Var Olmanın Kaynağı

Güzel bir bahçemiz var, evin üç yanını kuşatıyor. İçinde meyve ağaçları, kediler, köpekler var. Evin içinden yukarıya doğru çıkan bir merdivenimiz, bir de kardeşim var. Ama o daha merdivenden aşağıya doğru kayamıyor.

Arkadaşlarımız hep bizim bahçeye geliyor. Kızları da erkekleri de çok seviyorum, aralarında hiç ayrım yapmıyorum. Ama babam yapıyor.”(1)

Diye anlatmaya başlar Duygu Asena, adı olmayan bir kadının özelinde aslında ülkemizdeki tüm kadınlara olan bakış açısını çeşitli yönleriyle ele aldığı, Kadının Adı Yok kitabında. Kitapta babasının kadınlara karşı olan ayrımcılığını çocuk yaşta hissetmeye başlayan adı olmayan kadın kahramanımız, bir kadının çocukluktan yetişkinliğe sadece kadın olduğundan dolayı maruz kaldığı olayları ayrıntılı bir şekilde anlatır. Bu bakış açısı kimi çevrelerde değişmeye başladıysa da ne yazık ki değiştiğini sandığımız zamanlarda bile içten içe kadını ikinci sınıf insan olarak gören zihniyete tanık oluruz.

Geçmişten gelen ve hala birileri tarafından sürdürülmeye çalışılan bu yobaz zihniyet, kadına olan düşmanlığını sadece psikolojik ve fiziksel olarak göstermekle kalmayıp onun yaşam hakkını elinden alarak sürdürmeye devam ediyor. Kadın cinayetlerini durduracağız platformunun verilerine göre 2020 yılında 300 kadın cinayeti işlenmiş, 171 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur. Öldürülen 300 kadından 182’sinin neden öldürüldüğü tespit edilemedi, 22’si ekonomik, 96’sı da boşanmak istemek, barışmayı, evlenmeyi, ilişkiyi reddetmek gibi kendi hayatına dair karar almak isterken öldürüldü.(2)

Hemen hemen her gün farklı şekillerde ve eziyetlerle kadınlar bu hayattan koparılmaktadır. Erkekler, kadını bağımsız bir birey olarak değil, kendi yaşamında istediği gibi kullandığı bir eklenti olarak görmektedir. Kadın, bunun aksi bir davranış sergilediğinde ise erkek, bu durum karşısındaki acizliğini ancak ona zarar vererek veyahut onu katlederek bertaraf ettiğini sanmaktadır. Çünkü o öyle görmüştür. Oysa dışarıda dimdik durduğu sandığı anlarda bile içten içe bir kadının gölgesinde var olmaya çalışıyordur. Yıllar boyu kadının erkeğe hizmet için var olduğunu sanan erkek zihniyeti, kadınında bir birey olduğunu ve kimseye bağımlı olmadan yaşayabileceğini kabullenmekte zorluk çekiyor. Kadının kendini bağımsız olarak var ettiği hayatı kabullenemeyen erkekler, bu durum karşısında ancak fiziksel olarak üstünlük kurarak egemenliklerini kadın üzerinde devam ettirmek istemektedirler. Bu durumu kabullenemeyen kadınlar ise ne yazık ki hayatlarıyla bunun bedelini ödüyor.

Kadın var olmanın kaynağıdır. Kadının adının olmaması, yok sayılması bu gerçeği hiçbir zaman değiştirmedi ve değiştiremez de. Bunun en önemli ispatlarından biri de kendi canı ve kanıyla beslediği yeni bir insanı var etmesidir. Ne demişti Aziz Nesin: “Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir. Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir. Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir. Ona sebze verirsiniz, size yemek verir. Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir. Ona bir şarkı söyleyin, size konser verir
Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir. Bu yüzden ona çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun.”

Kadının var olma çabası ve topluma bunu ispatı yıllardır sürüyor ve sürmeye de devam edecek gibi. Yıllar önce Duygu Asena’nın yazdığı satırların günümüzde geçerliliğini sürdürmediğini söylemek mümkün müdür? Maalesef değil…

Ne bu halin, neden yapıyorsun, kime yaranacaksın, patronunun gözüne girmek için değer mi şu hallere düşmeye?” “Patronumun gözüne girmek için çalışmıyorum. Hiçbir şeyi,

hiçbir zaman anlayamadınız. Güçlü olmak için çalışıyorum, onlardan bir eksikliğim olmadığını kanıtlamak için çalışıyorum. Kimseye muhtaç olmak istemiyorum. En korktuğum şey bu; annemi düşünüyorum, Şermin Teyze’yi, Mualla Teyze’yi…. Tümü de muhtaçtılar, kimliklerini yitirmişlerdi, yaşamıyorlardı sanki. Onlar gibi olmak istemiyorum, erkek ya da kadın kimseye muhtaç olmak istemiyorum, istemediğim kişiyle birlikte olmak zorunda kalmayacağım, bunlar için de para gerek, para bir çeşit özgürlük. Hayır zengin koca da istemiyorum, bu kez onu bırakıp gitme özgürlüğüm olmaz, hem bir işe yaramak istiyorum ben, beynimi kullanmak istiyorum, o kadınların, annemin, o teyzelerin donuk gözlerini, ölmüş balık bakışlarını anımsadıkça, çalışıyorum işte, çalışacağım da. Anlamıyor musunuz siz, kendim olmak istiyorum, kendi adımla anılmak istiyorum ve erkeklerden, evlilikten yalnızca dostluk bekliyorum. Dostluk da saygı da eşitlikle olur, anlamıyor musunuz, eşitliğin olmadığı yerde ikisi de yok.”(3)

  1. Duygu Asena, Kadının Adı Yok (İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık, 2013 s.s. 7)

  2. http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2947/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-2020-raporu

  3. Duygu Asena, Kadının Adı Yok (İstanbul: Doğan Egmont Yayıncılık, 2013 s.s. 158)

Bunları da sevebilirsiniz