Doktor Abdullah Cevdet Bey’in Fransızcadan Türkçeye Aktardığı “Musiki İle Tedavi” Makalesi 114 Yıl Sonra Günümüz Türkçesiyle İlk Kez

Doktor Abdullah Cevdet Bey’in Fransızcadan Türkçeye Aktardığı “Musiki İle Tedavi” Makalesi 114 Yıl Sonra Günümüz Türkçesiyle İlk Kez1

Ses ve musikinin canlılar, insan ve toplum üzerindeki etkileriyle sonuçları bugün epey aydınlanmaya başlamış bir gerçekliktir. Musikinin de insanlığın çok erken dönemlerinden başlayarak tedavi amaçlı kullanılmış olduğu da artık açıkça bilinmekte ve günümüzde de bu konuda yoğun çalışmalar sürdürülmektedir.

Musiki ile tedavinin ilkellere kadar uzanan bir serüveni vardır. İlkeller, musikiyi gündelik yaşamlarının ve etkinliklerinin vazgeçilmez bir ögesi olarak görmüş, ancak ona büyülü ve gizemli bir anlam yüklemiş, hattâ var olduğuna inandıkları cinleri büyülemek, insanın içine girmiş kötü ruhları kaçırmak için kullanmışlardır.

Musiki ile tedavi dünyanın pek çok yerinde çok eski çağlardan beri bazı hastalıkların tedavisinde kullanılmışsa da bu konudaki en eski kayıtları, saptamaları Ortadoğu dünyasında, sonra Antik Yunan’da ve de sonrasında İslâm uygarlık ekseninde Türklerde, Farslarda ve Araplarda görmekteyiz.

Kitâb-ı Mukaddes’te Musiki ile Tedavi

Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan şu satırlar musiki ile tedavi konusunda oldukça çarpıcıdır:

Davut Saul’a Lir Çalıyor

– Bu sıralarda Tanrı’nın ruhu Saul’dan ayrılmıştı. Tanrı’nın gönderdiği kötü bir ruh ona sıkıntı çektiriyordu.

– Hizmetkârları Saul’a, “Bak, Tanrı’nın gönderdiği kötü bir ruh sana sıkıntı çektiriyor” dediler,

– “Efendimiz, biz hizmetkârlarına buyruk ver, iyi lir çalan birini bulalım. Öyle ki, Tanrı’nın gönderdiği kötü ruh üzerine gelince o lir çalar, sen de rahatlarsın.”

– Saul hizmetkârlarına, “İyi lir çalan birini bulup bana getirin” diye buyurdu.

– Hizmetkârlardan biri, “Betlehemli İşay’ın oğullarından birini gördüm” dedi, “İyi lir çalar. Üstelik yürekli, güçlü bir savaşçıdır; akıllıca konuşur, yakışıklıdır. Tanrı da onunladır.”

– Bunun üzerine Saul, İşay’a ulaklar göndererek, “Sürüyü güden oğlun Davut’u bana gönder” dedi.

– İşay ekmek yüklü bir eşek, bir tulum şarap, bir de oğlak alıp oğlu Davut’la birlikte Saul’a gönderdi.

– Davut Saul’un yanına varıp onun hizmetine girdi. Saul Davut’u çok sevdi ve ona silâhlarını taşıma görevini verdi.

– Saul İşay’a şu haberi gönderdi: “İzin ver de Davut hizmetimde kalsın; ondan hoşnutum.”

– O günden sonra, Tanrı’nın gönderdiği kötü ruh ne zaman Saul’un üzerine gelse, Davut liri alıp çalar, Saul rahatlayıp kendine gelirdi. Kötü ruh da ondan uzaklaşırdı2.

Antik Yunan’da Musiki ile Tedavi

Doktor Abdullah Cevdet’in Türkçeye çevirdiği, M. Daubresse’in “Musiki ile Tedavi” başlıklı makalesinin daha başlangıcında, Antik Yunan filozofu Platon’dan yapılan alıntıda, musikinin insanları yalnızca sevindirmek ve duygularını tatlı bir şekilde okşamak amacıyla değil, fakat ruhlarının sıkıntısını ve eksiklikler ile dolu bir bedenin hissetmesi gerekli olan o kasvetli coşkunlukları dindirmek için de uygun olduğu vurgulanmıştır.

Antik Yunan’da musiki göksel, tanrısal ve bütün erdemlerin kökeni olan bir sanat olarak sayılıyordu ve musiki sözcüğü de Antik Yunancadan günümüze ulaşmıştır. Bu sözcük, Antik Yunan mitlerinde bellekle ilgili beceri ve bilgilerin simgesi “Mus”3 adlı dokuz tanrıçaya bağlanan ve dolayısıyla “Muslar becerisi” anlamına gelen “Mousike techne” (Μουσική τέχνη) ya da “Mousike”den (Musike) çıkmış, sonra anlam daralmasına uğrayarak yalnızca musiki karşılığı olarak anlaşılmış ve de kullanılmıştır.

Yunan mitolojisinde Apollon’un bir yandan musiki, diğer yandan da tıbbın, bir başka söyleyişle hekimliğin tanrısı olması; musiki ile tıbbın daha mitolojide var olan yakınlığını göstermesi açısından oldukça ilginçtir.

Antik Yunan’da musiki, kişi ve toplum açısından çok önemli ve saygın bir sanat dalıydı. Hattâ ünlü filozof Platon’un Devlet adlı eserinde bir askerin (bir devlet adamının) eğitimi konusundaki şu diyaloğu ilgi çekicidir:

– O hâlde bir askerin doğası gereği filozof gibi olması gerekir, ayrıca güçlü ve öfkeli de olmalı. (…)

– Nasıl bir eğitim vereceğiz: Bu konuda her zamanki eğitim tarzını benimsemekten başka çıkar yol görünmüyor. Yani beden için jimnastik, ruh için musiki eğitimi.

– Tamam.

– Eğitime önce musikiyle başlamak gerekmez mi?

– Doğru4. (…)

Antik Yunan filozoflarına ve düşünürlerine baktığımızda hemen hepsinin Pitagor, Hipokrat, Platon, Aristoteles ve Gallen’in bir yandan musiki ile diğer yandan da tıp ile çok yakından ilgilendiklerini görürüz.

Pitagor için musiki, kutsal matematik bilgisinin olmazsa olmazlarından biridir ve aralıklar da kesin bir şekilde matematik oranların egemenliği altındadır.

Pitagorcular ayrıca musikinin duyular ve duygular üzerindeki derin etkisini de kabûl etmiş, “Musiki Tıbbı” olarak adlandırdıkları kavramla bedeni ve zihni etkileme konusunda kararsız davranmamışlardır.

Pitagor, flüt ve zil sesine karşı telleri çekilerek çalınan çalgıları üstün tutmuş, zil ve flüt dinleyenlere kulaklarının bozulmasına izin vermemeleri konusunda uyaracak kadar ileri gitmiştir. Ayrıca, ruhun akıl dışı etkilerden lir eşliğinde söylenen soylu şarkılarla arındırılabileceğini ileri sürmüştür.

Pitagor, Antik Yunan musikisinin yaratılmasını sağlayan çığırların5 çeşitli duyguları canlandırıp, sakinleştirme gücüne sahip olduğunu saptamıştır.

Pitagor bir söylenceye göre, güçlü bir içkiyle sarhoş olmuş, kıskançlıktan gözü dönmüş, sevgilisinin evini yakmak için evin önüne odunlar yığan bir genç görmüş; gencin çılgınlığının az ötede kışkırtıcı bir Frig çığırında çalan flütçünün katkısıyla iyice arttığını anlamış ve flütçüye daha ağır bir hava çalmasını söylemiş. Musikici, filozofun söylediğini yerine getirince genç birden kendine gelmiş, evi yakmaktan vazgeçmiş ve sonrasında da odunları toplayarak evine dönmüş.

Ayrıca, Pitagor’un öğrencisi Empedokles’in bir şölende, liriyle çaldığı musikiyi değiştirerek, ev sahibi Anchitus’un, babasını mahkûm ettiği bir gencin kurtardığına ilişkin bir söylence daha vardır.

Pitagor’un özel olarak bestelenmiş eserler çalarak Hesiod veya Homeros gibi erken dönem şairlerinin şiirlerinden aracısız alıntı yaparak bedenin ve ruhun hastalıklarını iyileştirdiği bilinmektedir. Crotona’daki üniversitesinde, Pitagorcuların güne şarkılarla başlayıp günü şarkılarla kapatmaları, zihni uykudan arındıran ve önlerindeki gündelik işlere onları hazırlayan, akşamları ise onları sakinleştiren, dinlendiren musikiler çalmaları bir görenekti.

Pitagor’un tedavi amaçlı musikisi Iamblichus tarafından şöyle tanımlanmaktadır:

Ruhun tutkuları, umutsuzluk ve yas; ayrıca kızgınlık, öfke ve de ruhun her türlü sapkınlığına karşı da Pitagor ezgiler bestelemişti. Ve bunların dışında genel olarak arzuların şiddetini dindirmek için de kullanılan besteleri vardı6.

Pitagor’dan sonra Platon ve Aristoteles de musiki ile tedavi konusuyla ilgilenmişlerdir.

Grek, Roma ve daha başka uygarlıklarda da olduğu gibi İslâm uygarlık ekseninde Türklerin de musikiyi kimi hastalığın tedavisinde yaklaşık bin yıldır kullandığı kuşkusuz ki bilinen bir gerçekliktir.

Eski Türklerde Musiki ile Tedavi

Musiki, Eski Türklerce de tanrılardan inme, göksel ve kulakla algılanan büyüleyici bir sanat olarak kabûl edilmekteydi. Türkler, yaklaşık bin yıl öncesine kadar Grekçe, Arapça ve Süryanice üzerinden Musiki sözcüğünü benimsemeden önce, bu kavram için “Küğ” sözcüğünü kullanıyordu. Bu sözcük Kü, Küg, Küy, Köğ, Kök şekillerinde de kullanılmış ve hâlâ yaşamakta ve de kullanılmaktadır. “Kü” ve “Kö” harfleri ile başlayan sözcükler Türkçede hep canlı, parlak, göz alıcı, iç açıcı, devingen, güçlü ve yaşam kaynağı yansıtan sözcükler olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözgelimi, bütün canlılığın yaşam kaynağı olan Kün/Gün yani Güneş, yeryüzünün en parlak tabakası olan Köl sonradan Göl, bedenin canlılığını yansıtan Kön veya Gön, yine bedenin en parlak organı olan Köz ya da Göz örneklerindeki gibi Türkler, uyumla seçilmiş ve bir estetik bütünlük oluşturacak tarzda birleştirilmiş işitmeyle algılanan sesler sanatına Küğ demişlerdir7.

Eski Türkler Orta Asya’da, Kopuz (Kubuz, Kupuz, Komuz), İkeme (Kopuz gibi çalınan bir çalgı), Buçı (Barbat/Ud benzeri bir çalgı), Küvrüğ (Kös, Davul), Tümrük (Def) gibi telli ve vurma çalgılarıyla8 yaptıkları musikilerini tedavi amacıyla da kullanmıştır9.

Türk-İslâm Uygarlık Evreninde Musiki ile Tedavi

Fârâbî, Kitâbü’l-mûsîka’l-kebîr başlıklı kitabının I ve II makalelerinde musikinin insan ruhu üzerindeki etkileri ile insan için daha doğal olan makamlar hangileri konuları üzerinde durmuştur10.

İbn Sînâ da “Şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersizdir” tanımlamasıyla musiki ile tedavi konusundaki yaklaşımını ortaya koymuştur11.

Ortadoğu ve Batı Türklerinin kültür ekseninde biçimlenen ve bugün bilimsel olarak Geleneksel Türk Sanat Musikisi olarak adlandırdığımız musiki türünün ilk özgün teorisini ortaya koyan Urmiyeli Safiyüddin ve ardıllarından Maragalı Abdülkadir’in yazdıkları eserlerde, her ne kadar musiki ile tedavi konusunda bilgiler bulunmasa da söz konusu kitaplarda musikinin insan ruhuna etkileri, insan huyu ile arasındaki ilintileri konusunda bilgiler verilmiştir.

Bu ilk kitaplardan başlayarak 1864’te taş baskı olarak basılan Haşim Bey Edvârı’na12 varıncaya değin genelde musikinin, özelde de makamların bir önceki paragrafta da belirttiğimiz gibi insan ruhuna etkileri ve huyu ile olan ilintileri, üzerinde durulur konular olmuştur. Bu konular da musiki ile tedavinin kapsamı içinde düşünülmelidir.

Sözgelimi, XVIII. yüzyıl musiki teorisyenlerinden Kemânî Hızır Ağa, yazdığı Tefhîmü’l makâmât fî tevlîdi’n-nagamât13 başlıklı edvârında makamları tanımladıktan sonra, o makamın nasıl bir etkisi olduğu konusuna değinmiştir. Sözgelimi Hûzî makamını tanımlandıktan sonra, “İstimâ’ı gıdâ-yı rûhdur.” (Dinlendiğinde ruhun gıdasıdır); Nişâbûr makamı tanımlandıktan sonra da “Nişâbûr’un hâssiyeti muhtefî olan aşkı tahrîk ve ferah îrâs ider.” (Nişâbûr’un etkisi, gizlenmiş olan aşkı tahrik eder ve sevinç meydana getirir) açıklaması vardır.

Yine eski yüzyıllarda yazılmış bazı tıp kitaplarında da, sözgelimi Kanunî Sultan Süleyman’ın başhekimi Musa bin Hamon’un ünlü el yazmasında da musiki ile tedavi konusunda bilgiler vardır14.

Yine musiki ile tedavi konusundai şair ve hekim Şuûrî Hasan Efendi’nin yazdığı Ta’dîlü’l-emzice fî hıfzi sıhhati’l-beden15 başlıklı eserin “Mûsikî Makâmâtı” başlıklı II. Bölümü’nde de konu ayrıntılı olarak incelenmiştir16.

Şuûrî Hasan Efendi’nin bu eserinin bir başka önemli özelliği de, Musiki ile Tedavi başlıklı bölümünün, yaklaşık bir yüzyıl sonra yaşayan ve söz konusu konuda ilk bağımsız eser kimliğindeki Hekimbaşı Gevrekzâde Hâfız Hasan Efendi’nin Er-Risâletü’lmûsîkiyye mine’d-devâi’r-rûhâniyye başlıklı eserinin biricik kaynağı olmasıdır. Gevrekzâde Hâfız Hasan Efendi’nin bu risâlesinin dışında, yaklaşık aynı tarihlerde yazdığı ve musiki ile çocuk hastalıkları üzerindeki etkilerini incelediği Netîcetü’l-fikriyye fî tedbîri velâdeti’l-bikriyye başlıklı bir risâlesi daha bulunmaktadır17.

Evliyâ Çelebî’nin Seyâhatnâme’sinde Musiki ile Tedavi

Selçuklular ve Osmanlılar zamanında açılmış dârü’ş-şifâlarda da musiki ile tedavi uygulandığı bilinmektedir. Bu konuda Evliyâ Çelebî’nin Seyâhatnâme’de Edirne’yi anlatırken Sultan II. Bayazid’in yaptırdığı Dârü’ş-şifâ’dan söz etmesi ve burada yapılan musiki ile tedaviyi aktarması dikkat çekicidir. Günümüz Türkçesiyle:

[s. 469:] Ama bu kulunuz Evliyâ bir şey gördüm: Merhum ve Allah rahmet eylesin günahlarını bağışladığı sevgili kulu Bayazid hazretleri vakıfnâmesinde hastalara deva, dertlilere şifa, delilerin ruhuna gıda [s. 470] ve sevdayı def etmesi için on adet hânende ve sâzendeden Gulâm Şâdî gibi üç hânende, bir neyzen, bir kemânî, bir mûsikârî, bir santûrî bir çengî, bir çeng-i santûrî bir ûdî olup haftada üç kere gelerek hastalara ve delilere musiki faslı verirler. Hayy ve Kadîr olan [Yaşam kaynağı ve her şeye gücü yeten] Allah’ın emriyle pek çoğu sazların sesinden hoş hâl olurlar. Gerçekten, musiki bilgisinde Nevâ, Râst, Dügâh, Segâh, Çârgâh ve Sûz-i nâk makamları onlara mahsustur. Ama Zengûle makamı ile Bûselik makamı Râst perdesinde karar verirse insana hayat verir. Bütün sazlarda ve makamlarda ruha gıda vardır. Bundan başka Edirne’de Dârü’ş-şifâ yok gibidir18.

Günümüzde musiki ile tedavi

Musiki ile tedavi ancak 1940’lı yılların sonuna doğru psikiyatri kliniklerine girebilmiştir. 1960’lı ve 1970’li yıllarda şizofrenler üzerinde, çocuk psikiyatrisinde, nevrozlarda, çeşitli psikodisleptiklerde meydana gelen deneysel psikozlarda ve grup psikoterapilerinde musikiyle tedavi uygulanmıştır.

Günümüzde musiki ile tedavi şöyle tanımlanmaktadır:

Musiki ile tedavi, onaylanmış bir musiki ile tedavi programını tamamlamış, yetkin bir uzman tarafından tedavi edici bir ilişki içinde kişiselleştirilmiş hedeflere ulaşmak için musiki müdahalelerinin klinik ve kanıta dayalı kullanımıdır19.

Bu tedavi şekli, depresyon ve anksiyetesi olan kişiler için yardımcı olabilir ve fiziksel sağlık sorunları olan kişilerin yaşam kalitesini iyileştirmeye yardımcı olabilir. Herkes musiki ile tedaviye katılabilir, yararlı etkilerini deneyimlemek için musiki geçmişine gereksinim yoktur20.

Musiki ile tedavi, danışanların musiki yaratmada rol oynadığı aktif bir süreç olabileceği gibi, musiki dinlemeyi veya ona yanıt vermeyi içeren pasif bir süreç de olabilir. Bazı uzmanlar, musiki ile hem aktif hem de pasif etkileşimleri içeren birleşik bir yaklaşım kullanabilir.

Musiki ile tedavide yerleşmiş çeşitli yöntemler vardır. Bunlar:

– Çözümlemeli Musiki ile Tedavi yöntemi. Bu yöntem, şarkı söyleyerek veya bir çalgı çalarak, bilinçsiz düşüncelerinizi anlatmak için doğaçlama, musikiyle ilgili bir “diyalog” kullanmaya özendirir, daha sonra bunun üzerine düşünülebilir ve uzmanla tartışılabilir.

– Benenzon musiki ile tedavi yöntemi: Bu yöntem, bazı psikanaliz kavramlarını musiki yapma süreciyle birleştirir. Benenzon musikiyle tedavi yönteminde, içsel psikolojik durumunuza en çok uyan dış sesleri tanımlayan “musikiyle ilgili ses kimliğinizin” aranmasını içerir.

– Bilişsel davranışçı musiki ile tedavi yöntemi: Bu yöntem, bilişsel davranışçı tedaviyi musikiyle birleştirir. Bu yöntemde musiki, bazı davranışları güçlendirmek ve diğerlerini değiştirmek için kullanılır. Bu yaklaşım yapılandırılmıştır, doğaçlama değildir ve musiki dinlemeyi, dans etmeyi, şarkı söylemeyi veya bir çalgı çalmayı içerebilir.

– Topluluk musiki ile tedavi yöntemi: Bu yöntem, musikiyi topluluk düzeyinde değişimi kolaylaştırmanın bir yolu olarak kullanmaya odaklanır. Bir grup ortamında yapılır ve her üyeden yüksek düzeyde katılım gerektirir.

– Nordoff-Robbins musiki ile tedavi yöntemi: Yaratıcı musiki tedavisi olarak da adlandırılan bu yöntem, uzman başka bir çalgı kullanarak eşlik ederken bir çalgı (genellikle bir zil veya davul) çalmayı içerir. Doğaçlama süreci, musikiyi kendini ifade etmeye yardımcı olmanın bir yolu olarak kullanır.

– Güdümlü imgeleme ve musikinin Bonny yöntemi: Bu tedavi biçimi, hayal gücünü harekete geçirmenin bir yolu olarak klasik musikiyi kullanır. Bu yöntemde musiki dinlerken yaşadığınız hisleri, duyumları, anıları ve imgeleri açıklarsınız.

– Vokal psikotedavi: Bu yöntemde, duygularınız ve dürtülerle bağlantı kurmak için çeşitli vokal egzersizleri, doğal sesler ve nefes alma teknikleri kullanılır. Bu uygulama, kendinizle daha derin bir bağlantı duygusu yaratmak içindir21.

Kitap hakkında

Son yıllarda yaptığı çalışmalar ve araştırmalarıyla Türk kültür ve bilim yaşamına önemli katkılar sunan, genç tarihçilerimizden Halit Erdem Oksaçan; bu kitabıyla, Abdulah Cevdet Bey’in Türkçeye çevirdiği M. Daubresse’in “Musiki ile Tedavi” başlıklı makalesini çevriyazdıktan başka günümüz Türkçesine de aktararak önemli bir çalışmaya daha imza atmıştır. Tarihsel ve bilimsel değeri büyük olan söz konusu makale, bu şekliyle ilk kez yayımlanmaktadır.

M. Daubresse’in “Musiki ile Tedavi” başlıklı makalesini Abdullah Cevdet Bey, önce İctihâd dergisinin 7. sayısında Mayıs 1908’de hemen ardından da aynı yıl, bu kez kitap olarak yayımlamıştır.

Doktor Abdullah Cevdet Bey, İttihat ve Terakki Cemiyeti, sonraları İttihat ve Terakki Fırkası’nın (Partisi) kurucularından biridir22. Doktor Abdullah Cevdet, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ve cumhuriyetin erken dönemlerinde yaşamış bir devrimcidir. Siyasetçi, düşünür, göz hekimi, şair ve çevirmendir.

Abdullah Cevdet’in Fransızca’dan Türkçeye kazandırdığı “Musiki ile Tedavi” makalesi daha önce de çevriyazılmıştır. Bunlardan ilki Ayşe Gürses’in yaptığı Mûsikî ile Tedâvî M. Daubresse’nin “Musicotherapie Ünvanlı Makalesinin Transkripsiyon Çalışması’dır23. Son derece özensiz hazırlanmış bu lisans bitirme çalışmasında ne İctihâd dergisindeki yayın ne de kitap olarak basılmış hâli kullanılmıştır. Ancak çalışmanın “Ekler” bölümünün başında kitabın iç kapağının fotoğrafı vardır. Elle yazılarak kopyalanmış bu kaynak Abdullah Cevdet’in çevirisinin de tamamı değildir. Makalenin başından uzunca birkaç bölüm bu kopyada ve çevriyazıda yoktur. Bu lisans bitirme çalışmasında, çevriyazıda bir başka sorun, Arap elifbası ile yazılmış geç dönem Türkçe metinlerde kullanılan simgeler, sözgelimi ayraçın (parantez) günümüz Türkçe metinlerinde “tırnak” simgesi olarak yazılmadığıdır. Ayrıca bu bitirme çalışmasında, sözgelimi “musiki” sözcüğünün kökeninin bile, sözde bilim insanı, “kerâmeti kendinden menkûl” bir kişiden alıntı yapılarak aktarılması, bu saçmalığın yinelenmesi, çalışmanın değeri ve güvenilirliği konusunda açıkça fikir vermektedir.

İkinci bir çalışma da Tilki Kitap tarafından Mayıs 2021’de yayımlanmıştır. Son derece özensiz olarak hazırlanmış bu kitapta da daha kapağında yanlışlıklar başlamaktadır. Kapakta “M. Daubresse-Mütercimi Sanat Tarihçisi Murat Karataş”, iç kapakta üstte ise “Mûsikî ile Tedavî – Doktor Abdullah Cevdet-M. Daubresse’nin Musicotherapie Unvanlı Makalesinin Tercümesidir”, sayfanın altında ise yine “Mütercimi Sanat Tarihçisi Murat Karataş” yazmaktadır. Daha kapakta ve iç kapakta çeviri ile çevriyazıyı birbirine karıştıran ve Doktor Abdullah Cevdet’in çevirisini atlayıp, kendini çevirmen (mütercim) olarak ilân eden Murat Karataş’a ne demek gerekir! Bunu okuyucuların değerlendirmesine sunuyorum. Ayrıca bu kitapta da yukarıda yazmış olduğum gibi çevriyazı sahibinin, Arap elifbası ile yazılmış geç dönem Türkçe metinlerde kullanılan simgeler, sözgelimi yine ayraçın günümüz Türkçe metinlerinde “tırnak” simgesi olduğunu bilmemesini söylemeden geçemeyeceğim.

Şimdiye dek en doğru şekilde Halit Erdem Oksaçan tarafından çevriyazısı yapılan, ilk kez günümüz Türkçesine aktarılan bu değerli kitabın, musiki ile tedavi konusunda çalışanların, konuya ilgi duyanların kesinlikle kütüphanelerinde bulunması gerektiğini ve dikkatle okumalarını, incelemelerini salık veriyorum.

1 M. Daubresse, Musiki ile Tedavi (Musicothérapie), Çeviri Doktor Abdullah Cevdet; Çevriyazı, Günümüz Türkçesi ve Yayına Hazırlayan: Halit Erdem Oksaçan, Önsöz: Dr. Yavuz Daloğlu, İstanbul, OpusKitap, 2022.

2 Kitâb-ı Mukaddes, Eski Ahit (Tevrat), I. Samuel, Bap 16.

3 Greklerin Mousa (Latinlerin Musa) dedikleri dokuz tanrıçanın adları Kalliope (koçaklama), Klio (tarih), Erato (güzelleme ve aşk şiiri), Euterpe (musiki), Melpomene (trajik tiyatro), Polihimnia ya da Polimnia (inançsal şiir), Terpsihore (dans ve koro), Thaleia (komik tiyatro ve kırişi şiir) ve Urania (astroloji) idi.

4 Platon, Devlet, Eski Yunancadan Çeviren: Furkan Akderin, İstanbul, Say Yayınları, 2016, s. 376-377.

5 Çığır (Lat. ve Alm. Modus, İng. ve Fr. Mode). Gündelik dilde de kullanılan “Moda” sözcüğünün de kökeni Lat. Modus, Türkçesi Çığır’dır. Bu kavram musikideki anlamıyla, Antik Yunan musikisinde ezgilerin yaratılmasına temel oluşturan ayrık ya da bitişik iki tetrakordun birleşiminden oluşan inici nitelikteki diyatonik, enarmonik ve kromatik çığırlardır (yapılardır). Adları: Dor, Frig, Lid, Miksolid, Hipodor, Hipofrig, Hipolid, Hipomiksolid. Bu adlandırmalar Ortaçağ, Rönesans ve Barok evrelerde, Avrupa musikilerinde adları aynı, fakat nitelikleri farklı olan çıkıcı nitelikteki çığırlar için de kullanılmıştır.

6 Pitagor’dan yaptığımız alıntılar için bk. Iamblichus, Life of Pythagoras or Pythagoric Life, Grekçeden İngilizceye Çeviren: Thomas Taylor, Londra, J. M. Watkins, 1818.

7 Gültekin Oransay, Atatürk ile Küğ, İzmir, Küğ Yayını, 1985, s. 5; Yavuz Daloğlu, “Eski Türklerde Musiki”, III. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ankara, 2010, s. 249.

8 Yavuz Daloğlu, Aynı bildiri, s. 254-255.

9 Bu konuda geniş bilgi için bk. Saadettin Gömeç, Kırgız Türkleri Tarihi, Ankara, Berikan Yayınları, 2011, s. 118-119.

10 Ahmet Hakkı Turabi, “Fârâbî’nin Mûsikî Alanındaki Görüşleri ve Eserleri”, Uluslararası Fârâbî Sempozyumu Bildirileri, Ankara, Elis Yayınları, 2005, s. 53.

11 Ahmet Hakkı Turabi, “İbn Sînâ ve Müzik”, Uluslararası İbn Sînâ Sempozyumu Bildiriler, İstanbul, 2008, s. 199.

12 Edvâr (Ar. Devr/Devir sözcüğünün çoğulu): Eski musiki teorisi kitaplarına verilen ad. Bu kitaplarda özellikle makamlar, bazen de usuller devirler (daireler/daire çizimleri) üzerinde betimlendiği için bu kitaplara “Edvâr” denilmiştir.

13 Topkapı Sarayı Kütüphânesi, Hazîne Kitapları No: 1793. Kemânî Hızır Ağa’nın 1765-1770 yöresi yazdığı Tefhîmü’l-makâmât fî tevlîdi’n-nagamât adlı risâlesinin karşılaştırmalı çevriyazımı Türkiye’de ilk kez 1984’te Yavuz Daloğlu tarafından yapılmış ve incelenip yorumlanarak lisans bitirme çalışması olarak sunulmuştur (1985). 2011 yılında ise Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yürütülen “Edvârlar Projesi” çerçevesinde Dr. Yavuz Daloğlu’nca Süleymaniye Kütüphanesi (Hafîd Efendi Yazmaları, No: 291) nüshasıyla edition-critique yapılarak yorumsuz olarak yayına hazırlanmıştır.

14 16. Yüzyıl Osmanlı Tabibi Musa bin Hamon ve Diş Tababetine Katkısı, Yayına Hazırlayan: Dr. Ahmet Zeki İzgöer, İstanbul, Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği Yayınları, 2012, s. 34.

15 Millet Yazma Eser Kütüphanesi, Ali Emîrî Efendi Yazmaları, No. 66, v79a-87b.

16 Geniş bilgi için bk. Ahmet Hakkı Turabi, “Hekim Şuûrî Hasan Efendi ve Ta’dîlü’l-emzice Adlı Eserinde Müzikle Tedavi Bölümü”, Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 40, Ocak 2011, s. 153-166.

17 Geniş bilgi için bk. Ahmet Hakkı Turabi, Gevrekzâde Hâfız Hasan Efendi ve Mûsikî Risâlesi, İstanbul, Rağbet Yayınları, 2005, s. 89-92.

18 Evliyâ Çelebî, Seyâhatnâme, III. Cilt, Birinci Basım, Tâbi’i: Ahmed Cevdet (Oran), Der Saadet, İkdâm Matbaası, Hicri 1314 (1896), s. 469-470. Çevriyazı ve günümüz Türkçesi: Dr. Yavuz Daloğlu.

19 Amerikan Musiki ile Tedavi Derneği. https://www.musictherapy.org/about/musictherapy/

20 https://www.verywellmind.com/benefits-of-music-therapy-89829

21 Aynı makale.

22 İttihâd ve Terakkî Cemiyeti (ilk adıyla İttihâd-ı Osmânî Cemiyeti) 21 Mayıs 1889 tarihinde Askeri Tıbbiye’nin bahçesinde toplanan İshak Sükûti, İbrahim Temo, Abdullah Cevdet, Çerkez Mehmed Reşid adındaki dört öğrenci ve sonradan onlara katılan Hüseyinzade Ali Bey, Konyalı Hikmet Emin Bey, Cevdet Osman, Kerim Sebatî, Mekkeli Sabri Bey, Selanikli Nazım Bey, Şerafettin Mağmumi ve Giritli Şefik tarafından kurulmuştur.

23 Ayşe Gürses, Mûsikî ile Tedâvî M. Daubresse’nin “Musicotherapie Ünvanlı Makalesinin Transkripsiyon Çalışması, İstanbul, İÜ İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı Lisans Bitirme Çalışması, 2017.

Bunları da sevebilirsiniz