Kişi Aynılığı Sorunu

Bundan 20 yıl kadar önce şimdi olduğumdan çok daha kısaydım. Gözlerim bozuk değildi ve bugün olduğum ağırlıkta değildim. Düşüncelerim ve bildiklerim de şimdikinden farklıydı. Öyleyse, nasıl oluyor da çocukluk fotoğraflarıma baktığımda “İşte, bu benim.” dediğimde doğru söylemiş olabiliyorum? Bir kişi nasıl hem değişim geçirip hem de aynı kişi olmaya devam edebilir? İlk bakışta basit, hatta saçma görünen bu soruyu cevaplamak göründüğü kadar kolay olmayabilir.

İnsanların zaman içinde aynı kişi olmaya devam etmesinin neden önemli olduğunu görmek zor değil. Örneğin 5 yıl önce suç işleyen birisi yargılanırken onun hala aynı kişi olduğuna inanmamız bu kişinin hukuki olarak sorumlu tutulabilmesi için önemlidir. Benzer şekilde, evlendiğimiz kişi geçirdiği fiziksel değişimler sonucu aynı kişi —yani bizim evlendiğimiz kişi— olmaya devam etmeseydi, evlilik epey anlamsız bir kurum olurdu. Öyleyse, bütün geçirdiği değişimler boyunca insanların aynı kişi olmaya devam etmesini sağlayan şey acaba ne olabilir?i

İlk bakışta bu soruyu sahip olduğumuz beden üzerinden cevaplamak makul görünebilir. Bu görüşe göre 2005te yaşayan A kişisi 2020de yaşayan B kişisiyle aynı bedene sahipse, A ile B aynı kişidir. Peki aynı bedene sahip olmak ne demektir? Bu soruya A ile Bnin bedenlerinin uzay-zamanda devamlılığa sahip olması cevabı verilebilir. Başka bir deyişle A kişisinin bedenini 2005ten bu yana takip edersek B kişisinin bedenine dönüştüğünü görürdük. Bedene dayalı bu görüş ilk bakışta sezgisel olarak çekici gelmesine rağmen çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalır. Örneğin, bir gün ışınlanma teknolojisi geliştirilebilirse, bedenin uzay-zamanda devamlılığı ölçütü tehlikeye girer. Daha kuvvetli bir karşı çıkış ise sezgilerimize gönderme yapar: benim beynimle LeBron Jamesin beyninin cerrahi operasyon sonucu yer değiştirdiğini düşünelim. Bu durumda çoğumuz Jamesin artık benim bedenimde olduğunu ve benim uyandıktan sonra bir süre kafamı kapı pervazlarına çarpıp duracağımı düşünürüz. Oysa ki bedenin devamlılığına baksaydık kişilerin yer değiştirdiğini reddetmemiz gerekirdi. Bu itiraz karşısında beden üzerinden verilen cevabı biraz değiştirerek aynı beyne sahip olma cevabını vermeyi düşünebiliriz.

Aynı beyne (veya merkezi sinir sistemine) sahip olma zaman içinde aynı kişi olma sorusuna güzel bir cevap olabilir mi? Bu ölçüt yukarıda bahsettiğim beyin nakli sorununu kolayca çözebilir. Bunun yanında sezgisel olarak kendimizi bedenimizin kalanından ziyade beynimizle özdeşleştirmeyi daha ikna edici buluruz. Ancak bu görüşe karşı düşünceler de üretilebilir. Gelecekte insan beyninin silikon gibi inorganik maddelerle yapay ortamda oluşturulabileceği makul görünen bir düşüncedir. Dahi bir bilim insanının beyninin insanlık için çok kıymetli görüldüğünü ve bu kişiyi kaybetmek istemediğimizi hayal edelim. Bu durumda bu kişinin, beyni zaman içerisinde silikon parçalarla değiştirilerek sürecin sonunda tamamen inorganik yapıda bir beyne sahip olması sağlanabilir. Ancak beynin devamlılığı görüşünün sonucu olan bu kişinin artık aynı kişi olmadığı fikrini kabul etmek istemeyiz. Bu noktada belki fizyolojik bir ölçütten ziyade psikolojik bir ölçüt bulmanın daha makul olduğunu düşünebiliriz.

Psikolojik ölçütlerden birine göz atalım. Kişilerin zaman içindeki aynılığı sorununa verilen cevapların en ünlülerinden biri bu sorunu gündeme getiren filozof John Locke tarafından öne sürülmüştür. Lockeun yazdıklarının genellikle kabul edilen yorumuna göre Locke, kişilerin zaman içerisinde aynı kişi olmaya devam etmesi için gereken ölçütün hatırlama olduğunu ileri sürmüştür: eğer bugündeki B kişisi, dünkü A kişisinin yaşadıklarını hatırlıyorsa ikisi aynı kişidir. Bu fikir şu açıdan çekici gelebilir: sabah uyandığımda Deniz olduğumu ve dün yattığımdan beri aynı kişi olduğumu fark etmem için gözlerimi açıp bedenimi, hatta kafatasımın içine bakıp beynimi incelemem gerekmez. Dün başıma gelenleri başka birisinin hatırlayamayacağı şekilde hatırlarım ve bu kişinin kendim olduğunu bilebilirim. Ancak hatırlama görüşüyle alakalı en az iki önemli sorun öne sürülebilir. Bunlardan birincisi Locketan kısa bir süre sonra yaşamış olan bir başka filozof Thomas Reid tarafından dile getirilmiştir. Bir adamın çocuk olduğu, gençliğinde asker olduğu ve yaşlılığında general olduğu dönemlerden oluşan bir hayat geçirdiğini düşünelim. Farz edelim ki genç asker çocuğun başından geçenleri hatırlıyor (yani Lockeun ölçütüne göre çocuk ile genç asker aynı kişi). Yaşlı general de genç askerin başından geçenleri hatırlıyor (yani aynı ölçüte göre genç asker general ile de aynı kişi). Eğer general çocukluğunu hatırlayamıyorsa absürt bir durumla karşı karşıya kalırız: genç asker hem çocuk hem general ile aynı kişidir, ancak general ile çocuk farklı kişilerdir. Bu aynılık anlayışımıza son derece ters düşer. Lockeun hafıza ölçütüne karşı başka bir itiraz da modern bilimin bize hafızanın çalışmasıyla alakalı gösterdikleri göz önünde bulundurularak sunulabilir. Hafıza, zannedilenin aksine pasif bir şekilde zaten zihnimizin derinliklerinde bulunanı ortaya çıkarmaktan ibaret değildir. Biz bir şeyleri hatırlarken aktif bir şekilde anılarımızın büyük kısmını baştan yaratırız. Belki bazılarımız hatırlayamayacağı kadar küçüklüğünden kalma anıları, ailemizin tekrar tekrar anlatması sayesinde birinci elden hatırlıyormuş gibi hissetmişizdir. Bu sıradan olay sayesinde aslında hatırlama eyleminin göründüğünden daha karmaşık bir süreç olduğunu görebiliriz.

Görüleceği üzere insanın zaman içinde aynı kişi olmaya devam etmesinin ölçütünü bulmak ilk bakışta düşünüldüğü kadar kolay değildir. Bu konuda başka açıklamalar üretilmeye ve bunlar benzer şekilde eleştirilere tabi tutulmaya devam edilebilir. Bu eleştiri sürecinde bize modern bilimin öğrettiklerinden yararlanabiliriz. Bunun yanında, düşünce deneyleri sayesinde sezgisel olarak vereceğimiz cevapları tartabiliriz. Işınlanma, cerrahi beyin nakli, silikon beyinler günümüzde sahip olduğumuz teknolojiler arasında değil. Reidin örnek verdiği asker de yaşamış birisinin hayatı olmak zorunda değil. Bu düşünce deneyleri bize olası senaryolara sezgisel olarak nasıl cevaplar vereceğimiz konusunda ışık tutar.ii

i Anlaşılabileceği üzere bu aynılık sorunu, yalnız insanlar için geçerli değil. Elimdeki kalem aldığımda uzun olma ve yeni olma özelliklerine sahipti, şimdiyse kısa ve kullanılmış. Yine de bizler için özel bir öneme sahip olmasından dolayı bu yazı çoğunlukla kişiler için aynılık sorunu hakkında.

ii Bu yazının konusu daha detaylı bilgi edinmek isteyen okurlara benim de yazarken faydalandığım kaynaklar olduklarından John Perrynin 1978te Indianapolis: Hackett Publishing tarafından basılan kısa kitabı A Dialogue on Personal Identity and Immortalityyi (Kişi Aynılığı ve Ölümsüzlük Üzerine Bir Diyalog) ve Türkçe bir kaynak olarak Enis Dokonun Metafiziğin Temelleri Analitik Metafiziğe Giriş (2019, Mona Kitap) kitabının Kişi Aynılığı Sorunu bölümünü öneririm.

Bunları da sevebilirsiniz