Düşünce Kuruluşlarından – 1

10 Ocak 2022
The German Marshall Fund of the United States (GMF)
Özgür Ünlühisarcıklı

ABD ve AB Hazırlanmalı: Türkiye’deki Hükümet Değişikliği Senaryonun Ötesinde

The German Marshall Fund of the United States (Alman Marshall Vakfı,’nda, erken seçimle gerçekleşmesi beklenen hükümet değişikliğine dair ayrıntılı bir analiz yayınlandı. Türkiye direktörü Özgür Ünlühisarcıklı’nın kaleme aldığı yazıda; Türkiye’de gerçekleşmesi beklenen siyasi değişime ilişkin senaryolar ve Türk dış politikasının geleceğiyle ilgili değerlendirmeler, ABD ve Batı’nın tutumuna yönelik uyarı ve tavsiyeler yer alıyor.

Yazının giriş kısmında; Erdoğan’ın bu zamana kadar nasıl iktidarda kaldığı ve neden kaybedeceği soruları cevaplandırılmış. Destekçilerinin sadakati, siyasi zekâsı ve muhalefetin yetersizliği gibi çeşitli nedenlerle oluşan Erdoğan’ın seçim kaybetmeyeceği kanaatinin; tekrarlanan İstanbul Seçimleriyle yanlışlandığı belirtiliyor.

Olası yenilginin üç nedeni ise:

1) Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi: Parti tabanıyla bürokrat ve danışmanlar arasındaki kopukluk uzun süredir istifade edilen kayırmacılık ağının sekteye uğratılmasına, 50+1 modeli ise MHP’ye bağımlı kalınarak politika tercihlerini kısıtlamasına bu nedenle bazı muhafazakâr veya Kürt seçmenin partiden uzaklaşmasına neden oldu.

2) CHP’nin rolü: İttifakın başlangıcında; tek ortak paydanın Erdoğan karşıtlığı olması sorunlu olsa da parlamenter sistem, demokrasinin geliştirilmesi gibi ortak gündemler oluşturabildi; daha geniş kitlelere ulaşıldı. Erdoğan’ın ve İttifak ile HDP adayının yarışması beklenirken, HDP’nin ikinci turda muhalefeti destekleyeceği tahmin ediliyor. Kemal Kılıçdaroğlu önderliğindeki parti; muhafazakâr kesimi ve Kürtleri ötekileştiren koyu seküler, din karşıtı, milliyetçi siyasi söylemi terk etti hatta Kılıçdaroğlu çıtayı yükselterek helalleşme çağrısı yaptı.

3) Döviz kuru krizi: Artan siyasi riskler, Coronavirus pandemisinin etkileri ve Erdoğan’ın alışılmışın dışındaki para politikası nedeniyle, Türkiye 2001 ekonomik krizinden bu yana yaşanan en büyük döviz kriziyle karşı karşıya. Bir yılda Türk Lirası %50 değer kaybederken, enflasyon %36’ya çıktı.

Gerçekleşmesi muhtemel seçim senaryoları ve ilgili değerlendirmeler ise şunlar:

1) Erdoğan seçilirse:

Beklenmedik bir ekonomik iyileşme, beka sorunu olarak görülebilecek bir kriz, seçimi daha az şeffaf ve adaletsiz kılacak yöntemler veya muhalefetin yanlış aday göstermek gibi hataları nedeniyle seçilmesi durumunda, Türkiye’nin seyri aynı yöne fakat hızlanarak devam eder.

2) Muhalefetin adayı seçilir ve yapısal değişiklikler gerçekleştirilemezse:

Yeni cumhurbaşkanı, parlamento desteğine ihtiyaç duyacağından; kapsayıcı, uzlaşmacı ve çoğulcu bir yönetim tarzı izleyecektir. Bu nedenle; hukukun üstünlüğü, medya özgürlüğü ve insan hakları gelişecek ve sivil topluma alan açılacaktır. Fakat ideolojik farklılıklar, yapısal değişimlerin gerçekleştirilmesini engelleyebilir.

3) Muhalefetin adayı seçilir ve yapısal değişiklikler gerçekleştirilirse:

Partiler ideolojik farklılıklarını bir kenara bırakılabilirse, parlamenter sistemin restorasyonunun ötesine geçilirse demokrasiyi geliştir, sağlamlaştır, yapısal reformlar (yapısal reformlar gerçekleştirilir. Legal bir siyasi aktör olan (, HDP gibi Kürt yanlısı partilerin sürece dahil edilmesi, Kürt Sorunu’nu çok daha idare edilebilir hale getirebilir.

Türk dış politikası yapısal faktörler tarafından belirlendiği için her bir senaryodaki değişimin beklentinin altında kalacağı tespitinde bulunulurken yeni hükümetin Batı’yla olan bir sorunun kriz haline gelmede çözülebilmesi için Müslüman Kardeşler gibi örgütlere destek vermemesi, tamamıyla koparılamayacağı kabul edilen Rusya’yla olan ilişkilerini ise NATO üyeliğiyle çatışmayacak şekilde düzenlemesi gerektiği ve bu sayede Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını artık yalnız kalmadan ve diplomasiyi kullanarak çözebileceği aktarılıyor.

Sunulan öneri, uyarı ve değerlendirmelerin hızla incelenmesi gerektiğinin sıklıkla tekrarlandığı yazının son kısmında; ABD ve Batılı ülkelerin senaryonun çok ötesinde görülen değişime etki edebileceğine, her hükümetin geleceğinin belirlenmesinde ilk zamanlarının kritik olduğuna dikkat çekiliyor ve planlama yapmak için değişimin gerçekleşmesi beklenirse sürece kendi çıkarları doğrultusunda yön vermekte geç kalınacağı vurgulanıyor. AB’ye sunulan öneriler arasında; AB üyeliğinin henüz gerçekçi olmayışı nedeniyle alternatif çözümler olarak vize serbestisi, gümrük birliğinin düzenlenmesi, yeşil dönüşümün kolaylaştırılması ve dış politikada diyalogun geliştirilmesi bulunuyor. ABD’ye ise yalnızca yaptırımlara dayanmak (bel bağlamak) yerine Türkiye’yi S400’lerden vazgeçmeye ve tekrar NATO’nun asli unsurlarından biri olmaya teşvik etmesi tavsiye ediliyor.

24 Ocak 2022
The German Council on Foreign Relations (DGAP): Stawomir Sierakowsk

Biden Ukrayna’dan Teslim Etti Mi?

Almanya dış politikasına etkisiyle bilinen düşünce kuruluşu, German Council on Foreign Relations (DGAP)’de Stawomir Sierakowski imzasıyla “Biden Ukrayna’yı teslim etti mi?” başlıklı bir makale yayımlandı. Yazıda Ukrayna-Rusya krizinde ABD ve AB’nin -özellikle Almanya’nın- izlediği politikalar ile savaş ihtimali değerlendiriliyor. Batılı devletlere yönelik çeşitli eleştirilerin yer aldığı analizde bazı çarpıcı yaptırım önerilerine yer verilmiş.

Makalede ABD Başkanı Biden’ın, Ukrayna’nın işgalini kabullendiği izlenimi yaratan ve yaptırımlarla ilgili NATO ülkeleri arasında fikir birliği olmadığını belirttiği konuşması için “Bu hayret içinde bırakan tehlikeli mesajı göz önüne alındığında sessiz kalması daha iyi olurdu” yorumu yapılmış. Putin’in Batı ittifakını bir dayanıklılık testinden geçirdiğine işaret eden makalede gelişmelerin Putin’in Batı’nın zayıf karnını görmesine neden olduğu aktarılıyor. Polonya ve Romanya’ya asker sevkiyatı açıklamasının ise Batı değerlerinin korunduğunu göstermek amacıyla yapıldığı söyleniyor. Yazının devamında ise Almanya’nın tutumuna, Kuzey Akımı 2 Doğalgaz Boru Hattı Projesine, savaşın önlenmesi için ya da işgal durumunda yapılacaklara ilişkin değerlendirmeler ve öneriler sıralanıyor.

Kuzey Akımı 2’nin, finansman sağlayacak bir proje olduğu iddiasının ise doğru olmadığı belirtilirken Ukrayna’nın, hali hazırda toprakları üzerinden taşınan doğalgaz için Rusya’dan aldığı transit geçiş ücretlerinin de bu boru hattı ile yok olacağı belirtiliyor. Ek olarak proje, Ukrayna’nın Rusya’ya karşı son kozu olan Rusya’nın Batı Avrupa’ya gaz ikmalini engelleme olanağını da ortadan kaldırıyor.

Yaptırım kararlarında mutabakata varılamamasının sorumlusunun Kuzey Akımı 2’nin başladığı yer olan Almanya’nın olabileceği belirtilirken Ukrayna’ya yönelik bir saldırı gerçekleşirse projenin durdurulacağını beyan etmekten kaçınan, mühimmat takviyesini engelleyen Almanya’nın sergilediği tavrın, “gün geçtikçe daha utanç verici bir hal aldığı” aktarılmış. Makaleye göre, izlenen hatalı politikaların nedenlerinden biri; Almanya’nın yeni koalisyon hükümetinin başındaki Sosyal Demokrat Parti’nin, Rusya’ya karşı gelenekselleşmiş teslimiyetçi tutumu ve iktidar ortaklarından Yeşiller Partisi’nin “koalisyona katıldığından beri konuya ilişkin sessizliğini koruması.” Diğeri ise, İkinci Dünya Savaşı’nın kefareti sayılan ve Rusya gibi devletleri, izledikleri saldırgan politikaların sonuçlarından kurtarabilen savaş sonrası pasifizm. Yazıda, doğu cephesinde sadece Rusların ölmediği, Sovyet ordusundaki tüm etnik gruplar acı çektiği belirtiliyor. Analizde; sayıların, Ukraynalıların belki de Ruslardan daha çok acı çektiğini işaret ettiğine dikkat çekiliyor ve “bugün ise en büyük bedeli Rusların ödeyeceği” iddia ediliyor.

Bu koşullar altında, savaşın önlenebilmesi ancak Rusya’nın karşılaşacağı savaş maliyetini göze alamayacağı kadar sert bir yaptırım kararı tehdidiyle mümkün.

Makalede bazı yer verilen yaptırım önerileri ise:

  • Kuzey Akımı 2 Doğalgaz Boru Hattı Projesi’nin iptali,

  • Rus bankalarının SWIFT’ten çıkarılması, belirli ürünlere ambargo uygulanması,

  • Ukrayna’nın Rus(ya) tehdidine karşı koyabilecek şekilde silahlandırılması,

  • NATO güçlerinin doğu kanadında yer alan ABD’nin askeri varlığının genişletilmesi

  • Putin’in çaldığı milyarlar dahil olmak üzere” tüm Rus oligarkların yurt dışındaki varlıklarına el konulması

Analizin son kısmında, Ukrayna’nın bağımsızlığına yönelik saldırılara daha fazla tahammül edemeyeceği için ABD’nin işgali kaçınılmaz gören tavrına rağmen direneceği belirtiliyor. Verilecek topyekûn bir karşılığın, Batılı devletlere finansal yük yaratacağını fakat Rusya’nın kaybının daha çok olacağı tespitlerinde bulunulmuş. Bununla birlikte, ABD ile Batılı devletlerin Ukrayna’yı kaderine terk edeceğine dair pek çok işaret olduğu ekleniyor.

20 Ocak 202
Center for Strategic & International Studies (Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi, CSIS): Jeffrey Mankoff

Türkiye-Rusya yakınlaşması nereye kadar sürecek?

ABD merkezli düşünce kuruluşu Center for Strategic & International Studies (Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi, CSIS) Türkiye-Rusya ilişkilerinin geleceğini mercek altına aldığı bir rapor yayımladı.

Jeffrey Mankoff tarafından kaleme alınan “Bölgesel Rekabet ve Rusya-Türkiye İlişkilerinin Geleceği” başlığını taşıyan raporda, taraflar arasında farklı çekişmelerin olduğu bir siyasi atmosferde iki ülke arasındaki yakınlaşmanın ne ölçüde sürdürülebileceği masaya yatırılıyor. Ülkeler arası rekabet ve uzlaşı dinamiklerinin ardında yatanlar tartışılırken “iki ülke arasındaki ilişkilerinin kırılganlığı” da gözler önüne serilmiş.

Rapora göre Batılı gözlemcilerin kafası biraz karışmış durumda. Kuzey Afrika’dan Güneydoğu Avrupa’ya, Kafkaslardan Orta Asya’ya uzanan aralarındaki rekabete rağmen süregelen “Putin Rusyası ve Erdoğan Türkiyesi arasındaki” yakınlaşma analizcileri yoruyor gibi gözüküyor.

Tüm çekişmelere rağmen iki ülkeyi yakınlaşmaya götüren ortak arzuları ise Batılı kurumlar tarafından sunulan çerçeve dışında hareket eden bölgesel güçlerin, komşuları ve bölgedeki düzen üzerine söz sahibi olduğu yapının meşruiyetini ortaya koyma istekleri. Elbette meşrulaştırma arzusunda olunan bu yapının da belirli bir hiyerarşiye dayalı olacağından her iki ülke de hemfikir.

Yakınlaşmanın ardındaki temel motivasyon Batılı devletler ve kurumların etkisinin kırılmak istenmesi gibi gözüküyor. Ankara ve Moskova’nın çıkarları zaman çakışsa da bir orta yol bulunmaya çalışılıyor. Raporda her iki ülkenin de ABD’nin Doğu Akdeniz’deki yeni boru hatlarından bu ülkeleri dışlama çalışmalarına karşı olması Ankara ve Moskova’yı Libya’ya götüren etmenlerden sayılmış. Raporda bölgedeki farklı devletlerin işlerine dahil olmalarının aralarındaki rekabeti de artırdığı belirtilirken buna bir örnek olarak Rusya’nın Türkiye’nin müdahale etmesini pek de arzu etmedi İkinci Dağlık Karabağ Savaşı verilmiş Öte yandan aralarındaki gerilime rağmen ABD dahil olmak üzere çoğu devletin dışarıda bırakıldığı ateşkesin imzalanmasında iki devletin çok önemli bir rolü olduğu da belirtiliyor.

Raporda bölgede emperyalimsi anlayışın yeniden gündemde oluşunun, Soğuk Savaşın bitişi ve Sovyetlerin dağılmasının ardından oluşan jeopolitik koşullardaki değişimin ve Türkiye ile Rusya’nın Batıya entegre olamayışının bir ürünü olduğu tespitine yer veriliyor. Aynı anlayışın ülkelerdeki iç politik gelişmelere rağmen yüksek ihtimalle korunacağı öngörülüyorsa da burada yapısal bir sorunla karşı karşıya olunduğuna işaret ediliyor. Raporda rekabet ve uzlaşı arasında yapılacak seçimin Rusya-Türkiye ilişkilerinin geleceğini belirleyeceği vurgulanmış.

30 Aralık 2021
The Heritage Foundation (Heritage Vakfı): James Jay Carafano, Stefano Graziosi

Biden Libya’ya Dikkat Etmeye Başlamalı

Washington DC merkezli muhafazakâr düşünce kuruluşu Heritage Vakfı’nda yayımlanan ve James Jay Carafano ile Stefano Graziosi imzasını taşıyan “Joe Biden Libya’daki gelişmelere dikkat etmeye başlamalı” başlıklı makalede bölge ülkelerinin Libya’daki seçimlere potansiyel müdahaleleri ele alınırken ABD’nin sürecin dışında kalması eleştiriliyor. Raporda Türkiye’nin seçimlerdeki pozisyonuna da değinilmiş.

Makalede bölge ülkelerinin cumhurbaşkanı adayları üzerinden kurduğu Libya stratejileri inceleniyor ve ABD’nin sürece katılmak zorunda olduğu argümanı bazı gerekçeler öne sürülerek ortaya konmaya çalışılıyor.

Mevcut Başbakan Abdulhamid Dibeybe, Halife Hafter ve Seyfülislam Kaddafi’nin yarıştığı cumhurbaşkanlığı seçiminde her bir adayın farklı jeopolitik gündemlere sahip olduğu ve “dış güçlerin” adaylar üzerinden Libya’ya müdahale etmeye çalıştığı belirtiliyor. Makalede yer alan iddiaya göre Müslüman Kardeşlere yakın Abdulhamid Dibeybe’yi destekleyen Türkiye, diğer adayların çok güçlenmiş olmasından çekindiği için seçimlerin ertelenmesini desteklemiş olabilir. Erdoğan yanlısı Daily Sabah’ın ertelemeyi desteklemesi ve Türkiye ile bağlantılı, Müslüman Kardeşlere yakın Adalet ve İnşa Partisi üyesi Libya Yüksek Konseyi Başkanı Halid el-Mişri’nin de erteleme yönündeki tavrı bu çıkarımı destekler nitelikte görünüyor. Nitelim Libya Ulusal Yüksek Seçim Komisyonunun ertelediği seçimlerin 24 Ocak’ta gerçekleştirilmesi bekleniyor.

Makalede dile getirilen bir diğer nokta ise Erdoğan’ın hasımlarından sayılabilecek Halife Hafter’in, yakın zamanda Türk yetkilerle yapılması planlanan bir toplantı teklifini geri çevirmesi. Yaklaşan seçimlerde Hafter’i Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri yanı sıra İtalya’nın bölgedeki etkisinin sınırlanmasından hoşnut olan Fransa ve Rusya’nın desteklediği belirtilmiş. Bunun yanı sıra Rusya merkezli paramiliter bir yapılanma olan Wagner Grubu’na bağlı 7000 savaşçının da hali hazırda Libya’da bulunduğu vurgulanıyor. Tüm bu destek Hafter’i önemli bir güç haline getirse de makaleye göre Hafter, Libya’daki pek çok insanın ve çoğu Batılı devletin aforoz ettiği biri olmayı sürdürüyor.

Bir diğer aday olan Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi ise genç seçmenler yanı sıra, babasının rejiminin yıkılışından hüzün duyanlar arasında popüler biri olarak tarif edilmiş. Kaddafi’nin Rusya’ya yakınlığı nedeniyle adaylığının Erdoğan tarafından hoş karşılanmayacağı düşünülebilecekse de Kaddafi-Hafter arası gerginlik dolayısıyla adaylığı Ankara tarafından olumlu karşılanmış bile olabilir.

Makalede tüm dünyanın dikkati Ukrayna, Tayvan ve Orta Doğu’dayken ve Libya’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerine farklı ülkeler müdahil olmaya çalışırken Biden yönetiminin bir kez daha sürecin dışında kalması eleştiriliyor. ABD’nin sürece dahil olması yönündeki görüşlere ise şu tez eşlik ediyor: Kuzey Afrika, “Büyük Orta Doğu’nun ayrılmaz bir parçası. Barış ve refah içindeki bir Orta Doğu ise ABD çıkarlarıyla örtüşüyor. Tunus, Libya, Sudan ve Fas bölgede istikrarın sağlanması için kritik önem arz ediyor. 

Ek olarak makalede iki de öneri sunulmuş:

  1. Libya’daki iç siyasi gelişmelerin seyri nasıl olursa olsun, Rusya ve Müslüman Kardeşler etkisini sınırlamak adına ABD aktif bir biçimde çalışmalı. 

  2. ABD’de Libya’da kendisiyle aynı amaçları paylaşan İtalya ile birlikte hareket etmeli.

Bunları da sevebilirsiniz