Pandemide Kaybettiğimiz Nejat Bekmen..

İzmir’de bir basın emekçisini pandemide kaybettik

Aşı olmayı ret etmişti.

Sonu acı oldu.

Korona onu buldu..

Son söyleyeceklerimi en başta söylemeliyim..

Rahmetli Nejat Bekmen, 1980’li yıllarda Yeni Asır gazetesin başlattığı bilgisayar destekli modern basın teknolojisi atılımı süreci içinde; Dinç Bilgin gibi üstün ufuklu bir gazete patronunun yönetiminde, Cafer Yarkent, Levent Tüzemen gibi ustaların yanı başında yetişmiş, kendini daima aşmış, on binlerce sayfa yapmış, sevimli karakterli, herkes tarafından sevilen bir gerçek basın emekçisiydi. Nokta.

1970 başından beri, tam elli yıldır “İzmir Basını” içindeyim. Neler gördüm, neler yaşadım?.. Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Nejat Bekmen hakkında, Prof.Erkan Sevinç bir yazı istediğinde basın hayatımın ilk yıllarına geri dönerken neler gözümün önünden geçti?..

Çünkü Demokrat İzmir’den sonra hayatımın ikinci gazetesi olan Yeni Asır’da, sonra üçüncü gazetem Hürriyet Ege’de çok yakın çalışma imkanı bulduğum sevgili arkadaşım Nejat ‘ı bir çırpıda yazmak kolay mı?

1982’de Yeni Asır’a girdiğimde, modern bir basın teknolojisi atılımı yapma aşamasında olan gazetenin sayfa hazırlama bölümünde, yani uzay merkezi gibi izole edilmiş serviste Cafer Yarkent, Levent Tüzemen, Serdar Özaydemir gibi üstün sayfa sekreterlerinin dizi dibinde yetişen koyu Galatasaraylı Nejat Bekmen, neşeli, sevecen, esprili gündelik yaşamında bizim gibi yazı işleri emekçileri üzerinde sımsıcak izler bırakırdı.

Nejat, sonra 2005’te yazmaya başladığım Hürriyet Ege’de sayfalarımı üstün becerisi ile yapan müdürüm olmuştu. Her hafta birkaç kez konuşmadan sayfamızı inşa etmezdik. Ve Pazar günleri yayınlanan “Ege’de Zaman” sayfamın ben malzeme hazırlayıcısı, mimarı ise Nejat Bekmen idi.

Nejat Bekmen aslında bir tertemiz basın emekçisiydi. Yani beyaz yakalı işadamı havasında gazetecilerden değildi. Sanat Enstitüsü mezunu bir halk çocuğu idi, bileğinin hakkı ile gazete sekreterliği mesleğini öğrenmiş ve zirveye tırmanmıştı. Yani, Sen Jozef Koleji ile Boğaziçi Üniversitesi mezunu değildi.. Amerika’da yüksek lisans yapmamıştı. Monşer değildi..

Bu bakımdan ölümünden sonra atılan “Mesleğin Picasso’su idi” manşetini garipsedim.

Oysa tek cümlede, mesleğin tertemiz, sevilen ve üretken bir emekçisi idi sadece.

Gazetecileri sınıflandıralım mı?

Mesleğin emekçisi” tanımını nerden çıkarıyorum.

Anlatayım.

Bunca yıldan sonra meslektaşlarımı şöyle sınıflandırabilirim.

1- Kısmetsiz Emekçiler: Bunlar çileli muhabirlerdir. Gece gündüz demeden koşarlar, çırpınırlar, analarının ak sütü gibi cüzi maaşlarını hak ederler. Finans kapitalin ağır zulmü altında eziyetli görevlerinden bir türlü kopamazlar, sıcak ve tatlı yazı işleri kadroları içinde boy gösteremezler. Çünkü halk çocuklarıdır. Halkın tüm ayak kokusu, tuzlu teri ve insancıl sıcaklığı üzerlerine sinmiştir. İçlerinden çoğu harcanıp gider, basında uzun süre dikiş tutturamazlar, çünkü nefesleri bu büyük maratona yetmez.

2- Kısmetli Emekçiler: Küçük çok yetenekli bir kesim ise kendini Ankara veya İstanbul basın alemine atar, orada emeğini kabul ettirip, virajlı ve belalı yollardan geçip yükselirler, bileklerinin hakkı ile çok büyük koltuklara erişirler. Aralarındaki düşünce farklılıklarına asla girmeden birkaç isim verelim:

Güngör Mengi, Hikmet Çetinkaya, Erdal Şafak, Levent Tüzemen, Hakan Tartan, Hakan Akarcalı, Fatih Çekirge, Ünal Ersözlü, Ergun Babahan, Yılmaz Özdil, Murat Birsel, Ergun Gümrah, Celal Başlangıç, Mustafa Balbay, Sedat Pişirici, Hakan Kara, Nebil Özgentürk, Korcan Karar, Yılmaz Soytürk, Şule Ersözlü Talu, Şenay Düdek, Neşet Şenizel, Yücel Arı ve Volkan Öksüz kardeşlerim bu sınıfa verilecek örneklerdir.

Muhabir olmamalarına rağmen sayfa sekreteri olarak veya yazı işleri müdürü olarak Cafer Yarkent, daha sonra (şimdilerde bile) ülkemizin ünlü bir televizyon spor yorumcusu ve yazarı olan Levent Tüzemen, Sözcü gazetesinin halen yazı işleri müdürü Neşet Şenizel de bu kategoriye girerler. Hürriyet Ege gazetesi yazı işleri müdürü rahmetli Nejat Bekmen, İstanbul basınına transfer olmamasına rağmen bu kategoriye eklediğim bir basın emekçisiydi..

3- Patronlaşan Emekçiler: Üçüncü kesim ise, bin bir çileyi çektikten sonra, tek başlarına gazete, yayın çıkarmaya çalışırlar, çoğu batar, ama bir-ikisi yaşam şansı bulur. Bunlara da, Demokrat İzmir gazetesini satın alıp yayınlamaya çalışan Ender Coşkun, Söz gazetesini bir zamanlar çıkaran Attila Sertel, Medyatek sahibi Seçkin Öner, Haberhürriyeti gazete ve sitesini yayınlayan İbrahim Irmak ve yine gazete çıkarak ekmek parası peşinde koşturan Muzaffer Tezel, bu kategoriye örnek gösterilebilir. İnternet üzerinden televizyon yayını yapanları da vardır. Ben-TV sahibi Erol Yaraş gibi..

4- Yumuşakçalar: Bu gurup, anasından padişah virüsü taşıyarak doğanlardır. Hiç emek vermeden basının tepesine konarlar. Muhabiri, haberi küçükseyip, dışkılarında altın bulunduğunu sanıp, uyduruk yazılarını ustaca üst katlara pazarlarlar.

Patron, Başbakan, Belediye Başkanı, Holding yağcısıdırlar. Çanakları yalaya yalaya aşındırırlar. Beş para etmez adamlardır (veya ruhen hastalıklı kadınlardır). Kültürsüz, evli oldukları halde muhabirine, sekreterine asılan, alçakça taciz eden, gazete kasasını kendisi için boşaltan, arsız ve omurgasız insanlardır.

Ne yazık ki, İzmir’de bunların kesin iktidarda olduğu dönemler vardır. Sol tandanslı CHP yerel yönetimde iktidarda ise hepsi sahte sosyalisttir, Fethullah Gülen popüler ise Pensilvanya yolcusudurlar, Hocaefendinin yanında el pençe divandırlar, Tayyip iktidarda ise devlet koridorlarında takla atmakla meşguldürler. İsimlerini, rezaletlerini, avantalarını, harcadıkları genç kız muhabirleri; evli kadın yönetici olarak başını yaktıkları evli erkek muhabirleri, yani yedikleri naneleri herkes bilir, ama tek satır veya tek cümle kimse eleştiri getiremez. Yağlı, ballı bir yaşam sürerler. Hepsi gizli-açık sağcı, dönek solcu, kozmopolit ve lüks hayat meraklısı, kapitalizmin ve holdinglerin yalakası, Amerikan hayranı, Anadolu ruhani yaşamının tam karşıtı ve halk düşmanıdırlar!

İşte bir kısım İzmir Basın ve televizyonlarının üst mensupları bunlardır.

Nejat onlardan değildi.

Vefatından sonra şunları yazdım sosyal medyada..

Nejat Bekmen’i bağrımıza basıyoruz..

İçimiz yandı..

Güle güle müdürüm.. Rahmetle..

Tam 20 yıl Yeni Asır gazetesinde, 8 yıl ise Hürriyet’te sayfalarımı eşsiz ustalığı ile hazırladı. Ona bağlı olarak çalıştığım için “Müdürüm” derdim ona. Yazı İşleri Müdürüm Nejat Bekmen çok sevecen, esprili, cıvıl cıvıl, her zaman delikanlı bir basın emekçisiydi.

Günlerce uyutuldu.. Onu koronadan kaybettik. İçimiz yandı.. Başımız sağ olsun. Eşi Resmiye Bekmen’e ve çocuklarına başsağlığı dilerim. Rahmetle..

Ölümünden 15 gün önce “İstiklal Süvarisi” isimli yeni kitabımla ilgili haberi manşete çekmiş ve Hürriyet ile Milliyet’te yayınlamıştı. Teşekkür için telefon açtım. Yine kıkır kıkır güldük.

Benim daima başımda duran fötr şapkalarıma takılırdı. Bir gün ona haki renkte bir fötr şapka hediye ettim. Son telefonda “Şapkayı giyiyor musun?” diye sordum. Hep başımda demez mi?.. Müthiş üzüntülüyüz basın camiası olarak. Şapka boş kaldı, ama anıları kalbimizde..

O bir basın emekçisiydi. Nokta.

………RESİMALTLARI

  1. Nejat Bekmen

Bunları da sevebilirsiniz