Düşünme edimi kimi zaman bizi kafamızın içinde tutsak ediyor. Bu tutsaklığın saklı nedenlerinden biri, düşünme ediminin kendisi üzerine kafa yormadan sadece düşünmenin bizi sonuca ulaştıracağını varsaymamızda yatıyor. Düşünmekle o kadar fazla oyalanıyoruz ki, gerçekten bir fikri ya da bir eylemi gerçekleştirmeye sıra geldiğinde, en basitinden bir şeyler yapmak istediğimizde tükeniyoruz ve enerjimiz kalmıyor. Günün sonunda, kocaman bir hiç ile karmakarışık zihin ve içinden çıkılamaz fikirlerden örülü bir boşluk kalıyor geriye.
Ne yazık ki sadece aklımızdan geçirdiklerimizle bir yere varılamıyor. Sürekli genişleyen evrene benzemiyor sürekli düşünmek. Her şeyi yutan bir karadelik gibi bize en büyük tuzağı kurabiliyor. Enerjimizi ve eylemlerimizi kolaylıkla içine çekebiliyor.
Düşüncelerimiz bizi atıl olmaya sürüklüyor. Düş gücümüz bizi en karamsar kuruntuların pençesine götürebileceği gibi, en toz pembe hülyaların bahçesine de bırakabilir. İyimser düşünceler de aynı karamsar düşünceler gibi gerçeğin üzerini örtüyor. Bulanıklığı aşmamız gerekiyor. Bizi kendi düşlerimizdeki yanılgılarımızdan kurtarabilecek çıkışımız burada başlıyor.
Salt kavramsallaştırmadan edimselliğe geçecek olan düşünce…
Peki gerçekten eleştirel-düşünsel bir etkinliğe neden ihtiyacımız var? Sorunlarımıza karşı nasıl bir çözüm arıyoruz? Şimdiyi ya da geleceği hangi amaçla planlıyoruz? Geçmişe karşı sorumluluklarımız ya da pişmanlıklarımız düşüncelerimizde dönüp durarak geleceğe karşı neden duvar örüyor?
Bazı sorunların karmaşık yanıtlar gerektiği doğru olabilir ancak sorularımızı bütünsellik içinde değerlendirme zorunlu bir durum değil. “Yalınlık hakikatin en temel ölçütüdür” ilkesini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Bu nedenle, kısa ve ayrışık açıklamalar temelinden yükselecek düşünce sorularımızın bütünselliğine parça parça katkıda bulunarak düşünsel ataletimizi yenmemize yardımcı olacaktır.
Maalesef sadece yolu bilmek onu uygulayabilmek anlamına gelmiyor, kimi zaman sadece düşünüp planladıktan sonra uygulamışız gibi bir yanılgıya düşüyoruz.
Düşüncemizin etkinlik gücünü arttıracak en önemli adım kendi zihinsel süreçlerimizi alışagelmiş uslamlamalarımızı sorgulamaktan geçiyor. Bunun yolu ise zihinsel süreçleri içselleştirmekle başlıyor. Eleştirel düşünmenin, eleştiri kelimesinin kendi iç gözlemimizi yansıtacağımız bir aynanın farkında olmak anlamında kullanımını uygulayacağımız, belki en çok karıştırdığımız nokta duygusal olanı akılcı olandan ayrıştırabilmek.
Her ne kadar genelde birinden vazgeçmemiz gerekse de…