Tangaroa

Okyanusya adalarında yaşayan insanlarla doğa arasındaki sıkı ilişki inançlarına yansır. Geçimlerini temin etmek için uyum sağladıkladıkları adalar üzerinde bahçe tarımı, balıkçılık ve ulaşım gereksinimleri icat ettikleri araç-gereçler sayesinde yerine gelir. Ama manen karınlarını doyuranların yaratıcı tanrı ve yarı tanrılar olduğunu düşünürler. Polinezya adalarında yaşayan pek çok toplumun en yüce tanrısı Yaratıcı Tangaroa’dır. Ön-Asya arkeolojisi uzmanı ve Anadoluda Ön-Türkler Projesinde kazılar yapan Çığır Doğu Zorlu’nun Dünya Mitolojisi (2006) kitabında belirttiği üzere Okyanusya halkları yaşamın temelini o yüce tanrının attığına inanır. İmana göre gökyüzünün ve yer yüzünün doğuşu, onun “dünya yumurtası”ndan çıkışının bir sonucudur. Bu yumurtayı çatlatarak kırmasıyla birlikte üst taraf gökyüzüne, alt taraf yeryüzüne dönüşmüştür. Kendisinin, toplumun üst tabakasının ilk atası olduğu kabul edilir. Yarı tanrıların ise bu toplumlara daha iyi tekne yapma bilgisi ve ulaşım becerilerini kazandırdıklarına inanılır. Seçkin kabile reisleri yüksek mevki ve toprak sahibi kimselerdir. Dolayısıyla halk arasında yüksek mevkide olanların ‘mana’ denen manevi bir güç taşıdıkları kanısı hakimdir. Yani etkili ve yararlı olan, amaca ulaşmakta başarılı olan ve gerçekleştirme yetisine sahip olan kimsedir o ve herkes sahip olduğu makamı atasına dayandırmalıdır (1).

Tangaroa Nisan-Temmuz 2006

MAORİLER

Tiki, Maorilerin ilk tanrısal ataları olan Gök Baba Rangi ile Toprak Ana Papa’nın evlenmesinden doğan ilk insandır. “Başlangıçta tek başınadır. Kendi imgesini gölcükte görünce hemen üzerine atlar, fakat hayal kırıklığına uğrar. Ardından Tiki şişerek bir kadının doğmasına sebep olur.” Oysa Maori’ler Türklerin yabancısı değillerdir. ANZAK adı verilen ve hala İngilterenin sömürgesi olup, Kanada gibi vali mertebesindeki başbakanlarla idare edilen “Australian and New Zealand Army Corps’un” yani Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusunda bulunan yerli askerlerdir. Dünyanın tanınmış lirik sopranolarından olan ve 1982’de Kraliçe II. Elizabeth’in doğum gününde, opera alanındaki hizmetleri için Britanya İmparatorluğu Nişanı olan “Dame Commander” (Hanımefendi Komutan) ünvanı ile ödüllendirilen Maorilerin Reisi “Te Kanawa” İstanbul Kültür Vakfı Genel Müdürü Melih Fereli ile haberleşerek “İstanbula gelince Çanakkaleye gitmek ve orda bulunan Maori askerlerini ziyaret etmek istiyorum” der. Mezar ziyareti sırasında Maori dilinde söylediği Nininin Çanakkale sırtlarındaki yankısı yürek burkar (2). “Geleneksel dünya görüşleri bu dünyayla öbür dünyayı, yani maddi gerçeklikle doğaüstü manevi ortamı kesin çizgilerle birbirinden ayırmaz. Çünkü ataların, koruyucu ruhlar olarak dünyada önemli bir rol oynadığına inanılır, yardım istenir, kızmamaları için törenler düzenlenir ve saygı gösterilir. Atalara sanki ailenin yaşayan bir üyesi gibi davranılması gerekir, bu sayede halkını koruyacakları düşünülür. Ölen kişinin dünyadan ayrıldığını söylemek yerine, varoluşun daha yüksek bir katına yükseldiği söylenir” (Bkz 1).

Oslo Kon Tiki Müzesi 1947

KON TİKİ – TANGAROA

İlk insan olduğuna inanılan ‘Tiki’ adını, Norveçli kaşif Thor Heyerdahl eşiyle birlikte zooloji doktorası araştırması yaptığı Okyanusya’nın Markiz adalarında; yerlilerden ilk atalarının Doğu’dan geldiğini halk-arkeolojisi yoluyla öğrenir (3,4). 1947 yılında Kon Tiki adlı balsa kütüklerinden yapılma sal ile Peru dan deniz akıntısı üzerinde kendiliğinden yüzerek, Polinezya adalarına ulaşması 3 ay süren arkeolojik deneyin adını Kon (Doğu) Tiki (Ata) koyar. Kendisinin 2002 yılında vefatından sonra Norveç, Larvik’deki Heyerdahl Enstitüsü bu deneyi tekrarlar. Yine Balsa ağacından yeni salın ismi ise Tangaroa’dır. Beş tayfadan biri torun Olav Heyerdahl’dir. Bu kez 28 Nisan 2006’da Peru’nun başkenti Lima’dan 100 gün de, 8500 km akıntı üstünde yüzerek Polinezyaya varılır. İnanca göre insanlarda bulunan mana öldükten sonra bile vardır. Afrikadan çıkıp oradan Türkiye yoluyla Batıya, Kuzey ve Doğuya göç eden insan soyu; Bering Boğazını geçerek Amerika kıtalarına, oradan da Büyük Okyanusu geçerek Okyanusya adalarına vararak inançlarını sürdürmüşlerdir. Tiki ve Tengri kelimeleri akrabadır. Türkçe kökenli bu kelimeler Türklerle Yeni Zelanda yerlisi Maoriler arasında da bir ilişki olduğunu gösterir (5). Öyle ki Yeni Zelanda’nın Simgesi “Uzun Beyaz Bulut-Gelibolu” kitabında, yazar Buket Uzuner Çanakkale’ye saldıran İngiliz ordusunun içindeki er Aliastair John Taylor’un Arı Burnu (“Z” kumsalı) na yapılan sisli bir çıkartma sırasında yerde yaralı olarak yatan Teğmen Ali Osman Taylar’ın bacağına takılıp düştüğünü anlatır. Türk subayı şehit olurken düşmanından kendi yerine geçip ailesine haber götürmesini ister. Ancak bayılan er kendine geldiğinde karşında Ece Yaylası Köyünden genç kız Meryem’i bulur. İkisi evlenir ve üç çocukları olur. En büyük kızı Beyaz’a İngilizce öğretir. Zaman geçer, Ali Can Taylar Çavuş olarak bilinen bu kişinin aslında Anzak Ordusundaki kendi dedesi olduğunu torunu Viki, Beyaz adlı nineyle konuşarak ortaya çıkartır. Konu Beyaz’ın erkek kardeşi Bulut’un avukat oğlu Ali Osman Taylar’a yansır ve o soluğu Çanakkale’de alır. Viki ve Ali Osman Taylar birbirlerini sevip, evlenirler. Atatürk’ün “Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır” sözleri bu romanla noktalanır. (6)

  1. Çığır Doğu Zorlu, 2016, Dünya Mitolojisi, Kamer Yayınları, İstanbul, s. 163,164

  2. Melih Fereli https://www.youtube.com/watch?v=ldm1QgsHGjw

  3. Begümşen Ergenekon 13.4.2019 https://www.aydinlik.com.tr/deneysel-arkeoloji-begumsen-ergenekon-kose-yazilari-nisan-2019#1 ve 2012 Sinema filmi Kon Tiki’yi seyrediniz.

  4. Sosyal arkeolog olarak Kültür Bakanlığı tarafından Kerkenes-Sorgun/Yozgat, Çatalhöyük-Çumra/Konya ve Datça-Burgaz/Muğla kazılarında görevlendirildim ve bildirilerimi Kazı Sempozyumları Arkeometri oturumlarında sundum (1995-2009). Bir Halk Arkeoloğunun görevi kazıda elde edilen bilgi ve bulgular konusunda civardaki yerleşkelerde oturan insanlarla görüşerek arkeoloğa, ne olduğu anlaşılmayan buluntular konusunda, halkın maddi ve manevi mirası yoluyla bilgisine başvurarak açıklık getirmesine yardımcı olmaktır. Böylece eski ve yeni yerleşim arasındaki maddi ve manevi benzerlikler ortaya çıkartılır. Bu da kısmen veya bütünüyle kültürel mirasın devam ettiğini gösterir.

  5. Begümşen Ergenekon, 2021 Gök-Yer-Tin, https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/gok-yer-tin-259451

  6. Figen Atabey, İtilaf Kuvvetleri’nin Gelibolu Yarımadası’na Çıkarma Harekâtı (25 Nisan 1915) Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı Yıl: 13, Bahar 2015, Sayı: 18, ss. 249-270, 100. Yıl

Bunları da sevebilirsiniz