Postmodernizm II

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren günümüze kadar gelen bu sürecin devamında bilim, sanat ve teknolojide büyük değişikliklerin etkisinin derin etkileri altında yenilikler yaratmaya devam etti. Önceki yazıda belirttiğimiz gibi aydınlanma düşünürlerinin bilimin ilerlemesi, akılcılık, uygarlık, evrensel insan hakları ve özgürlükleri ile ahlaki yapılar arasında kurdukları nedensel bağlantılar 20. Yüzyılın gelişmiş ülkelerin bazılarında yönetim biçimi haline gelen totalitaryanizm ve emperyalist paylaşımın sonucu patlak veren I. ve II. Dünya Savaşları tarafından derin bir sarsıntıya uğratıldığı görüldü. Buradan hareketler tabloya dışarıdan bakan bir düşünür bilimi, ahlak, şiddetin yok edilmesi anlamında uygarlık ve akıl arasında, bırakın nedensel olabilecek bağlantıları, herhangi bir bağıntı olup olamayacağını sorgulamaya başladı. Görünen oydu ki aydınlanmanın toplumsal hayattan koparak genelleştirilen kavramları artık çalışmaz hale gelmeye başlamıştı.

Bu işbirliğinin postmodern sanattaki görüngü biçimlerinden biri reklamın bir illüzyon sanatına dönüştürülerek kullanımıdır. Gindy Sherman’ın fotoğrafçılığında görülen bizzat kendinin maske-nesne kullanımı ile Andy Warhol’daki yüzlerin fotoğraf aracılığıyla yeniden üretimi bunun tipik örnekleridir.

Reklamın meta-sanat eseri sunumunun bir ileri aşaması bizzat şirket reklamlarının, şirket logolarının veya sloganlarının yenilenmesi olarak görülebilir. Üretilen ürünle ilgili bir mesaj taşımayan bu tür anlam çarpıtmaları şirketlerin toplum nezdinde yenilenmesinin gerekçeleri olarak gösterilmektedir. Bu yolla bizzat imajın kendisi tüketimin konusu yapılarak toplumsal imaj tüketiciliğinin yolu taşlardan temizlenmektedir.

Burada postmodernizmin sanata bir yeniden üretim ve düzenleme paradigması getirdiğini göz önüne almak gerekir. “Postmodern sanatın” görsel ve işitsel alanlardaki etkinliği onun tüketimle bağlantısını daha açık ortaya koyar. Çünkü bu alanın alımlayıcılarının bir anlamda edilgen kalma ayrıcalıkları vardır. Dinlersiniz veya seyredersiniz. Beğenmediğiniz anda da düğmeyi kapatırsınız. Sanat artık toplum için bir eğlence ve tüketim sorunudur.

Bu tür bir sanat anlayışına da Arthur Danto gibi bir sanat eleştirmeni karşılık gelebilirdi. Sanatı üsluplara indirgeyerek ve hiçbir üslubun diğerinden farklı olmadığına karar vererek sanatın sonunun geldiği sonucuna varmak: İşte bir postmodern sanat eleştirisi.

Dikkat edilirse burada sanattan, artık gerçekliğin araştırılma ve yaratılma biçimleri olarak söz edilmemektedir. Sorun insan ideallerinin ve özgürlüğün arayışı olmaktan çıkmış soyut bir üslup meselesine indirgenmiştir. Adaletin ve meşruiyetin yollarının bulunup ortaya konulması böylelikle burada da terk edilmiş ve bunun yerini var olan her şeyin bir boyun eğişle kabul edilmesine dayanan sözde görünürdeki olgusallığa teslimiyet almıştır.

Toplumbilimde ve siyasetteki sınıf sorunu kimlik sorununa indirgenerek tarih ve toplum dışına itilmiştir. Adeta “her koyun kendi bacağından asılır” görüşü postmodernizmin yaşam felsefesine dönüşmüştür. Aydınlanmanın toplumsal alanda nesnel bir ahlak anlayışı arayışları terk edilmiş; şiddetin, zulmün ve baskının toplumsal hayattan söküp atılarak uygarlık yollarının açılması problemi yok sayılmıştır. Dolayısıyla denebilir ki postmodernite, azımsanamayacak bir gerilemeyi ifade eder.

Postmodernizmin bir tür kapitalist üretim biçiminin döngüsel karakteri ve dönemsel iktisadi-toplumsal buhranlarla olan bağlantısına değinmeyeceğiz ama geçerken belirtmeden de yapamayacağız: Postmodernizme ait olan kültürel malların özgünlükten yoksun olmasının bir nedeni de bu yeniden üretim zorunluluğudur.

Mal tüketimi kültürü, malların yeniden üretiminde olduğu gibi yenilenmeye muhtaçtır. Bu da bize postmodernizmin yarattığı bilgi kirliliğinin yol açtığı dezenformasyonun toplum üzerindeki sersemletici etkisinin önemini vurgular.

Postmodernizmin toplum ve doğa bilimlerinde yarattığı bilgi kirliliği mevcut dünyanın algılanmasını engelleyerek içinde bulunduğumuz cehalet ve şiddet ortamının üstesinden gelinebilmesinin ve bundan bir çıkış yolu bulunabilmesinin önüne engel koyuyor.

İnsanlığın bilgisayar çağında ulaştığı sanal gerçeklik postmodern teori aracılığıyla gerçekliğin sanallığı inancına dönüştürülmeye çalışılıyor. Postmodernizmin bilimsel ve toplumsal gerçekliğe olan etkisinin yarattığı bilinemezciliğin muğlak hâkimiyetini ilan etmek istediğini belirtirsek abartma yapmış olmayız.

Bunları da sevebilirsiniz