Kumpas davalarının en ünlüsü Ergenekon’da, terör örgütü liderliğiyle suçlanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un savunması, tarihsel ölçekte önemli.
Döneminde Kozmik Oda’nın aranmasına izin veren Başbuğ’un “savunma değil taarruz” olarak nitelendirdiği ifadelerindeki saptamalar, gecikmiş olsa da gerçekleri yansıtıyor.
Türkiye hukuk düzeninin en komplocu, en sahtekâr davası Ergenekon’un asıl amacını şöyle tanımlıyor:
“Ulus devlet, üniter devlet ve laik devlet yapısından rahatsızlık duyanlar; ılımlı İslam projesini hayata geçirmek isteyenler; 2003’teki 1 Mart Tezkeresi’nin bedelini TSK’ye ödetmek isteyenler, TSK’nin ‘Milli Ordu’ oluşundan rahatsız olanlar ve PKK terör sorununa ‘siyasi çözüm’ arayanlar için engel TSK idi. O halde, TSK halkının gözünde itibarsızlaştırılmalı ve sesi kesilmeliydi, karşıt kadrolar tasfiye edilmeliydi. TSK’ye komplo ‘Ergenekon Davası’ ile kuruldu.”
Komploları planlayıcı ve uygulayıcıların kimliğine gelince…
Başbuğ’a göre hukuk cinayetlerinin asli faili, yargı ve Emniyet içine yerleştirdikleri kadrolarla Gülen Cemaati.
İkincisi, “Ne istediler de vermedik” ve “aldatıldık” ifadelerini kullanan AKP iktidarı.
Üçüncüsü Ortadoğu’nun şekillendirilmesi için “Ilımlı İslam” düşüncesini ortaya koyan ABD yönetimi.
Ordunun tasfiye edilmesinde AB’nin rolüne de değiniyor Başbuğ.
Doğrudur…
Ancak davanın amacı ve sorumlular hakkında eksik saptamaları var.
***Dava özü itibarıyla salt TSK’yi değil, siyasal İslama karşı çıkan, demokrasiyi ve özgürlükleri, insan haklarını savunan muhalifleri, aydınları, yazarları, bilim insanlarını, Atatürkçüleri, Cumhuriyetçileri, ÇYDD ve benzeri kurumları, antiemperyalistleri, ilericileri ve solu da hedef almadı mı?
Davada yalnız askerler değil, yukarıda sözünü ettiğim unsurlar da sanık olarak suçlandı.
Sorumlulara gelince…
ABD – Gülen Cemaati ve AKP iktidarının yanında, onlara destek veren, siyasal İslamdan demokrasi uman, tetikçi medya, cemaat ve iktidar yanlısı gazeteciler, sahte aydınlar, eski ve neoliberaller, solcu dönmeleri, garabet hukuk düzeninin kurulmasına oy veren “yetmez ama evetçi” tayfası da yok mu?
TSK’ye komplonun içinde yargı ve Emniyet unsurları sayılırken, içerideki cemaatçi unsurların rolü vurgulanmalı.
***Ergenekon sürecini değerlendirmek, derin devleti, Gladyo’yu anlamak için tarihsel bir perspektiften bakmak gerekiyor.
Türkiye Mustafa Kemal’den sonra bağımsız çizgisini bırakıp, adım adım kapitalist, emperyalist kutupta yer aldı. IMF’nin, Dünya Bankası’nın, NATO’nun boyunduruğuna girdi.
Sovyetler Birliği’ne karşı Batı’nın ileri karakolu oldu, antikomünizm esas alındı; sol ezildi.
Türkiye’nin tüm kurumları, ekonomisi, askeri, polisi, güvenliği, maliyesi, milli eğitimi giderek artan dozda Batılı küresel güçlerin beklenti ve istekleri doğrultusunda yapılandırıldı.
12 Eylül darbesiyle bağımlılık, tavan yaptı.
Bugünkü iktidarın kurulması ve cemaatin büyütülmesi BOP’un altındaki 12 Eylül projesidir.
AKP ve cemaat, Ergenekon ve benzeri davalarla darbe yapıp, hukuk ve Emniyet güçleriyle kamusal düzeni ele geçirdi.
Ülkenin bağırsakları yeni düzenin kiriyle tıkandı. Ergenekon kumpasını kuranlar gerçekte faili meçhullerin, cinayetlerin, derin yapılanmaların üstünü örttüler.
Bugün terörist diye suçlanan davanın savcısı ortada yok, kaçtı.
Yarın sırada kimler var, belirsiz!
Sonuç olarak anlaşıldı ki davaları açanların, yürütenlerin yani asıl kumpasçıların kendisi “Ergenekon!” Cemaatin suç ortağı siyasal iktidar da “kandırıldık” hesabıyla sorumluluğu üstünden atıp sıyrılamaz.
Türkiye’nin, yüzleşmeden, hesap sormadan, komploları aydınlatmadan, sorumlularını tam olarak saptamadan hukuk devleti olması çok güç görünüyor…