Aydınlık Toprakların Işık Saçanları…

Bu coğrafyaya ulaştığımda içimde en sevdiğim çiçekler açıyor.

Memleketim olduğu için değil, garip bir etkileşim diyelim.

Kumaşı öyle, bir farklılık, ayrıcalık…

Hafta sonu kendi topraklarımın sınırlarındaydım, sevgim depreşti yine.

Bir başka duygu var bu topraklarda, bir başka güzellik.

Tarihi kentsel dokusu diyelim, kültürü, aydınlığı, çağdaşlığı ve il sınırlarındaki eşsiz doğa güzellikleri, diğerleri…

Bir coğrafyanın insan unsuru da önemli değil mi?

Binlerce yıllık kültürlerin üstüne oturan bu topraklar, elbet insanına farklı özellikler katmıştır.

Ne büyük bir zenginlik!

, , ,

Kent merkezinin kıyısından geçiyorum isimler uçuşuyor belleğimde.

İlhan Selçuk geliyor aklıma, ışıklar içinde kalsın, hemşehrim… Kentin en yoksul, ama tarihsel derinliği en zengin semti Saburhane’de iki katlı bir geleneksel evi alıp restore ederek, kültürel koruma seferberliğine katkıda bulunduğunu anımsıyorum.

Ne güzel ve şirin bir evdir o.

Tarihi kentsel dokunun korunması ve yaşatılması için çaba verenlere selam çakıyorum, gönülden.

Gökova yoluna düşünce bu kıyıların hür ve özgür insanı Halikarnas Balıkçısı’na “merhaba” diyorum. Onun öykülerini anımsıyorum bu kez, Mavi Zamanlar, Çiçeklerin Düğünü, Dalgıçlar, Anadolu Efsaneleri Tanrıları ve Anadolu’nun sesi…

Ve onun gibi haykırmak istiyorum:

Yaşasın deniz…”

Okuduğum çocuk kitapları geliyor Halikarnas Balıkçısı’nın, ardı ardına;

Denizin Çağrısı’nın son sayfasını bitirdiğimde içimde büyüyen ve yaşattığım mavi sevdaya teşekkür ediyorum şimdi.

İmbat Serinliği, Deniz Gurbetçileri ve Define Adası ne maceralardı ruhumda fırtına estiren…

Kuşkusuz altıncı kıtadır onun dediği gibi Akdeniz…

, , ,

Balıkçı’nın manevi mirasçısı Şadan Gökovalı’ya gülümsedim Sakar’dan geçerken.

Dünyaya boşuna gelmemiş insanlar geçiyordu sahneden .

Akyaka’yı Akyaka yapan Nail Çakırhan’ı gördüm, ışıklar içinde kalsın; bir insanı sevmenin huzurunu yüreğimde yaşattığı için teşekkür ettim.

Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Deniz Feneri şiirinden dizeler fısıldadı sanki rüzgâr bana;

Uzanmış koca burun açık denize doğru,

Lacivert ve gri gecenin değerinde.

Karanlıkla başlar bir dünya sevgisi,

Deniz feneri parlar,

Talihe aldırmadan kayalar üzerinde…”

Çağdaş denizciliğimizin deniz feneri Sadun Boro’nun yanına gidiyorum Karacasögüt’e.

Göcek’ten denizci dostum Göker Tuncer yardım etti de, Sadun Boro’ya ve dünyayı yelkenleriyle dolaşan Türklerden Haluk Karamanoğlu, Ekrem İnözü ve Alim Sür’e ulaştım… Kolay denk gelmez; hepsi bir arada, yaşamdan güzel bir armağan bana.

Halikarnas Balıkçısı’ndan sonra Gökova için “dünyada böyle bir yer yok” diyen Sadun Ağabey’in, bu toprakların temiz kalması için çabasına, emeklerine tanık oldum yeniden. Sohbeti ne güzeldi, aşkı deniz ve aşkı kadın üstüne…

, , ,

Muğla, senin için ne diyebilirim!

Dağlarca’dan olsun yine:

Söyle sevda içinde türkümüzü,

Aç bembeyaz bir yelken

Neden herkes güzel olmaz,

Yaşamak bu kadar güzelken?

İnsan, dallarla, bulutlarla bir,

Ayrı maviliklerden geçmiştir

İnsan nasıl ölebilir,

Yaşamak bu kadar güzelken?”

Bunları da sevebilirsiniz