Mavi En Sıcak Renktir Film İncelemesi

Filmin Künyesi


Filmin adı : Mavi En Sıcak Renktir (La Vie d’Adèle)


Yönetmen : Abdellatif Kechiche


Senaryo : Abdellatif Kechiche, Ghalia Lacroix


Ülke : Fransa, Belçika, İspanya


r : Dram, Romantik


Vizyon Tarihi : 8 Kasım 2013


re : 179 dakika


Dil : Fransızca


Oyuncular :

Léa Seydoux

Adèle Exarchopoulos

Salim Kechiouche

Aurélien Recoing

Catherine Salée

Benjamin Siksou

Mona Walravens

Alma Jodorowsky

Jérémie Laheurte

Anne Loiret

Benoît Pilot

Sandor Funtek

Fanny Maurin

Maelys Cabezon

Stéphane Mercoyrol

Aurelie Lemanceau


Filmin İncelemesi


Kechiche’nin toplamda 180 dakika süren filmi Mavi En Sıcak Renktir, özgün isminden (Adele’in Yaşamı) de anlaşılacağı üzere henüz rüşdüne girmemiş sıradan bir kız olan Adele’in hayatının geniş bir yelpazesine göz atıyor. Göz atıyor demek doğru olmaz aslında çünkü yönetmen, işin daha çok teşhircilik boyutunu kullanarak bir yandan seyirciyi gözlemci konumuna koyarken öte yandan dolu bir hayat öyküsünün içine dahil etmeyi başarıyor. Kechiche’nin yönetmenlikteki başarı tam bu noktada başlıyor keza filmin sıradanlığı ve gerçeğe yakınlığı da savı destekliyor. Uzun filminde karakterinin yaşantısının uzun bir sürecini işleyen yönetmen, bunu yaparken özellikle belli dönemleri perdeye yansıtmaktan kaçındığını/kaçınacağını ilk saniyelerde belli ediyor. Adele’in okula gitmek için evden çıkmasının ardından otobüsü yakalamak için peşinden koşması, sıradanlığın yanı sıra filmin temelini oluşturan yaşam savaşı temasının da habercisi konumunda. Adele okuluna gidiyor, derslerine giriyor, eve gelip anne ve babasıyla yemek yiyor. İçine kapanık bir kız olsa da arkadaşlarıyla vakit geçiriyor. Hatta okulda kendisini beğenen yakışıklı bir çocukla yakınlaşıyor fakat bu ilişkiden sonra yaşam stiline dair bir takım gerçeklerin artık farkına varıyor. Kendi iç dünyasında yahut arkadaşlarının kabul edilemez tavırları yüzünden bu gerçekle yüzleşmekte zorluk çekse de ona yardımcı olan Emma’yı hayatının merkezine koyması uzun sürmüyor. Hiç beklenmedik bir şekilde mutluluğun ve ebedi aşkın kaynağını bulduğuna inanan genç kızı hayat daha bazı sınavlardan geçirmiş olmasa da Adele’in umuduna ve sevincine tanıklık etmek seyirciye düşüyor.


Film o kadar olağan seyrediyor ki, yönetmenin belli bölümlere gizlemeye çalıştığı detayları fark etmek de ayrı bir dikkat gerektiriyor. Adele’in ailesiyle yediği ilk yemekte Kechiche sıradanlığın portresini çizerken daha sonraki yemek masası sahnelerinde hayatın gerçeklerini masum bir genç kıza teker teker yediriyor. Adele, Emma’nın ailesiyle tanışmak için evlerine gittiğinde menüde kendisini hiç sevmediği su ürünleri karşılıyor; Emma, Adele’in ailesiyle tanışmak için yemeğe davet edildiğinde ise konservatif imaj çizen ve kızlarının yöneliminden bihaber bir çift ebeveyni seyretmeye başlıyoruz. Adele için olağanlık yavaş yavaş kendini daha acı gerçeklere bırakmaya o anlardan itibaren başlıyor. Aradan seneler geçtikten sonra ikilinin evlerinde verdikleri yemekli davette ise aralarının açılmaya başladığının sinyalleri dikkatimizi çekiyor. Emma’nın ilgisi bir başka hemcinsine kayarken Adele’in karşı cinse karşı geliştirdiği merak uzun zaman sonra ilk tohumlarını dökmeye başlıyor. Bir zaman sonra ilişkilerindeki problemler, alışılmış tasvirlerle anlatılırken yönetmenin yapaylıktan uzak kalışını seyretmek seyirci için saygı duyulası bir hareket haline gelmeye başlıyor. Emma, artık Adele’in sorularına bile cevap vermezken başka olaylar gelişiyor ve Adele’in çok korktuğu sona yaklaşıyorlar.


Adele, kendisi için çok özel olan birinin vasıtasıyla öğreniyor yaşamı. Genç yaşta tutkuyla birine bağlanmanın en büyük handikaplarından birini birinci elden tadıyor. Emma ile yaşadığı ayrılıktan seneler sonra onunla yine bir yemek masasında bir araya geldiğinde ise hayatın bir oyundan ibaret olamayacağını son kez anlıyor. Bu sefer yaşam, ona en büyük tokatını atıyor. Fakat Adele’in hikayesi bitmiyor.


Kechiche, filmini herhangi bir hikaye gibi kurgulamış olsa bile elini kameraya değdirmemişçesine doğal bir betimleme yarattığı için sonsuz takdiri hak ediyor. Seyirciye bir şey hissettirmemiş olsa da başrol oyuncuları için yönetmenle çalışmanın adeta bir işkence olduğunu, kendilerinin söylemlerinden defalarca işittik. Filme bir kimlik katan sevişme sahnelerinde -belki de doğallığı yakalayabilmek için- Kechiche mükemmeliyetçiliği oynamaya karar veriyor. En son 50’lerde ve 60’larda Hollywood’da kendini sık sık gösteren kadınlardaki öldürücü cazibe olgusunu, çağdaşlığa uyarlayıp iki genç kadının şehvet dolu ilişkilerini teşhir ederek kullanıyor. Sinema tarihinde görülebilecek en cesur ve korkusuz seks sahnelerini barındıran film, böylece eşcinsel sinemasına da yeni bir soluk getiriyor. Tabuları her anlamda yıkıyor ve gerçeğin ta kendisiyle, her yönünü seyircinin karşısına kurgusallığı hissettirmeden koyuyor.


Aslında Adele’in sonsuz yalnızlığı ve çaresizliği, filmin son sahnelerinde kendini hissettiriyor. Emma’nın açtığı galeride, kendi resminin de bulunduğu bir dünyada boş gözlerle etrafı seyretmesi bunu kanıtlıyor. O, hiçbir şeye anlam veremeden, bir cevap ararcasına çevresini süzerken seyirci de Kechiche’nin hikayesini bir sona ulaştırmasını bekliyor. Fakat yönetmenin tercih ettiği yol beklentilerle paralel olmaktan çok uzak. Adele’in otobüsün peşinden koşmasıyla başlayan yaşam kovalamacası, hala öğreneceği çok şey olan bir kadının sıcak hüznü ile uzaklaşıyor.


Hiç şüphe yok ki Kechiche’nin bir çizgi romandan uyarladığı bu estetik filmi Mavi En Sıcak Renktir, eşcinsel sinemasında son yıllarda kendini gösteren akımın bayrak taşıyıcısı olacak kadar iddialıyken özellikle içinde bulunduğumuz dönemin en başarılı işlerinden biri. Üç saat boyunca Adele’in yaşantısına dahil olmak, bir sinema seyircisinin salondan içeri girerken arzu ettiği her şeyi karşılıyor. Sevincin, hüznün, umudun ve hayal kırıklıklarının bu bütünleşmiş sunumu, hiçbir şeyin bitmediğini ve ne yazık ki bitmeyeceğini gösteriyor. Bunu yaparken de seyircisinin yaşamından parçaları, Adele’inkine ortak olduğu koltukta bırakıyor. En kötüsü de o işte.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın