Etiyopya

Arba Minch

İstanbul havalimanından 5.5 saatlik uçak yolculuğu sonrası, gece saatlerinde Addis Ababa Bale havalimanına iniyoruz. Ülkemizle Etiyopya arasında saat farkı bulunmuyor. Ülkenin para birimi Bırr, 1 Usd=52 Bırr kurundan para değişimi yapılıyor. Bu gezimizin ana teması olan Omo Vadisinde geleneksel yaşamlarını sürdüren kabileleri ziyaret esnasında, fotoğraf çekimi için ödeme yapmak üzere küçük banknotlar bulundurmak kolaylık sağlıyor. Aracımızla, havalimanından 15 dakika mesafedeki otelimize geliyor ve dinlenmeye çekiliyoruz.

Doğu Afrika’da yer alan ve yüzölçümü yaklaşık 1.1 milyon km2 olan, resmi adıyla Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti, 114 milyon civarındaki nüfusuyla Afrika’nın Nijerya’dan sonra ikinci en kalabalık ülkesi. Etiyopya, köleler ülkesi anlamına gelen Habeşistan adıyla da bilinir. Dağınık yerleşimli bir ülke, 11 eyaleti bulunuyor. Başkent Addis Ababa, yeni çiçek anlamına gelir. Ülkeyi ziyaret için Ekim-şubat arasındaki kuru mevsim daha uygundur, yağışlı sezon mart-mayıs arasıdır. Addis Ababa’da Haziran-Ağustos arasında, Omo Vadisinde Ekim-Kasım aylarında yağış olabilir. 760 km uzunluğundaki Omo Nehri, Kenya sınırındaki Turkana Gölüne akar. Etiyopya’nın güneybatısında 165 km2’lik bir alana yayılan Aşağı Omo Vadisi, çok sayıda hominid fosilleri, erken dönem taş aletler gibi arkeolojik buluntularıyla ünlü olup 1980’de Unesco Dünya Mirası listesine alınmış. Etiyopya, 924 değişik kuş türü ile Afrika’nın en önemli kuş gözlem merkezidir.

Etiyopya, Jülyen takvime benzer bir takvim kullandığı için bize göre yaklaşık 7.5 yıl geridedir. 1 yıl, 30’ar günlük 12 ay ve 5 günlük 1 ay olmak üzere 13 aydan oluşur. Yılbaşı 11 Eylüldür. Şu anda biz 2022 yılındayken Etiyopya’da 2015 yılı yaşanıyor.

Sabah kahvaltıdan sonra Arba Minch’e iç hat uçuşu için tekrar havalimanına gidiyoruz. Pervaneli uçakla, önce 1 saat 10 dk süren uçuşla Jinka havalimanına iniyor, bazı yolcuların iniş-biniş işlemleri için yarım saat uçağın içinde bekledikten sonra 25 dakikalık uçuşla Arba Minch havalimanına iniyoruz. Havalimanında bizi karşılayan 4×4 araçlarla otelimiz Paradise Lodge’a gidiyoruz. Arba Minch, Güney Etiyopya’nın en büyük şehri, meyveleri ve balık çiftlikleriyle tanınır, kabile bölgelerine giriş kapısıdır. İsmi 40 kaynak anlamına gelen, 180.000 nüfuslu şehir, aşağı kasaba (Sikala) ve yukarı kasaba (Seyça) olarak adlandırdıkları iki bölümden oluşuyor. Otelimiz yukarı bölümde, daha serin ve manzaraya hakim bir yerde konumlanmış. Otelden baktığımızda, Etiyopya’nın ikinci büyük gölü olan Abaya Gölü solda, Chamo Gölü sağ tarafta uzanıyor. İki gölün arasındaki sınırı Egzer Deldiy (Tanrının Köprüsü) adlı dağ oluşturuyor.

Odalarımızın çevresinde dolaşan babunlar görüyoruz. Öğle yemeğimizi otelde yedikten sonra, 1 saat mesafedeki, 2500 metre rakımda kurulmuş Dorze köyünü ziyaret etmek için araçlarımızla dağa tırmanıyoruz. Yol kenarlarında gördüğümüz çocuklar arkalarını dönüp kalçalarını sallayarak dans ediyor. Bu, bize “Hoş geldiniz” demekmiş. Kuzeyde omuz dansı, burada kalça dansı yapıyor, Omo Vadisinde ise zıplayarak ve dizlerini açıp kapayarak dans ediyorlar.

Aracımızdan inerek Dorze köyünü ziyarete başlıyoruz. Kuzey Omo bölgesinde yerleşen Dorze’ler dokuma becerileri ve benzersiz evleri ile bilinir. Abaya Gölünün batısında Guge tepelerinde Chencha kasabası çevresinde yaşarlar. Gamo-Gafoa Bölgesinin Arba Minch’ten önceki başkenti Chencha imiş. Dorzeler, Etiyopya’nın en iyi pamuklu dokumacıları olarak ünlüdürler, kadınlar yün eğirir, erkekler kumaşı dokur. Sarı, siyah, kırmızı geleneksel renkleridir. Kulübelerinin yakınında Enset (Sahte muz), sebze ve tütün yetiştirirler. Bu dağda 49.000 Dorze yaşıyormuş, 300 yıl önce Kenya’dan gelmişler. Kabile bizi, bereket temsili olarak yeşil otla karşılıyor. Erkeklerin üzerindeki hayvan derisi, geçmişte avlanırken çita, leopar derisi kıyafet giymelerini temsil ediyormuş. Ortodoks inancındalar, geçim kaynakları olan turizm ve dokumacılık dışında seramik kaplar yaparlar. Enset ağaçlarını, bambuları yapı malzemesi olarak kullanan Dorzelerin, evlerinin çevresine dekoratif çitler yaptıklarını görüyoruz.

Koni şeklinde 9-12 m yüksekliğindeki evleri fil kafasına benzediği için fil evler adı verilir. Tek odalı evin zeminine otlar serpilmiş, ranza gibi yataklarda anne baba altta, çocuklar üst kısımda yatıyor, evin içindeki bir bölümde de hayvanları yatarmış.

Sandalye yapımında hayvan derilerini kullanıyorlar. Borde adı verilen yerel bira, şarap, çay, kahve, sarımsak ve bal, sorgum (Sorghum), anason kullanarak yerel içki üretirler. İçki içmek, sıvı saklamak ve taşımak için kap olarak kalabaş adı verilen su kabağından oyulmuş kapları kullanırlar. Buna şeytan kabağı da denir, yenmez.

Büyük evin dışında gördüğümüz iki küçük yapıdan birisi mutfak olarak kullanılıyor, diğeri balayı odasıymış, yeni evliler 3 ay süreyle burayı kullanır. Mutfak olarak kullanılan küçük ev, eskiden büyük babaya aitmiş, alt bölümünü karıncalar yediği için gittikçe tabandan kısalmış. Evlerin onarılarak 70-100 yıl dayanması mümkünmüş. Geleneksel fil evi gördükten sonra arka tarafa geçerek, önemli bir besin kaynağı olan Enset ağacından nasıl yiyecek üretildiğini izliyoruz. 4-5 yılda olgunlaşan Enset, su tutan bir ağaç, gövdesinde bol su barındırıyor. Köklerini kaynatıp patates gibi yerler, gövde kısmından çıkardıkları şeridi kazıyarak elde ettikleri posayı kurutup, hamur gibi yoğurup ocakta pişirerek pizza gibi ince yassı ekmek yapar ve fermente ederek içki yapımında kullanırlar. Liflerinden de ip, dokuma yaparlar.

Köy meydanına doğru yürüyoruz.

Meydandaki barakada oturuyoruz, kendi yaptıkları yerel içkilerinden ikram ediyorlar, şerefe der gibi Yo-yo-yo-yoooo diyerek içiliyor. Meydanda dans gösterilerini izliyoruz, dokuma örnekleri ve kırmızı fasulye ile okaliptüs ağacından yaptıkları kolyelerden alıyoruz. Otele dönüyoruz ve akşam yemeğiyle günü sonlandırıyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz