artık ”ulusalcılık”, ”Avrasyacılık”, ”Atatürkçülük” sayenizde karikatüre dönüştü.

İddialı olacağım. Sizlerin yeni CHP dediğiniz parti, 1980 sonrası hiç bu kadar Atatürkçü olmamıştı. Fakat yetmez. Daha fazlası gerek.

Bunları da sevebilirsiniz