Antigua Guatemala

Meksiko Şehrinden kalkan uçağımız 1 saat 45 dakika sonra Guatemala’nın başkenti Guatemala Şehrine (Guatemala City) iniyor. Havalimanında bekleyen aracımıza geçerek, eski başkent olan Antigua’ya doğru yola çıkıyoruz.

Guatemala, ormanlık yer anlamına geliyor. Ülkenin %85’i ormanlık alan, Maya yerlileri ormanlık alanlarda yerleşirlermiş. Ülkemizin 1/7 büyüklüğündeki bu Orta Amerika ülkesinin nüfusu 17 milyon civarında. Nüfusun yarısı Mestizo yani melez, Maya kökenli kabileler kendi dillerini konuşuyor. Guatemala’nın para birimi Quetzal (GTQ) ve 1 USD= 6.03 GTQ. Rakım olarak 1900 metrelerdeyiz. Başkent Guatemala Şehrinin güvensiz, tehlikeli bir şehir olduğu söyleniyor. Çevresinde volkanlar sıralanan Antigua’da patlamalar, lavlar nedeniyle başkent Guatemala Şehrine taşınmış.

Yol boyu, Chicken bus adı verilen eski renkli otobüsleri sık sık görüyoruz. Bazıları tıklım tıklım dolu, üzerlerinde valizler, çantalar tepeleme yığılmış. Guatemala Şehrine 45 kilometre mesafedeki Antigua’ya gelmemiz yaklaşık 1.5 saat sürüyor.

Antigua, İspanyolların ilk kurduğu şehir, 500.000 nüfuslu. 1979’da Unesco Dünya Mirası listesine alınmış. Deniz seviyesinden 1500 metre yükseklikteki şehir, kolonial mimari özelliklerini koruyor. Bordo, sarı, mavi, somon gibi çeşitli renklerde tek katlı evler, Arnavut kaldırımlı sokaklar, kaldırımlar görüyoruz. Pencereler çıkıntılı, yürürken çarpmamak için başımıza dikkat etmemiz gerekiyor.

Canlı, güzel bir şehir, festivaller şehri olarak tanımlanıyor. Dünyanın her yerinden turistler buraya İspanyolca öğrenmek için gelirmiş, çünkü burada öğrenilen İspanyolca dünyanın her yerinde anlaşılabilirmiş. Zümrüt gibi değerli taşların çok çıktığını, Antigua’dan ev alanların çoğunun maden sahibi olduğunu öğreniyoruz.

Pasaje del Rubio’da konaklayacağımız Casa San Bartolo’ya geliyoruz. Yılbaşı yemeğimizi Los Palmas adlı restoranda, canlı müzik eşliğinde yiyoruz. Saat 24’e dakikalar kala meydana doğru yürürken onlarca dilek balonunun gökyüzünü süslediğini görüyoruz. Hava bahar havası, meydan çok kalabalık, ama son derece huzurlu, keyifli. Her yerden çatapatlar, havai fişekler patlatılarak yeni yıl karşılanıyor.

*****

2019’un ilk sabahında kahvaltıdan sonra, İspanyol barok etkili mimarisi ve 16. yüzyıl kolonial kiliseleriyle bilinen Antigua’yı yürüyerek keşfe çıkıyoruz. Çoğu tek katlı, bazıları iki katlı, pencereleri demir parmaklıklı, balkonları çiçekli saksılarla süslenmiş, kırmızı tonlarında renkli binalar görüyoruz. Antigua şehri kurulduğunda binaların çoğu kırmızı renge boyanmış. Bunun nedeni, burada kırmızı-yeşil renk veren bir bitkiden boyanın elde edilmesiymiş.

1543’de kurulan Antigua, 1773’de depremde yıkılmış. Şehri, her yerden görünen Agua Volkanı ile Fuego ve yanındaki Acatenango Volkanları çevreliyor. Antigua’ya 16 kilometre mesafedeki Fuego (Ateş) Volkanı haziran ayında patlamış ve lavlardan insanların öldüğü bu patlama Guatemala’da son 40 yılın en büyük patlaması olarak kayda geçmiş. Kare şeklinde düzenlenmiş şehri, kuzey-güney yönünde uzanan 7 cadde, doğu-batı yönünde 9 sokak oluşturuyor.

Espiritu Santo adlı sokağın bitimindeki 16. yüzyıl tarihli Santa Lucia Kilisesi, şehrin en eski kilisesi olup restorasyon sonrasında şimdiki görünümüne kavuşmuş.

Santa Lucia Kilisesinin önündeki çift yönlü Santa Lucia Bulvarı üzerinde ünlü yazar Raphael Landi’nin günümüzde müze olan evini görüyoruz. Bulvardan karşıya geçip Calle Poniente’de yürümeye devam ediyoruz. Yol üzerinde 1561’de manastır ve tapınak olarak yapılan,1608-1767 arasında edebiyat ve gramer eğitiminde ünlü bir okul olan Antiguo Colegio de la Compania de Jesus kalıntılarını görüyoruz. Ahşap oymacılığı eğitimi de verilen yapının duvarlarındaki işlemelere her seferinde yeni ekler yapılmış. Cephesinde Avrupa’dan gelen heykeller yer alıyor.

Yürüyerek şehir merkezine doğru gidiyoruz. Şehrin ana meydanındaki merkez parkını, katedral, belediye binası çevreliyor. Parkta İtalyan bir mimar tarafından yapılmış çeşme yer alıyor. 1700’lere tarihlenen katedral, şehrin azizi San Jose’ye adanmış.

Meydana açılan sokaklardan biri olan 5 Avenida Norte’dan şehrin simgesi haline gelmiş olan sarı renkli kemere doğru yürüyoruz. Halk arasında Calle del Arco olarak bilinen yerdeki 1694 tarihli Santa Catalina Kemeri, yan tarafında kalıntıları bulunan 1647 tarihli manastır kompleksinin bir parçasıymış ve manastırın bölümleri arasında geçiş için yapılmış. 1890’da yenilenen kemerin üzerine saat yerleştirmek için küçük bir kule inşa edilmiş.

Kemerin biraz ilerisinde Nim Pot adlı yerel el sanatları ve hediyelik eşya pazarı bulunuyor. Caddenin bitiminde 1548 tarihli sarı renkli, barok La Merced Kilisesi karşımıza çıkıyor. 1a Calle Oriente’den sağa dönüyoruz, 1687 tarihli Santa Teresa Kilisesinin önünden geçiyoruz. Alameda Santa Rosa’dan devam edip, 1545 tarihli Santo Domingo Manastırının bulunduğu yere yapılan Casa Santo Domingo adlı otele gidiyoruz. 1773 depreminden önce Amerika’dakilerin en büyüklerinden biri olan manastırın kalıntıları, 1989’da çevrildiği otelle bütünleşmiş. Oldukça büyük bir alana yayılmış otel bünyesinde cam, arkeoloji, kolonial sanat müzesi barındırıyor. Bu tarihi atmosferde düğünlerin yapıldığı bir bölüm de bulunuyor. Santo Domingo manastır kalıntılarını gördükten sonra aracımızla kuzeyde, şehri yüksek bir noktadan gören Santa Cruz Tepesine gidiyoruz. Kocaman bir haç ve birkaç hediyelik eşya tezgahının bulunduğu Plaza San Tiago adı verilen noktadan tüm şehir manzarası ve tam karşımızda yükselen Agua Volkanını fotoğraflıyoruz.

Şehir turumuzu tamamladıktan sonra aracımızla 102 kilometre mesafedeki Panajachel’e doğru yola çıkıyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz