Hasan Tahsin

Milli Kahramanlar” serisi; Dağarcık Türkiye platformunda, Türk tarihinde kahramanlıklarıyla örnek olan kişilerin gün yüzüne çıkması ya da tanınırlığının arttırılması amacıyla hayatlarının anlatıldığı ya da haklarında yazılan kaynakların incelendiği bir yazı dizisidir. Bu yazıda Hasan Tahsin ele alınacaktır.

Asıl adı Osman Recep Nevres olan Hasan Tahsin (Bir görev için Hasan Tahsin takma adını almıştır ve görevinden sonra da Hasan Tahsin adı kullanılmıştır.) 1888 yılında, Osmanlının modern yüzü Selanik’te, çok çalkantılı bir zaman diliminde doğdu. Mustafa Kemal’in de okuduğu Şemsi Efendi Mektebi’nde okudu. Ardından eğitimine Feyziye Mektebi ve Sorbonne Üniversitesinde devam etmiştir. (Aksoy,2019)

İttihat ve Terakki kadrolarına girmesinin ardından İttihat ve Terakki için çalışmalar yapmıştır. Bâb-ı Âli Baskını karşıtı isyanlar gördükçe İttihat ve Terakki’nin iktidar olabilmesi için Aka Gündüz ile propaganda için meydanlarda nutuk atmıştır. Kuşçubaşı Eşref ile tanışmasından sonra da Teşkilat-ı Mahsusa üyesi olmuştur. (Aksoy,2019)

Buxton Kardeşlere Suikast

İngiliz Entelijansiya Servisi tarafından Charles Roden Buxton ve Noel Buxton adındaki iki kardeşe Balkanlarda Türklere karşı siyasi ve milli akımlar yaratmaları görevi verildi. 1. Dünya Savaşının başlamasına yakın, Romanya’ya diğer Balkan ülkeleri ile Osmanlı Devleti’ne karşı savaşa girmesi için baskı yapacaklardı. (Aksoy,2019)

Hasan Tahsin adının gerçek sahibi olan, Silah gazetesini çıkaran ve “Silahçı” namıyla tanınan Hasan Tahsin 1883 yılında Selanik’te doğmuştur. Mustafa Kemal’in sınıf arkadaşıdır. Asker kökenli olan ve İttihatçı kadrolarda yer alan Silahçı Tahsin, 31 Mart isyanını bastıran Hareket ordusu içinde görev almıştır. Çıkardığı Silah gazetesinin son dönemlerinde İttihat ve Terakki karşıtı yazılar yazan Silahçı Tahsin, göreve itaatsizlik nedeniyle Teşkilat-ı Mahsusa tarafından infaz edilmiştir. (Ayaz,2014)

Hasan Tahsin takma adını bu görev için alan Recep Nevres, Buxton’ları takibe başladı. Buxtonlar’ın Bulgaristan’da olduğunu öğrenmesi üzerine Bulgaristan’a gitti. Sofya Askeri Ateşesi Mustafa Kemal ile görüşen Hasan Tahsin, Mustafa Kemal ve bazı Bulgar gizli servisi mensupları tarafından uyarıldı. Bu eylem eğer Bulgaristan’da yapılırsa Bulgaristan halkı Osmanlı Devleti’ne düşmanca bakmasından ve ters provokasyona dönüşmesinden endişelerini dile getirdiler. (Aksoy,2019)

Bunun üzerine eylemi Bulgaristan’da gerçekleştirmekten vazgeçen Hasan Tahsin, Buxton’ları takibe devam etti. Buxton’lar Romanya’ya gidince deniz yolu ile Romanya’ya geldi. Romanya Kralı Carol, Buxton Kardeşler ile görüşmesinden kısa bir süre sonra ölüm haberi gelir. Cenazeye Buxton Kardeşler de katılacaktır. (Aksoy,2019)

Cenazeyi fırsat bilen Hasan Tahsin, üstü açık at arabasına binerek korteje katılan Buxton Kardeşler’e 6 el ateş etti. Charles Buxton’u göğsünden, Noel Buxton’uysa çene kemiğinden vurmayı başardı. Tedaviye kaldırılan Buxton’lar hayatta kaldılar. Hasan hapishaneye atıldı. Osmanlı Devleti Romanya’yı tekrar topraklara katana kadar, 2 yıl boyunca orada kaldı. (Aksoy,2019)

Avam Kamarasını patlatma girişimi

Romanya’daki zindanında hasta olan Recep Nevres, zindandan kurtulmasının ardından tedaviye İsviçre’ye gönderildi. Enver Paşa, İngiltere’deki avam kamarasının canlı bir fedai tarafından patlatılması görevini Recep Nevres’e verdi. (Aksoy,2019)

Recep Nevres, hastalık bahanesiyle Londra hastanelerine gidecek, Londra’daki Teşkilat-ı Mahsusa mensuplarıyla gereken hazırlıklar yapılacak, Avam Kamarası üyesi bir Teşkilat-ı Mahsusa üyesinin koluna girmesiyle Avam Kamarası’na girecek ve bombayı patlatacaktı. (Aksoy,2019)

İsviçre’de hazırlıklar yapılırken, Ermeni Tehciri sırasında Anadolu’dan İsviçre’ye kaçan ve Türkçe bilen bir Ermeni, bölgedeki Türkleri takip ediyordu. Recep Nevres’in İngiltere’ye gitmesine iki gün kala İngiliz İstihbaratı bu Ermeni tarafından uyarıldı ve bu plan da böylelikle iptal edilmek zorunda kaldı. (Aksoy,2019)

İzmir’de ilk kurşun

20. yüzyıl başlarında İzmir, sosyokültürel çeşitliliğin yoğun olduğu bölgedir. Şehrin Rum ağırlıklı olan Hristiyan kesimi zenginlik içinde yaşamaktadır. Kordonboyu’ndaki eğlence yerleri dışında ayrıca Kemeraltı’ndan Arastabaşı’na kadar bütün mahalle bakkalları, lokantalar, fırınlar, oteller, gazinolar, kasaplar, sebzeciler, tütüncüler, berberler, aşçılar Rumlarındı. (Aksoy,2019)

Yunan burjuvazisi, Yunanistan’ın Avrupa Ülkelerinden bağımsızlığının ancak Anadolu’nun batısındaki ve Trakya’daki tarım, ticaret ve maden zenginliğinden faydalanılmasıyla olabileceğine inanıyordu. Dönemin Yunanistan Başbakanı Venizelos’un “Megalo İdea” hayalleri, Paris Barış Konferansı’nda İzmir’i işgal iznini almasıyla gerçekleşmeye daha yaklaşacaktı. (Güneş, 2013)

6 Kasım 1918 günü İngiltere ve İtilaf Devletleriyle, Osmanlı hükümeti arasındaki siyasi ve resmi münasebetleri tesis etmek için İzmir’e gelen Kumandan Dixon’a büyük bir karşılama yapılmıştır. Şehrin Rum kesiminin büyük çoğunluğu Dixon’ı İngiliz ve Yunan bayraklarıyla karşılamak için orada olmuştur. (Güneş, 2013)

24 Aralık 1918 tarihinde Yunanlara ait Leon savaş gemisi İzmir’e demir attığında, onları karşılamaya giden binlerce Rumun ağırlığını Salaş Karşıyaka Vapur İskelesi kaldıramamış, ortasından çökmüştür. Bu faciada 9 kişi hayatını kaybetmiştir. (Güneş, 2013)

12 Ocak 1919 tarihinde düzenlenen Paris Barış Konferası’nda Batı Anadolu Rumlara bırakılınca, İzmir’in işgaline karar verilmiştir. İzmir’deki Türk kesiminde ise panik hakim olmuştur. İzmir Valisi Kambur İzzet Bey ve elinde 5 tümenlik askeri güç olan 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, işgale tepkisiz kalmış, kimsenin dışarı çıkmasına izin verilmemesini emretmiştir. İhtiyaç duyduğu desteği hükümetten veya devletten karşılayamayan halk, kendi başının çaresine bakmak zorunda kalmıştır. Halkı örgütleme görevi de aydınlara düşmüştür. Batı Anadolu’da Rum işgaline karşı kurulan İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti ya da Redd-i İlhak gibi cemiyetler de bu zamanlarda kurulmuştur. (Güneş, 2013)

Bu sıralarda İzmir’de Hukuk-u Beşer gazetesini çıkarmakta olan Recep Nevres, bir yandan yazılarında işgal kararını eleştirirken, bir yandan da halka işgale karşı direniş fikrini aşılamaya çalışmıştır. 14 Mayıs 1919 tarihinde Vali Kambur İzzet Bey işgalin haberini nihayet vermişti. İşgal söylentilerinin kesinleşmesi ardından İzmir’deki Türkler Maşatlık mitingine çağrılmıştı. Çok geniş bir katılımı olan bu mitingte halkı direnişe çağıranlar içerisinde Recep Nevres de vardı. Türk halkını kurtuluşa inandırmak, düşmanlara direnilebileciğine inandırmak için kendisini feda etmeye karar vermiştir. (Aksoy,2019)

15 Mayıs 1919 tarihinde sabah saatlerinde işgal başlamış, Yunan askerleri gemilerle İzmir’e gelmiş, efzon alayı askerleri Pasaport İskelesi’ne adım atmışlardı. Recep Nevres, kafilenin önüne iki bomba atar ve büyük panik yaratır. Ardından silahını çıkartır ve mermileri bitene Rum askerlere ateş eder. 3 askeri öldürür. Mermilerinin bitmesinden sonra aldığı mermi ve dipçik darbeleriyle can verir. (Aksoy,2019)

Olaylar Recep Nevres’in ölümünden sonra da devam etmiştir. İngiliz Yüksek Komiserinin İzmir’deki temsilcisi Morgan işgal günü cereyan eden hadiseleri 16 Mayıs günü çektiği telgrafta şu şekilde anlatıyordu: “İzmir 15 Mayıs günü Yunanlılar tarafından işgal edildi. İşgal son derece disiplinsiz bir şekilde gerçekleştirildi. Birçok yerlerde çatışmalar meydana geldi. Hıristiyanlar tarafından yapılan kışkırtmalar neticesinde birçok Türk gereksiz yere tutuklandı. Evlerin ve işyerlerinin yağması devam etmektedir. Rum ayaktakımı etraftaki köylere saldırmaktadır. Türkleri yağma ve avlama eylemleri devam etmekte. 300 Türk, 100 Hıristiyan kayıp var”. (Ediz,2011)

İngiliz Yetkili Charlton Whittall olaylarla ilgili şöyle diyordu: “Rıhtım tarafından meydana doğru ilerleyen askerler barakaların önünden geçtiği esnada birkaç el silah sesi duyuldu. Bununla birlikte Yunan askerleri geriye doğru koşmaya başladı. Ağaçların arkasında siper alan Yunan askerleri gördükleri her şeyi kurşun yağmuruna tuttular. Tahminimce ilk silah atışı kahvehaneden geldi ve kesinlikle kışlalardan gelmedi. Bunun en büyük ispatı kışlaların tam karşısında yer alan bulunduğum şirketin ofis binasının önünde hiçbir kurşun bulunmamasıdır. Çatışma yaklaşık 45 dakika sürdü. Kahvehaneden birkaç el silah sesi daha geldi. Bacağından yaralanmış bir Yunan askerinin haricinde yaralı başka Yunan askeri görmedim. Saat 11.30 civarında kışlaların balkonunda bir Türk askeri elinde beyaz bayrakla göründü. Binayı tahliye etmeye başlayan Türk askerlerine Yunan askerleri dipçiklerle saldırmaya başladı. Türk askerlerin başlarına ve vücutlarının her yerine vuruyorlardı. Bu esnada bu olaylara Rum halkı da katılıyor, onlar da Türk askerlerine saldırıyorlardı. Kışlalardan yaklaşık 200 asker tahliye edildi ve elleri başlarında yürümeye başladılar. “(Ediz,2011)

Zulüm hikayeleri Anadolu’da yayıldı ve işgale ulusal bir direncin oluşmasına zemin hazırladı.

Recep Nevres’in İdeolojisi

Selanik’teki gençlik yılları boyunca Osmanlıcılık, Türkçülük ve İslamcılık gibi düşüncelerin etkisinde kalan Recep Nevres, Fransa’daki eğitimi sırasında sosyalizmle tanışmıştır. Jean Jaures, Van der Valde gibi insanların fikirlerinden etkilenen Recep Nevres’in fikirleri, böylece Fransa’daki eğitimi sırasında evrensel sorunları da kapsamaya başlamıştır. Sosyalizm hakkındaki fikirlerini “Alt Tabaka” isimli yazısından anlamak mümkündür: “…Bizde en ziyade düşünülecek bir sınıf varsa, o da şüphesiz Alt Tabaka’dır.. Çiftçi, makineci, işçi, dükkancı, köylü gibi bütün çalışkan fertlerin teşkil ettiği bu ahali sınıfı, alnının teriyle ekmeğini kazanır, devletin hazinesini doldurur, asker olur, kan vergisini de öder. Buna mukabil ekseriyetle düşünülmez ihmal edilir, hatta bir siyasi reye, seçme hakkına da malik olamaz.

Seçme hakkına malik olmak, zengin olanların, para vererek bin bir dolap çevirerek askere gitmeyenlerin, hatırlı sayılanların, servet ve şöhret sahibi olanların hakkıdır. Fakir olmak, sefalete mahkûm olmakla birdir.

Umumi olması gereken mektepler bile, patronların çocuklarına mahsustur. Fakir, sabahtan akşama kadar kızgın güneşin altında çalışır, didinir. Fakat su kadar emek ve gayretiyle beraber ailesini yine terfi ettiremez. Ve çocuğunun mesaisine de muhtaç olur. O sebepten çocuklarını da tarlada yahut ki dükkânda çalışmaya, çabalamaya sevk eder. Ve nihayet çocuklar tahsil çağını geçirirler. Bu surette cahil kalanların miktarı, çoğunluğu teşkil ediyor.

Bu vatanın evladı fakirler, böylece cehaletleri cihetiyle haklarını müdafaa edemezler. Hırsızların, ağaların, müstebitlerin, mütegallibenin heveslerinin aleti olurlar. Çünkü haklarını bilmezler. Çünkü hükümete, eşraf ve zengin yaşayanlara karşı haklarını müdafaadan acizdirler. Sömürü, o suretle meydan buluyor ve ilerliyor.

Medeni memleketlerde özel teşebbüsün hükümetin teşebbüsleri hiç hükmündedir. Hükümet, iktisadi teşebbüslere karışamaz. Amerikan üniversitelerini, mekteplerini hep halk idare eder. İsviçre’de bazı kantonlarda zabıta ahalinin seçimiyle olur. Halk, asayişten sorumlu tutulur. Bütün bunlar az çok fikir sahibi olmak ve öğrenim görmekle mümkündür. Boş kafa kendisini bile idare edemez.

İngiltere’de bir zaman ameleye “The greed own mass” yani murdarlar güruhu derlerdi. Banyoların kuruluşu, murdarlığı temizledi. Çırak mekteplerinin kuruluşu, İşçi teşkilatının saatli mesaisinin intizama koyulması, cehaleti kısmen yok etti. Çırak mekteplerinin önemi, bilhassa bizim memleketimizde daha çok önemlidir. Bizde okumak, yazmak bilenlerin adedi ancak yüzde dörttür. Bu oran başka memleketlerde yoktur. Bir mektebe girmeden vaktini geçirenleri tekrar ilkokula koymak mümkün değildir. Onlar artı aile sahibi olmuş, nafakasını düşünmeye mecbur adamlardır. Fakat bu saf ve masum adamlar geceleyin muntazam bir çırak mektebine gidip bir iki saat ders alabilirler. Herkes okuyup yazma bilse bütün dünyanın mesut olacağını ileri süren James Mill kadar ileri gidemezsek de, hakikatin hakimiyetinin milletin hukuk ve vazifelerine vakıf olmasıyla gerçekleşeceğine olan imanımız vardır.

Bütün emellerimiz iki noktada toplanıyor. Biri hakim sınıfı hak vermeye mecbur etmek, diğeri mahkum sınıfı istihsal (üretim) hakkına muktedir kılmak (Not: Bu önemli cümlenin gazetede yayınlanan aslı şöyledir: “Biri sınıf-hakimeyi iltizam-hakka mecbur etmek, diğeri sınıf-ı mahkumeyi suver-i münasebe ile istihsal-i hakka muktedir kılmak”)… Bunların her ikisi de birdir. Toplumun saadeti, Alt Tabaka’yı düşünmeye bağlıdır. Hükümet icraatında kanunları vazederken, daima bu günkü mahkum sınıfı nazarı itibare almalı, zalim patronlara karşı himaye etmeli, onların cehaletlerini yok etmeye çalışmalı, hakkını hukukunu bizzat müdafaa edemeyen bu zavallıları korumalıdır..

Alt Tabaka, devlet denilen binanın temel ve esasıdır. Onları düşünen bir hükümet kendisini de düşünmüş olur.”(7)(Aksoy,2019)


Kaynakça

1. Hasan Tahsin Yürekler Selanik. Yaşar Aksoy. İstanbul : Kırmızı Kedi Yayın Evi, 2019.

2. II. Meşrutiyet Döneminde Hasan Tahsin ve Gazeteciliği. İzmir : Hakan Ayaz, 2014.


3. İzmir Şehri ve Tarihi. Prof.Dr.Tuncer Baykara.

4. İlk Kurşun ve Hasan Tahsin. Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş. İzmir:İzmir Kent Ansiklopedisi, 2013

5. Batı Anadolu’da Yunan İşgali (1919-1922). İsmail Ediz. İstanbul,2011/ Foreign Office 608/104/4, No: 11298, telgraf No: 281, Granville’den Amiral Calthorpe’a, 24 Mayıs 1919.

6. Batı Anadolu’da Yunan İşgali (1919-1922). İsmail Ediz/ Foreign Office 608/104/4 No:14241 Charlton Whittall un 20 Mayıs 1919 tarihli mektubu.

7. http://dagarcikturkiye.com/hasan-tahsinin-ideolojisi-yd-2677.html



Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın