Gözden Kaçanlar

TÜİK: Okumayanlar Daha Mutlu, Mutsuzluk Arttı Ama İnsanlar Umutlu

22/02/2019 Diken.com.tr

Mutluluk oranı, 2017 yılında erkeklerde yüzde 53,6 iken 2018 yılında yüzde 49,6’ya, kadınlarda ise yüzde 62,4’den yüzde 57’ye düştü.

En mutlu 65 yaş ve üzeri

Yaş gruplarına göre mutluluk düzeyi incelendiğinde; en yüksek mutluluk oranına sahip 65 ve üzeri yaş grubu, 2017 yılında yüzde 66,1 iken 2018 yılında yüzde yüzde 61,2 oldu. En düşük mutluluk oranı ise 2017 yılında yüzde 53,1, 2018 yılında yüzde 47,8 ile 45-54 yaş grubunda görüldü.

Evliler daha mutlu

Evli bireylerin, evli olmayanlara göre daha mutlu olduğu görüldü. Mutlu olduğunu beyan eden evli bireylerin oranı yüzde 56,3 iken evli olmayanlarda bu oran, yüzde 46,7 olarak gerçekleşti. 

Cinsiyete göre bakıldığında ise evli erkeklerin yüzde 51,6’sının, evli kadınların ise yüzde 60,7’sinin mutlu olduğu gözlendi.

Eğitim almayanlar daha mutlu

Eğitim durumuna göre mutluluk düzeyi incelendiğinde; en yüksek mutluluk oranı, yüzde 59 ile bir okul bitirmeyenlerde görüldü.

Bunu sırasıyla; yüzde 53,9 ile yükseköğretim mezunu, yüzde 52,6 ile ilköğretim veya ortaokul mezunu, yüzde 52,3 ile ilkokul mezunu ve yüzde 51,3 ile lise ve dengi okul mezunu bireyler takip etti. 

Her şeyin başı sağlık

Kendilerini en çok sağlıklı olmanın mutlu ettiğini ifade edenlerin oranı yüzde 69 olurken bunu sırasıyla; yüzde 15,5 ile sevgi, yüzde 8,8 ile başarı, yüzde 4,2 ile para ve yüzde 2,2 ile iş takip etti.

Bireyler gelecekten umutlu

Kendi geleceklerinden umutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı, 2018 yılında yüzde 72,1 oldu. Kendi geleceklerinden umutlu olan erkeklerin oranı yüzde 71,1 iken kadınlarda bu oran yüzde 73 oldu.

2019’da Metro İçin İstanbul’a 3.2 Milyar, İzmir’e 30 Bin Lira Ayrıldı

22/02/2019 

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre, AKP, Ankara büyükşehir belediyesinin kendi kaynaklarıyla bitiremediği metro inşaatlarını Ulaştırma Bakanlığı bünyesine almıştı. Böylece inşaatların mali yükü belediyeden alınıp yurt geneline yüklenmişti.

Ankara’nın ardından İstanbul’daki büyük metro inşaatlarının yükü de belediyeden bütçeye kaydırıldı.

Ankara’ya 7.6 milyar, İstanbul’a 5.7 milyar

2019 yılı yatırım programına göre, Ankara büyükşehir belediyesinin kendi kaynaklarıyla yapması gereken metro inşaatlarına bugüne kadar bütçeden 6 milyar 573 milyon 467 bin lira para harcandı.

Toplam büyüklüğü 7 milyar 874 milyon lira olan bu metro inşaatlarına bu yıl içinde de 1 milyar 61 milyon lira daha harcanacak ve böylece toplam harcama 7 milyar 635 milyon liraya ulaşacak.

İstanbul büyükşehir belediyesinin kendi kaynaklarıyla yapması gereken metro inşaatlarına da bugüne kadar ülke bütçesinden 2 milyar 461 milyon lira harcandı.

İstanbul metrolarına bu yıl ise 3 milyar 259 milyon 521 bin lira daha harcanacak ve böylece toplam tutar 5 milyar 721 milyon liraya ulaşacak.

Akademide Tez Pazarı: ‘Doktor’ Mu Olmak İstiyorsun, 3 Bin Lira Yeter!

21/02/2019 

Bilim alanında ilerlemenin olmazsa olmaz koşulu tez yazımının bir piyasaya dönüştüğü ortaya çıktı. Tez yazımı için türüne göre 3 bin lira bile yetebiliyor.

En pahalısı tıp

DW Türkçe’de Tunca Öğreten uzun süredir akademik dünyanın en büyük sorunlarından biri olarak öne çıkan paralı tez yazımı konusunu araştırdı. İnternet ortamındaki akademik forumlarda yapılan kısa bir araştırma yaklaşık 50 büyük ‘tez yazım işletmesi’nin piyasada faaliyet gösterdiğini ortaya koyuyor.

Tez yazan işletmelerden birini tespit etmek için Google’da bir telefon bulmak yetmiş. Yetkiliye Kadir Has Ünivesitesi’nde ‘yeni medya’ alanında tez hazırlamak istediği senaryosunu ileten Öğreten, “Ben de tez savunma jürisinde yer alan biriyim (doktor unvanlı akademisyen olduğunu söylüyor). Sekiz yıldır bu işi yapıyorum. İstediğiniz tezi 7 bin lira karşılığında yazarız” karşılığını almış.

Başvuranların yüzde 70’i tıp öğrencisi!

Uzmanlık alanlarının tıp, klinik psikoloji ve işletme olduğunu vurgulayan işletme yetkilisi, ‘müşteri’yi bağlamak için organizasyonlarını şöyle anlatmış: “Hizmet verdiklerimizin yüzde 70’ini tıp öğrencileri oluşturuyor. Bir tez hazırlarken kadromuzdaki cerrahtan da yararlanırız, kulak burun boğaz uzmanından da… Çalıştırdığım akademisyenlere 4 bin 700 ile 7 bin lira arasında maaş ödüyorum. Bu yüzden tıp tezleri bizde 10 bin liradan başlar.”

Yetkili, tıp tezlerinin yazım zorluklarınaysa şöyle dile getirmiş: “Tıp tezi yazmak daha kolaydır zira yoruma açık değildir. ‘Literatür böyle diyor’ der geçeriz. Tıp tezlerini meşakkatli hale getiren şeyse tartışmalardır. Bazı tezlerde yaptığımız tartışmalar 40 sayfa tutabiliyor. Az önce bir tıp tezi gönderdim, sadece tartışmada 235 farklı kaynak kullanmışız.”

‘Hazırladığımız tezler ayakta alkışlanıyor’

Doktor unvanlı bir akademisyen olduğunu belirten aynı yetkilinin ‘sahte müşteri’ Öğreten’i bağlamak için anlattıkları satır başlarıyla şunlar:

-Ayda 20 tez hazırlıyoruz. 30 sayfalık bir tezi bile jüriden geçiririz. Örneğin geçen gün Haliç Üniversitesi’ne teslim ettiğimiz 39 sayfalık bir doktora tezi jüri tarafından çok beğenildi. Alkışlanarak çıktı. “

-Fiyatlandırma okula göre yapılıyor. Üsküdar Üniversitesi’nden gelmiş olduğumuzu söylediğimiz takdirde yedi bin liralık fiyat dörde iniyor. Bunun sebebi Kadir Has’ın, Üsküdar ya da Nişantaşı kadar rahat bir okul olmaması. Bu okullar için hazırlanacak tez daha az vakit alıyor. “

-ODTÜ, Boğaziçi, Sabancı ve Koç gibi üniversitelerin öğrencilerinde en fazla iki ya da üç talep geliyor. Bu üniversiteler için istenen fiyat çok yüksek. Çünkü tezler çok daha titiz hazırlanıyor.

-Fatura kesip vergi veriyorum. İllegal değil (parayla tez yazımı), etik dışı.”

Jüride kabul aşamasında da devreye giriyorlar!

İşletme yetkilisi tezin foyasının anlaşıp anlaşılamayacağı yönündeki kaygının iletilmesi üzerine şöyle bir güvence vermiş: “Ben de jüride bulunuyorum ve genellikle eleştiren taraf rolünü üstleniyorum. Jüride danışman hocanın arkadaşları olur. Biri karşı çıkar, danışman tezi savunur, diğeri de pasta yemek için oradadır.”

150 milyon liralık pazar

Öğreten’in görüştüğü tez yazım şirketi yetkilileri, 3 bin ile 20 bin lira arasındaki ücretlerle ayda ortalama 20 tez hazırladıklarını söylemiş. Bu da piyasanın yılda yaklaşık 150 milyon liralık bir hacme ulaştığını gösteriyor.

Tezi yazdıktan sonra tehditle para sızdırıyorlar 

Öğreten’in telefonla arayarak bilgi aldığı başka bir tez yazım işletmesi de piyasadaki dolandırıcılık vakalarına dikkat çekmiş. Güvenilir ve köklü bir işletme olduklarına vurgu yapan yetkilinin sözleri şöyle: “Para alır öğrencinin tezini yazarlar. Tez geçtiğindeyse öğrenciyi arayıp hocasına söylemekle tehdit ederler ve daha fazla para koparmaya çalışırlar.”

Üniversite yönetimi: Kanıtlamalı

Para karşılığı tez hazırlayan işletme yetkilisinin iddialarıyla ilgili Öğreten’in görüşlerine başvurduğu Üsküdar Üniversitesi Yardımcı Rektörü Prof. Sevil Atasoy, tezler üzerinde titizlikle çalıştıklarını belirterek “İddia sahibi, bizim üniversitemiz için hazırlanmış bir tezi göstererek bunu kanıtlamalı” demiş.

Tez satın almanın cezai yaptırımı yok

Türkiye’de parayla tez yazımının herhangi bir cezai yaptırımı yok; tez yazan işletmeler ‘tez ve eğitim danışmanlığı’ adı altında faaliyet gösteriyor. Yazılan tez karşılığında alınan ücret için ‘büro-yazım işleri’ adı altında fatura kesiliyor.

Sorunun üniversite ayağındaysa tezin farklı birine yazdırıldığı anlaşılırsa öğrenciye uzaklaştırma cezası vermek ve çalışmasını yenilemesini talep etmekle yetiniliyor. Ancak üniversite kadrosunda yer alan akademisyenler için yaptırımlar daha ağır. Aralık 2016’da Yükseköğrenim Kurulu’nun (YÖK) önerisiyle çıkarılan 6764 sayılı kanuna göre parayla tez yazdırmak suç sayılıyor. YÖK, parayla tez yazımını intihal olarak değerlendiriyor ve parayla tez yazdırdığı tespit edilen akademisyenler kanun uyarınca bir daha atanmamak üzere meslekten ihraç ediliyor.

‘Yükseköğretim bakanlığı’ kurulması şart’

Öğretim Elemanları Sendikası (ÖGESEN) Başkanı Dr. Vahdet Özkoçak, ortaya çıkan durumu 2005 sonrası kurulan bazı üniversitelerde alan açmanın kolaylaşmasına bağlıyor ve az sayıda deneyimli akademisyen, doçent ya da profesör bulunduğundan tez danışmanlığı sisteminin iyi işlemediğine dikkat çekiyor.

Sorunun çözümü için ‘yükseköğretim bakanlığı’ kurulması gerektiğini belirten Özkoçak “Gerekirse farklı üniversitelerden 10 hocalık jüri kurulmalı. Bu özellikle de doktora için çok önemli” diyor.

İmam Hatiplere Fen Liselerinden 15 Kat Fazla Bütçe Ayrıldı

21/02/2019 Diken.com.tr

Cumhurbaşkanlığının, ‘2019 Yılı Yatırım Programının Kabulü ve Uygulanmasına Dair‘ kararına göre imam hatip liselerine ayrılan bütçe artırıldı.

Buna göre 2021 yılına kadar tamamlanması planlanan projeler içinde en büyük bütçe 162 yeni imam hatip lisesi için ayrıldı. Bir bölümünün yapımına 1995’te başlanan imam hatip lisesi projelerinin toplam bütçesinin 2 milyar 289 milyon lira olduğu bildirildi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2019 yılı içinde inşa edilmesi planlanan imam hatipler için 460 milyon lira ödenek ayırırken, fen liseleri için yalnızca 30 milyon lira ayırdı. Böylece, imam hatiplere fen liselerine ayrılan bütçenin 15 katından fazla ayrılmış oldu.

2021’e kadar tamamlanması planlanan fen lisesi projesi sayısı ise dokuzda kaldı.

Yatırım programında 151 yeni anadolu lisesi inşaatı da yer aldı. Anadolu lisesi projeleri için 1995 yılından 2018 yılına kadar 1 milyar lira harcayan bakanlığın bu projelere 2019 yılı için ayırdığı ödenek 325 milyon lira.

Uygulamaya konulduğu 2011 yılında 7 milyar lira yatırım öngörülen Fatih Projesi’ne de 2018 itibarıyla 3.4 milyar lira harcandığı duyuruldu.

Projenin bakım onarım, uygulama yazılımı ve teknoloji giderleri için 2019’da ayrılan bütçe ise 200 milyon lira oldu.

1000 Maden İşçisi Kadrosuna 36 Bin Başvuru

21/02/2019  Diken.com.tr

 Zonguldak’ta Türkiye Taş Kömürü Kurumu’nda (TTK) istihdam edilecek 1000 yeraltı üretim işçisi ilanına bir haftada yaklaşık 36 bin kişi başvurdu.

Zonguldak, Ereğli ve Bartın’da iş için başvuranların 11 Şubat gecesinden itibaren kuyruğa girmesi çok konuşulmuştu. Fotoğraflar: DHA

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen yıl Zonguldak mitinginde, TTK’ya ilk etapta 1000, ikinci etapta 500 olmak üzere toplam 1500 yer altı üretim işçisi alımı sözü vermişti. Erdoğan’ın açıklamasının ardından yapılan çalışmalar sonucunda, geçen 12 Şubat’ta başlayan başvurular, 18 Şubat 00.00 itibarıyla sona erdi.

Zonguldak Çalışma ve İş Kurumu Müdürü Gönül Demirsu, TTK’da istihdam için Zonguldak’a 700, Bartın’a 200 ve Karabük’e 100 kontenjan ayrıldığını belirterek, toplam 35 bin 770 kişinin ilana başvurduğunu söyledi.

Başvuru sürecinin sorunsuz sona erdiğini ifade eden Demirsu, şöyle dedi: “Zonguldak için ayrılan 700 kişilik kontenjana 26 bin 119 kişi başvurdu. Bartın için 8 bin 41 kişi olarak belirlenirken, Karabük için bu sayı 1610 olarak belirlenmiştir. Başvurular sonucu oluşan kura listemiz, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun internet sitesinden yayınlanacaktır. Çekilişimizi 2 Mart 2019 tarihinde saat 09.00’da Zonguldak Site Spor Salonu’nda gerçekleştireceğiz. Bartın ve Karabük’te kura çekilişlerimiz aynı anda olacaktır.”

Bloomberg: Erdoğan Seçim Uğruna Bankaları Riske Atıyor

20/02/2019 

Bloomberg International, yerel seçimlerde ucuz kredileri kampanyasının merkezine koyan AKP hükümetinin, zaten resesyonun eşiğinde bir ekonomide bankaları daha fazla risk almaya zorladığını yazdı.

Haber analizde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yerel seçim öncesinde devlet bankalarını, tarımdan futbol kulüplerine geniş bir yelpazede verilen ucuz kredileri artırmaya zorladığı vurgulandı.

Haber analiz özetle şöyle:

“Erdoğan yönetimi devlet bankalarını ucuz kredileri artırmaya zorluyor. Tüketicilerin kredisini ödemeye yardımcı olmak ve konut kredilerinde daha düşük faizli kredi vermek için bankalara çağrı yapıyor.

Hükümet bununla milyarlarca dolarlık yeniden yapılandırmalar ve giderek artan kötü kredilerle uğraşan diğer bankaların da katılmasını umuyor.

Londra merkezli Investec Plc Trader’ı Julian Rimmer şu görüştü: ‘Hükümet muhtemelen riskleri hafife alıyor. Şimdiye kadar hükümetin sorunlu kredilere ve ödemesi gecikmiş kredi kartlarına ilişkin attığı adımlar o kadar kozmetik ki, sorunu sadece halının altına süpürüyor. Ama bu sihirli bir halı değil ve birileri er ya da geç bu adımlardan dolayı bedel ödeyecek.’

Bu gelecek ay yerel seçimler öncesinde Erdoğan için kötü haber. Erdoğan iktidarı boyunca krediler ciddi bir büyüme yaşamıştı. Fakat bu büyüme geçen yıl liranın yaşadığı kayıplarla son buldu. Türk Lirası ağustostan bu yana değerinin üçte birini kaybetti ve gelişmekte olan ülke paraları arasında en kötü performans sergileyenler grubunda. Enflasyon 15 yılın zirvesinde giderek daha fazla vatandaş mevduatlarını altın ve dövizde tutuyor.”

Tanzimler Açılırken: Çiftçi Sayısı Yüzde 38 Azaldı, Tarım Alanları Yüzde 12 Küçüldü

20/02/2019 

Türkiye’de son 10 yılda çiftçi sayısı yüzde 38 azalırken, tarım alanları son 15 senede yüzde 12, sebze bahçeleriyse yüzde 15 küçüldü.

Türkiye, artan gıda fiyatlarını ve devlet eliyle iki aylığına açılan tanzim satış noktalarını konuşurken çiftçi sayısı ve tarım alanlı miktarı günden güne azalıyor.

Euronews’ten Servet Yanatma’nın Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) derlediği verilere göre hem istihdamda hem de üretimde ciddi bir daralma söz konusu.

SGK  verilerine göre özellikle son sekiz yılda çiftçi sayısında kaydadeğer bir düşüş hüküm sürüyor. 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2018’de 697 bine kadar düştü. Söz konusu veri aynı zamanda, kayıtlı çiftçi sayısında 2008’den bu yana 430 bin azalma anlamına geliyor. Bu da ‘yüzde 38’lik düşüş’ demek. SGK verilerine göre çiftçi sayısındaki düşüş 2011’den sonra hızlanarak katlanıyor.

Tarımda istihdam son 16 yılda yüzde 33 azaldı

TÜİK verilerine göre tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısıysa 2002’de 7 milyon 458 bin kişiyken, Şubat 2018 itibariyle 4 milyon 983 bin kişiye geriledi. Bu da son 16 yılda 2 milyon 475 bin daha az tarım çalışanı anlamına geliyor. Tarım sektöründe istihdam edilen kişi sayısının yüzde 33 azaldığı ortaya çıkıyor.

Bahsedilen rakamlara paralel olarak tarım alanları da ‘eriyor’. 2002’de 26 milyon 579 bin hektar olan tarım arazisi 2017’de 23 milyon 379 bin hektara kadar düştü. Buna göre tarım alanları 15 senede yüzde 12 azaldı.

Son dönemde özellikle sebze fiyatları arttığından sebze bahçeleri alanına bakıldığında da düşüş açık şekilde görülüyor. 2002’de 930 bin hektar olan sebze bahçeleri alanı 2017’de 798 bine hektara kadar düştü. Bu dönemde düşüş oranı yüzde 15 olarak gerçekleşti.

BErdoğan, Kredi Yurtlar Genel Müdürlüğüne Teyze Oğlunu Atadı

19/02/2019 Diken.com.tr

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Kredi Yurtlar genel müdürlüğü görevine teyzesinin oğlu Recep Ali Er’i atadı.

Erdoğan temmuz ayında da bir diğer teyze oğlu İbrahim Er’i Milli Eğitim bakan yardımcılığına atamıştı.

Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’nin bugünkü sayıda yer alan kararlara göre, Gençlik ve Spor bakan yardımcılığına Halis Yunus Ersöz, Gençlik Hizmetleri genel müdürlüğüne Emre Topoğlu, Kredi ve Yurtlar genel müdürlüğüne Recep Ali Er atandı.

Ayrıca, bakanlık bünyesindeki Eğitim, Araştırma ve Koordinasyon genel müdürlüğüne Mehmet Ata Öztürk, Yatırım ve İşletmeler genel müdürlüğüne Ahmet Dilsiz, Personel genel müdürlüğüne Engin Yalçın, Destek Hizmetleri daire başkanlığı’na Mehmet Akif Bağır getirildi.

Rehberlik ve Denetim Başkanı Mehmet Haluk Uçkun görevden alınırken, boşalan göreve Hasan Davulcu atandı.

TÜRGEV Ve Ensar, Muhammed Ali’nin Çiftliğini Satın Aldı

19/02/2019 

Yönetiminde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın bulunduğu TÜRGEV ve Ensar Vakfı’nın New York merkezli ortak kuruluşu Turken Vakfı, efsanevi ağır siklet boks şampiyonu Muhammed Ali’ye ait çiftliği 2.5 milyon dolara satın aldı.

TÜRGEV’in öncüleri arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan da var.

Cumhuriyet’ten Sinan Tartanoğlu’nun haberine göre Muhammed Ali’nin eşi Lonnie Ali, ABD’nin Michigan eyaletindeki Berren Springs’de bulunan 328 dönüm araziyle birlikte çiftliği Haziran 2018’de satışa çıkardı. Çiftlik ve arazi için 2 milyon 895 bin 37 dolar fiyat biçildi.

Muhammed Ali, arazi ve çiftliği 1975 yılında 400 bin dolara satın almış, 2006 yılına kadar da yaşamıştı. Muhammed Ali 2016’da 74 yaşında hayatını kaybetmişti. 400 bin dolar indirim  

Aralık ayının son günlerinde Muhammed Ali’nin arazi ve çiftliği satıldı. Satışın, belirlenen fiyatın yaklaşık 400 bin dolar düşük fiyata, yaklaşık 2.5 milyon dolar karşılığı gerçekleştiği belirtildi. Muhammed Ali’nin arazi ve çiftliği New York merkezli Turken Vakfı’na satıldı.

Müslüman öğrenciler için Turken Vakfı, Ensar Vakfı ve TÜRGEV tarafından kuruldu. Amerika’daki Müslüman öğrencilere burs ve yurt olanağı sağlamak amacıyla kurulan vakıf; Boston, Virgina, Chicago, Manhattan, Queens ve Washington’da 11 adet yurtla barınma hizmeti sunuyor. Satışın, Muhammed Ali’nin ailesinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan çiftlik ve araziye sahip çıkmasını istemesinin ardından gerçekleştiği ifade ediliyor.

Amerika Michigan’da St. Joseph Nehri’ne uzun bir kıyısı olan arazi ve çiftliği yaklaşık 2.5 milyon dolara satın alan Turken Vakfı’nın kurucuları Ensar Vakfı ve TÜRGEV, Türkiye’de kamu yararına vakıf olarak faaliyet gösteriyor. Bu yüzden devlete vergi vermiyor.

Arazi ve çiftliği satın alan Turken Vakfı Genel Sekreteri Haluk Gani, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan gibi Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden mezun. Vakfın yöneticileri arasında Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak var.

Turken’in kurucularından TÜRGEV Genel Başkanı Fatmanur Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un eşi.

Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak TÜRGEV’de de yönetim kurulu üyesi,. TÜRGEV’in yöneticileri arasında Kadir Topbaş’ın istifasının ardından İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı koltuğuna oturan Mevlüt Uysal da bulunuyor. Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan ise vakfın genel kurul üyeleri listesinde yer alıyor.

Economist: Sosyalizm Tekrar Moda Oldu

15/02/2019 Diken.com.tr

Derginin kapağına da taşıdığı ‘Y kuşağı sosyalizmi’ başlıklı analizde Sovyetler Birliği’nin çöküşünden 30 yıl sonra sosyalizmin özellikle 1980 ve sonrası doğan gençler arasında tekrar ‘trend’ olduğu ve yeni bir sol doktrinin doğmakta olduğu öne sürüldü.

Analiz özetle şöyle:

“Milenyum sosyalistleri ekonomiyi kökten değiştirmek ve iklimi kurtarmak istiyor.

Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle uzun süredir devam eden ideolojik savaşın galibi belli oldu. Kapitalizm kazandı ve sosyalizm ekonomik başarısızlık ve siyasi baskıyla yan yana kullanılan bir terim haline geldi.

Aradan 30 yıla yakın bir süre geçti ve şimdi sosyalizm tekrar moda oldu. Amerika’da yeni seçilen bir kongre üyesi Alexandria Ocasio-Cortez kendisini demokrat bir sosyalist olarak tanımlayınca sansasyon yarattı. ABD 2020 başkanlık seçimlerinde demokrat adaylar da sola meylediyor. Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn Downing Street 10 numaranın anahtarlarını kazanabilir.

Sosyalizm tekrar bu kadar gündemde çünkü Batı toplumlarında neyin yanlış gittiğine dair isabetli eleştiriler getirdi. Sağcı siyasetçiler genelde fikir tartışmalarından uzaklaşıp şovenizm ve nostaljiye yakın dururken, solda eşitsizlik, çevre, gücün elitlerden vatandaşa aktarılması gibi konulara odaklanıldı.

Fakat tekrar doğmakta olan sol doktrini bazı konuları doğru anlamış olsa da modern dünyaya dair çok karamsar bir yaklaşımı var. Yeni solun politikalarındaki sorunlar ise bütçe, bürokrasi ve iş dünyası gibi konulardaki naifliğinden kaynaklanıyor.”

İşsiz Sayısı Bir Yılda 700 Bin Artarak 4 Milyona Dayandı: Oran Yüzde 12.3

15/02/2019  Diken.com.tr

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıklamasına göre kasımda işsizlik yüzde 12.3’e, tarım dışı işsizlik yüzde 14.3’e yükseldi.

Ekim dönemi işsizlik rakamı 11.6 olarak açıklanmıştı.

Bir yılda 700 bin yeni işsiz

TÜİK’in açıklamasına göre kasım dönemi için durum şu:

-15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2018 Kasım döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 706 bin kişi artarak 3 milyon 981 bin kişi oldu. İşsizlik oranı bir yılda 2 puanlık artış ile yüzde 12,3 seviyesinde gerçekleşti.

-Bir yılda tarım dışı işsizlik oranı 2,1 puanlık artış ile yüzde 14,e yükseldi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 4,3 puanlık artış ile yüzde 23,6 olurken, 15-64 yaş grubunda bu oran 2,1 puanlık artış ile yüzde 12,6 olarak gerçekleşti.  

İstihdam oranı yüzde 46.5

-İstihdam edilenlerin sayısı bir önceki yılın aynı dönemine göre 201 bin kişi azalarak 28 milyon 314 bin kişi, istihdam oranı ise 0,8 puanlık azalış ile yüzde 46,5 oldu.

-Bu dönemde, tarım sektöründe çalışan sayısı 274 bin kişi azalırken, tarım dışı sektörlerde çalışan sayısı 72 bin kişi arttı.

-İstihdam edilenlerin yüzde 17,7’si tarım, yüzde 20’si sanayi, yüzde 6,5’i inşaat, yüzde 55,8’i ise hizmet sektöründe yer aldı. Önceki yılın aynı dönemi ile karşılaştırıldığında tarım sektörünün istihdam edilenler içindeki payı 0,9 puan, inşaat sektörünün payı 1,1 puan azalırken, sanayi sektörünün payı 0,8 puan, hizmet sektörünün payı 1,2 puan arttı.

İşgücüne katılma oranı yüzde 53

-İşgücü 2018 yılı Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 505 bin kişi artarak 32 milyon 295 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,2 puan artarak yüzde 53 olarak gerçekleşti. Aynı dönemler için yapılan kıyaslamalara göre; erkeklerde işgücüne katılma oranı 0,3 puanlık artışla yüzde 72,4, kadınlarda da 0,3 puanlık artışla yüzde 34,1 olarak gerçekleşti.

Kayıtdışı çalışanlar yüzde 33

Mevsim etkisinden arındırılmamış temel işgücü göstergeleri, Kasım 2017, Kasım 2018

Kayıt dışı çalışanların oranı yüzde 33,6. Kasım 2018 döneminde herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşuna bağlı olmadan çalışanların oranı, bir önceki yılın aynı dönemine göre değişim göstermeyerek yüzde 33,6 olarak gerçekleşti. Tarım dışı sektörde kayıt dışı çalışanların oranı ise bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,8 puan artarak yüzde 22,8 oldu.  

Kamu istihdamı yüzde 20,8 arttı

Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın derlediği verilere göre, 2018 yılı IV. döneminde toplam kamu istihdamı 2017 yılının aynı dönemine göre yüzde 20,8 oranında artarak 4 milyon 352 bin kişi oldu. Bu artışta, daha önce kamu istihdamında yer almayan taşeronların kamu çalışanı statüsüne (sürekli işçi) geçmesi etkili oldu

Hazine Bir Yıllık Borçlanmanın Yüzde 70’ini İki Ayda Yaptı

14/02/2019  Diken.com.tr

Hazine ve Maliye Bakanlığı 2022 vadeli sukuk (İslami kurallara uygun faizsiz senet) ihracını 2 milyar dolar borçlanmayla tamamladığını teyit ederken 2019’da uluslararası piyasalardan sağlanan toplam finansman ise 5.4 milyar dolara ulaştı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Uluslararası sermaye piyasalarında kira sertifikası ihraç edilmiş olup, 21 Şubat 2022 itfalı ihracın tutarı 2 milyar dolar ve kira oranı yüzde 5.8 olarak gerçekleşmiştir. İhraç tutarı 21 Şubat 2019 tarihinde hesaplarımıza girecektir” dendi.

Bu tahvil ihracıyla Hazine, 2019 yılında uluslararası sermaye piyasalarından tahvil ihracı yoluyla 8 milyar dolar tutarına kadar yapılması planlanan dış finansman programının 5.4 milyar dolarlık kısmı da tamamlanmış oldu.

Hazine ocak ayı ortasında 2 milyar dolar, ocak ayı sonunda ise 1.25 milyar avro borçlanma yapmıştı.

Hazine 2019’da öngördüğü dış finansmanın yüzde 70’e yakınını yılın ilk iki ayı bitmeden gerçekleştirmiş oldu.

İhraca toplamda 200’den fazla yatırımcı, ihraç tutarının yaklaşık üç katı talep gösterdi. Kira sertifikasının yüzde 47’si Ortadoğu, yüzde 30’u Birleşik Krallık, yüzde 9’u diğer Avrupa ülkeleri, yüzde 8’i ABD, yüzde 1’i Türkiye ve yüzde 5’i Asya ve diğer ülkelerdeki yatırımcılara satıldı.

CHP’den ‘Beton Orman’ Raporu: 493 Afet Toplanma Alanının 416’sına AVM Dikildi

13/02/2019  Diken.com.tr

CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Bicer Karaca’nın hazırladığı ‘beton orman’ raporu, İstanbul’daki ‘493 afet toplanma alanının 416’sına AVM inşa edildiğini’ ortaya çıkardı. AVM’lerin kapladığı alan 16 yılda yüzde 900 arttı.

Karaca’nın hazırladığı raporda 16 yıllık AKP dönemi ‘beton ve rant ekonomisi’ olarak tanımlanırken, 2002 yılına göre ‘yapı ruhsat izinlerinin sekiz kat arttığı’ ve 16 yılda toplam ‘2 milyar 350 milyon metrekarelik’ alanın betona dönüştürüldüğü belirtildi.

Raporda öne çıkan bazı tespitler şöyle:

*2002’de AVM’ler 1.25 milyon metrekare alan kaplarken, bu rakam 2017 yılında yüzde 900’lük artışla 11.2 milyon metrekareye yükseldi.

*Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu’nun İstanbul’da afet toplanma alanı olarak belirlediği 493 bölgeden 416’sına AVM, rezidans ve gökdelen inşa edildi.

*TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi rakamları da İstanbul’da toplanma alanlarının 77’ye düştüğünü doğruluyor.

*AFAD verileri ise kentte tüm küçük boşlukları, çocuk parklarını, cami avlularını ve hatta benzin istasyonlarını da dahil ederek kentte 2 bin 354 toplanma alanı olduğunu söylüyor.

2018 beton iktidarının çöküş yılı oldu

*2018 yılı beton iktidarının çöküş yılı oldu ve verilen yapı ruhsatları 2018’in ilk dokuz ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre metrekare bazında yüzde 55.1 azaldı.

*2003-2017 arasındaki 15 yıllık dönemde inşaata harcanan para 5 trilyon lirayı buldu.

Ankara’da kişi başına 1 ton asfalt

*2017 yılında Türkiye’nin en çok asfalt dökülen şehri Ankara oldu. 5.4 milyon tona yaklaşan rakamla Ankara’da sadece 2017 yılında kişi başına 1 ton asfalt dökülmüş oldu. İstanbul’da ise 3.7 milyon ton asfalt ile kişi başına 250 kg asfalt döküldü.

*2017’de 21.5 milyon ton buğday hasat eden Türkiye, aynı dönemde 81 milyon ton çimento üretti. Türkiye AKP ile buğday ambarı konumundan buğday ithalatçısı konumuna geriledi.

Resmi Rakamlar: Son Altı Ayda ‘En Az’ 917 Bin 576 Kişi İşten Çıkartıldı

06/02/2019  Diken.com.tr

Türk Komünist Partisi Emek Merkezi’nin Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından açıklanan verilerden derlediği rapora göre son altı ayda 16 iş kolundan ‘en az’ 917 bin 576 kişi işten çıkartıldı.

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından altı ayda bir açıklanan işkollarındaki işçi sayılarına ve sendikaların üye sayılarına ilişkin istatistikler, Resmi Gazete’nin 31 Ocak 2019 tarihli sayısında yayınlandı.

Türk Komünist Partisi Emek Merkezi’nin raporunda işten çıkarmalarda aslan payının altı ayda 545 bin 988 ile inşaat sektöründe olduğu vurgulandı. Konaklama ve eğlence, metal, çimento, toprak ve cam, madencilik ve taş ocakları son altı ayda en çok işten çıkarma gerçekleşen iş kolları. 

Resmi işçi sayıları ve sendika istatistiklerinden derlenen raporda şu değerlendirmeler yapıldı: 

“Her yıl Ocak ve Temmuz aylarında yayımlanan veriler, ‘Kriz yok’ denilen ülkemizde önemli bir gerçeğe işaret ediyor. Verilere göre, 2018 yılı Temmuz ayından bu yana, yani son altı aylık dönemde istihdamın azaldığı 16 işkolunda en az 917 bin 576 işçi işten çıktı.

Sektörel bazda bakıldığında, işçi sayısı itibariyle sırasıyla inşaat, turizm ve metalde işten çıkışların yoğunlaştığı gözlenirken son altı aylık dönemde 20 işkolundan yalnızca 4’ünde istihdam artışı yaşandı. Tüm işkollarındaki işçi sayısı Temmuz ayından bugüne 710 bin azalmış durumda. 

Çalışma Bakanlığı sendika istatistikleri sigortalı işçileri kapsamaktadır. TÜİK’in Temmuz 2018 verilerine göre, 3 milyon 685 bin işçi kayıtdışı olarak çalışmayı sürdürmektedir.

‘Kayıtdışının en yoğun gözlendiği sektörler arasında ise bilindiği gibi inşaat, tarım ve tekstil/hazır giyim sektörleri öne çıkmaktadır. Dolayısıyla özellikle inşaattaki daralmanın, kayıtdışında da ciddi iş kaybına yol açtığını söylemek mümkündür. TÜİK’in sigortasız işçilerin boyutunu yansıtmakta yetersiz kalan verilerine göre dahi yüzde 18’in üzerine kayıtdışı çalışmanın olduğu ülkemizde, istihdam daralması Çalışma Bakanlığı verilerinin de oldukça üzerindedir.”

Freedom House Raporu: Türkiye 2019’da Da ‘Özgür’ Değil

06/02/2019  Diken.com.tr

Freedom House tarafından her yıl hazırlanan Dünya Özgürlükler Raporu’na göre demokrasi tüm dünyada 13 yıldır gerilemeye devam ediyor. Türkiye ise geçtiğimiz yıl ilk kez yer aldığı ‘özgür olmayan’ ülkeler kategorisindeki yerini koruyor.

Washington merkezli düşünce kuruluşu Freedom House tarafından her yıl yayınlanan raporda Türkiye’ye ilişkin çarpıcı değerlendirmeler bulunuyor. ‘Demokrasi Geriliyor: Dünyada Özgürlükler Raporu’nda yer alan değerlendirmelere göre 2018 yılında 32 puanla listenin sonlarında ‘özgür olmayan’ ülke kategorisinde yer alan Türkiye, 2019’da 31 puana geriledi.

Raporun ön yazısında Türkiye’de ‘cumhurbaşkanına hakaret’ davalarının hızla artışı, özgürlüklerdeki küresel gerilemeye örnek olarak gösterilerek şu ifadeler yer verildi:

“Sadece 2017’de Türkiye’de ‘cumhurbaşkanına hakaret’ sebebiyle 20 binden fazla soruşturma açılmış olması ve 6 binden fazla davanın sürmesi bu küresel trendin en bariz örneklerinden.

Aralarında Rusya, Çin, Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi ağır sıklet ülkelerin de bulunduğu 24 ülke, yurtdışındaki muhalifleri taciz, sınır dışı talebi, kaçırma ve hatta suikast gibi yöntemlerle hedef aldı.

Suudi Arabistan’ın gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı Türkiye’de öldürmesi otoriter rejimlerin agresif yöntemlerine dikkat çekti. Kaşıkçı’nın cinayetini gazetelerinin ilk sayfalarından görmek isteyen Türkiye’nin kendisi de 21 farklı ülkeden 104 vatandaşını devletin düşmanları oldukları gerekçesiyle kaçırdı.

Türkiye’de önemli muhalefet partilerinin liderlerinin hapsedildiği, örgütlenme, toplanma ve ifade etme özgürlüklerine aşırı baskı yapıldığı iki yıl süren olağanüstü halin ardından Haziran 2018’de aynı anda parlamento ve başkanlık seçimleri gerçekleşti. Seçimin ardından OHAL kaldırılmış olsa da otoriteler devlet kurumlarında tasfiyeler ve gazeteciler, sivil toplum üyeleri ve akademisyenlere yönelik tutuklamalar devam etti.

Freedom House Macaristan, Venezüela veya Türkiye gibi yerlerde demokratik kurumların antidemokratik liderler karşısında baskıya boyun eğdiklerini gözlemledi.”

Raporun dünyadaki özgürlükler konusundaki diğer en önemli bulguları ise şöyle:

*’Özgür olmayan’ ülkelerin toplamdaki payı son 13 yıldır artışta. 

*2018 yılı boyunca 68 ülkede siyasi haklar ve sivil özgürlükler gerilerken, 50 ülkede ilerleme gözlemlendi. 

*2019 yılında değerlendirmeye katılan 195 ülkenin 86’sı ‘özgür’, 59’u ‘kısmen özgür’ ve 50’si ‘özgür olmayan’ ülke notu aldı. 

*Uzun zamandır demokrasiyle yönetilen ülkelerde güven krizi daha da yoğunlaştı. 

*Özgür ve adil seçimler ve ifade özgürlüğü gibi demokratik normlar çok ciddi zarar görmüş durumda.

*Bu 13 yıldır süren gerilemenin başladığı 2006 yılından bu yana 116 ülkede özgürlüklerde net bir düşüş yaşanırken, sadece 63 ülke daha özgür hale geldi. 

*7.6 milyar olan dünya nüfusunun yüzde 39’u ‘özgür‘ ülkelerde yaşarken, yüzde 24’ü ‘kısmen özgür’ ülkelerde ve yüzde 37’si ‘özgür değil’ kategorisinde yer alan ülkelerde yaşıyor.

Raporda ABD ile ilgili bölümde başkan Donald Trump’ın gazetecilere karşı saldırgan tavrı ve basını itibarsızlaştırma girişimleri de eleştirildi.

MEB Okullarında ‘Hizbullah Sınavı’

Ozan Çepni Cumhuriyet.com.tr 22 Şubat 2019

Toplumsal cinsiyet eşitliğinden geri adım atan, müfredatında ‘spor’ olarak yer almasına karşın “putperest ibadeti” diye yoga etkinliğini iptal eden Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), skandal bir karara daha imza attı. Bakanlık, Hizbullah’a yakınlığıyla tartışılan “Peygamber Sevdalıları Vakfı”na, bazı illerde valilikler tarafından yasaklanmasına karşın Türkiye genelinde okullarda “din içerikli sınav düzenlettiği” ortaya çıktı.

MEB, çocukları, “dinci gruplara emanet etmeye” hız verdi. Yıllardır Hizbullah’a yakınlığı ile tartışılan ve ‘Peygamber Sevdalıları Vakfı’ adı altında örgütlenen dinci gruplara ülke genelinde ilkokul, ortaokul ve lise kapıları açılarak, dini içerikli ‘Siyer Sınavı’ düzenlenmesine izin verildi. 2 bin farklı ödül verileceği belirtilen sınavda, dereceye giren öğrencilerin ise vakfa emanet edilerek “umreye gönderileceği” duyuruldu. Vakfın, her sene MEB Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü’nden faklı bir şehirdeki dernek üzerinden izin alarak aynı sınavı gerçekleştirmesi de dikkat çekti. Geçen yıl İkra Der Ankara üzerinen izin alınırken, bu yıl Diyarbakır Peygamber Gönüllüleri Vakfı üzerinden aynı sınav tekrarlandı. Sınava on binlerce öğrencinin katıldığı belirtildi.

2009 yılında, “İslami sivil toplum kuruluşları” Diyarbakır’da bir araya gelerek, “Peygamber Sevdalıları” adı altında bir platform oluşturdu. Okullarda ve şehirlerde çeşitli etkinlikler düzenleyen platform Hizbullah’a yakınlığı ile dikkat çekti. Kamu desteği ile binlerce çocuğa ulaşma imkânı bulan platform, “zamanın şartları ve büyüyen yapı” gerekçesi ile 2018’den itibaren vakfa dönüştü. Vakfın içinde İkra-Der, Mustazaf-Der, İhya-Der, Hizmet-Der, Şura-Der, Cami-Der, Sahabe-Der ve İlim-Der gibi yapıların olduğu öğrenildi.

‘İnsan kılıklılar’

Tamamen dini içerikli olan sınavda, skandal ifadeler de yer aldı. İlkokul, ortaokul ve lise düzeylerinde farklı farklı soru kitapçıklarının hazırlandığı sınavda, İslama ilişkin farklı değerlendirmelerin yer aldığı bir soruda, “Dünyayı ahiretten üstün tutan, peşinden gittikleri kâfirlerin hoşnutluğunu Allah’ın (cc) hoşnutluğuna tercih eden, sefil ve beyinsiz bazı insan kılıklılar, İslam adına birtakım zehirli fikirleri Müslümanlar arasında dillendirmişlerdir. Aşağıdakilerden hangisi bu zehirli fikirlerden biri değildir” ifadeleri soru kökü olarak kullanıldı. Şıklardaki “Kurtuluş için sadece Allah’a (cc) iman etmenin yeterli olacağı”, “Peygamber Efendimiz’e (sav) iman etmenin zorunlu olmadığı”, “İslamı bildiği halde Müslüman olmasa bile ehli kitap olan Yahudi ve Hıristiyanların cennete girebileceği”, “Peygamber Efendimiz’in (sav) sünnetiyle amel etmenin zorunlu olmadığı” ifadeleri “zehirli fikirler” olarak işaret edildi.

CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın vakıf ve sınav hakkında geçen yıl dönemin Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesi de yanıtsız bırakıldı.

MEB izin verse de aynı sınav geçen yıl Adıyaman Valiliği’nin kararıyla uygun görülmeyerek yasaklandı. Dönemin Adıyaman Valisi Nurullah Naci Kalkancı ise yasak kararının ardından “gerici” yayın organlarının hedefi haline geldi. Kalkancı daha sonra Mülkiye Müfettişliği görevine atandı.

Şanlıurfa’da geri adım

Bu yıl da Şanlıurfa’da benzer bir uygulama yaşandı. Ancak gerici medyanın hedef almasının ardından Şanlıurfa Valisi Abdullah Erin yasak kararından geri adım attı. Vali Erin adına İl Milli Eğitim Müdür Vekili İbrahim Canbek imzasıyla 13 ilçenin Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderilen yazıda, “Şanlıurfa Genç Düşünce Akademisi Derneği tarafından; 17 Şubat 2019 Pazar günü saat 11.00’da yapılması planlanan ‘O’nu oku, O’nu Yaşa’ temalı Siyer Sınavı Yarışmasının yapılması Valiliğimizce uygun görülmemiştir” ifadeleri yer almıştı. Sınavdan 2 gün önce Vali Erin’in ‘olur’u ile sınavın “İlçe kaymakamlıklarının koordinesinde Halk Eğitim Merkezi Müdürlükler kanalı ile yapılması, yer sorunu olması halinde de okullarda sınavın yapılması uygun görülmektedir” yazısı okullara ulaştırıldı.

Türkiye AİHM’de Bir Günde Dört Dava Kaybetti

BBC Türkçe 19 Şubat 2019

Türkiye bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülen dört davadan dördünü de kaybetti.

İlk dava, devletin işkence ve kötü muamelesine maruz kalan Kemal Gömi’nin davasıydı.

1993 yılında Dev-Sol üyesi olmak ve anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmekle suçlanan Gömi, 1997’de idam cezası almış, idamın kaldırılmasıyla birlikte ceza ağırlaştırılmış müebbete çevrilmişti.

Bolu F Tipi Cezaevi’nde tek kişilik hücrede olan Gömi’ye 2003 yılında Adli Tıp Kurumu’nca “psikosomatik bozukluk” teşhisi kondu. Adli Tıp Kurumu, 22 Eylül 2010’da Gömi’ye “rezidüel şizofreni” teşhisi koyarak “Hapishane koşullarında yaşayamaz, Cumhurbaşkanlığı affına uygundur” şeklinde 9269 numaralı raporunu verdi.

Avukatı Özkan Köylüoğlu, bu raporla birlikte, Gömi’nin cezasının kaldırılması için 25 Şubat 2011’de Cumhurbaşkanlığı’na sunulmak üzere Adalet Bakanlığı’na dilekçe verdiklerini açıkladı. Ancak başvuruları reddedildi.

Bunun üzerine avukatları 2011’de AİHM’e başvurdu. Mahkeme 8 yıl sonra kararını açıklayarak Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan maddesini çiğnediğine hükmetti.

Türkiye, Gömi’ye 10 bin euro da tazminat ödeyecek.

İkinci dava arsasına el koyulan Ilımdar Çataltepe’nin açtığı davaydı.

AİHM Türkiye’nin özel mülkiyetin ihlali suçunu işlediğine hükmederek başvurucuya 295 bin euro maddi, 5 bin euro manevi, 3 bin euro da mahkeme masrafı ödemesine karar verdi.

Üçüncü dava camilerin elektrik faturalarının ödenirken cemevlerinin faturalarının ödenmemesine karşı CEM Vakfı’nın açtığı davaydı.

AİHM daha önce Türkiye’nin ayrımcılık yaptığına ve düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü ihlal ettiğine hükmetmişti.

AİHM, Türkiye’nin CEM Vakfı’na 44 bin 400 euro maddi ve 10 bin euro manevi tazminat ödemesine karar vermiş, Türkiye ise mahkemeye başvurarak maddi tazminatın 22 bin 300 euroya düşürülmesini talep etmişti.

AİHM bugün verdiği kararda bu başvuruyu reddetti ve CEM Vakfı’na toplam 54 bin 400 euro ödenmesine hükmetti.

Dördüncü davada ise PKK üyesi olmakla suçlanan Ruşen Bayar’ın başvurusu görüldü.

Bayar 2004’te başlayan davada 2009 yılında mahkum olmuş, ceza 2010’da onanmıştı.

AİHM Türkiye’nin yargılama sırasında, aralarında makul yargılama süresi, ifade verirken avukata erişim hakkı, suç ile itham edilen kişilerin hakları, hak ve özgürlükleri ihlal edilen kişilerin başvuru yapma hakkının da bulunduğu 8 ayrı ihlal gerçekleştirdiğine hükmetti ve Bayar’a 5 bin 300 euro manevi, 2 bin 309 euro da maddi tazminat ödenmesine hükmetti.

Böylece Türkiye’nin bugün AİHM’de kaybettiği davalar nedeniyle ödeyeceği tazminat 375 bin euroyu (yaklaşık 2 milyon 240 Türk lirasını) aştı.

AİHM, Perşembe günü de Hasankeyf hakkında bir karar açıklayacak.

“Sayıştay’da hukuk dışı işlemlerin üzeri örtülüyor” diyen başdenetçi, memurluktan çıkarıldı

20 Şubat 2019

Sayıştay Başdenetçisi Burcu Kozba’nın kurumla arasında süren 10 yıllık yargı süreci memurluktan çıkarılmasıyla sonlandı. “Sayıştay’da hukuk dışı işlemlerin üzeri örtülüyor” diyen Kozba’nın kuruma hakaret ettiği ve savunma sınırını aştığı öne öne sürüldü

Birgün’den Burcu Cansu’nun haberine göre, Sayıştay Başdenetçisi Kozba’nın memuriyetten çıkarılmasına yol açan gelişmeler özlük hakları için açtığı davayla başladı. Kozba, yaklaşık 10 yıl önce zorlu sınav süreçlerinin ardından işe girdi ve denetçi adaylığı tamamlanmadan kurumdan çıkartıldı. Açtığı dava sonucu işe iade edilen Kozba, tekrarlanan denetçilik sınavında başarılı oldu. Ancak bu kez de özlük haklarının tam olarak ödenmemesi sorunu ile karşılaştı ve 12. İdare Mahkemesi’ne dava açtı.

Mahkeme sürecinde Sayıştay’ı temsilen duruşmaya katılan görevlinin yalan beyanda bulunduğunu söylediği için Kozba hakkında disiplin soruşturması başlatıldı. Hakarette bulunduğu gerekçesiyle ‘bir yıl kademe ilerlemesi’ cezası verildi.

Savunmasına soruşturma açıldı

Kozba, bu ceza üzerine tekrar mahkemeye başvurdu. Soruşturma Kurulu’nun raporuna ilişkin mahkemeye gönderdiği savunmasında Kozba, şunları ifade etti:

“Sırf bana disiplin cezası verilebilmesi için mevzuat hükümlerinin ve etik değerlerin bu kadar ayaklar altına alınmış olması beni üzdü. Soruşturma sürecinde görülen bazı hukuka aykırılıklar tespit ettim. Bu belgelerin doğrulukları konusunda tereddütlerim olsa da resmi belge. Hak arama hürriyetim çiğnendi. Kurumda daha önce yapılmış olan ve hali hazırda yapılmakta olan hukuk ve etik dışı işlemlerin üzeri örtülmek istenmekte.” 

Savunmasında Kozba, denetim raporlarında yer alan hükümet uygulamalarına ilişkin eleştirel tespitlerin ardından kendi isteğiyle görevden ayrıldığı iddia edilen Denetim İşlerinden Sorumlu eski Başkan Yardımcısı Fikret Çöker’in de sürecin içinde olduğunu öne sürerek onu da suçladı. Kozba’nın, bu savunması da kurum tarafından hakaret sayıldı ve hakkında tekrar disiplin soruşturması açıldı.

Kozba “Savunma yapma sınırını aştığını” ve bir yıl kademe ilerlemesinin durdurulmasına neden olan disiplin suçunu tekrar işlediği iddiasıyla memurluktan çıkartıldı.

Çocukları Kurtarın Vakfı’nın Raporu: Her Beş Çocuktan Biri Savaş Bölgesinde Yaşıyor

15 Şubat 2019 T24

Çocukları Kurtarın Vakfı raporuna göre dünya üzerinde her beş çocuktan biri savaşın ortasında yaşıyor. Raporda çocukların her gün savaş bölgelerinde saldırılara hedef olduğu, sakat bırakıldığı, kaçırıldığı ya da asker olarak kullanıldığı bilgisi yer aldı.

Çocukları Kurtarın Vakfı’nın (Save the Children) hazırladığı “Çocuklara Karşı Savaş” adlı rapor savaş bölgelerinde yaşayan çocuklara yönelik ağır hak ihlallerini gözler önüne serdi. Rapora göre 2017 yılında savaş bölgelerinde yaşayan çocukların sayısı 1990’lara oranla iki kat artarak 420 milyona ulaştı. Bu bilgiye göre dünyada yaklaşık her beş çocuktan biri savaş bölgesinde yaşıyor.

Her yıl 100 binden fazla bebek savaş ve çatışma bölgelerinde hayatını kaybediyor. Savaşlarda asker olarak kullanılan çocukların sayısı artarken, her yıl artan sayıda okul ve hastane saldırıların hedefi oluyor.

“İnsanların en temel haklara sırtını dönüşü bizi dehşete düşürüyor”

“Savaşın ortasındaki çocukların yaşadığı acı, giderek daha korkunç bir hal alıyor” diyen Çocukları Kurtarın Vakfı, Almanya Yöneticisi Susanna Krüger ülkelerin savaş hukukuna uymadığına dikkat çekti. “21. yüzyılda insanlığın en temel ahlak kurallarına sırtını dönüşü karşısında dehşete düşüyoruz” diyen Krüger, çocukların ve sivillerin savaşlarda hiçbir koşul altında hedef olmaması gerektiğini vurguladı.

Rapor koordinatörü Meike Riebau da okullar ve hastanelere yönelik saldırıları kınayarak, bu kurumların güvenliğinin sağlanmamasının, savaş sonrası yeniden yapılanmayı çok daha zor hale getireceğini belirtti. Riebau okullara yönelik saldırıların “bir neslin kaybolmasına” yol açacağına dikkat çekti.

Rapora göre çocuklar için en tehlikeli 10 ülke Afganistan, Yemen, Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Suriye, Irak, Nijerya, Somali ve Mali. Bu ülkelerde 2013 ila 2017 yılları arasında en az 550 bin bebek hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Beş yaş altı bütün çocuklar dikkate alındığında ise hayatını kaybeden çocukların sayısı 870 bine kadar yükseliyor.

Ölümlere çoğunlukla savaşın dolaylı sonuçları olan açlık, sağlık hizmetlerine kısıtlı erişim ve alt yapı hizmetlerinin hasar görmesi neden oldu. 2013 ila 2017 yılları arasında bu ülkelerde savaşa bağlı olarak hayatını kaybeden yetişkinlerin sayısının ise yaklaşık 175 bin olduğu bilgisi verildi.

“Çocuk hakları ihlalleri üç katına çıktı”

Birleşmiş Milletler’in (BM) açıkladığı rakamların da dikkate alındığı rapora göre 2010 ila 2017 yılları arasında çocuk hakları ihlalleri üç katına çıktı. Rapora göre çocuklar her gün savaş bölgelerinde saldırılara hedef oluyor, sakat bırakılıyor, kaçırılıyor ya da asker olarak kullanılıyor.

Sadece 2016 ila 2017 yılları arasında asker olarak kullanılan çocukların sayısı yüzde üç oranında arttı. Çocukların cinsel istismarı yüzde 12, kaçırılan çocukların sayısıysa yüzde 62 oranında artış gösterdi. 2017 yılında bin 432 okula saldırı düzenlendiği belirtildi.

“Uluslararası toplum, savaş hukuku kurallarının yok sayılmasına göz yummamalıdır” diyen Çocukları Kurtarın Vakfı Almanya Yöneticisi Krüger BM Güvenlik Konseyi’nde temsil edilen Alman hükümetine çağrıda bulunarak, hükümetin çocukların korunması ve refahı konusunda sorumluluğu olduğunun altını çizdi.

Erkek Şiddetinin 2018 Grafiği

İstanbul – BİA Haber Merkezi14 Şubat 2019

bianet’in 1 Ocak 2018 – 31 Aralık 2018 döneminde Türkiye’deki yerel, ulusal ve internet basınına yansıyan haberlerden derlendiği güncel verilere göre, erkekler, 2018’de en az 255 kadını, aralarında üç bebeğin de olduğu en az 20 çocuğu ve cinayet sırasında kadınların yanında olan en az 39 erkeği öldürdü.

Erkekler, 61 kadına tecavüz etti, 188 kadını taciz etti, aralarında kız çocuklarının da olduğu en az 516 kadına zorla seks işçiliği yaptırdı.

Erkekler,  347 kız çocuğuna cinsel istismarda bulundu. Erkekler, 2018’de en az 380 kadını da yaraladı.

Bu cinayetlerin yanı sıra;

Daha önceki yıllarda işlenmiş 10 faili belirlenemeyen kadın cinayetin faili belirlendi.

En az 40 kadının şüpheli bir şekilde öldüğü veya intihar ettiği belirlendi.

Erkekler 18 kadını da öldürmeye teşebbüs etti.

Erkekler, 16 kadını kaçırmaya çalıştı. Kadınların bazılarının yanında çocukları da bulunuyordu. Erkeklerin, çocukları, annelerinden öç almak için kaçırdığı ifade edildi.

Begüm Baki’nin medya taramasını yaptığı ve Evrim Kepenek’in hazırladığı erkek şiddeti çetelesinin afişlerini ve videosunu MYRA Ajans hazırladı.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın