Kovid-19 Salgını Işığında Ekonomi-Politik Çözümlemeler

Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı1

1-GİRİŞ

İçinde yaşadığımız dünyamızın sorunları giderek artmaktadır. Sorunların artması yanında zengin ve fakir uluslar ile toplumsal sınıflar arasında gıdaya, sağlığa, sağlıklı çevreye erişim açısından farklar derinleşmektedir. Toplumsal açıdan bölünmüş bir dünya vardır.

En azından bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor. Beslenme stratejisi açısından bile ortaya çıkan sorunlar, zengin ile yoksul arasında uçurumlar yaratıyor. Yoksullar çoğunlukla yetersiz besleme ve bulaşıcı hastalıklardan, zengin ülkeler ise aşırı beslenmenin yarattığı kronik hastalıklardan etkileniyorlar. Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Çevrenin kirlenmesi, örneğin suyun kirlenmesi de ölümlere ortam yaratıyor. Bir milyarın üstünde insan temiz suya erişemiyor. Doğanın su depoları artan sıcaklığın tehdidi altında. Yeraltı su seviyesi düşüyor, nehirler kuruyor. Göller yok oluyor. Buzullar eriyor, dünya su düzeyi ve karbon düzeyi yükseliyor. Yıkıcı fırtınalar artıyor. Otlaklar çölleşiyor. Orman arazisi küçülüyor. Tarım toprakları erozyonla giderek verimsizleşiyor. Bitki ve hayvan çeşitliliği her gün biraz daha azalıyor. Çiftçiler, tarımı terk etmek zorunda bırakılıyor. Giderek artan bölgesel savaşlarla da milyonlarca insan da yok oluyor.

Bunların ötesinde kapitalizmin ürünü olan endüstriyel sanayi,tarım ve hatta hizmet sektörleri,günümüzde daha önceleri olmuş olanları aratmayacak bir şekilde Kovid-19 adıyla bir koronavirüs salgın hastalıkların çıkmasına da neden oldu.Evrensel düzeyde yıkımlar yarattı ve geleceğe ait belirsizliği ve kaotik bir ortamım yaratılmasını ortaya çıkarttı,bu süreç devam ediyor.

Bütün bunlar yeryüzünün çöküşü ile birlikte insanlığın çöküşünün göstergeleridir. Bunların, çok basite indirgeyerek iki somut sorumlusu olduğu söylenebilir.

Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleş(tir)me2 adıyla dünyaya dayatılan kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermayedir.

İkincisi ise bu sistemin denetlediği bilim ve bilimcilerdir.

Bilim ile geleceği planlama ya da bilimi şimdikinden daha yüksek düzeyde insanlığın hizmetine sunabilmek için, önce sağlıklı bir durum saptamasına gereksinim vardır. Bunların üzerine bilimi kullanarak toplumsal – ekonomik planlama yapılabilir. Elbette var olan sorunların ya da konuların çözümü için temel koşullardan birincisi,emperyal kapitalizmin taleplerinin sınırlanması ve daha ileri düzeyde tasfiyesine bağlı olacaktır.Bunu yapacak güç ise,çok genel bir yaklaşımla çalışanların egemen gücüdür.

Yukarıdan belirtilen bakış açısı ışığında kaleme alınan “Kovid-19 Salgını Işığında Ekonomi-Politik Çözümlemeler”adlı yazı,”, “Kovid-19 Salgını Işığında Ekonomi-Politik ve Bilimsel Çözümlemeler”adlı çalışmanın birinci bölümünü oluşturmaktadır.Bu bölümde; “Dünya ve Türkiye’de Uygulanan Ekonomi-Politikalar” ve “Geleceğin Ekonomi-Politikası” üzerinde tespitler yapılacaktır.

2-DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE UYGULANAN EKONOMİ-POLİTİKALAR

2.1. Dünyada Uygulanan Ekonomi-Politikalar

1970’lerden itibaren dünyada uygulanan ve kısmen sosyal adaletçi politikalar, serbest piyasa teorisinin boyunduruğu altına girdi. Bu süreç 1980’li yıllardan sonra reel sosyalizmin çözülmesi ve çöküşüyle ivme kazandı.

Reel sosyalizmin çöküşü ile dünyanın tek kutupluluğa dönüşmesi de liberal-kapitalist sistemin başarısı olarak görüldü. Bu bağlamda, liberal-kapitalizm dünyanın eriştiği en mükemmel sistemdi. Bunun yerine başka bir sistemin geçmesi artık söz konusu olamazdı. Bu anlamda tarihin sonu gelmişti3. Bu şekilde kapitalizm bir dünya dinine dönüştürüldü. Bu dönüştürmede, özellikle ABD ve Britanya’daki kimi düşünürler (!) önemli rol oynadılar4. Arkalarındaki Tekelci Şirketlerin(TŞ)5 desteğiyle bu ideolojilerini yaygınlaştırmak için vakıf, enstitü ve iletişim ağı kurdular. Bu ideolojik çalışmalarla liberal-kapitalizm, büyük bir kesim tarafından normal ve doğal bir sürecin parçası olarak kabul edildi. Özetle bu konuda önemli düzeyde kültürel egemenlik kuruldu. Antonio Gramsci’nin “İnsanların beyinlerini işgal edebilirseniz, kalpleri ve elleri de arkadan gelecektir deyişi gerçekleşti 6.

Bu dönem içerisinde uygulanan ekonomi politikalarıyla radikal finansal serbestleşme, yeni finansal buluşlar ve finansın küreselleşmesi ortaya çıktı.Piyasalar görülmedik biçimde büyüdü. Diğer yandan piyasalarda saydamlık azaldı, küresel finansal bütünleşme arttı ve finansal kurumlardaki yıkıcı ikramiye sistemleri yaygınlaştı. İkinci olarak, ekonomik büyüme ancak artan tüketim harcamalarıyla sürdürülebildi. Bu amaçla,sonucu belli olmayan,özellikle konut sektöründe önemli destekler yaratıldı 7.

Sözgelişi,2006’nın sonunda ABD’de ev fiyatları düşmeye başladığında, ev kredileri, bu kredilere bağlı olan menkuller ve türev araçların fiyatları çöktü. Bu araçları bulunduranlar çokça borçlu olduklarından ve dünya çapında yayıldıkları için, küresel çapta bir finansal kriz kaçınılmaz hale geldi.

Avrupa’nın ekonomik büyüme ihtimali de, bir yandan uygulanan tasarruf politikaları,bir yandan da talebi öldürürek zayıf ülkeleri iflasın eşiğine sürükledi.

Ekonomik durgunluk sürdükçe kamu borçları da görülmedik şekilde yükseldi ve çözüm tasarruf politikalarında arandı.

Özetle,yaşanmakta olan kriz, başta sağlık ve eğitim olmak üzere, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesinin insan hayatını riske atacak düzeyde olduğunu bir kere daha gösterdi. Küresel yeni-liberal rejimin insanlık için yeterli seviyede refah ve güvenlik üretememiş olduğu ortaya çıktı. Neredeyse tüm dünyada gelir eşitsizliği gözle görülür biçimde arttı.

Ancak bu uygulamalardan dünyanın parasal egemenleri aşırı şekilde karlı çıktı.Ünlü milyarder Warren Buffet’: “Son 20 yıldır süregelen sınıf savaşını benim de içinde bulunduğum sınıf kazandı.diyordu.

Bununla birlikte kapitalizm ideologları, yaşanmakta olan olumsuzlukları kapitalist ekonominin uygulamaların dünya genelinde tam anlamıyla egemen olmayışına bağlıyorlar. Onlara göre “özellikle çevre ülkelerin içinde bulunduğu bunalım, liberal öğretinin gereğini yapmamaktan kaynaklanıyor. Bu nedenle, kapitalizmin uygulayıcısı ABD’nin öncü egemenliği, hem karşı konulmaz, hem de insanlığın ilerlemesi için gerekliliktir. Dolayısıyla “Amerikan Emperyalizmi” yoktur. Bu bağlamda, dünya pazarının ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan işgal edilmesi, özelleştirme politikaları, çevre ülkelerinde devletin küçültülmesi, anılan politikaların bir doğal uzantısıdır ve insanlığın iyiliği içindir.”8 Küreselleştirme politikaları adı altında yeni-liberal politikalarla beyinlere aktarılan bu yaklaşım olmuştu.

Yukarıda ortaya konulan bu savlar doğru çıkmadı. Kapitalizmin insanlığa iyilik getirmediği, açlığı, yoksulluğu, kanı ve ölümü ortaya çıkarmış bulunuyor. Günümüzde bunları yaşamıyor muyuz? Ancak kapitalist üretim biçimi ve ilişkileri, salt üçüncü dünya ülkelerini değil, kuzey ülkelerinin emekçi kesimlerini de yoksullaştırıyor ve yabancılaştırıyor. Bunun sonucu kuzey ülkelerinde yabancı düşmanlığı yanında ırkçılık boy atıyor.

2.2.Türkiye’de Uygulanan Ekonomi-Politikalar

Yeni-liberal yaklaşım Türkiye gibi çevre ülkelerine de aktarıldı. Anılan politikalar 12 Eylül 1980 askeri darbe ile ivme kazandı. Yeni-liberal politikalar için toplumun önce beyinlerinin yıkanmasına gerek görüldü ve medya gücü çok etkin bir şekilde kullanıldı. Bu amaçla kimi bilim adamları, yazarları ve siyasetçiler fonlandı. Topluma televoleci olarak tanımlanan sözde bilim adamları aracılığı ile yalanlar ve aldatmacalar üretildi 9. Bu bağlamda “Ekonomiyi ne kadar liberalleştirirsek piyasa dinamikleriyle kendiliğinden kalkınırız. Liberalleşme olmazsa, yabancı sermaye de gelmez”, gibi fikirler kamuoyuna pompalandı.Neredeyse herkes liberal olmuştu.

Yeni-liberal politikalarla Türkiye’de;

  • Sermaye, mal ve hizmetler akışına çevre ulusal devletlerin koyduğu sınırlamalar gevşetildi ve azaltıldı.

  • İthal ikameci ekonomi-politikalar yerine ihracata ve ithalata dayalı bir ekonomi-politik politikalar uugulanmaya başlandı ve bu şekilde ekonominin daha yüksek düzeyde TŞ’lerinin denetimi altına sokulması sağlandı.

  • Sıcak para hareketlerine konan sınırlamalar kaldırıldı.

  • Eskiyen teknoloji ve üretim birimleri, düşük ücretli çevre ülkelerine olduğu gibi Türkiye’ye de aktarıldı.

  • Menkul kıymet borsaları kuruldu.

  • Sendikasızlaşmaya ivme verildi.

  • Sanayi,tarım ve hizmet kamu şirketleri(Kamu İktisadi Teşebbüsleri-KİT)10 değişik araçlar kullanarak özelleştirilmeye başlandı, süreç devam ediyor.

  • Sınıf bilinci yerine toplumu ayrıştırmak için “alt-kimlik”,hatta “birey mantığı” öne çıkarıldı ve bu kimlikler bir özgürlük gibi yansıtıldı.

2.3.Kapitalizmin Yarattığı Olumsuzluklar

  • Sermayenin tekelleşerek büyümesi, gelir dağılımını giderek bozmuştur. Aşırı zenginlik çok az sayıda kişinin elinde toplanmış, ancak bu durum büyük çoğunluğun yoksullaşmasını yaratmıştır.

  • Gelir dağıtımında eşitsizliğin derinleşmesi kuzey ülkeler ile güney ülkeleri arasında uçurumları oluşturmuştur. Anılan eşitsizlik merkez ülkelerinde de söz konusudur. Bununla birlikte bugünkü durumda merkez ülkelerinin çalışan kesimleri ve onların siyasal örgütleri, uluslararası sömürüden az da olsa pay aldıkları için yeterli toplumsal muhalefeti göster(e)miyorlar.

  • Kapitalizm, sürekli istikrarsızlık yaratıyor. Bu istikrarsızlık, günümüzde salt güney ülkelerde değil, kuzey ülkelerinde de ortaya çıkmış bulunuyor. Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan istikrarsızlıklar bunun örneği değil mi?

  • Kapitalizm, insanları yabancılaştırıyor, benmerkezci yapıyor. Örneğin hayatını yaşamak, gününü gün etmek, otoriteye uyumlu olmak, sistemin niteliğini ve sorunlarını tartışmamak, sorgulamamak ya da kaçmak, ilişkilere çıkar açısından bakmak gibi.

  • Yabancılaşma süreci, kimi durumlarda yeni arayışları devreye sokuyor. Çözümler, sistemin sorgulanması yerine etnik ya da dinsel yapılanmalarda, yabancı düşmanlığında, ırkçılıkta aranıyor. Sistemi sorgulamayan yapay sorunlar yaratıyor. Kapitalizm, bunları teşvik ediyor.

  • Kapitalizmin,sanayi ve hizmetler sektörü işsizliği ve yoksulluğu körüklediği gibi tarımda da milyarlarca insanı topraksızlaştırdı, yoksullaştırdı ve çevreyi yok etti.

Çünkü tarımsal üretimde, aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli tarımsal işletmeler yerine,dev işletmeler ve sözleşmeli tarım modeli öne çıkarılmaya başlandı,bir başka deyişle köylülüğün tasfiyesi istendi.Bu kapsamda özellikle üçüncü dünya ülkeleri, olağanüstü desteklere dayalı metropol tarım ürünleri ithalatına kapılar tam olarak açıldı; ulusal tarımsal piyasalarda tüm desteklemelere ve kamu müdahalelerine kısıt getirildi.Bu kapsamda aile işgücü ağırlıklı tarım işletmelerine göstermelik, ancak büyük dev tarımsal işletmelere önemli düzeyde destekler sağlandı.Tarımsal arazilerde sınırsız metalaşma, yabancı sermaye için de alım-satım serbestliği getirildi.

Sonuçta köylülüğün tasfiyesi ile kentlere gelenler,sanayi ve hizmet sektörleri gereksinmeyi karşılayacak düzeyde olmayacağı için işsiz kaldığı gibi toplam işsizliği de körükledi.Var alan tarımsal üretimin de eşitlik temelinde olmadığı için dünyada milyarlarca insan açlık sınırında yaşıyor, milyarlarcası da açlıktan ölüyor 11.

Bu konuda en göze çarpan öngörü ve değerlendirmelerden birisini Samir Amin yapmıştı. Amin;“Köylülüğün tasfiyesi ile açıkta kalacak yaklaşık üç milyar dolayında insana, kentlerde iş var mı?” sorusuna şöyle cevap vermişti; “…Elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez. Yani kapitalizmin doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyar fazla insandır.12.

3- GELECEĞİN EKONOMİ-POLİTİKASI

3.1-Merkez Ülkelerinde Geleceğin Ekonomisi

Merkez ülkelerinde kapitalist ekonominin,gelecekte de daha fazla adalet ve özgürlük getirmesinin olası olamadığı gözlemleniyor.Ancak kapitalizmin kendiliğinden, otomatik olarak ortadan kalkması söz konusu değil.

Üstelik Kovid-19 salgını karşısında ABD ve Avrupa ülkeleri ekonomilerinde iç talep düşmesine koşut olarak ciddi bir ekonomik yavaşlamanın yaşanacağı ve bunun sonucu olarak vergi gelirlerinde önemli düzeyde gerilemelerin olacağı beklenmelidir. Bu da bütçe açıklarını ortaya çıkaracaktır.Ekonomik kaosun süresine bağlı olarak Çin ekonomisindeki yavaşlamaya çevre ülke ekonomilerinin de eklenmesiyle,önce küresel resesyon13 ve sonrasında küresel kapitalizmin restorasyon dönemi yaşanabilecektir.

Kovid-19 salgını sona erdikten sonra,küresel kapitalizmin şirketleri(TŞ)’nin egemenliğinde olan ülkeler Kovid-19 gibi bir “Siyah Kuğu14 olayına karşı ekonomi-politikalarını gözden geçirmek zorunda kalacaklardır.

Diğer yandan dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krizin kötüleşmesinden ise en fazla etkilenecekler,genel olarak mavi ve beyaz yakalılarla küçük ve orta ölçekli tarımsal üretim yapan çiftçiler olacaktır.

Anılan sosyal sınıflara geleceğin daha fazla adalet ve özgürlük getirmesini sağlayacak gelişmenin olması için de , bunu talep eden güçlü sosyal ve siyasal hareketlerin olması ve mevcut siyasi ve ekonomik elitleri taviz vermeye zorlamaları gerekiyor.

Olasılıkla küresel kapitalizme karşı, muhalefetin genişlemesi ve güçlenmesi kaçınılmaz olacaktır, ancak bunun gelecekte nasıl şekilleneceği ya da etkisinin ilerici mi yoksa gerici mi olacağını kestirmek şu anda olası değil gibi gözükmektedir.

Bu bağlamda merkez ülkelerinde başlangıç için Keynesyen Politikaları’nın uygulanmasından başka çare yok gibi gözüküyor 15.

Bilindiği üzere, Keynesyen Ekonomi, 20. yüzyılın ilk yarısında Britanyalı ekonomist John Maynard Keynes’in görüşlerini temel alan bir makroekonomik kuramdır. Keynes ekonomisi özel sektörün ağırlıklı olduğu,ancak devlet ve kamu sektörünün büyük role sahip olduğu bir karma ekonomiyi savunmaktadır.”Talep Yönlü Ekonomi” olarak tanımlanabilen “Keynezyen Ekonomi”, 1929 “Büyük Dünya Krizi”’ni oluşturan depresyonun ortaya çıkardığı işsizlik ve toplam talepteki yetersizlikleri gidermek amacıyla geliştirilmişti. Özellikle 1950-1970 yılları arasında altın yıllarını yaşamıştır.Bu politikalar ile Merkez ülkelerinde “Sosyal Devlet” uygulamaları söz konusu olmuştu.

İkincisi de merkez ülkeleri, ulus devletlerle ilgili önlemleri alabilirler.

Ancak bu önlemleri alınırken otoriter iktidarlara yönelik uygulamalar ortaya çıkabilir, bir başka deyişle otoriter konsolidasyon olasılığı söz konusu olabilir.

Bu durum,çevre ülkelerindeki ekonomi-politik gelişmelerden de etkilecektir.Bu etkilerden birincisi, çevre ülkelerinde de ekonomilerin yavaşlamasından ortaya çıkacak kaynak aktarımının azalması olacaktır.İkincisi ise çevre ülkelerinde daha bağımsızlıkçı ve devletçi ekonomi-politika uygulayacak iktidarların ortaya çıkma olasılığıdır.

3.2-Türkiye gibi Çevre Ülkelerinde Geleceğin Ekonomi-Politikası

Türkiye gibi çevre ülkelerinde de Kovid-19 salgınından sonra merkez ülkelerinde olduğu üzere iç talep düşmesine koşut olarak ciddi bir ekonomik yavaşlamanın yaşanacağı, vergi gelirlerinde önemli düzeyde gerilemelerin olacağı, bütçe açıklarını ortaya çıkacağı ve bunun sonucu olarak ekonomik resesyon yaşanacağı açıktır.

Ancak merkez ülkelerinden farklı olarak çevre ülkelerinde ekonomik resesyon daha vahim olacaktır.

Ekonomik resesyonun daha vahim olmasının temel nedenleri bellidir.Bu ülkelerin sanayi,tarım ve hizmet sektörleri yüksek düzeyde merkez ülkelere bağımlıdır.İthalat ve ihracatları onlara bağlıdır.Dış ödemeler sürekli açık vermektedir.Üstelik büyük bir çoğunluğunda uygulanan ekonomi-politikalar,kapitalist üretim biçimlerinin en acımasız olanıdır.Kimileri buna ehlisi varmış gibi “Vahşi Kapitalizm” diyor.

Bütün bunların sonucu olarak şimdiye değin olduğundan daha yüksek düzeyde sanayi,tarım ve hizmet sektörlerinde büyüme,nüfus artşının gerisinde kalacak,gelir dağılımı olağanüstü bozulacak ve işsizlik tavan yapacaktır .Hizmet sektörlerinde eğitim ve sağlığa nitelikli erişim,eskiye göre bile daha aranır olacaktır.

Sonuç olarak,Türkiye’de de ”Bu Olumsuzluklardan Çıkış Yolunun Yakın Gelecekte Yükünü Kimler Çekecektir” sorusu gündemdeki en önemli konudur.

Cevabı açıktır;çalışan büyük çoğunluk yoksullaşacak,gelir dağılımı,işşizliğin de artmasıyla daha da bozulacaktır.

Bunun siyasi sonuçlarının nasıl olacağı şimdiden kestirmek olası değildir.

Yaşanması olası olumsuz sonuçlara karşılık, Türkiye’de daha eşitlikçi yeni ekonomi-politik çözümler için yeni önermeler getirmek olasılığı da vardır.

Türkiye gibi çevre ülkelerinde uygulanması gereken politikaların ön koşulu ise ; küreselleş(tir)meyi doğru yorumlamak, özelleştirme politikalarına karşı çıkmak, devletçiliği/kamuyu 16 savunmaktan geçmektedir.

Kimileri,daha doğrusu siyasi elitlerin,sanayi,tarım ve hizmet sektörlerinin egemenleri ve onların denetimindeki bilimciler,küreselleş(tir)me adıyla örtük olarak saklanan yeni-liberal politikalara karşı çıkmayı, dünya ticaretinden pay alma etkinliklerine karşı çıkmak şeklinde yorumlamaktadırlar.

Küreselleş(tir)meciler, bağımsız kalkınma fikrini marjinalleşme tehlikesi olarak da görülmektedir. Onlara göre: “Ekonomide bağımsız kalkınma girişimleri, Türkiye’yi TŞ’lerle eklemlenmiş fason üretim siparişlerinden bile mahrum bırakacak ve daha da fakirleşmeye neden olacaktır.” Oysa yeni-liberal politikaları kabul etmeden, ulusal ve devletçi-planlamacı ekonomilerle de dünya pazarına çıkmak olasıdır. Bu iki konu, sürekli ve kasıtlı olarak birbiriyle karıştırılmaktadır.

Devletçi-planlamacı ekonomilerle, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan,ancak öncelikle çalışanların sağlık, eğitim, beslenme ,barınma, kültür gibi temel gereksinimlerini sağlamak üzere işsizliğin, yoksulluğun, gelir eşitsizliğinin, toplumsal ve bölgesel eşitsizliklerin ortadan kaldırılması olasıdır.

Bu amaca uygun olarak kurumsal yapılar ile makro ve sektörel düzeyde kısa, orta, uzun dönemli öncelikleri iyi belirlenmiş ticaret, yatırım, bölgesel gelişme ve teknoloji politikalarının oluşturulması gerekmektedir.

Öncelikler tüm toplumsal kesimlerin geniş katılımıyla, demokratik bir biçimde belirlenmeli ve uygulanmalıdır. Belirlenen hedeflere göre devletin rolü yeniden belirlenmelidir.

Devletin işlevleri, kamu sektörünün verimlilik ölçütleri, kapitalist bir firmanın verimlilik ölçütlerinden nasıl farklı ölçütlere dayanması gerektiği belirlenmeli ve buna göre nasıl bir yatırım, istihdam ve teknoloji politikalarının uygulanacağı kesinleştirilmelidir.

Kısa dönemde; durma noktasına gelen fiziki yatırımların önünü açmayı, ölüme terkedilmiş KİT‘lerin çalışanların denetiminde etkin bir şekilde işletilmesi sağlanmalı ve gerekli teknolojik yenilenmelerle darboğazdan çıkartılması hedeflenmelidir.

Çünkü merkez ülkelerinden gelecek siyasi,sosyal ve ekonomik kuşatmalara “Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT)”’ni araç olarak olarak karşı çıkılabilir.KİT‘ler kısa, orta, uzun dönemli sanayi,tarım ve de hizmet politikalarının çok önemli bir aracıdır.

Bu bağlamda izlenecek ekonomi-politikaların “Kamusal(Toplumsal) Mülkiyet ve Planlama17 temeline oturtulması gerekmektedir. Üretim-tüketim ilişkisi, piyasa ölçütlerine göre değil, halkın demokratik karar ve tercihlerine dayalı olmalıdır. Bunun için çalışanların hem üretici hem de tüketici olarak örgütlülüğü gerekir. Bu süreç giderek siyasetin yeniden tanımlanmış bir devlet-toplum ilişkisi ekseninde örgütlenmesinin yollarını açacaktır.

Türkiye gibi çevre ülkelerinde kamucu ekonomi-politikalar izlenebilirse,iki durum ortaya çıkacaktır.

Birincisinde büyük çoğunluğa getireceği olumluluklardır.

İkinciside, çevre ülkelerinde kamucu ekonomi-politikaların merkez ülkelerine yansımasıdır.

Bu en az birincisi kadar önemlidir. Çevre ülkelerinde kamucu politikalar izlendiği taktirde, merkez ülkelerine aktarılan kaynaklar azalınca,yukarıda da kısmen değinildiği üzere bu ülkelerdeki çalışanların emperyal sömürüden aldıkları payda düşme olacak ve de onların daha eşitlikçi bir siyasal iktidar arayışını ortaya çıkarabilecektir,ya da otoriter iktidarları gündeme getirecektir.

Kaynakça

Açlık ve Emperyalizm,2011.Editör: Mustafa Kaymakçı, İlkim Ozan Yayınları,Antalya

Aktan, C. C.,2000. Politik İktisat, İzmir: Anadolu Matbaacılık

Amin,S.,1997. Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, Çev. Semih Lim, İstanbul: Kaynak Yay.

Amin,S.,2008 “Editör” XXI.Yüzyıl Okumaları Karşısında Köylü ve İşçi Mücadeleleri,Özgür Üniversite Yayınları

Antonio Gramsci Bir Devrimcinin Yaşamı .2009. Çev. Kudret Emiroğlu. İstanbul: İletişim Yayınları

Crotty,J., http://panorama.khas.edu.tr/uploads/pdf/dunyada-uygulanan-tasarruf-politikalari-gercekci-degil.

Eğilmez,M.,2019.Örneklerle Kolay Ekonomi(14.Baskı)Remzi Kitapevi,İstanbul

Fontana, B.,2013. Hegemonya ve İktidar Çev. Onur Gayretli. İstanbul: Kalkedon Yayınları

Fridman,M.,2017.Kapitalizm ve Özgürlük Etki Yayınları;tr.wikipedia.org/wiki/ Milton _Friedman

Fukuyama,F.,2003. Tarihin Sonu mu? 5. Baskı Vadi Yayınları

Gündüz,A.,2006.Bölgesel Kalkınma Politikası(1).Ekin Kitabevi;

İsmihan,F, M. U.,2003. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Kapsamında Süt ve Süt Ürünleri Politikası T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığı , AT Uzmanlık Tezi, Ankara

Kaymakçı, M.,2011.Tarım Bağımsızlıktır.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları,Antalya.

Kaymakçı, M.,2012.Küreselleş(tir)me Karşıtı Bilim Politik Yazılar,.İlkim Ozan Yayınları,Antalya

Kaymakçı,M.,2017.Sistem Çöküyor,Farkında mısınız,Odatv.com.18 Ocak 2017

Keynes,J.M.,Genel Teori.İstihdam,Faiz ve Paranın Genel Teorisi.Kalkedon Yayınları

National Geographic/ Türkiye Ağustos,2014

Talep,N.N.,Siyah Kuğu olasılıksız görünenin etkisi,Varlık Yayınları,İstanbul

Tekkanat,S.S.,H.Mermer,2018.Bir Planlama Sorunsalı Olarak Bölgelerarası Dengesizlik:Türkiye Örneği.Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,Yıl:2018 Cilt:10.Sayı:491-106

Üstünel,B.,1983 Ekonominin Temelleri,Ankara

1 Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi(E.)/ e.posta:mustafa.kaymakci68@gmail.com

2 Kaymakçı, M.,2011.Tarım Bağımsızlıktır.Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Yayınları,Antalya.s.7

3 Fukuyama,F.,2003. Tarihin Sonu mu? 5. Baskı Vadi Yayınları

4Friedman,M.,2017.Kapitalizm ve Özgürlük Etki Yayınları;tr.wikipedia.org/wiki/ Milton _Fr

5 Kaymakçı, M.,2012.Küreselleş(tir)me Karşıtı Bilim Politik Yazılar,.İlkim Ozan Yayınları,Antalya,s.14.

6 Gramsci Bir Devrimcinin Yaşamı,2009 . Çev. Kudret Emiroğlu. İstanbul: İletişim Yayınları;Fontana, B.,2013. Hegemonya ve İktidar Çev. Onur Gayretli. İstanbul: Kalkedon Yayınları

7 Crotty,J., http://panorama.khas.edu.tr/uploads/pdf/dunyada-uygulanan-tasarruf-politikalari-gercekci-degil.

8 Anılan teze karşı,en ciddi bilimsel eleştiriyi getiren düşünürlerinden birisi,Samir Amin olmuştur. 1988 yılında oluşturduğu “Eurocentrism Terimi” ile tanınır.(Bkz: Amin,S.,1997. Emperyalizm ve Eşitsiz Gelişme, Çev. Semih Lim, İstanbul: Kaynak Yay.,s. 275-7)

9 O yıllarda Türkiye’de Mehmet Altan,Asaf Savaş Akad,Seyfettin Gürsel,Eser Karakaş gibi ekonomistler yeni-liberal politikaların gerekliliği konularında ekranlarda ve gazetelerde boy gösterdiler .

10 Türkiye’deki KİT’lerin özelleştirilmesine karşı tavır gösteren bilimcilerin başında Prof.Dr.Mümtaz Soysal Hoca’yı burada saygı ile anmak gerekiyor. Soysal, 1996’da Prof.Dr. Korkut Boratav ile kurdukları “Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi (KİGEM) Vakfı” ile hukuksal mücadelede ve kamuoyunun bilinçlendirmede başat rol oynamıştı. Bir önemli bir mücadelesi ise Denktaş’ın yanında durarak KKTC’nin bağımsızlığını savunmuştu.O döneme kadar belki de ABD’ye kafa tutan ilk Dışişleri Bakanı’ydı.

11 Açlık ve Emperyalizm,2011.Editör: Mustafa Kaymakçı, İlkim Ozan Yayınları,Antalya,s.2; National Geographic/ Türkiye Ağustos,2014; Kaymakçı,M.,2017.Sistem Çöküyor,Farkında mısınız,Odatv.com.18 Ocak 2017; İsmihan,F, M. U.,2003. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Kapsamında Süt ve Süt Ürünleri Politikası T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Dairesi Başkanlığı , AT Uzmanlık Tezi, Ankara,s.1

12 Amin,S.,2008 “Editör” XXI.Yüzyıl Okumaları Karşısında Köylü ve İşçi Mücadeleleri,Özgür Üniversite Yayınları

13 Resesyon, “durgunluk” olarak tanımlanmaktadır. Resesyon, makroekonomide reel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) iki ya da daha fazla çeyrek yıllık dönemde arka arkaya negatif büyüme göstermesi durumudur. (Bkz:Eğilmez,M.,2019.Örneklerle Kolay Ekonomi(14.Baskı)Remzi Kitapevi,İstanbul)

14 Siyah Kuğu (Black Swan)Kuramı,birden bire ortaya çıkan ve etkileri büyük olan bir olayı tanımlayan metafordur.(Bkz:Talep,N.N.,Siyah Kuğu olasılıksız görünenin etkisi,Varlık Yayınları,İstanbul)

15 Keynes,J.M.,Genel Teori.İstihdam,Faiz ve Paranın Genel Teorisi.Kalkedon Yayınları;Üstünel,B.,1983 Ekonominin Temelleri,Ankara; Aktan, C. C.,2000. Politik İktisat, İzmir: Anadolu Matbaacılık

16 Burada kastedilen devletçilik, tepeden inme, katı merkeziyetçilik değildir. Çalışanların denetiminde, planlı karma ekonomiye dayalı, demokratik katılımcı bir kamusal yaklaşımdır. Bir başka deyişle, yerel-merkez dengesi kurulmuş bir devletçiliktir. Bu bağlamda, şirketlerin hegemonyası yerine üretici ve tüketici kooperatifleri ile patronsuz fabrikalar gibi büyük yığınların egemenliğinde bir yapılanmayı savunmak ve öne çıkarmak da gereklidir. Kısaca, kamu yatırımcılığı ile daha eşitlikçi bir kalkınmayı içeren büyümeyi hızlandırma olanağı vardır.

17 Planlama;bölgesel kalkınma politikaları(BKP) temelinde cinsel ve diğer toplumsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir istihdam politikası ile birlikte ele alınmalıdır. (Bkz:Gündüz,A.,2006.Bölgesel Kalkınma Politikası(1).Ekin Kitabevi;Tekkanat,S.S.,H.Mermer,2018.Bir Planlama Sorunsalı Olarak Bölgelerarası Dengesizlik:Türkiye Örneği.Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi,Yıl:2018 Cilt:10.Sayı:491-106,s.91-105)

Bunları da sevebilirsiniz