“Avrupalı”

Ukrayna’nın oyun sahası yapıldığı ABD-Rusya arasındaki savaş, Ukraynalılara çok pahalıya patladı. Son on yıllarda Ukrayna’nın ABD tarafından kullanılması gibi, şimdi de Ukraynalılar kullanılıyor. Bu son kullanmanın içinde hem Ukraynalıların zarar görmesini sağlamak var, hem de onları istismar ederek propaganda yapmak var. Ukraynalılar ne kadar zarar görürse, Rusya’ya tepki o kadar fazla olur! Ne yazık ki, hesap bu. Ve bu yüzden Rusya’yı kızdırmaya, tahrike, istemediği şeyleri bile yapsın diye zıvanadan çıkarmaya çalıştılar. İstismara gelince. Ukraynalılar üzerinden Rusya, Rus ve Putin aleyhine propaganda yapılıyor. İkinci olarak, koruma havalarındaki ve görünümündeki “Ukraynacı” destekler ve yardımlarla kendi propagandalarından geçilmiyor.

Evet, ABD ve Avrupalılar için “Ukraynalılara destek ve yardım” bir zorunluluğa dönüşmüştür. Hiç üstlerine vazife değilken bu kadar “insaniyetçi” olmaları ancak bu şekilde açıklanabilir. Neden üstlerine vazife değilken dedik? Dünyanın neresinde olursa olsun göçmek zorunda kalan insanlar olduğunda Avrupalıların ilk akıllarına gelen şey “duvar”dır. Bu duvar, ne kadar yüksek olursa o kadar iyidir, ne kadar aşılamaz ise o kadar yararlıdır. Yeter ki aşamasınlar ve gelemesinler. Bu duvar, her yere çekilir, denize bile. Öyle ki, denizde aşılamayan o duvar, “umut yolu”nun sonu olur. O duvar, aşılamadığında karşılaşılan yalnızca ölümdür. O duvar, aşamayanları denizlere gömmüştür.1

Neden Ukraynalıları “korumak”, onlara “yardım” etmek zorunluluk olmuştur? Başka ne olabilirdi? Amerika’sıyla, NATO’suyla, Avrupa Birliği’siyle, Avrupalısıyla Batı ve “Batı insanlığı”, gizlenemeyecek bir şekilde bu faciayı yaratandır. Sorumlu oldukları felaket, onların korumasını, yardımını, desteğini gerektirmektedir! Ortadadır. Ancak, dünyanın başka yerlerindeki felaketlere neden olanlar gene onlardır, Batılılardır. Dünyanın her yerinde insanları ve tolumları yoksulluk kapanında tutanlar, sömürenler, yönetmek için darbeler tezgahlayanlar, çıkarları için savaş çıkartanlar, toplumları birbirine düşürenler, dolayısıyla her yerde felaketler yaratanlar hep onlardır.

Ukraynalıları “korumak”, onlara “yardım” etmek Batılılar için aynı zamanda görevdir. Neden görevdir? Çünkü Ukraynalılar “Avrupalı”dır! Avrupalılar, elbette Avrupalıyı koruyacak, onlara yardım edeceklerdir! Durumdan vazife çıkmıştır!

Savaştan kaçmak, göçmek zorunda kalan “Avrupalı” değilse, ilgi yoktur ve dahası, onlara duvar vardır. Eğer “Avrupalı”larsa, durum, görev çıkarmayı gerektirir.

Peki, bu durumda Avrupalıların, Batılıların ayrımcılık ve ırkçılık yaptığı apaçık ortaya çıkmıyor mu?

Ukraynalılar Neydi? Avrupalı Mıydı?

Bilindiği gibi Avrupalılık, sonradan icat olmuş bir şeydi. Antik dünyada ne bir kıta olarak Avrupa vardı, ne de insanlarda bir yere aidiyet olarak Avrupalılılık. Şarlman’ın büyük Frank İmparatorluğu’na kadar, Haçlı Seferlerine kadar, Keşiflere ve sömürgeciliğe kadar, Avrupa’nın dünyaya merkez yapılmasına kadar, bütün bu zamanlara kadar Avrupalılık vb. diye bir şey yoktu. Yani, ilk çağlarda ve Orta Çağda Avrupa ve Avrupalılık yoktu.

Grek mitolojisinde Avrupa’nın adı konmuştu, Avrupa’nın adı vardı, ama gene de yer olarak pek sözü edilmezdi. Avrupalılar iki farklı gruptu. Birincisi, Akdeniz şeridindeki Avrupalılar, ikincisi, bu şeridin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yaşayanlar olarak Avrupalılar..

O eski zamanlarda, örneğin, Romalılar için bir tek kendileri ve bir de kendileri dışındakiler vardı. Bu ikisi aynı özellikte değildi. Birbirlerini dışlamaktaydılar. Bunların ortak toprağı, ortak kıtası olamazdı. Dolayısıyla neden Avrupalılık yoktu, anlaşılmaktadır; Avrupa’da Romalılar vardı ama Romalılarla aynı ve onlara benzer olmayanlar da vardı, ikisini birden kucaklayan bir “yer” olmazdı, olamazdı. Kendileri medeniydi, ama kendileri dışındakiler medeni olmayanlardı. Onların adı, Greklerin koyduğu adla barbardı. Barbarlar vahşilerdi. Barbarlar, geriydi, gelişmemişti, gelişemezdi, zavallıydı, bu yüzden kendilerinden farklıydı ve ayrıydı.

Slavlar, bu ikinci gruptandı.

Slavlar, gerilikleri yüzünden ancak köle olurlardı. Medeni olmayanların köle olmasında bir terslik, tuhaflık da yoktu!

Bir yerde köleci sistem varsa, en ilkel ve en kötü sınıfsal ayrışma ortaya çıkmış demekti. Çünkü kölelerin hakları yoktu, köleler insan değildi. Ve köleci sistemin olduğu yerde, sınırların dışı da aynı şekilde düşünülür, oralar da ayrımcılık ölçütlerine göre ele alınır, ayrımcılık ve sınıfsal ayrışma aynı şekilde olurdu. Yakalanıp sahiplenilenler köle, onların toplumları köle haklardı.

Avrupa toprağı, medeniler ve barbarlar arasında bölünmüştü. Bunlar, köleciler ve kölelerdi.

Roma sınırları dışında insanlar, hep barbardılar, yalnızca barbardılar. Ve o toplumlar, halklar barbar olduklarına göre, hep ve yalnızca köle olmalıydılar. İşte bu yüzden Greko-Romen uygarlığında köle demek, Greklerin ve Romalıların dışındakiler demekti. “Dışındakiler” ilkönce komşulardı, en yakın komşular ise Slavlardı, en kalabalık komşu da Slavlardı (ayrıca Avrupa’daki en büyük etnik topluluk da Slavlardı). Dolayısıyla en çok köle olanlar Slavlar oluyordu ve Sllavlar “köle halk”tı.

Köle” sözcüğü neredeyse bütün Avrupa dillerine Slav halkın adından geçmişti. Latince slaweden gelerek yerleşmiş olan „köle“ karşılığı “slav” (Fransızcada esklave, İngilizcede slave, Almancada Sklave, İtalyancada schiavo), bunu gösteriyordu.

Hep köle yapılan, Romalılara en çok köle olan Slavların, devletler olarak tarihe ilk girişleri 9. yüzyıldan sonralarıdır (o da Rusya olarak). Daha önce prenslikler olarak devletçik sayılabilecek oluşumlara da rastlanmıştır, ama izleri yoktur.

Avrupalılığın ortaya çıkmasından sonra Slavlar, esas olarak Orta Çağ sonrasında Avrupa-dışı olarak düşünülmüşler, Avrupalı olmayanlar arasına sürülmüşler, öyle görülmüşlerdir. Avrupalılık ortaya çıktıktan sonra “Doğu” da ortaya çıkmış, Doğu, rakip, hasım, düşman olmuş, Doğululuk olumsuzlanmıştır.

Zaten Slavlar bir Asya toplumudur. MÖ 3. ya da 2. binyıllarda göç ederek Doğu Avrupa’ya kadar gelmişlerdir. Bölgede doğu Slavları, Ruslar, Ukraynalılar ve Beloruslar olmuşlar, batı Slavları, Lehler (Polonyalılar), Çekler, Slovaklar, Vendler (Sorblar) adlarını almışlardır. Güney Slavları ise Sırplar, Hırvatlar, Slovenler, Boşnaklar ve Makedonlardır.

Bunların yanı sıra dinsel ayrılık da Doğulukla ilgilidir. Slavlar, Doğu Hıristiyanlığının en büyük ve asıl kolu olan Ortodoksluğa mensuptur. Bu en büyük kol, Avrupa Hıristiyanlığına esas karşı olan mezheptir, Hıristiyanlıktaki ilk bir araya gelemez ayrılıktır. Ortodoksluğun karşıtı ve rakibi önceleri yalnız Katoliklikken, sonra buna Protestanlık da eklenmiştir.

Ruslar da bu her bakımdan dışlanan ve olumsuzlanan düşman dünya olarak düşünülmüş, geri oldukları varsayılmış, şiddetçi, zalim, acımasız, vahşi oldukları gibi en kötü ve aşağılayıcı yakıştırmalar onlardan hiç esirgenmemiştir. Örneğin, Çarlık Rusya’sı, Doğu “despotizminin” en önde gelen simgelerinden biridir.

Yakın yüzyıllara doğru ilerleyen zaman, Çarlık Rusya’sını, Avrupalıların en önemli ve en fazla dikkate alınan düşman yapacaktır.

Ukraynalılar, Slavlar içinde “Avrupa”ya en “yakın” olan Slavlardı. “Yakın” olmaları aslında, bugün belirlenmiş olan bilinen Avrupa sınırları içinde bulunmalarından değil, Slavlar içinde Avrupa’yı ilk benimsemiş olmalarındandı!

Hep köle olan Ukraynalılar, Roma sonrasında, kölelik sürdürülmediği için köle olmaktan çıkmalarına rağmen, gene aşağı görülen ve kabul edilmeyenlerdi. Çünkü “Doğulu”ydular. Üstelik, Hıristiyanlık Avrupa’yı tek din (ve tek mezhep) olarak kapladığı zaman, “ayrılıkçı” Doğululuklarını (!) ispat edercesine Ortodoks olarak Hıristiyan olmuşlar, Doğu Hıristiyanlığına kapılanmışlar, Slavlar olarak beğenilmezliklerini hak ettiklerini göstermişlerdir! Slavların hepsi Ortodoks olmamıştır, örneğin, Polonyalılar Katoliktir.

Bugün ise Ukrayna’nın yüzde 80’i Ortodoks, sadece yüzde 15’i Katoliktir (bu Katoliklerin önemli bir kısmı Roman, bir kısmı ise Yunan asıllıdır). Katolik Ukraynalılar üzerlerindeki Ortodoks baskı yüzünden yüzyıllarca “gizli mezhepli” olmuşlar, Perestroyka sonrasında kendilerini açığa çıkarmışlar, legalize olmuşlar ve tekrar kiliselerine kavuşmuşlardır.

Yunanlar “Avrupalı”, Türkler Düşman!

Aslında geçmişini Greklere dayandırma hevesi ortaya çıkmadan önce Avrupa Yunanları da Doğu’ya ait saymakta, beğenmemekte, ötekileştirmekte, aşağılamakta ve dışlamaktaydı. Yani vaktiyle onlar da düşmandı.

Roma uygarlığı Avrupa’nın temelinde yatıyordu. Ama Doğu Roma İmparatorluğu da, Avrupalı olan Latinler ve Cermenler için düşmandı. Aynı dinden olmalarına rağmen mezhep farkıyla ayrıydılar. Çünkü Hıristiyan da olsalar “Doğu”ydular. Onların kalıntısı Grekler veya Helenler (Türk topraklarındaki Rumlar) Avrupa Hıristiyanlığıyla bu dinsel ayrılıktan dolayı Türklerle neredeyse bir tutulmaktaydı. Ayrıca Yunanistan Avrupa için önemsizdi, Rumlar zaten kendilerinden de değildi, öyle düşünülüyordu!2 Ama bütün bunlar terkedilmiş ve yeni bir yol haritası çizilmişti. Doğu’ya karşı tutunacak bir şey gerekliydi ve Avrupa’da geçmişte Roma dışında bir şey yoktu. Sonuçta “uygarlık” ve “köken” olarak Grekler iyi ve kullanışlı bir buluştu! Onlarda karar kılındı.

O zamana kadar geçerli olan her şey tersyüz edildi. Grek “mucizesi” keşfedilip Avrupalılığa temel yapılınca Avrupa biraz genişletilip içine Yunanistan da alınıvermişti.3

Doğu’ya ve Avrupa dışına karşı Avrupa sınırları çizilirken, düşmana göre bir tasarım yapılmış, İstanbul’un fethinden sonra güncel düşman da Türkler olduğuna göre Türklerin bulunduğu yerler sınır olsun diye esas alınmıştı. Düşman Türklerin bir özelliği de güçlü bir hasım olmaları ve başedilemezlikleriydi. Bu yüzden Avrupa sınırı Türk nüfusun başladığı yere kaydırılmış, Türklerle Avrupa arasındaki tampon bölgede yaşayan Yunanların “içeride olması” doğru bulunmuştu. Uygulandı.

Bu anlayışların tarih, ideoloji, kültür ve siyaset olarak savunulması ve uygulanması, Avrupa’nın Helencilik anaforuna girmesiyle sonuçlandı. Rönesans Yunana hayrandı. Helenofillik Avrupa’yı kapladı. Aydınlanma da aynı havadaydı. Ülkeler, devletler, akımlar, aydınlar, düşünürler, bunların hepsi Helenseverlikte ve Türk düşmanlığında buluştular, adeta yarışılıyordu.4

Almanlar ile Slavlar ve Ruslar

Avrupa’nın Slavlara karşı olan geleneksel tutumunda Almanya’nın özel bir durumu vardır. Bunun bir nedeni, Cermenlerle Slavlar arasında hep çatışma ve savaş olması, sonraları Büyük Devletlerin içinde Almanya’nın Slavlara komşu olmasıdır. Dolayısıyla hem uzak, hem de yakın sayılan tarihten gelmektetir.

Geçmiş böyle olmakla birlikte, asıl köklü düşmanlık nedeni 20. yüzyılın ilk yarısında yaşananlardır.

Rusya her iki büyük savaşta da Almanya karşısında yer almıştır. Bu savaşlarda Almanya en büyük zayiatı Ruslarla karşılaşılan cephelerde vermiş, en çok oralarda zorlanmıştır.

Birinci büyük savaşta Almanların doğu cephesi hem çok geniştir, hem de güçleri bu yaygın alana yetmemektedir. Türkler olmasaydı belki de ilk çözülme Galiçya’da olurdu.

1941 sonrasında, Almanya Rusya’ya savaş açınca düşmanlığını savaşın hizmetine koşmuş, Ukrayna’nın da içinde bulunduğu geniş Sovyet alanlarını işgale girişmişti. Bu konuda hesapların başta Kırım olmak üzere Karadeniz alanlarının ve kıyılarının ilhakı olduğu biliniyor.5

Ayrıca Hitler iktidar olduktan sonra Yahudilere karşı yürütülen ırkçılık Slavları da hedef almış, onlara karşı da yürütülmüştü. Slavların köle oluşları hatırlanmış, 20. yüzyılda efendileri Almanlar olmak üzere yeniden köle olacakları belirlenmişti.

İkinci Savaşta Ukrayna’da ve Rusya’da birçok başka yerde askeri olarak perişan olmaları ile ele geçirilen yerlerin yakılarak bırakılması Alman ordusunda barınma ve açlık sorunları yarattığından düşmanlık ve zarar verme dozu yükselmiştir. Buğday gibi tarım ürünleri depolarının ve hatta tarlaların yakılması, Almanya’da da yaşanan açlığa yardımcı olma umutlarını söndürdüğü gibi, cephede tam bir açlık felaketine yol açmıştı. Bunların da neden olduğu kitlesel kıyımlar, Slav soykırımı konusuna da açılım yapacaktı. Almanya’nın esir aldığı (ki sayıca çoktur) Sovyet ordusu mensuplarının yüz binlercesi açılıktan kırılmıştır.6

Almanların bu Slav soykırımında Ukrayna topraklarında karşılaştıkları zorluklar ve direniş en önemli rolü oynamıştır. Çünkü direnişçilerin ve düzenli ordunun Almanlarla karşılaşma ve çatışması en çok Ukrayna’dadır.7

Doğulu Ukraynalılar Ne Zaman “Avrupalı“ Oldu?

Şimdi gelelim bugüne. Avrupalılar için Slavlar olumsuzdur, kendilerinden değildir. Kimlerdir peki Slavlar, Avrupa’nın doğusundaki ve Balkanlardaki halklardır, ama bugün Ukraynalılar ve Ruslardır. 18. yüzyıldan sonra Ruslar, Avrupa devletleri için, güçlendiklerinden dolayı hep hasımdır, düşmandır. 19. yüzyılda ise “Büyük Devletler” düzeyinde aralarına girmiştir, ittifak unsuru değilse savaşılmalı, geriletilmeli, ezilmelidir. Bir Avrupa Büyük Devletiyle yan yana ise Rusya, diğerleriyle karşı karşıyadır.

Doğu’yu temsil eden hep olumsuzdur, kötüdür, rakiptir. Dolayısıyla bir Slav devleti olarak Rusya stratejik bir karşıttır.

Ve bugün, 21. yüzyılda gene bir Slav devleti olarak Ukrayna, Rusya’dan hiç bir farkı olmayan Ukrayna, Rusya tarihte ortaya çıkarken olmayan Ukrayna, Rus Devrkimiyle devlete kavuşmuş Ukrayna, Sovyetler varken onun içinde olan Ukrayna, işte bu Slav Ukrayna aniden Avrupalı sayılmış, sahiplenilmiş, içlerinde görülmüş ve şimdi, sözde korumaya alınmıştır.

Her ne kadar Doğulu Ruslarla “Avrupalı” Ukraynalıların ikisinin de Slav olduğu Avrupa için biraz sorundur ama bu soruna razı olunabilir! Ukraynalılar Slav olarak dışlananlarken, Avrupalı olarak benimsenmişlerdir! Şimdi gel de anlat; “konjonktürel gelişmeler yüzündendir”; “dün dündür, bugün bugündür”; “zamanı anlamak lazımdır”; “değişimin sonucudur” vb!

Ukraynalı, dünyanın çeşitli yerlerindeki mültecilerle karıştırılmaması için karşılaştırılmaktadır! Ve bu durumda Ukraynalılar kazançlı çıkmaktadır, çünkü Ukraynalılar daha Avrupalıdır! “Daha Avrupalı” olan Ukraynalılar yanında, mülteci olan Suriyeli, Afrikalı, Asyalılar “hiç Avrupalı” olmaktadır. “Daha” ve “hiç”in özü ise, medeni olmak ve medeni olmamakla ilgilidir. “Bizden olan” ve “Avrupalı olan”, “Avrupalı olmayan”larla aynı değildir, karıştırılmamalıdır.

Bunları bizim uydurduğumuz ve yakıştırdığımız sanılmasın, “en açık sözlüsü olan ABD’nin meşhur CBS televizyon muhabiri Charlie D’Agata” yayınında böyle demektedir. “Bir İngiliz televizyon suncusu” ise Ukraynalı mülteciler için “iyi” sıfatını kullanmaktan çekinmemiştir, “iyi mülteciler”! Yani mültecinin kötüsü vardır, kötüsü de elbette istenmez! Ukraynalılar, dünyanın başka yerlerindeki mültecilere benzemez, onlara göre medenidirler! Dolayısıyla makbuldurlar.

Böylece “Avrupalı” sözcüğünün kavram olarak karşılığının “medeni” olduğunu öğreniyoruz. Oysa Orta Çağda bile Ukraynalılar köle olduğu bir yana, yüzyıllar-binyıllar boyunca bütün diğer Avrupalılar gibi “barbar”dı.

Bir utangaçlık var elbette. Açıkca seçim yapıldığı, ayrımcılıkla bakıldığı söylenmekten kaçınılıyor.

İnsancıllık mı, Ukraynacılık mı? Avrupalı olmayan insana hayır, Avrupalı olan insana evet?

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch, HRW) son zamanlarda Ukrayna’dan komşu Avrupa ülkelerine kaçanlar arasından, Ukraynalı olmayan ama Ukrayna’da yaşayan on binlerce diğer insanın, Avrupa’ya giremediğini belirtti. HRW bunun, hem AB yetkililerinin, hem de Ukrayna yetkililerinin ırkçı ve ayrımcılığından kaynaklandığını kaydetti.8 Gazetelerden Ukrayna’da yaşayan diğer Asyalıların mültecilere kucak açanlarca kabul edilmediğini öğreniyoruz.

Avrupa’dan Göçler ve “Avrupalılar”ın Güncel Göçleri

Avrupalılar da göç etmişler, bulundukları yerden başka yerlere gitmek zorunda kalmışlar, başka topraklara yerleşmişlerdir. Ama Avrupalılar tarihte göç etmekten çok göç ettirmişlerdir. Avrupa’dan göç ettirdiklerinin korkunç sayfaları tarihin içindedir. Avrupa’da yaşayanlar olarak onların öyküleri ölmemek için göçmek zorunda olmalarından dolayı yazılıdır. Bunların en önemlileri Avrupa’nın iki ucundan yapılan iki göçtür. Biri, 15. ve 16. yüzyıllarda İber yarımadasının Müslamanlardan ve Yahudilerden “temizlenmesi”, diğeri Balkanların Türklerden sürülmesidir.

Avrupalılar bir arada yaşamayı bilmemektedir. Avrupa tek dinliyse onun dininden başkası olmayacaktır.

Şimdi bir Avrupa içi göç seyretmekteyiz, Avrupa, “Avrupalıları” bağrına basıyor.

Geçtiğimiz haftalarda Ukrayna’yı terkedenlerin sayısı 3 milyonu aşarken, evini terkedip başka yerlere kaçanlar 10 milyonu bulmuştu. Sınırları geçmeyi isteyip başaranların çoğu Polonya, Macaristan, Moldovya gibi komşu ülkelere ve Almanya’ya yöneliyor. Ukraynalı mülteciler başkent Berlin Hauptbahnhof’ta devlet gönüllüleri tarafından şefkatle ve heyecanla karşılanıyor. Derhal kendilerine ayrılmış ve döşenmiş özel bölüme yerleştiriliyor.

Almanya’ya getirilen Ukraynalılar 300 bini geçti, bu kadar kısa sürede bu kadar büyük bir rakama ulaşan Ukraynalı mülteciler, nedense bir sorun yaratmamış görünüyor. Belki de sorun yaratmadığı söylenerek “sorun yok” havası tercih ediliyor. Uzun bir süre böyle bir söylem hakim olacak. Çünkü bu mülteciler propaganda için isteniyor. Rusya karşıtlığı, Putin nefreti, Rus düşmanlığı bugünlerde gerekli, Batı, Rusya’ya “topyekûn savaş” ilan etmiş durumda.9 Batı medyası böyle programlandı. Ünlülerin hepsi bu yönde konuşuyor. Ters yönde konuşan “yok”. Ama olmadığından değil, “ABD’ye karşı, Rusya’dan yana” olmak yasak! Yasağa rağmen görüş belirtenleri kimse öğrenemiyor. Onlara ekranlar da kapalı, ortaya çıkmak da!

Bugünlerde Avrupa’da Rus olmak zor, çok zengin ya da çok itibarlı sanatçı olsalar bile, ama tuhaf olan, geçmiş yüzyıllarda yaşamış Dostoyevski, Çaykovski gibi Rusların da Avrupa’dan kovulması!

Üstelik Almanya’da “Ukraynalı” olan bu mülteci Avrupalıların, Asya’dan gelmiş olan mültecilerle aynı yerlerde kalmamaları için onlara özel planlama yapılıyor. Gene Almanya, Ukrayna’dan gelen “Avrupalılar”ın çocukları için hemen eğitim çözümünü üretti, okullarda onlara özel sınıflar açtı. Bu “Wilkommen” sınıflarında ayrı bir eğitim verilecek. Oysa aynı Almanya’da “Avrupalı” olmayan mülteci çocuklarının sorunu büyük, üstelik uzun yıllardan beri. Dahası, Almanya’da bırakalım mülteci olmayı, yerleşik yabancıların (en başta Türklerin) çocukları sorunlar yaşıyor.

Ukraynalı mültecilerin durumu yasal mevzuatla karşılanıyor, karşılanabiliyor!

Ukrayna Savaşı”nın Mültecilerle İlgili Sonuçları

İlk çıkaracağımız sonuç, “medeni”nin, “iyi”nin, “olumlu”nun, “vasıflı”nın, “akıllı”nın çıkarlara göre ayarlanmış siyasetlerce belirlendiğidir. Batı’nın standartlarının değişkenliği ve çeşitliliği, “insanlık”ın maske taktığını göstermekten, Batı’nın ikiyüzlülüğünü açığa çıkarmasından başka bir sonuç vermemiştir.

Avrupalı”, iyi, medeni, sarışın olduğundan Avrupa ülkelerine mülteciliği kabul görmüş, olumlanmış, hatta propaganda saldırısında anlamı olduğundan bu mülteciliğe sevinilmiş, bu “Avrupalı” mültecilerin artması istenmiş, onlardan yararlanılmış, mültecilerin sorun yaratmadığı ve yaratmayacağı ikiyüzlüce tekrarlanmış, ancak aradan bir ay geçip de mülteci sayısı 4 milyona yaklaşırken ve daha da artacağının ortaya çıktığı görülürken bugünlerde, başta Almanya ve Polonya’dan olmak üzere, Ukrayna’ya komşu ülkelerden “adilane paylaşım” ve “sorumluluktan kaçmama” çağrıları duyulur olmuştur! Herkes paylaşmalıdır! “Savaş bu sefer Avrupa’dadır!”.10 Ayrıca, evet, bu mülteciler iyidir, uygardır, sarışındır, mavi gözlüdür, “bizdendir” ama her şeyin de bir sınırı olmalıdır! Çünkü “insanlık” gereklidir ve Avrupa onu “temsil etmektedir”, fakat insanlığın da bir maliyeti bulunmaktadır.

Dünya, savaşların görünmeyen silahlarından biriyle, propagandayla karşı karşıyadır. Bu propaganda saldırısı birbirlerine karşıt duruma getirdikleri iki Slav toplumuna uygulanmıştır. Ukraynalılar, Batı’nın propagandasıyla, emperyalizmin kandırmasıyla tuzak siyasetlere çekilmiştir.

İki Slav toplumu, biri sevecenlikle ele alınırken, diğeri nefret söylemleriyle gündem yapılmaktadır.

İki mülteci grubu, aynı şekilde, farklı ve zıt olarak ele alınmış olmaktadır. İstenmeyen mülteciler ve “kucak açılan” mülteciler. İstenmeyenler engellenmek istenirken, kucak açılanların artmasına çalışılmaktadır. İstenmeyenler “sorun”dur, kucak açılanlar kullanılmaları için “görev” gereğiyle istenenlerdir.

Gerçekte, başta ABD olmak üzere NATO ve AB, Ukrayna’nın arkasında değildir, sadece propaganda savaşı yürütmektedirler. Kandırılmış Ukrayna, kötü duruma düşürülmüş ve terk edilmiştir. Olan, Ukrayna’ya ve Ukraynalılara olmuştur. Batı dünyasının Ukrayna’dan yana ve Rusya’ya karşı silaha silahla yapabileceği bir şey yoktu.

Savaş için sonuçlar: ABD’nin çıkardığı ve neden olduğu gerilim ve gerginlik, Rusya’yı sıkıştırmak içindi. Maksat dize getirmekti. Savaş çıkarmak niyeti yoktur. Zaten resimde görülmektedir, Ukrayna’ya asker sevkeden olmamıştır. Hedef alınan Rusya’nın da “kırmızı çizgileri” ezberlenmişti. Bir deneme yapıldı. Kaldı ki, ne ABD, ne de NATO savaşacak durumda değildir. NATO’nun sadece beyin ölümü değil, beden ölümü de gerçekleşmiş olmalıdır. Belki beden ölümü yerine felç (inme) demek daha doğru olur, çünkü NATO hareket edemezlik, harekete geçemezlik sorunları yaşamaktadır.

Bu bakımdan Dünya Savaşı olasılığı bulunmamaktadır. Yaptırımlar, yaptırım uygulayanları zarara uğratacaktır, hatta uğratmaya başlamıştır bile. Ve hiç bir yaptırımın “çözüm”e giden bir yol açması söz konusu değildir. Kısa bir süre sonra bugün gündemde gözüken sorun, gündemden çıkacak, herkes işine bakacaktır.

Daha uzun bir dönemde, Rusya’ya karşı ABD’nin oyununa gelen Avrupalılar, şimdi birleşmiş görüntüsü veriyor, ancak bunun sürmesi düşünülemez. ABD ile AB ve Avrupa ülkeleri arasındaki “yakınlık” zarar görecektir. Avrupa ülkeleri, geleceklerinin Asya’yla birlik olmakla sağlayacaklarını hatırlayacaklardır. İşlevi bitmiş olan NATO’nun savaşamayacağı, savaştırılamayacağı ortaya çıkmıştır. Savaş ve saldırı örgütü savaşamayacaksa varlığını sürdüremez!

Son söz: Savaşa karşı olmaktan önce, savaş çıkarmaya karşı olmak gerekir! Aynı, hastalıkla uğraşmaktansa, hasta olmamayı hedeflemek, hastalıktan korunmak gibi. Şimdiki savaş karşıtları aşılarını oldularsa düşünecekleri bir şeyler var.

NOTLAR

1 Bu konuda bilgi için “Denizde Durdurmak! Akdeniz Cinayetleri” başlıklı yazımıza bkz. Dağarcık Türkiye, 1 Ekim 2015 (http://dagarcikturkiye.com/2015/10/01/denizde-durdurmak-akdeniz-cinayetleri/),

2 Avrupa’nın geçmişte Yunanistan’ı kendilerinden saymadığı Yunanlarca da bilinmektedir, ancak şimdilerde Avrupalılıkta iddialı, Avrupa’dan beklentili, Avrupa tarafından da gözetilen, kayırılan, desteklenen Yunanistan, bunlar yüzünden tarihteki Avrupa’dan dışlanmışlığını, Doğulu olarak “damgalanmışlığı”nı, hasımlar arasında görüldüğünü, istenmezliğini unutmuş durumdadır. AB’ye alınmış olarak Avrupa’nın içinde bulunması da, unutkanlığına gerekli olan son katkıyı sağlamıştır!

Yeni Liberal Parti’nin kurucularından olan, Fransa’nın Sorbonne Üniversitesi profesörlerinden coğrafyacı Dr. Yorgo Prevelakis bu durum konusunda şöyle diyor: “Çoğunlukla Yunanlar Doğulu olarak görülmüş, hatta Türklerle bir tutulmuşlardır. 17. yüzyılda yazılan Batılıların anılarını okuduğumuz zaman görüyoruz ki Osmanlı İmparatorluğu’na giden bir Batı Avrupalı, Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında hiç bir ayrım yapmadan hepsini Osmanlı ve kötü olarak algılıyor.” Leyla Tavşanoğlu söyleşisi, Cumhuriyet, 26 Eylül 1999; akt. Ertuğrul Erol Ergir, Giritli Mustafa, (kendi yayını) İstanbul 2000, s. 193.

3 Bu konuda geniş bilgi için “Batı’nın ‘Üstünlüğü’ ve Uygarlık – 1 / Merkezcilik, Sömürgecilik, Oryantalizm, Irkçılık” başlıklı yazımıza bkz. Teori, sayı 370, Kasım 2020, s. 50-63.

4 Yunanistan tarihi olarak bu dönemler konusunda bilgi için “İmparatorluklardan Sonra Yunanistan’da Bağımsız Bir Devlet Olmadı – 1 / Avrupa’nın Yarattığı Yunanistan” başlıklı yazımıza bkz. Teori, sayı 382, Kasım 2021, s. 45-57.

5 Bu konuda geniş bilgi için bkz. Paul Carell, Barbarossa Harekatı / 1941-1945 Alman Sovyet Savaşı, 3 cilt, Sinan Yayınları, İstanbul 1974.

6 Peter Frankopan, İpek Yolu / Alternatif Dünya Tarihi, Pagasus Yayınları, İstanbul 2018 içinde “Soykırım Yolu “bölümü, s. 423 vd.

7 Ayrıntılı bilgi için bkz. Carelle.

8 Bu konuda bilgi için bkz. Ali Develioğlu, “Avrupa’nın ‘İyi Mültecileri!’”, Aydınlık, Avrupa Eki, 13 Mart Pazar, s. 6.

9 Bu sıfat tamlamasının anlamını bilmeyenler telaffuzunun ne kadar önemli olduğunu da bilemezler. Rusya Dışişleri Bakını Lavrov resmen kullanmıştır.

10 Avrupalı yorumcular, siyasetçiler ve medya mensupları tarafından sıklıkla kullanılan bu ifade, Ukraynalılara yardım konusunda duyarlılık daveti yapmakta, bu savaşın başka savaşlar gibi ele alınmaması gerektiğini, önem verilmesini istemektedir; umursamazlığın yeri yoktur!

Bunları da sevebilirsiniz