Covid-19 Salgını, Bilim, Virüsler ve Evrim

Gerçeklerin hiç beklenmedik zamanlarda kendilerini hatırlatmak gibi kötü bir huyları vardır.

Düne kadar neleri tartışıyorduk.

TV kanalları adeta bir kürsüydü icma-i ümmet için: vaizler, sahte peygamberler, ilahiyatçılar, kanaat önderleri vb. kurulmuş karşımıza anlatıyor da anlatıyorlardı.

Evrim” araya sıkıştırılan yahut da sövülmek için anılan bir konudan, hatta kimsecikler, bilhassa da solcular fark etmeden, ders kitaplarından kırpılan bir yükten ibaretti.

Aşı karşıtlığı tavan yapmıştı. Buna karşın öbür yakadakiler de teknolojiye ve hâkim ideolojiye eleştiri getirenleri dinlemeden anlamadan linç ediyordu. “Bilim savunuculuğu”nun karanlık bir yüzüne tanık olsak da bunun ülkemizde “şimdilik” bir zararı yoktu. O kadar susamıştık ki bilime, bu kadarlık bir tazyikten şikâyet etmek yersizdi.

Oysa konuların hepsi de bilimle ilgiliydi: gençler dinden ve genel olarak “dindar” tahakkümden bıkıp deizme (ateizmle deizm arasında bir yerlere) yönelmişti; yaşam ve beslenme tarzındaki çarpıklıklar nedeniyle metabolik hastalıklar tırmanmış, tedavileri ve bu çarpıkların üstesinden gelme yöntemleri tartışılıyordu; faizle enflasyon arası ilişkiden kafası karışmış toplum düşük enflasyonlu günler görmediğinden faizi bir türlü anlayamıyor, matematikle de arası bir türlü barışmadığı için “faiz”i haram kılan anlayışlara adeta bir kurtarıcı gibi sarılıyordu; dünya bizi kıskanıyordu (kimilerine göre hala kıskanıyor; “kıskanmak” da ne kelime; çatır çatır çatlıyordu); Suriye’yi, kısacası karşımıza kim çıkarsa onu dümdüz edip geçiyorduk…

Bilimin minderinde tartışılsa görüş ayrılıklarının büyük ölçüde azalacağı ya da en azından inceleceği bir ortama kavuşabilirdik. Ama nerde?

Derken, işte bu salgın patlak verdi. Atatürk’ü yeni yeni “keşfeden”ler şimdi de “bilim”e sarılmaya başladı. Sorumluluğu paylaşmak kolay da ganimet nasıl paylaşılacak acaba? Kararları alırken topu “bilim”e atmanın rahatlığını keşfetti birileri. Böyle giderse yakında yetki de bilime geçecek. Seyredin o zaman cümbüşü siz!

Türkiye’nin (ve bu sefer bir bütün olarak Dünya’nın) gündemi pek yoğun: salgın dört bir yanı kasıp kavuruyor. Halkımız her yeni musibetle bir yeni alana yelken açıyor: Önce ekonomi, sonra deprem, sonra yine ekonomi, bir ara hukuk, sonra hep hukuk, sonra tıp ve beslenme ve nihayet zurnanın zırt dediği yere vardık. Bilimlerin en dibine sürükleniyoruz: temel bilimlere. Başımıza onca işi açan olarak Çin halkını ve kültürünü taşlamayı bitirip bu “birini taşlayabilmenin” rahatlığından (pardon rehavetinden) kurtulduğumuzda sıra elbet virüsleri anlamaya da gelecek.

Virüsleri (ve ileride ortaya çıkacak yeni salgınlara kapı aralayacak bakterileri) anlamanın esas yollarından biri evrimi anlamak.

Ve böylece konumuza gelmiş bulunuyoruz. Amma uzun bir peşrev, değil mi? Olsun!

Bu hengâme içerisinde, bir karabasandaymış gibi dönüp durmaktansa, aylar öncesinden bitirip sırtımızı arkamıza yasladığımız bir ürüne kavuştuk geçenlerde: Brian ve Deborah Charlesworth’ün kaleme aldığı ve bendenizin çevirdiği Evrim Çok Kısa Bir Başlangıç İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınevi tarafından yayımlandı. Bendenizin çevirdiği diyorum ama bu kez tevazudan değil düpedüz ağır bir borçtan kurtulmak adına iki kişiye teşekkür etmeliyim: Editörüm Seza Özdemir ve bu kısa başlangıca “kısa fakat vurucu” bir önsözle yazmakla da kalmayıp çeviride ortaya çıkabilecek tüm teknik ifadeleri titiz bir son okumadan geçiren Prof. Dr. Ergi Deniz Özsoy. Evrim konulu tartışma programlarından hemen hepimizin bildiği, tanık olduğu; bilime daha büyük ilgi duyan pek çoklarımıza da ilham kaynağı olan Ergi Deniz Özsoy hocamıza şahsen de borçluyum. Tıp Fakültesini bırakıp Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne yerleştiğimde evrim biyolojisi konusunda kaleme aldığı ve kaleme alınmasına önayak olduğu metinler sayesinde bu alanda daha hızlı yol alabilmeyi onsuz başarmam mümkün değildi.

Türkçe’de yayımlanmasına vesile olduğum bu eser herhangi bir başlangıç kitabı değil. Evrim hakkında hepimizin malumu bilgileri basitçe yineleyip aydınlanma savunusu yapmakla yetinen manifestolardan hiç değil. Gerçi bu tür manifestoları da duysak hiç fena olmaz. Zira önceki manifestolar ülkemizi “teğet” geçti; şöyle içimize nüfuz edecek bir manifesto olsa ne güzel olur: “Türkiye’nin semalarında bir ruh dolanıyor ve tüm ortaçağ kurumları bu ruhu def etmek için…” Neyse, anlayan anladı.

Brian ve Deborah Charlesworth’un kaleme aldıkları bu kitap, evrimin moleküler düzeyde anlaşılmasına olanak tanıyor. Bununla da kalmıyor; bilimin canlılığın evrim geçirdiği sonucuna nasıl vardığına tarihsel olmasa da olgusal olarak değinmiş oluyor. Evrim kuramının dayanakları ve evrimin mekanizmaları olanca yalınlığıyla okura aktarılıyor.

Bu kitap, özgün dilinde (İngilizce’de) Oxford University Press (Oxford Üniversitesi Yayınevi) tarafından A Very Short Introduction (Çok Kısa Bir Başlangıç) serisi kapsamında yayımlandı. Serinin diğer kitapları gibi bu kitap da alanında uzman kişilerce yazıldı. Charleswort çifti, evrimsel biyoloji alanında çalışmalarıyla ünlü olup esasen drosophila melanogaster (meyve sinekleri) türü üzerindeki araştırmalarıyla alana katkı sağlamıştır. Kitapta da bu konunun üzerinde durmalarına şaşmamalı. Ne var ki, spesifik bir alan üzerindeki engin bilgilerinin ağırlığına kapılmadan okuru doğrudan hedefe taşımayı da ihmal etmiyorlar. Ergi Deniz Hocamızın kitabın önsözündeki ifadeleriyle söylersek: “Brian ve Deborah Charlesworth’un kaleme aldığı bu kitap, devasa evrimsel biyoloji bilgisini olağanüstü bir yetkinlikle kullanarak okuru molekülden morfolojiye, fosillerden gözün ve yaşlanmanın evrimi gibi zorlu evrimsel problemlere dek uzanan, çarpıcı örneklerle yolu döşenen bir serüvene sürüklüyor.”

Son bir not, seriden başka bazı kitapları da dilimize kazandırdık, kazandırmaya da devam ediyoruz. Yazılarını Dağarcık Türkiye’de de okuduğunuz sevgili eşim Hande Orhon Özdağ Demokrasi ve Fransız Devrimi’ni; Oğuz Akçelik Bilinç’i; Özgün Emre Koç Psikoloji’yi ve bendeniz Evrim’in yanı sıra Felsefe, Hegel ve Marks’ı dilimize aktarmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın