Dünyayı Sarsan Gün

23 Nisan 1920 ile Devrime Giden Türkiye

Nisan ayının değil, 1920 yılının en önemli olayı, 23 Nisan günü yaşanmıştı. Birinci büyük savaşın galibi İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya) tarafından işgal edilen Osmanlı devleti toprakları kendi aralarında paylaşılacaktı. Almanya’nın teslim olmasıyla birlikte “Osmanlı devleti” yenilgiyi kabul etmiş, ancak Türkiye yenilgiyi kabul etmemişti. Yenik Almanya işgal edilmemiş, ama yenik sayılan Türkiye işgal edilmişti. Bu, vatan savaşı yürütülecek demekti. Silahlı direniş hareketleriyle milli mücadele başladı. Savaş ancak orduyla yürütülebilirdi, ama önce ordu değil, önce bir meclis kurulmalıydı. Eğer savaş, bağımsızlık mücadelesi olacaksa milli bir savaş yürütülmeli, direniş millet tarafından yapılmalı, milletin temsilcisi meclis olmalı, mili mücadeleyi milli meclis yönetmeliydi.

Meclis, milli irade olacak, bütün milleti kapsayan irade milletin geleceğini çizecekti.

Vatanseverlerin hepsi önce meclis demiyordu, ama Mustafa Kemal Paşa önce meclis demişti. Doğu olan buydu.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasına doğru olan gelişmeler neydi, o güne kadar neler olmuştu?

1918     30 Ekim                            Osmanlı devleti için şartları çok ağır olan Mondros Mütarekesi imzalandı. Ertesi gün ordu terhis edildi. Silah ve mühimmatın hepsi hepsi İtilaf devletlerine teslim edilecekti.

              5 Kasım                           Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal Paşa, Başbakan İzzet Paşa’ya “İngilizler bütün Anadolu’yu tahtı hükmüne geçirecek olsalar müsaade edilecek midir” diye sordu.

              6 Kasım                           Mustafa Kemal Paşa, emrindeki ve çevresindeki subaylara ve ulaşabildiği her yere emirlere itaat etmemelerini, birliklerini dağıtmamalarını, silahları ve araçları teslim etmemelerini, ve hatta her ordunun şeyini gizli yerlere nakletmelerini emretti. Böylece işgalci emperyalist ülkelere karşı direniş başlamış oldu.

              7 Kasım                           Yıldırım Orduları Grubu lağvedildi, komutan Mustafa Kemal Paşa Harbiye Nezareti emrine verildi.

             10 Kasım                          Mustafa Kemal Paşa, Adana ve çevresinde silah, mühimmat ve araçları Konya yolundaki köylere saklattırdıktan sonra İstanbul’a hareket etti.

             11 Kasım                           Savaşın resmen bittiği tarih.

             13 Kasım                           61 parçalık İtilaf devletleri büyük filosu İstanbul’a geldi. Mustafa Kemal Paşa Haydarpaşa’da İstanbul’a geçmek için gemiye binince “Geldikleri gibi giderler” diyecekti.

             19 Aralık                            İşgalcilere karşı ilk kurşun Fransa’nın silahlandırdığı ve Fransız üniformaları giydirdiği Ermeni birliklere karşı Dörtyol’da atıldı.1

             21 Aralık                            Padişah Meclis-i Mebusan’ı kapattı.

1919       4 Mart                              Damat Ferit (Mehmet Ferit Paşa) ilk hükümetini kurdu. Dört kez sadrazam olacaktır.

             15 Mayıs                            Yunan ordusu İngiltere’nin desteği ile İzmir’i işgal etti.

             16 Mayıs                            Mustafa Kemal Paşa Bandırma Vapuruna bindi ve İstanbul’dan ayrıldı.

             19 Mayıs                            Mustafa Kemal Paşa görevli olarak Samsun’da.

             25 Mayıs                             Havza’ya geçen Mustafa Kemal, Rus Devriminin Türkiye’ye gönderdiği görevlilerle buluştu, emperyalizme karşı ortak mücadelede anlaşıldı.

             28 Mayıs                             Mustafa Kemal Paşa’nın askeri ve mülki erkana gönderdiği Havza Genelgesi. “Bütünlüğün korunması için tepki gösterilmelidir!”

             21-22 Haziran                     Amasya Tamimi. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” Amasya Tamimi’nin ilkeleri, milli bağımsızlık mücadelesinin programının özü olacaktır.

             23 Temmuz – 7 Ağustos     Erzurum Kongresi. Heyet-i Temsiliye kuruldu, başkanı Mustafa Kemal. “Vatan bir bütündür” ile “Manda ve himaye kabul edilemez” kararları alındı.

             4-11 Eylül                           Sivas Kongresi. İstanbul’dan verilen talimatlarla önlenmeye çalışılan kongrenin başkanı Mustafa Kemal. Meclis için karar alındı.

             9 Ekim                                Seçim kararnamesi çıkarıldı. İki ay sonra yapılan seçimde Mustafa Kemal Erzurum mebusu olacaktır

             18-22 Ekim                         Amasya Protokolu. Mustafa Kemal, İstanbul’dan gelen Bahriye Nazırı Salih Paşa ile buluştu. Böylece Heyet-i Temsiliye İstanbul tarafından resmen tanınmış oluyordu.2

             25 Ekim                              Kuvay-ı Milliye’ye karşı Anzavur İsyanı. Ezildi, ancak 16 Şubat 1920’de ikincisine kalkıştı. O da bertaraf edildi. “Milletin evladını birbirine kırdırmak isteyenler”e müsamaha gösterilmeyecekti.

1920     12 Ocak                             Meclis-i Mebusan yeni üyeleriyle toplandı. Padişah açılışa katılmadı.

             21 Ocak                             Maraş’ta Fransız birliklerine karşı savunma başladı. Fransızlar 12 Şubat’ta çekildi, Maraş o gün kurtuldu.

             23 Ocak                             İstanbul’da 150 bin kişinin katıldığı Sultanahmet mitingi yapıldı.

             28 Ocak                            Meclis-i Mebusan’ın gizli oturumunda Mustafa Kemal’in hazırladığı Misak-ı Milli (Ahd-ı Milli) imzalandı. Beyanname’de “bölünmez bir Türk ülkelesinin sınırları” çizilmişti.

             17 Şubat                           Misak-ı Milli basına ve bütün dünyaya bildirildi.

               6 Mart                             Erzurum’da 10 bin kişinin katıldığı bir miting yapıldı.

               8 Mart                            Salih Paşa hükümeti.

             16 Mart                            İstanbul İtilaf devletleri tarafından resmen işgal edildi. Gerekçe, Türkiye’de azınlıklara kötü davranıldığıydı.

             17 Mart                            Mustafa Kemal, İslam dünyasına yayınladığı bildiride Türkiye Bağımsızlık Savaşının ezilen milletlerin mücadelesinin bir parçası olduğunu yazdı ve İslam ülkelerinin kendilerine destek vermelerini istedi.

             18 Mart                            Meclis-i Mebusan İngilizler tarafından çalışamaz hale getirildi, 11 Nisan’da da resmen kapatılacaktı.

             19 Mart                            Mustafa Kemal Heyet-i Temsiliye adına bir bildiri yayınlayarak olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin Ankara’da toplanacağını açıkladı.

               1 Nisan                          Ayıntap’ta (Gaziantep) Fransa’ya karşı direniş başladı.

               5 Nisan                          Damat Ferit Paşa, sonuncusu olacak olan sadrazamlığa tekrar getirildi.

             10 Nisan                          Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, İngilizlerin isteği ve padişahın emriyle Kuvay-i Milliyecileri “kafir” ilan eden ve öldürülmelerini yerinde gören fetvayı yayınladı.

             13 Nisan                          Düzce isyanı başladı. Ayaklanma genişledi, isyancılara Bolu da katıldı, sonunda ayaklanma Beypazarı’na kadar vardı, ancak ezildiler. İngiliz uçakları her yerde uçaklardan şeyhülislamın fetvasını ve bildiriler atıyordu.

             16 Nisan                         155 Anadolu müftüsü ve din uleması, şeyhülislamın yıkıcı ve gerici fetvasına karşı vatanı savunan ve işgalcileri mahkum eden bir ortak fetva hazırladılar (Ankara Fetvası) ve bu Fetva her yere gönderildi, her yerde çoğaltıldı.3

             18 Nisan                          Kuvay-ı Milliye’ye karşı Kuvay-ı İnzibatiye kuruldu. Vatanseverler ezilecekti!

             21 Nisan                         Mustafa Kemal’in tamimi: “Büyük Millet Meclisi 23 Nisan’da açılacaktır!”

             22 Nisan                         İtilaf devletlerinin yetkilileri, diplomatları, generalleri: “Mustafa Kemal’i yenmek zordur!”4

Doğaldır ki, Meclis, Osmanlı devleti tarafından bir isyan hareketi olarak görülecekti. Kuvay-ı Milliyeciler asilerdi. Asilerin öldürülmeleri “dinen caiz”di. Kuvay-ı Milliyecilerin asi olduğu, isyan ettikleri gerçek olduğu gibi, onlar da zaten kendilerini öyle görüyorlardı.

İşgalci emperyalist ülkeler için de Kuvay-ı Milliyeciler isyancıydı, hayduttu, eşkıyaydı. Ne pahasına olursa olsun, ezilecekler, öldürülecekler, yok edileceklerdi.

* * *

23 Nisan 1920. Millet Meclisi’nin açıldığı gün. Türkiye’yi yönetecek olan Meclis’in ilk toplandığı gün. Türkiye Meclis’ten yönetileceği için Cumhuriyet’in kurulduğu gün. Yeni bir devletin, çağdaş ve devrimci bir devletin doğduğu gün.

23 Nisan 1920’de açılan Millet Meclisi, Cumhuriyet’i kurdu. Adı konmamıştı, “cumhuriyet” denmemişti, ama Meclis’le ortaya çıkan devlet, Cumhuriyet’ti. Meclis iktidarı aldı, milli iradeyi hakim kıldı, hükümeti oluşturdu, Kurtuluş Savaşımızı yönetti ve Türk Devrimini gerçekleştirdi.

1923 yılında Gazi Mustafa Kemal, “Dünya yüzünde bağımsız ve yeni bir Türkiye devleti vardır ve devleti kuran milletin bir Türkiye Büyük Millet Meclisi vardır. Milletin ve memleketin yegâne hakiki temsilcisi bu meclistir.” diyecekti.5

Millet Meclisi’nin oluşturulması ve toplanması bir devrimdir. Eskiden ve geriden kopuştur. Millet iktidarı tek kişiden devralınmıştır. Millet, kendi kaderini kendi çizecektir. Millet, “Millet Egemenliği”ne kavuşmuştur.

Devrimler cumhuriyetleri doğurmuştur. Cumhuriyete varmayan, bir cumhuriyet doğurmayan devrim, devrim değildir. Devrim Cumhuriyet’i getirir, devrim Cumhuriyetsiz olmaz.

O güne kadarki karar merciini, İstanbul hükümetini, Osmanlı devletini, padişahı, halifeyi tanımazlık olan Meclis’in kurulması isyandı, köhnemiş düzen değişecekti, Orta Çağ geride kalacak, tarih ilerleyecekti.

Millet Meclisi, “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” şiarıyla açılmıştır. Bu şiar aynı zamanda Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (Anayasa’nın) birinci maddesidir.

Millet Meclisi, “kurucu meclis”ti (meclis-i müessesan). En üst makam olmanın yanı sıra, “mevcut Kanuni Esasi’yi kaldırır, yerine yenisini koyabilir”di. Bu, yeni ve devrimci bir Anayasa yapmak demekti. Yasama ve yürütme yetkileri birlikte yürütülecekti.

24 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanı seçildi. 25 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında olmak üzere yedi kişilik geçici İcra Heyeti (Bakanlar Kurulu) oluşturuldu. Böylece hükümet işlerine el konuluyordu.

2 Mayıs’ta icra vekilleri seçildi, İcra Vekilleri Heyeti belirlendi.

Millet Meclisi’nin öncelikli hedefi, işgal altındaki ülkeyi, parçalanmakta ve esir alınmakta olan milleti ve işgal edilen toprakları müstevlilerden kurtarmak, emperyalist saldırganları püskürtmekti.

*

* *

23 Nisan 1920’de padişahla, hükümetiyle, İstanbul’la, Osmanlı’yla savaş açıktan yürütülmeye başlamıştı. Artık “Ankara” ve “İstanbul” birbirlerine düşmandılar. 23 Nisan 1920’de İtilaf devletlerine karşı, işgalci Avrupa devletlerine karşı, emperyalizme karşı savaş, artık önlemez ve durdurulamaz bir şekle girmişti, işgalciler kovulana kadar devam edecekti. Ama bunun yanı sıra, padişahın hükümetinin, Hilafet makamının, Osmanlı devletinin, ama aynı zamanda işgalci İngilizlerin düzenlediği, tertiplediği, kışkırttığı, beslediği, donattığı, silahlandırdığı gericilik, Kuvay-ı Milliye güçlerine saldırıyordu. Daha Meclis açılmadan önceki günlerde Mustafa Kemal’in etrafındaki güçler bu isyancı güçlerle uğraşmak zorunda kalmışlardı. Bertaraf etmeseler, edemeseler, Meclis, Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı ve her şey hayal olacak, başarıya ulaşmak imkansızlaşacaktı. Yani Kuvay-ı Milliye, yalnız padişahın devletiyle ve emperyalistlerle değil, bu iç savaşın gericiliğiyle de savaşmaktaydı.6

İstanbul hükümeti, Kuvay-ı Milliye’yi ezmek için dini istismar etmekten ve kullanmaktan çekinmedi. Halkın bir kısmı üzerinde etkili olan olumsuz dinsel propaganda ile iç savaş yaratılmaya ve isyanlar sürdürülmeye çalışıldı.

*

* *

Mustafa Kemal Paşa, Padişah Vahdetin’e yaverlik yapmıştı. 1917 yılında veliaht şehzadeye Almanya gezisinde de refakat etmişti. Onu tanıyordu. Çeşitli kereler padişahı uyardı, ona öneriler götürdü. İkisi de “vatana” sarılıyordu. Mustafa Kemal’in derdi, sınırları Misak-ı Milli’yle çizilmiş vatanı kurtarmaktı. “Misak-ı Milli sınırları içinde kalan vatan bir bütündür, bölünemez”7 diyordu. Vahdettin’in ise amacı kendisine bırakılan parçaya razı olarak, “o vatan parçasını” sahiplenmekti. Yalnızca sarayının kaldığı bir toprak parçası bile olurdu, yeter ki saltanatı devam etsin, yeter ki diğer hükümdarlar gibi tahtını elinden almasınlar. Vahdettin padişah olarak haklıydı. Savaş sonunda Alman İmparatoru II. Wilhelm, Avusturya İmparatoru Karl, Bulgar Kralı Ferdinand, yenilmişlerin hükümdarları olarak imparatorluk ve krallıklarının sona ermesi yanı sıra taçlarını da kaybetmişlerdi. Vahdettin onlar gibi olmaktan kurtulmaya çalışıyordu.

Mustafa Kemal Paşa ile Padişah Vahdettin’in yollarının kesişmesi mümkün olmayacaktı. Mustafa Kemal padişahı çiğnedi, padişah ise onun ölüm fermanını imzaladı. Kaderleri de birbirine tam olarak ters oldu. Mustafa Kemal başarılı komutan, devlet başkanı bir devrimci olarak dünyaya örnekti, Vahdettin ise tahtını kaybetmiş, yalnız tahtını değil, onurunu ve itibarını da tam kaybetmiş olarak İngilizlere sığındı, hükümdar eskisi olarak sürgünde öldü (1926, Cenova).

*

* *

23 Nisan 1920’de Meclis’in açılması nasıl değerlendirildi ve nasıl yankılandı?

İşgalci güçler kendilerine direnen Kuvay-ı Milliyecileri dikkate almaz görünmek durumundaydılar. Mustafa Kemal önderliğindeki bağımsızlıkçılar nasıl olsa bir mücadele sürdüremez, yaşayamaz, bir şey elde edemezdi! Nasıl olsa kendi güçlerine karşı duracak imkanları yoktu! Başarı için bir kuvvetleri ve umutları olamazdı! Kuvay-ı Milliye’nin geleceği yoktu. Kendilerinden emindiler, “yenilmiş” ve sıfırı tüketmiş bir devlet ve toplum vardı karşılarında. Ama bir tedirginlik, içlerini kemiren bir kaygı da yok değildi. Ya gelişme gösterirlerse, ya direnişi sürdürebilirlerse, ya başarılı olurlarsa…

Onlara göre karşılarındaki zavallı gücün yapacağı bir şey yoktu, hem yeniktiler, hem çaresiz. Türkiye bitikti. Buna rağmen içlerinde, emperyalizme direniş olan bu hareketin devam edebileceğine ihtimal veren, hatta sonuç alacağını, başarılı olacağını sezenler de vardı.

Örneğin, İtalya. İşgalci güçler arasındaydı, ama asker kullanmaktan ve şiddet uygulamaktan kaçınıyordu. Gezmeye gelmişler gibiydiler. Hatta İstanbul’daki işgalci İtalyan yetkililerden biri kentin 16 Mart’ta işgal edileceğini direnişçilere bildirmiş, önlem almalarını sağlamaya çalışmıştı, yani onlara kaçmaları gerektiğini söylemiş oluyordu.8 Üstelik en öndeki İtalyan yetkili olan Scialozza İstanbul işgalini 10 Mart’taki bir konuşmasında doğru bulmadığını söylemişti.9 Ve İtalyan birlikleri Mart ayı boyunca birçok yerdeki askerlerini çekmişlerdi.

Örneğin, Fransa, işgalciler olarak kendilerini zor günlerin beklediğini düşünüyor ve ne olur ne olmaz diye çekingen davranıyordu. İtilaf devletleri içinde Ankara ile anlaşmaya çalışan, daha doğrusu İtilaf devletleri arasında resmen ilk çözülen de o olacaktı (Sakarya zaferinin ardından 20 Ekim 1921’de “savaş durumu”nu sona erdirdi ve çekildi, “Ankara Antlaşması”).

Mustafa Kemal, Meclis’in açılmasına giden süreci işgal güçlerinin zaaflarından yararlanarak ve aralarındaki anlaşmazlıkları değerlendirerek yürütmüştü. Yararı görülecekti.

Genel anlamda dış dünyada bir başlangıç olan Türkiye Meclis’inin açılmasının devam edip etmeyeceği, başarılı olup olmayacağı konusunda kararsızlık değerlendirmesi vardı. İlk bakışta güven vermiyordu bu mücadele. Türklerin karşısında hem savaş galibi olan İtilaf devletleri, Avrupa’nın en güçlüleri, hem de zaten dünyanın hakimi olan emperyalist Avrupa devletleri vardı. Yani durum tamamen belirsizlik içinde gibi görünüyordu. Aslında Türkiye’yi ve Türkleri tanımıyorlardı, daha doğrusu Türklerle ilgili olarak önyargıları vardı. Kaldı ki aralarında, Türklerin başarısız olmasını isteyen ve bekleyenler vardı, özellikle Batı dünyasında yüzyılların biriktirdiği bir Türk düşmanlığı da vardı.

Ezilen milletler, sömürgeler ve Doğu dünyası ise Mustafa Kemal hareketini öğrendiği andan itibaren sevindi ve umutlandı. Boşuna değildi, kendilerinden biri emperyalizme baş kaldırıyordu. Nasıl destek olunabilir, nasıl yardım edilebilir diye düşündüler, desteklediler, yardımlar gönderdiler, adeta Türklere sarıldılar. Onlara örnek olacak Türkler cesaret, umut özgüven kaynağıydı.

Henüz sonuç ortaya çıkmamışken emperyalizme karşı verilen ilk önemli bağımsızlık savaşının yürütülmekte olduğu görülüyordu. Görülüyordu, çünkü Türkler Çanakkale’de dünyanın en büyük donanmasını deniz savaşında durdurmuş, kara savaşlarında İtilaf devletlerini bozguna uğratmışlardı. Çanakkale geçilememişti. Herkes Türklerin ne olduğunu görmüştü. Çanakkale Savunması etkileri ve sonuçlarıyla dünya çapında bir olaydı.

Şimdiki mücadele de Doğu dünyasında, ezilen dünyada beklendiği gibi başarılı olacak, emperyalizme unutamayacağı bir ders verecek, dünyada emperyalizme karşı zafer kazanmış ilk bağımsızlık savaşı olarak tarihe geçecekti.

Sovyet Devrimi emperyalizme karşı yürütülen bu mücadeleye destek vermiş, ona güvenmiş ve her yolla yardım etmişti. Devrimler, emperyalizme karşı dayanışmışlardı, elbet bu zaferleri getirecektir. Sovyet Devrimi, Türklerin Çanakkale Savaşındaki kahramanlığı ve başarısı sonucu gerçekleşmişti. Bu sefer de Türk Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanacak ve bu zafer, Milli Kurtuluş Savaşları Çağının başladığını gösterecekti.

10 Ağustos 1920 tarihinde Osmanlı devleti, Sadrazam Damat Ferit tarafından, Türkiye’nin İtilaf devletlerince paylaşılmasını öngören Sevr Barış Antlaşmasını imzalamıştı. Ancak antlaşma Devrimci Meclis tarafından tanınmayacak, yırtılacak ve Kurtuluş Savaşının sonunda uluslararası alanda geçersiz olan ilk antlaşma olacaktır.

*

* *

Ve Mustafa Kemal. Mücadelenin ateşleyicisi, tartışılmaz önderi, öngörülü, hesaplı, planlı, birleştirici lider. Başından sonuna kadar işin başında. Adım adım geliştirilen direnişin sabırlı örgütleyicisi ve yenilmez komutanı, askeri deha.

En büyük eserim” dediği Cumhuriyet’in kurucusu büyük devlet adamı Mustafa Kemal, devrimci Türkiye’nin de yaratıcısı.

*

* *

23 Nisan 1920 ülkenin kaderini değiştirdiği için 23 Nisanları bayram olarak kutluyoruz. Bir yıl sonraki 23 Nisan günü özel bir yasayla “23 Nisan Bayramı”, bir “milli bayram” olmuştu. İlk milli bayramımızdı. Cumhuriyet tarihimiz boyunca kutladık.

1922 yılı 23 Nisan’ı Ankara’da öğrencilerin de katılmasıyla çok coşkuyla kutlandı.

Milli Egemenlik Bayramı, 1925 yılında, “23 Nisan’ın aynı zamanda Çocuk Günü” olmasıyla kutlandı. 1929’dan başlayarak da gün, Çocuk Haftası olacaktır.

29 Ağustos 1927 tarihli” bir yönetmeliği göre, “23 Nisan Egemenlik Bayramı’nın adı”, yönetmelikle yapıldığı için ilgili yasaya aykırı olarak, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” şeklinde bir değişikliğe uğramıştı.

17 Mart 1981’de [ise], 23 Nisan’a az kala” çıkarılan yeni bir yasada “23 Nisan günü, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıdır” ifadesi yer aldı.10

Olsun, çocuklar da kutlasın, ama Ulusal Egemenlik Bayramı’mız kutlu olsun! İlk milli bayramımızdır, ama aynı zamanda en milli bayramımızdır!

Bu yıl, 23 Nisan 1920’nin 100. yıldönümü. Bu yıl, en anlamlı ve en önemli kutlama yılı olacaktı. En büyük kutlamaların, en etkili kutlamaların yapılması gerekirdi, ama ne yazık ki, birçok şey gibi bu da Korona günlerine kurban gitti. Ama gene de çok iyi bir şekilde kutlandı.

Olsun, böyle kutlanması da iyidir! Millet kutladı ya!

NOTLAR

1 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi / 1838’den 1995’e, Birinci Kitap, İstanbul 1974, s. 5.

2 Nutuk (1927), Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 19, Kaynak Yayınları, İstanbul 2006, s. 185.

3 Bu konuda bilgi için bkz. Prof.Dr. Ali Sarıkoyuncu, Milli Mücadelede Din Adamları – I, DİB Yayınları, Ankara 2007, s. 146-59.

4 Zamandizin için yararlanılan kaynaklar: Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, 1. ve 2. ciltler, Öğretmen Dünyası Yayınları, Ankara 1982 ve 1984; Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi – Mondros’tan Mudanya’ya Kadar / 30 Ekim 1918 – 11 Ekim 1922, TTK, Ankara 1970; TTK, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk Devrimi / Kısa Kronoloji, TTK, Ankara 1972.

5 Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları (1923), Kaynak Yayınları, İstanbul 1993, s. 129 ve Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 14 (1922-1923), Kaynak Yayınları, İstanbul 2004, s. 219.

6 Geniş bilgi için bkz. Osman Akandere – Hasan Ali Polat, Damat Ferit Paşa Hükümetlerinin Milli Mücadele Karşıtı Politikaları, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2011.

7 İstanbul hükümetinin Mustafa Kemal’le “anlaşmak” için yaptığı Amasya Toplantısından çıkan kararlardan biri; Ekim 1919.

8 Orhan Çekiç, İmparatorluk’tan Cumhuriyet’e III / 1920 Sivas’tan Ankara’ya, Kaynak Yayınları, İstanbul 2015, s. 223.

9 Sarıhan, 2. cilt, s. 369.

10 Şule Perinçek, “23 Nisan’ın İçeriği ve Milli Bayram Olması – 3 / 23 Nisan Nasıl ve Ne Zaman Çocuk Bayramına Dönüştü?”, Bilim ve Ütopya, sayı 302, Ağustos 1919, s. 77-78.

Bunları da sevebilirsiniz