Öğretmen Okulları 16 Mart…

 

Bugün öretmen okullarının kuruluş yıldönümü, aynı zamanda benim doğum günüm.

Öğretmen okulları marşını dinlerken yıllar öncesine gittim. 

Gümüşhane Öğretmen Okulu’nda öğrenciler hep birlikte, nasıl da coşkuyla söylerdik. 

Bir marştan öteydi, pusulaydı adeta…

Muzun olduğumda yaş 17.  

Ülkem için çalışmamın gururu, halkımızın çocuklarını okutacak olmanın heyecanı ve coşkusuyla içim içime sığmıyordu.

Işık saçıyordum sanki. 

Kendimi kocaman, güçlü bir insan sanıyordum…

Tayinimin nereye çıkacaktı acaba, büyük bir merakla bekliyordum.

Kızılçullu, ardından da Hasanoğlan Yüksek Köy enstitüsü mezunu babam müfettiş Hicri Kızık, aynı dönemde emekli işlemleri için Ankara’ya gitmişti.

Şimdi itiraf edeyim; deniz tutkum nedeniyle Ayvalık, Dikili, Foça, Kuşadası, Bodrum gibi bir kıyı kasabasına tayinimin çıkmasını istiyor, bekliyordum. 

Annem biliyordu ama kendisinden bu konuda herhangi bir talepte bulunmadığım babam, nasılsa hallederdi diye umuyordum. Dönem arkadaşları bakanlıkta görevliydi…

      *    *   *

Hicri Bey Ankara’dan döndü. Ses seda yok.

Annemi, babamın odasına gönderdim, sorsun diye.

Döndü, geldi. “ Hakkari “ dedi.

Olamaz “ dedim içimden “ şaka bile olamaz…”

Babamla şaka hukukumuz yoktu ki..

Öğretmen okulunda okuyanlar bilir, tayin konusu ortaya atılınca “ Seninki çıksa çıksa, Hakkariye”ye çıkar “ derdik birbirimize, sözüm ona espriydi bu…

Annemden yeniden sormasını istedim. Çekine çekine gitti.

Az sonra adeta bir gök gürültüsü:

Buraya gel…”

Yüksek ses tonuyla konuşmaya başladı:

Utanmıyor musun bir kez daha sordurmaya, beğenmedin mi? “

Donmuş kalmıştım…

Devam etti:

Orası vatanımız değil mi? orada bayrağımız dalgalanmıyor mu? Oradaki insanların, çocukların ne kadar çok öğretmene ihtiyacı var, bunu bilmiyor musun?  Üstelik kendine solcuyum diyorsun. Oraya gideceksin, önce adam olacaksın, sonra da belki solcu olursun… “

Sustum, bir şey demeden, kulaklarıma kadar kızarmıştım.  İlkokuldan sonraki yatılı okul sürecinde babamla hayatımın ikinci konuşmasıydı bu. Tokat gibi bir ders almıştım…

İzmir Basmane’den Van’a, ardından da Hakkâri’ye yolculuğum Hicri Bey’in hala kulaklarımda çınlayan sesiyle bu duygularla başlamıştı…

      *    *   *

Yazımım arasında Gümüşhane Öğretmen Okulu’nda edebiyat öğretmenim Saadet Özdemir, yaş gününü kutlamak için aradı. Eski yıllardan konuştuk. Anıları paylaştık. Emeklerine teşekkür ettim. İçinden kuruluş yıldönümü kutlamanın gelmediğini belirterek “ Köy enstitülerinin, öğretmen okullarının kapatılması aydınlanmayı engellemek içindi. Yoksul ailelerin çocukları, ben bir kız çocuğu olarak bu okulları olmasaydı, okuyamazdım. Çok üzgünüm “ dedi…

      *    *   *

Öğretmen okullarının önemi, kuşkusuz yazımdaki kişisel vurgunun çok üstündedir.

Tıpkı Köy enstitüleri gibi öğretmen okullarının da kapatılması,  Atatürk’ten sonra bağımsızlığını adım adım yitiren, küresel sömürü sisteminin boyunduruğuna giren iktidarların yarattığı sonuçtur. 

Gerici ve işbirlikçi iktidarlar köyün, köylünün aydınlanmasını, cehaletin kalkmasını istemediler. Kul yerine birey, ümmet yerine toplum yaratılmasını engellediler. 

Okulu kapatıp öğretmeni sürünce, köy kala kala imama kaldı.

Kinci ve dinci nesillerin yolu açılmaya başladı.

Sonunda iktidarın atadığı, Sebahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Bülent Arı, ekranlarda  “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim” diyerek durumu özetledi…

Yazık ettiler ülkeye…

Düzeltmek için çok emek gerek.

Yürek gerek, bilgi gerek…

—————————  

ÖĞRETMEN MARŞI

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,

Nura doğru can atan Türk genciyiz.

Yeryüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk;

Korku bilmez soyumuz.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

Candan açtık cehle karşı bir savaş,

Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!

Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;

Durma durma koş.

Şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;

Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

Bunları da sevebilirsiniz