Ontoloji III – Benzerlikler Arasındaki Benzerlikler Arasındaki Benzerlikler…

Bu yazı dizisindeki önceki yazılarım ontolojideki bir konu olan özellikler hakkındaydı. Her nesnenin bazı özelliklere sahip olduğu açık görünüyor, örneğin ben kıvırcık saçlı olma özelliğine sahibim, kalemim de mavi olma özelliğine sahip. Hatta cümlelerimizin büyük bir kısmı bir nesneye bir özellik atfetmekten ibaret: “Deniz kıvırcık saçlı”, “Bu kalem mavi” … Ancak ontolojiye ilgi duymayan birisinden var olan tüm şeylerin bir listesini yapmasını isteseniz – ki bunu denediğinizde ilginç bakışlarla karşılaşacağınıza eminim – listesine, yalnızca yukarıdaki cümlelerde özne konumunda bulunan şeyleri eklemeye meyilli olacaktır. Başka bir deyişle, beni ve kalemimi var olan şeylerin listesine eklerken, kıvırcık saçlı olma ve mavi olma özelliklerini var olan şeylerin listesine eklemek aklına gelmeyebilir.

Ancak özellikler önceki yazılarda gördüğümüz üzere son derece önemli. Etrafımızdaki evreni ancak onlar sayesinde anlamlandırabiliyoruz. Ontolojiyle ilgili ilk yazımda özelliklerin tümel olduğunu düşünenlerden, ikinci yazımdaysa özelliklerin soyut tikeller olduğunu düşünenlerden bahsetmiştim. Ancak, dikkatinizi çekerim, her iki grup özelliklerin var olduğu konusunda hemfikir olup, yalnızca özelliklerin tam olarak ne oldukları sorusunda fikir ayrılığı yaşıyordu. Bu yazıda özelliklerin var olduğunu reddeden filozoflardan, yani “adcı” ya da “nominalist”lerden bahsedeceğim. Nominalistler, var olan şeylerin listesini yaparken listelerine yalnızca somut nesneleri eklemeleri açısından ontolojiye ilgi duymayan insanlarla benzer konumdalar. Ancak, sonuçta felsefeyle uğraştıkları için, özelliklere başvurularak açıklanan belli konuları da açıklamak durumundalar. Bunu nasıl yapabileceklerini inceleyelim.

Nominalizm, Orta Çağ’da, özellikleri tümeller olarak değerlendiren görüşe karşı öne sürülmüştür. Bir nominalist, örneğin, “Deniz bir erkektir” ve “Avni bir erkektir” gibi iki cümleye baktığında, bende ve babamda aynı anda bulunan erkek olma tümelinin varlığını reddeder. Olsa olsa, der, Deniz’e ve Avni’ye erkek dediğimizde aynı anda birçok yerde bulunan tek şey “erkek” sözcüğüdür. Adcılık veya nominalizm olarak adlandırılması da bundandır; nesnelere taktığımız adlar ya da etiketler dışında tümel bir şey yoktur.

Nominalizm’in Orta Çağ’daki önemli savunucularından biri Ockham’lı William’dır. Nominalizm lehine kuvvetli bir argümanı da Ockham’ın ünlü prensibine başvurarak sunabiliriz. Ockham’ın Usturası bize, ontolojimizdeki varlıkların sayısını gereksiz yere arttırmamamız gerektiğini söyler. Dolayısıyla, eğer özellikler kategorisine başvurmadan özelliklerin açıklaması beklenen her şeyi açıklayabilirsek, özelliklerin varlığını kabul etmemeliyiz. Peki özelliklerin açıklaması beklenen şeyler neler?

Özelliklerin açıklaması beklenen şeylerden bir tanesi evrenin yinelemeli yapısı, yani nesneler arasındaki benzerlikler. Örneğin bir domates, bir Türk bayrağı ve kırmızı bir M&M’s şekeri düşünelim; bunların hepsi birbirine benziyor. Neden? Çünkü hepsi kırmızı olma özelliğine sahip. Nesneler arasındaki benzerlikleri açıklamak için özellikleri kullanıyoruz. Nominalistin ise bu benzerlikleri özelliklere başvurmadan açıklaması gerekiyor.

Nominalizm çatısı altında birçok görüş bulunuyor. Bunlardan yalnızca bir tanesinin, Benzerlik Nominalizmi’nin [Resemblance Nominalism] sunduğu açıklamadan bahsedeceğim. Bu türden bir nominalist, nesneler arasındaki benzerlikler ile nesnelerin sahip oldukları özellikler arasındaki ilişkiyi tersine çeviriyor. İlk bakışta, yukarıdaki üç nesnenin birbirine benzediğini çünkü hepsinin kırmızı olma özelliğine sahip olduğunu düşünebiliriz. Benzerlik nominalisti bunu reddediyor ve şunu iddia ediyor: Bu üç nesne kırmızı olma özelliğine sahip çünkü hepsi birbirine benziyor. Kırmızılık, içinde domateslerin, Türk bayraklarının, kırmızı şekerlerin ve onlara benzeyen diğer birçok şeyin oluşturduğu bir kurgudan ibaret. Yani nominalist, nesnelerin birbirleriyle benzerliklerinin, sahip oldukları özellikleri temellendirdiğini düşünüyor. Böylece benzerliği analiz edilemez, temel bir kavram olarak ortaya koyuyor, ancak özellikler gibi sağduyuya aykırı varlıkları ontolojisine kabul etmekten kaçınmış oluyor. Yalnızca somut nesnelerden oluşan bir ontolojiyi savunabiliyor.

Son olarak bu görüşün karşılaştığı bir sorundan bahsetmek istiyorum. Önemli İngiliz filozof Bertrand Russell, benzerlik nominalizmine karşı şu argümanı sunar: Kırmızılık tümelini reddedip, ontolojimize yalnızca kırmızı nesneler arasındaki benzerlik ilişkisini ekleyelim. Bu durumda da benzerlik ilişkisinin kendisi bir tümel olmayacak mıdır? Domates ile bayrak arasındaki benzerlik, bayrak ile şeker arasındaki benzerlik, domates ile şeker arasındaki benzerlik… Benzerlik nominalisti şu şekilde yanıtlamayı düşünebilir: Bu benzerlikleri de, kırmızılık gibi, bir tümeli örneklendirdikleri için değil, hepsi birbirine benzediği için hepsini “benzerlik” olarak adlandırıyoruz. Ancak Russell’a göre bu bir sonsuz gerilemeye yol açar: Bu durumda da birinci-derece benzerlikler arasındaki ikinci-derece benzerliklerin neden hepsinin benzerlik olduğunu yanıtlamamız ve dolayısıyla ikinci-derece benzerliklerin benzerliklerini açıklamak için üçüncü-derece benzerlikleri ontolojimize kabul etmemiz gerekecektir. Üçüncü-derece benzerliklerin neden hepsinin benzerlik olduğunu yanıtlamak için dördüncü-derece benzerlikleri kabul etmemiz gerekecek ve bu böyle devam edecektir. Bunu kısır bir sonsuz gerileme olarak gören Russell’a göre bu durum benzerlik nominalizminin kabul edilemez olduğunu göstermektedir.

Bunları da sevebilirsiniz