Var Olmak I – Platon’un Sakalı

Gelin birlikte şu argümanı inceleyelim: Tanrı, en mükemmel varlık olarak tanımlanır. Başka bir deyişle, o bütün olumlu özelliklere sahiptir. Mesela bilgelik olumlu bir özelliktir, dolayısıyla Tanrı sonsuz bilgeliğe sahiptir. Güç ve merhamet de olumlu özelliklerdir, dolayısıyla Tanrı’nın gücü ve merhameti sınırsızdır. Benzer şekilde, var olmak da olumlu bir özelliktir. Öyleyse, Tanrı vardır.

Tanrı’nın varlığına dair bu türden “Ontolojik Argümanlar” tarihte birçok önemli filozof tarafından öne sürülmüştür: Aziz Anselmus, Descartes, Spinoza… Ama birçok kişi bu argümanı ilk duyduğunda, argümanda yanlış bir şeyler olduğu hissine kapılır. Nasıl oluyor da bir nesnenin tanımından başlayıp, onun gerçekten var olduğuna ulaşabiliyoruz ki? Bu işte bir yanlışlık var.

Kant’a sorarsanız akıl yürütmedeki yanlışlık, var olmanın ne olduğuna dair bir yanılgıdan kaynaklanıyor: “Var olmak” aslında gerçek bir yüklem değil. Bu yazı dizisinde var olmanın ne olduğunu inceleyeceğiz. Eğer var olmanın ne olduğunu anlayabilirsek, yukarıdaki argümandaki yanlışlığı ve Kant’ın ““Var olmak” gerçek bir yüklem değildir” iddiasını anlamış olacağız. Öyleyse başlayalım.

Felsefedeki en soyut disiplinlerden biri olan ontoloji (ya da varlıkbilim) nelerin var olduğunu inceler. Bu köşede ontoloji hakkında birçok yazı yazma şansım oldu. Tümeller var mıdır? Bilimin ortaya koyduğu gözlemlenemez, kuramsal nesneler gerçekten var mıdır? Bu köşede henüz bahsetme fırsatı bulmadığım başka ontolojik sorular arasında şunlar sayılabilir: Ahlaki olgular var mıdır? Sayılar gibi matematiksel nesneler var mıdır? Bu yazı dizisinde inceleyeceğimiz soru bunlardan daha da soyut bir soru aslında. Bir şeyin var olup olmadığını araştırırken, yani ontolojiyle uğraşırken, tam olarak ne yapıyoruz? Bir şeyin “var olduğunu” söylemek ne anlama gelir?

Var olmakla ilgili dikkatimizi çekmesi gereken en temel noktalardan biri şudur: Her şey vardır. Bu yönden, örneğin, mavi olmak ya da kısa boylu olmak ya da ikiye tam bölünür olmak gibi özelliklerden ayrılır. Tüm mavi şeylerin bir listesini yapmaya kalkacak olsak, bazı şeyleri o listenin dışında bırakmamız gerekir. Aynı durum kısa boylu şeyler ve ikiye tam bölünür şeylerin listeleri için de geçerli olacaktır. Oysa, var olan şeylerin bir listesini yapmaya kalksak, hiçbir şey bu listenin dışında kalmayacaktır. Çünkü her şey vardır.

Her şeyin var olduğuna karşı çıkmak pek de kolay değil. Her şeyin var olduğunu reddetmeye çalıştığımızı düşünelim. Bu durumda “bazı şeyler var değildir”, yani, “var olmayan şeyler de vardır” demiş olmaz mıyız? Bu da apaçık bir çelişkidir.

Ancak, her şeyin var olduğunu anlasak bile çözmemiz gereken bir bilmece vardır. Amerikalı filozof ve mantıkçı Willard Van Orman Quine, bu bilmeceyi Platon’un Sakalı olarak adlandırır. Bilmeceyi anlamak için herhangi bir ontolojik tartışmayı düşünelim. Örneğin, ben bilimsel gerçekçi olayım ve elektronlar gibi birtakım kuramsal nesnenin var olduğunu iddia edeyim. Siz de kuramsal nesnelerin var olmadığını iddia eden taraf olun. Ben aramızdaki tartışmayı şu şekilde özetleyebilirim: Birtakım nesne var ve bu nesnelerin varlığı konusunda okurumla anlaşamıyoruz. Peki ya aramızdaki tartışmayı siz nasıl ifade edebilirsiniz? Birtakım kuramsal nesne var ve bu nesnelerin varlığı konusunda Deniz’le anlaşamıyoruz, diyemezsiniz. Çünkü size kalsa kuramsal nesneler falan yoktur.


Buradaki bilmece şudur. “Kuramsal nesneler yoktur” gibi bir cümle, ilk bakışta, kuramsal nesneler hakkında gibi görünür. Ama bir yandan da bu şeylerin var olmadığını iddia eder. Eğer kuramsal nesneler gerçekten de yoksa, bu cümle neyin hakkındadır?

Belki daha basit bir örnek üzerinde düşünürsek buradaki sorunu görmemiz kolaylaşabilir: Noel Baba yoktur. Normalde, bu biçimdeki özne-yüklem cümlelerinde yaptığımız şey, belirli bir nesneye bir özellik atfetmektir. “Bu kalem mavi” dediğimde, elimdeki kaleme mavi olma özelliğini atfederim. Ama “Noel Baba yoktur” cümlesini bu şekilde ele alamayız çünkü “yoktur” sözcüğü Noel Baba’nın bir özelliğini ifade ediyor olamaz: Noel Baba diye bir şey yoktur ki, bir özelliği olsun!

Öyleyse, “X yoktur” ve bunun reddi olan “X vardır” biçimindeki cümleler, ilk bakışta görünenin aksine, nesnelere yok ya da var olma özelliği atfeden cümleler değillerdir. İşte Kant’ın “Var olmak gerçek bir yüklem değildir” ifadesini bu şekilde anlayabiliriz. “Vardır” sözcüğünün cümlede yüklem konumunda olduğu doğrudur, ancak diğer yüklemler gibi yüklemlendiği özneye bir özellik atfetmez. Var olmak nesnelerin bir özelliği değildir.

Yine de bu görüşün savunucusu, bize bir açıklama borçludur. Tamam, “Noel Baba yoktur” cümlesindeki “yoktur” sözcüğü, Noel Baba’ya bir özellik atfetmesin. Öyleyse, bu cümleyi nasıl anlamalıyız? Bu soruyu gelecek yazımda yanıtlayacağım. Bu yazıyı bitirmeden önce, Kant’ın görüşünün yazının başında bahsettiğim Ontolojik Argümana nasıl bir itiraz teşkil ettiğini anlatmaya çalışayım. Argüman, Tanrı’nın tanımı gereği belli özelliklere sahip oluşundan hareket eder. Bu özellikler arasında bilgelik, güç ve merhamet vardır. Özelliklerden biri de var olmaktır. İşte Kant tam olarak bu noktaya itiraz eder. Var olmak nesnelerin bir özelliği değildir. Dolayısıyla “var olma özelliğine sahip olan” bir şey tanımlamak saçmadır. Argümanın hatası, var olmayı nesnelere yüklemlenebilen bir özellik zannetmesidir.

Bunları da sevebilirsiniz