Beş Çocuk

Belirsizlik ve bilinmezlik…

Günlük hayatta belki de en sık karşılaştığımız olgu olan şimdiye veya geleceğe ait belirsizlik, çoğunlukla kendimizle ilişkilidir. Sınavdan geçer not alabilecek miyim? Üniversiteden mezun olabilecek miyim? Mezun olunca iş bulabilecek miyim? Aile kurabilecek miyim? Bazı durumlarda ise toplumsal düzeyde gerçekleşir. İşsizlik, terör, savaş, doğal afetler, ekonomi gibi birçok etken insanları aynı soruda birleştirebilir.

Olası bir kaygının sürekli kaynağı olan bireysel ya da toplumsal belirsizlik, olumsuz sonuçlardan korunmayı güvence altına alma ihtiyacını yaratır. Bir yetişkin için bile oldukça zorlayıcı olan bu temel motivasyon, çocuklar söz konusu olduğunda daha da karmaşık bir hale gelir. Çoğu yetişkin, yaşanan olayların çocuklar tarafından tam olarak fark edilemediği gibi bir yanılgıya sahiptir. Oysaki bebekler de dahil olmak üzere her yaş grubundan çocuk, çevresine ve çevresinde yaşananlara karşı oldukça duyarlıdır. Özellikle de anne, baba, öğretmen gibi ona güven ve bakım veren kişileri dikkatle inceler ve o kişilerin verdikleri tepkileri kaydederler.

Bebekler ve küçük çocuklar gereksinimlerinin karşılanması için yetişkinlere bağımlıdırlar. Temel gereksinimlerin yerine getirilmesi ve güven duygusunun kazanılması için ait olunan ortam ve kişilerin değişmezliklerine gereksinim duyulan bu dönemde, tehdit edici durumlardan korunmak için de yetişkinlerin desteği gereklidir. Bu desteğin sağlanamadığı durumlarda ise tehlikelerle başa çıkma becerileri henüz gelişmemiş olan çocuklar kendilerini çaresiz ve savunmasız hissederler.” (Erden, 2000) Yakın ilişkide bulunduğu yetişkinlerin tutarsız, öngörülemeyen ve şüphe uyandıran davranışları, çocuğun sahip olduğu kaygı düzeyinde gözle görülür bir artışa yol açarken; tutarlı hareketler, çocuğun aşina olduğu sıcaklık hissi, sarıp sarmalanma duygusu yaratan fiziksel temas, dingin ve yumuşak bir ses tonu güven duygusu hissettirerek sakinleşmesine ve kaygı düzeyinin azalmasına yardımcı olur.

Bütünüyle farkında olduğu ancak tarif etmekte zorlandığı, mide bulantısı, baş dönmesi, nefes alamama gibi can sıkıcı sorunları beraberinde getiren, yetişkinlerin “kaygı” olarak adlandırdığı tuhaf sis bulutunu, sürekli onu takip eden siyah gölgeyi tam olarak yok edemese de küçülmesini ve hatta zaman zaman ortadan kaybolmasını sağlayan büyüklerin, her ihtiyacı olduğunda yanında belirmesi onu mutlu eder. O anlarda huzur ve güven duygusuyla sakinleşir… Uyumakta zorlanan çocuğun gözleri yavaşça kapanır…

*

Gözlerini açtın… Ne olduğu anlaşılmayan bir gölge var karşında. Açsın, hava çok soğuk ve en yakın arkadaşın olan örgü bebek sana arkasını dönmüş. Canın çok sıkkın… Ama bu kokuyu hatırlıyorsun, anlıyorsun kimin geldiğini. Hafif bir tebessüm oluşuyor dudaklarında. Yine de bırakamıyorsun o sıkıntıyı ardında. Hemen ekşiyor yüzün. Gölgenin ardından yaklaşan ayak seslerini duyuyorsun. Sesler arttıkça küçülmeye başlıyor tam önünde duran kocaman gölge. Beklediğin kişinin sıcaklığını hissediyorsun… Sakin bir melodi eşiğinde uzanan kolları seni sarıp sarmalıyor. O anda her şeyi unutuyorsun…

**

Gözlerini açtın… Gözlerin yeşil. Ne olduğu anlaşılmayan bir gölge var karşında. Açsın, hava çok soğuk ve en yakın arkadaşın olan örgü bebek yatakta yok. Canın çok sıkkın… Ama bu kokuyu hatırlıyorsun, anlıyorsun kimin geldiğini. Hafif bir tebessüm oluşuyor dudaklarında. Yine de bırakamıyorsun o sıkıntıyı ardında. Hemen ekşiyor yüzün. İki yan ranzadaki Aysel’den şüpheleniyorsun. Selma Anne’nin saatinde saklambaç oynarken ebeye yerini söylediğin için Aysel almış olabilir bebeği. Gölgenin ardından yaklaşan ayak seslerini duyuyorsun. Sesler arttıkça küçülmeye başlıyor tam önünde duran kocaman gölge. Beklediğin kişinin sıcaklığını hissediyorsun… Sakin bir melodi eşiğinde uzanan Mediha Anne’nin kolları seni sarıp sarmalıyor. O anda her şeyi unutuyorsun…

***

Gözlerini açtın… Gözlerin ela. Ne olduğu anlaşılmayan bir gölge var karşında. Açsın, hava çok soğuk ve en yakın arkadaşın olan örgü bebek simsiyah olmuş. Canın çok sıkkın… Bir kere daha böyle olmuştu. “Bom” diye bir ses çıkmış ve uyuduğun odanın pencereli duvarı yıkılmıştı o gürültüden sonra. Baban tuğlalarla yenisini yapmıştı aslında ama sen hiç sevmemiştin karanlığı. “Güneş isterim.” diye tutturmuştun. O da yakında buradan gideceğinizi, yepyeni bir ev bulacağınızı, yeni odanda da tam beş tane pencere olacağını söylemişti. Bu sözü hatırlamak seni mutlu ediyor. Çünkü baban verdiği her sözü tutar. Gölgenin ardından yaklaşan ayak seslerini duyuyorsun. Biri durmadan bağırıyor: “Orada kimse var mı?”. Sesler arttıkça küçülmeye başlıyor tam önünde duran kocaman gölge. Sıcaklığını hissediyorsun… Sakin bir melodi eşiğinde uzanan kolları seni sarıp sarmalıyor. O anda her şeyi unutuyorsun…

****

Gözlerini açtın… Gözlerin mavi. Ne olduğu anlaşılmayan bir gölge var karşında. Açsın, hava çok soğuk ve en yakın arkadaşın olan örgü bebek sırılsıklam olmuş. Canın çok sıkkın… Ayak sesleri ile gelen o tanıdık kokuyu bekliyorsun ama deniz ve rüzgârın gürültüsü yüzünden hiçbir şey duyulmuyor. Dizine kadar yükselen suların içinden çekip alıyorsun bebeğini. Her zamankinden ağır olduğunu fark ediyorsun. Çok ağır… Bir yanında yaşlı bir teyze, diğer yanında ise sürekli öksüren bir adam var. Oturduğun yerden kalkmaya çalışıyorsun ama gökyüzün teyzeler ve amcalarla kaplı. Hayatın boyunca hiç bu kadar insanı bir arada görmemişsin. Bir çocuğun ağladığını duyuyorsun, o da acıkmış olmalı. Belki de kalabalıktan sıkılmıştır. Çok kalabalık… İlk kez bindiğin tekneye çarpan dalgalar saçlarını ıslatıyor. Saçlarından damlayan suyun tadı şimdiye kadar bildiğin hiçbir şeye benzemiyor. Sanki bir bardak sodaya evdeki tüm tuzu atmışsın gibi. Ev… Eve dönmek istiyorsun. Beklediğin ayak sesleri gelmek bilmiyor… Usulca yanında oturan yaşlı teyzeye yaslıyorsun başını. Sıcaklığını hissediyorsun… Küçülmeye başlıyor tam önünde duran kocaman gölge. Sakin bir melodi eşiğinde uzanan kolları seni sarıp sarmalıyor. O anda her şeyi unutuyorsun…

*****

Gözlerini açtın… Gözlerin kahve. Ne olduğu anlaşılmayan bir gölge var karşında. Açsın, hava çok soğuk ve en yakın arkadaşın olan örgü bebekten sular damlıyor, kan kırmızısı. Canın çok sıkkın… Farklı bir koku var, daha önce hiç duymadığın bir koku bu. Anlayamıyorsun kimin geldiğini. Korkuyla karışık bir merak yerleşiyor yüzüne. Gölgenin ardından yaklaşan ayak seslerini duyuyorsun. Sıcaklığını hissediyorsun… Sıcak ve kırmızı… Sendeleyerek ilerlerken sana doğru uzanıyor kolları ve seni sarıp sarmalıyor. Onu taşıyacak kadar güçlü olmadığını fark ediyorsun. Yavaşça alçalıyorsunuz. Sen hala ayaktasın ama o yere bırakıyor kendini. Yer kıpkırmızı… Usulca yanına oturuyorsun ve başını yaslıyorsun onun sıcacık kucağına. Gölge kıpkırmızı… Islak ellerini saçlarında hissediyorsun ve o anda her şeyi unutuyorsun… O anda…

Her

……şeyi

………….unutuyorsun.

 

Kaynakça:

Erden, G. (2000). Çocuklara yönelik afet sonrası müdahaleler. Türk Psikoloji Yazıları, 3(5), 49-61.


Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın