BOP’ta Son Aşama: İç Güçler

1999 yılında Türkiye geleceğe güvenle bakıyordu.

PKK elebaşı Öcalan yakalanıp Türkiye’ye getirilmiş, hain Fetullah Gülen Amerika’ya kaçmış, Türkiye’de Atatürkçülük zirve yapmış, herkes milenyumu ve onun getireceği muhteşem yeni dönemi bekliyordu.

Oysa buzdağına çarpıp batmakta olan Titanik’in güvertesindeki orkestradan farkımız yokmuş!

İngiltere’den bayrağı devralan yeni Emperyalist ABD, Türkiye’nin kuyusunu kazıp dururmuş.

Lozan’ı ve Atatürk’ü bitirmek için ne kadar yılan ve çıyan varsa seferber edermiş.

En sevdikleri ise ilk kez Afganistan’da tanıştıkları (60’lardan beri pişirdikleri Yeşil Kuşak projesinin de hakkını yemeyelim) her yola gelen dincilermiş elbette.

Ha bir de bölücüler tabii.

Onlara eklenen, olmazsa olmaz “Yetmez ama Evetçiler”, ya da eski tabirle “İkinci Cumhuriyetçiler”in hakkını da yemeyelim elbette.

ABD, İsrail ve İngiltere, BOP haritasını yaparken buna uygun bir de iktidar projesi geliştirmişti.

Amerikan oğlanlarının (‘our boys did it’) 12 Eylül’ünün ürünü ANAP gibi onlar da dört eğilimi birleştirmişti.

Muhafazakarlar/dinciler/tarikatlar, Kürtçüler, Liberaller/İkinci Cumhuriyetçiler ve ezik merkez sağcılar.

Bu esasen bir Sünni koalisyondu.

Tıpkı Nakşibendi ANAP gibi.

ABD için iktidar formülü buydu.

Gazeteci Serdar Turgut’un 1991’de Pentagon’da gördüğünü yazdığı ilk BOP haritası hep geçerliydi.

Sykes-Picot ve daha sonra çizilen Sevr haritaları gibi 2006’da Albay Ralph Peters’ın NATO dergisinde yayımlanan haritası bildiğimiz en son BOP haritasıdır.

Bu, George W. Bush-Dick Cheney cuntasının haritasıdır.

Bush dönemi Dışişleri Bakanı (2005-2009) olan Condolezza Rice, 2003 yılında Ulusal Güvenlik Danışmanı olduğu günlerde yazdığı bir makalede “ Ortadoğu’da Türkiye de dahil 22 ülkenin sınırları değişecek” demişti.

(2004’te Washington’daki 7. Abant Platformu’na TESEV Temsilcisi olarak katılan lise mezunu fondaş Ruşen Çakır da eminim o haritalardan haberdardı)  

Sınırların değişmesi için dış güçlerden önce iç güçler gereklidir.

Bugün kevgire dönen sınırlarımız o şekilde değişmeye, silikleşmeye ve artık yok olmaya yüz tutmuştur.

İhvancı kafaların ABD için yaptığı Suriye seferi kritik dönüm noktasıdır.    

Son 19 yılda içerideki felaket niteliğindeki kökten değişimlerle, ne yargı, ne ordu bırakıldı.

İç güçler, ülkemizi Atatürk Cumhuriyeti olmaktan alıp bambaşka bir mecraya taşımış, en önemlisi de sınırlarımız yol geçen hanına döndü.

Önce 5 milyondan fazla Suriyeli, şimdi de bir milyonu aşmakta olan Afgan sınırlarımızdan elini kolunu sallaya sallaya geçti.

Oysa eskilerden hep bilirdik: Hudut Namustur.

Bakınız Afganistan olayı kritiktir.

Batan Türkiye tablosunda son AKP-ABD anlaşmasının bir sonucudur.

Olay sadece Kabil’deki havaalanı filan değil.

Pazarlık o ki; Afganistan’dan gelen Taliban kaçkını, ya da gizli IŞİD veya El Kaidecilerin içeri alınması ve Çin’in kuşatılması meselesidir.

Türkiye’nin (sosyal, ekonomik ve askeri olarak) çökertilmesi de burada elzemdir.

Çünkü Türkiye’nin önünde, Çin’in Kuşak ve Yol girişimi ve ABD’nin çöküşü ile yeni bir Asya vizyonu açılabilirdi.

ABD için Afganistan’dan çıkmak demek, Çin-Pakistan ve Türkiye’nin dolayısıyla Özbekistan’dan Kırgızistan’a, Kazakistan’dan Türkmenistan’a tüm Orta Asya coğrafyasını karıştırmak, ve de Çin ile Rusya’nın arasını bozmak artık öncelikli strateji.

Tüm bunları yaparken Türkiye’de Türkçü bir iktidar değil de yoz Arapçı bir kafanın egemen olması da onlar için elzem.

Fena halde zordaki iktidarın ömrüne ömür eklenmesi için bu umutsuz bir çıkış yolu.

Türkiye’nin içeriden çökertilmesinde bu yasadışı göçmen işgali bana göre son darbedir.

Yandaşlar ile Fondaşlara dikkat edin, hepsi bir ağızdan “ırkçılık, yabancı düşmanlığı” türküleri çığırıyor.

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, partisince lince uğruyor.

Oysa CHP Lideri Kılıçdaroğlu demedi mi ki, “Suriyelileri evlerine göndereceğiz” diye.

İngiliz İmparatorluğu, Avrupalılar ve devamında ABD’nin değişmez bir parolası var: Türkleri Asya’ya geri göndermek.

Bunun güncel versiyonu ise Türkleri Asya’ya geri göndermekten ziyade Türkleri Araplaştırmak ve tarihten silmek.

Epey yol aldılar ama başardılar mı?

Henüz hayır.

Durum çok umutsuz görünse de, ben şahsen Kanal İstanbul’dan bile daha çılgın bu projeye ancak bir tarafımla gülerim.

Tarihten Türkü çıkar, tarih kalmaz.

250 yıllık tarihleriyle dünyaya hükmetmeye kalkan buzul çağı yamyamları avuçlarını yalarlar.

Dış güçler kolay, tek ki iç güçleri yenelim önce bir hele. 

Bunları da sevebilirsiniz