Analiz 123

Covid 19’un getirdiği sosyal ve ekonomik maliyetlerin finansman yükünün kimler tarafından taşındığı, sonuçta taşınacağı net yanıtlanmamış sorulardır. Devletler parasal yardımlarını, sağladıkları destekleri, şirket kurtarma operasyonlarını, vergi ertelemesini gökten inme gelirleri olmadığına göre bir yerden birilerinden alarak kaynak aktarma yoluyla fonlamaktadır.

Devletler, özel kesimden farklı olarak önce giderlerini tahmin etmekte, ardından finansman kaynaklarını belirlemektedir. Vergiler de, gelirden, servetten, mal ve hizmetlerden alınan vergiler olarak sınıflandırılmakta, vergi türlerinin toplam vergi gelirleri içindeki paylarıda farklı olmaktadır.

Devletin vergi ve vergi dışı olağan gelirleri bütçe harcamalarını karşılamadığında oluşan açık, olağan dışı kaynaklarla borçlanma, kamu varlıkları satışı, örtülü bir vergileme olan enflasyonla fonlanmaktadır. Devletin gücünü hangi yönde, kimler lehine kullanacağı, kimden kaynak alarak kimlere aktarma yapacağı konusunda varsıl ve yoksul kesimleri arasında çekişme vardır.

Varsıl kesim,gelir ve servetten daha az vergi alınmasını, özel girişime destek ve teşvik verilmesini, oluşacak bütçe açığının da borçlanma ve özelleştirme gelirleriyle fonlanmasını ister. Bu yolla varsıl kesim, ödemesi gereken vergi ile Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) alarak faiz geliri elde ederek, özelleştirme ile de kamu varlıklarını alarak mal varlığını artırır.

Kamu altyapı yatırımlarının yapişletdevret, daha aldatıcı bir ifade ile kamu-özel sektör işbirliği ile yapılmasını önerir. Bu finansman yöntemi, 19. yüzyılda da İngiltere tarafından sömürgelerini sömürme aracı olarak kullanılmıştır. Bu yöntemle gelirler yüklenici firmalar tarafından elde edilirken, verilen garantiler nedeniyle de giderler kamu tarafından ödenmektedir.

Yatırımlarda kamu-özel işbirliğinin anlamı gelirin özele, giderlerin de kamuya ait olmasıdır. Siyaset alanında sağcı partiler devletin gücünü varsıl kesim lehine kullanırken, solcu partiler devletin gücünü kamu harcamaları yoluyla yoksul kesim lehine kullanmaya yönelirler.

Vergi teşvikinin, desteğinin, özelleştirmenin bir sınırı olduğundan, sürekli bütçe açığı, borçlanma, ekonomik istikrarı bozacağından kapitalist ülkeler bu bağlamda sınırlar getirme gereğini duymakta ve uygulamaktadırlar.

Maastricht Antlaşması, AB ülkelerinin Euro’ya geçiş koşulları arasında referans değer olarak yıllık bütçe açığının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranının yüzde 3 düzeyini, toplam kamu borcunun da GSHY oranının yüzde 60’ı aşmamasını öngörmüştür. AB ülkeleri, bütçe açığı konusunda genelde referans değere uyum göstermekte, vergileme yerine borç alma, siyasal açıdan finansal duyarsızlık da yarattığından tercih edilmektedir. AB ülkeleri, kamu borçları yüzde 60 referans değerinin çok üstünde olduğundan, 2007-2008 krizinin giderilmesinde maliye politikasını etkin bir araç olarak kullanamamış, para politikasıyla merkez bankalarından soruna çözüm getirmeleri beklenmiştir.

Virüsün finansmanında da kapitalist ülkeler, merkez bankalarından katkı beklemektedir. Euro bölgesinden virüsün (Covid-19) getirdiği mali yüklerin bir bölümü bütçeden karşılanırken şirket kurtarma, üretimi sürdürme, ekonomiye likidite sağlama, Avrupa Merkez Bankası ile ulusal merkez bankalarından oluşan Eurosystem’den beklenmektedir. Bu amaçla süresiz varlık alım programları yanı sıra negatif faiz uygulanmakta,kredi kolaylıkları sağlanmaktadır.

ABD’de de FED sınırsız varlık alım programı uygulamaktadır.Bunun sonucunda kısa sürede toksik varlık alımlarının tutarı 2 trilyon USD’ye ulaşmıştır.

Ülkemizde T.Özal’la başlayan “vergi yerine borç al” politikası sonucu dış borçların 450 milyar USD, iç borçların da 1.5 trilyon TL’ye ulaşması, bütçe açıklarını büyüttüğü gibi dış borçlanmayı da zorlaştırmıştır. Dış borçlanma olanağı sınırlı ve kredi temerrüt takas priminin (CDS) yüksekliği nedeniyle pahalı hale gelmesi sonucu, Hazine iç borçlanma yoluyla bütçe açığını fonlama yoluna gitmektedir. Çıkarılan DİBS, ağırlıklı olarak bankalara satılmaktadır. Ancak bankaların TL mevduatının yeterli düzeyde artmaması sonucu TCMB’ye başvurmaları halinde bütçe açığı Merkez Bankası kaynağıyla, daha açık bir deyişle dolanıma banknot çıkarılması yoluyla fonlanacaktır.

Açıklanan destek paketi, bütçe açığı, dış borçlanma güçlüğü nedeniyle ekonomiyi canlandıracak, halkın önemli bölümünün açlık sınırında dahi yaşamasına olanak verecek düzeyde olmamış, getirdiği yük de reel geliri azalan emekçilerin, sabit gelirlilerin, TL mevduat sahiplerinin üzerine yıkılmıştır.

2020 Türkiyesi’nin ekonomik tablosu sadece budur.

Aydınlık bir ay dileklerimle….

Bunları da sevebilirsiniz