Uğur Mumcu’yu Andık, Ama Katil Kim?

Ocak aylarında Uğur Mumcu’yu anıyoruz. Ne yazık ki ocak ayı, öldürülenler, suikastlar ve faili meçhuller bakımından zengin.


8 Ocak 1996 Metin Göktepe

11 Ocak 1995 Onat Kutlar

19 Ocak 2007 Hrant Dink

24 Ocak 1993 Uğur Mumcu

24 Ocak 2001 Gaffar Okkan ve beşpolis memluru

31 Ocak 1990 Muammer Aksoy


Aslında daha da var öldürülenler. Burada listelediklerimiz aydınların, devrimcilerin, Atatürkçülerin en tanınmışları. Kim vurduya gidenler de ayrı.

Uğur Mumcu’yu anarken bütün değerlerimizi de anıyoruz.

Ancak ilginç olan, her yıl bu anmalar daha fazla katılımcıyla, daha çok yerde yapılıyor. Dikkat çekiyor. Bunun bir anlamı var haliyle. Türkiye’de Cumhuriyet’in yükselişiyle birlikte yükselen başka değerler var, Atatürk gibi, Atatürkçüler gibi, Atatürkçülük gibi örneğin. Bu, toplumumuzun geleceğine dönük bir gelişmedir. İşte burada farketmemiz gereken şey, Atatürk’le ve Atatürkçülerle birlikte Uğur Mumcu da yükselmektedir. Dolayısıyla bugün Atatürk’le, Atatürkçülükle Uğur Mumcu arasında bir paralellik, bir doğru orantılılık vardır. Bu bir rastlantı değildir. Millet bu bağıntının bilincindedir. Cumhuriyet ve Atatürk’ün önemi ve değeri anlaşıldıkça Uğur Mumcu ve onun gibi Cumhuriyetçi kişiliklerimiz hatırlanmakta ve öne çıkmaktadır.

Değerler unutmadıkça anlamlıdır. Ve Uğur Mumcu’nun anılması, onun unutulmamasıdır. Halkımız onu unutmamaktadır. Bu anmalarla Uğur Mumcu’yu yaşatıyoruz, yaşatmaktayız.

Neden? Bunu biraz açmak lazım.

Uğur Mumcu, Kuvvayi Milliyeci / Kurtuluş Savaşçısı, Cumhuriyetçi, Atatürkçü.

Bu özellikleriyle devrimci, bağımsızlıkçı ve antiemperyalisttir. Kazandığı, edindiği, kendine yapıştırdığı bu özelliklerle de 68’li. Uğur Mumcu, 68’liliğini hiç kaybetmemiştir, gerçek bir 68’lidir.

Halka karşı sorumluluğu vardır. Toplumuna borçludur, bu yüzden sorumludur. Mücadelecidir. Kendini adamıştır.

Altı Ok’çudur, Cumhuriyetçidir. Kemalisttir, milliyetçidir, sosyalisttir.

Aydınlatıcıdır, bilinçlendiricidir. Görev olarak yapacağı şeyleri aramış ve bulmuştur.

Tarihin peşindedir, tarihin tanığıdır, tarihi yansıtan ve biçimlendirendir. Tarihe düşkündür, tarihin gözlemcisidir, çünkü bugünün sorunlarına bakılmasını istemektedir. Tarih ise bugünün sorunlarını topluma göstermektedir, bugünün sorunlarının temellerini, gizlerini açıklamaktadır.

İşte tarih, bugünü açıkladığından dolayı, önce bu yüzden onun için önemlidir. Aynı zamanda tarih yazarı olmuştur. Hem yaşamadığı zamanın tarihini öğrenir, hem de yaşadığı zamanı tarih yapar.

Gazetecidir. Günlük uyarıcılık görevini yapmaya hizmet etmek istemektedir, bunun için gazetecidir.

Peki, gazete ve gazetecilik? Gazete 18. yüzyıldan sonra işlev kazandı, arkasından yaygınlaştı. Dönemler, hükümdarlar, krallar, imparatorlar dönemleriydi. Ne işe yaradı gazeteler? Monarşilere karşı muhalefetlerin toplumsal bilince çıkmasını ve tarihe aktarılmasını sağladılar. Gazete eşittir muhalefet demekti. Bu yüzden bütün devrimler gazetelerle, dergilerle kucaklaştı. Bunun sonucu olarak gazeteleri olmayan devrim yoktur, olmamıştır. Gazetesi olmayan devrimler, ya yarı yolda kalır, başarıya ulaşamaz, ya da uzun süreli olmaz. Kendini topluma duyurmayan devrim, kitleleri uyandıramaz, aydınlatamaz. Gazete, kendini topluma duyurmakla, anlatmakla, göstermekle, toplumu aydınlatmakla kalmaz, toplumu, halkı, ezilenleri, insanı savunur.

Uğur Mumcu’nun gazeteciliği:

• Gazeteci güvenilir kişi olmalıdır. Gazeteci bunun için ve bunun gereği olarak gerçekten yanadır, gerçeğe bağlıdır.

• Gazetecilik, onun kendi deyişiyle “mücadele kürsüsüdür”. Gazetecilik, onun için gerçeğin mücadelesini vermektir.

Bunları hiç unutmamıştır, bunlara göre gazetecilik yapmıştır.

İşte böylece devrimin gazetecisi olmuştur. Tehlikelidir. Bu yüzden, dürüst ve cesur gazeteci olarak hedeftedir. Rahatsız ettiği kesimler ve güçler onu affetmeyecektir.

Sürekli olarak, yıllar boyu tehdit edilmiştir. Etkisizleştirilmesi gerekmiştir, en sonunda da yok edilmesi gerekmiştir.

UĞUR MUMCU KİM?

22 Ağustos 1942 doğumlu Uğur Mumcu, 26 yıl önce 24 Ocak 1993’te öldürüldü.

Daha ortaöğrenim yıllarında yazmaya, öğrendiklerini yaymaya başlamıştı. Bu, içindeki kaynayan bir cevherin, yazma güdüsünün itmesi olduğu kadar, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk duygusu taşımasındandı. Halkı ve ülkesini seviyordu.

Lise yıllarında okuldaki duvar gazetesine yazmaktadır.(1) Böyle çalışmalar, hayata atıldığında gazeteci olacağının ve örnek bir aydın olarak toplumunun önüne çıkacağının adeta işaretleridir.

1961 yılında A.Ü. Hukuk Fakültesi’ne girer. 1962 yılında, daha Hukuk birinci sınıf öğrencisiyken Cumhuriyet gazetesine gönderdiği bir yazısı(2) bir ödül (3) alır. Yazısının ödül alması yanı sıra önemli olan, o genç yaşında sosyalizme duyduğu ilgi ve konuyla kurduğu bağın bu konuda yazabilecek düzeyde olmasıdır.

Okuyan, araştıran, tartışan, düşünceleri ve ilkeleri olan bir genç olarak çevresinde etkili olacağı da ortaya çıkmıştır. Nitekim 1963 yılında Hukuk Fakültesi Öğrenci Derneği “başkanı” olacaktır.

1965’te Yön ve Kim haftalık dergilerine, ertesi yıl Akşam gazetesine yazmaya başlamıştır. 1968 yılı ise Türk Solu dergisinde yazıları çıkmaya başlar. Türkiye sol hareketinde ve devrimci çevrelerde adı bilinir hale gelmiştir.

1969-72 yılları arasında Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Kürsüsü asistanıdır. AÜ Hukuk Fakültesi Dergisi’nin de bir yazarı olarak hukuki-mesleki ve hukuki-siyasal çalışmaları da okunmaktadır. Yazdığı devrimci dergiler arasına Ant ve Devrim de girer.

Zaman zaman gönderdiği yazıları Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinin yazarları arasına katılmasına yol açacaktır.

12 Mart 1971 Amerikancı askeri darbe sonrasında yazılarından dolayı bir yıl kadar Mamak Askeri Cezaevinde kalır.

12 Mart sonrası döneminin gazetesi Yeni Ortam’ın da yazarıdır.

İlhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesinden ayrıldığı, ayrılmak zorunda kaldığı dönemde (1991 Kasım) o da 1975’ten beri içinde olduğu Cumhuriyet’in dışında olmayı tercih eder. 1992’de her şeyin değişmesiyle gene Cumhuriyet’e günlük olarak yazan birinci sayfa yazarıdır.

12 Mart sonrası gazete yazarlığı yanında yazma üretimini aynı zamanda kitaplara da yöneltmiştir. Birbiri ardına çıkardığı kitaplar, siyaset kulvarının çok okunanlarıdır. Ancak burada dikkate değer bir durum da vardır; kimi kitapları günlük yazılarının derlemesi olduğu gibi, kimileri de özgün, zahmetli ve sonuçları göze alınarak yapılan araştırmaların sonucudur.

Kitapları çok ses getirir. Mafya, iktidar, tarikatlar, terör, terörizm, suikastler, silah kaçakçılığı, ajanlar, provokatörler vb. neredeyse yalnız ondan sorulur hale gelmiştir. Ağca’nın İpekçi katilliği, Papa suikasti, 12 Eylül’ün dış ilişkileri, Rabıta bağlantıları, “hayali mobillya”, Mossad-Barzani konusu, İsrail politikaları didik didik incelenir. Kürt Ayaklanmaları başlığını taşıyan kitabı, “Kürt-İslam Sentezi” adının ortaya çıkmasında isim babasıdır.

Uğur Mumcu’nun yazıları üzerine araştırma yapan ağabeyi Ceyhan Mumcu, “öldürülene kadar yazılarının yüzde 64’ü Amerika’nın Irak işgalini ve büyük Kürdistan projesi” konusundaydı sonucuna varmıştır. (4) Yani, 1000 yazısı varsa, 640’ı, 2000 yazısı varsa, 1280’i ABD’nin Irak savaşını ele almıştır. (Ki, 2000 kadar, belki daha fazla yazısı olduğu ihtimal dahilindedir.) Bu, ABD’nin BOP’una (Büyük Ortadoğu Projesine) ne ölçüde önem verdiğini göstermektedir.

Yolsuzluklar, usulsuzlükler, yasa tanımazlıklar, çıkarcılık yapanlar Uğur Mumcu’nun kaleminden kurtulamaz.

Çalışmaları ve araştırmalarıyla ülkemizdeki siyasal literatüre katkıları bir öncü olduğunu göstermektedir. Ve bu, ödüller olarak kendisine döner. Yaşadığı yazma hayatı boyunca 18 adet ödül alır. Ama bitmeyecektir, öldürüldükten sonra aldığı ödül sayısı ek olarak 24’ü bulacaktır. (Toplam 42 ödül.)

Saygındır, toplumun her kesimi tarafından ilgiyle takip edilmektedir. Sevmeyeni ve düşmanı elbette vardır ama basın dünyasının gözbebeğidir.

UĞUR MUMCU’NUN YAŞADIĞI DÖNEM

Benim de içinde bulunduğum kuşak olarak bizler Türkiye’nin aynı hareketli ortamında büyüdük. 1950’lilerin Türkiyesinde ilk ve orta öğrenimlerimizi yaptık, o dönemde aynı sokaklarda yetiştik, aynı yılları yaşadık. Dolayısıyla Cumhuriyet’imizi benim gibiler bugünkünden farklı şekillerde ama onunla aynı şekilde soluduk. O Cumhuriyet, henüz düşmanlarını biriktirmemişti, o dönemdeki Cumhuriyet’in düşmanları henüz saldırıya geçmemiş, bugünkü gibi, bugünkü kadar tahribata girişmemişler, bugünlerde yaşadığımız şekilde daha büyük saldırılara henüz girişememişlerdi.

Yetiştiğimiz ve yaşadığımız başkent Ankara, ağırbaşlı, düzeyli, efendi, masum, düzgün, temiz, yeşil bir Cumhuriyet mucizesiydi. Cumhuriyet’in başkentiydi. Kent olarak Türkiye çapında değil, dünya çapında örnekti.

Aynı 1960’lar ortamında devrimcileştik. Atatürk’te birleşmenin ve Amerikan emperyalizminin keşfetmenin on yıllarıydı. Aynı zamanlarda 68’li olduk.

68’liler olarak aynı ortamda saldırılara uğradık. Aynı baskıları gördük.

Uğur Mumcu, bağımsız, özgür, haklı ve güçlüydü. Uğur Mumcu bunların bedelini ödedi.

Uğur Mumcu, hayatı, yaptıkları, yazdıkları ve öldürülüşüyle Türkiye’nin yakın tarihini özetlemektedir. Yaşadığı dönem ve onun öncesi olarak yazdıkları, Cumhuriyet’in tarihidir aslında. Devrim, Devrimin çözülüşü, Devrimin saldırıya uğraması, Devrimin kazanımlarının kaybı olarak.

Dünyanın en önemli devrimlerinin birinin, Türk Devriminin 20. yüzyıl ortalarından sonraki tarihinin yüzü, Uğur Mumcu’dur.

Ailesi, Cumhuriyet Devriminden etkilenerek şekillenen bir ailedir.

UĞUR MUMCU’YU KİM VE KİMLER ÖLDÜRDÜ?

Uğur Mumcu’nun öldürülmesi tekil bir olay değil. Uğur Mumcu, öldürülen ve faili meçhul olaylar zinciri içinde bir halkadır.

Kendisinden önce de Atatürkçü, Cumhuriyetçi, devrimci olarak öldürülenler vardı,

kendisinden sonra da.

(Yukarıdaki listeler en tanınmış kişiler ve en önemli olaylar esas alınarak yazılmıştır. Bu listeleri artırmak mümkündür.)

Şimdi gelelim Uğur Mumcu’yu kim ve kimler öldürdü meselesine.

Uğur Mumcu dünyayı değerlendirir. Ama her şeyin önünde Amerikan emperyalizmi vardır. Yazdığı yazıların büyük bir çoğunluğu ABD’nin ülkemizdeki varlığı üzerinedir. Amerika’yı düşman bellemiştir. Elbette aynı zamanda Amerikası, CIA’sı, Batı’nın gizli örgütleri olarak komplocu, darbeci örgütlenmeler de onu düşman bellemiştir. Örneğin, Amerikan üretimi Kontrgerillanın hedefindedir. Çünkü uzlaşmaz antiemperyalistttir ve bu yüzden zararlıdır.

Öldürülmesinin arkasından cinayetin failleri olarak çok merkez, örgüt, devlet ortaya atıldı. Devlet olarak Amerika üzerinde çok fazla durulmadı. Ama en başta İran geliyordu. Aslı astarı yoktu bu iddianın. Ne içindi peki bu, ABD’den söz edilmemesi için, Amerika’yı gizlemek için.

Evet, Uğur Mumcu’yu öldürten ABD ve onun servisleri, görevlileriydi. Oysa katiller yakalandı! Bakıldı ki, bunlar İran bağlantılı, İslamî terör örgütleri. Demek ki işin içinde Amerika yok. Tezgah iyi kurulmuştu. Bizim önde gelenlerimiz, sorumlularımız, güvenlik güçlerimiz, birkaç gazete ve bazı gazetelerdeki birkaç kalem hariç sayın basınımız, bunun üstüne atladılar, hem sürekli tekrarladılar, hem de yıllarca bunu ileri sürdüler, bunun üzerinde tepindiler.

Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle ilgili soruşturma ve dava sürecinde kanıtlar karartıldığı gibi, kanıt ve tanık olabilecek başka şeylere de ilgili gösterilmedi. Sonuçta dava sabote edildi.

Suikastin kaynağını bilen ama korkanlar da vardı, “bizi aşar” diye düşünen de. Ama kimi yetkililer, İran’ı hedef gösteren kimi yazarlar, kimi ileri gelenler işin içindeydi.

Oysa, adam mı öldürteceksiniz, terör mü yaptıracaksınız, kiralık katil şebekeleri iş aramaktadır, verirsiniz birine, kendiniz gözükmediğiniz gibi, cinayet veya terör olayı “katil” ve “terörcü”lerin üstünde kalır. Üstelik bu örgüt İslamî ve İranî olduğunda, Uğur Mumcu projesi her bakımdan tamamlanmıştır! Katillerin yakalanması da sağlandığında amaca ulaşılır.

Bugün, bırakalım suikastlar gibi önemli kişilere yönelik tekil olayları, savaşlar bile vekalet savaşları olarak, her türlü toplu kıyımla cinayet ve terör olayını yapacak örgütlenmelere devrediliyor, ihale ediliyor. Bu taşeron örgütleri ise emperyalizm kendisi ortaya çıkarıyor, örgütlüyor, destekliyor, besliyor ve sonunda kullanıyor. Bunları her türlü melaneti yapacak hale getiriyor.

Yakalanan amatör veya profesyonel katiller, Uğur Mumcu için düzenlenen bombalı patlayıcılı gibi durumlarda herkesi rahatlatır! Artık araştırmaya da lüzum kalmaz. Uğur Mumcu cinayetinde böyle olmuştur.

Ancak işin aslı aslında bilinmektedir, hatta açıklanmıştır, ama kulak veren yoktur. Çünkü cinayetin çözülmesi, olayın aydınlanması istenmemektedir.

Zaman geçer, hatta cinayet “mürüru zamana” da uğrar, zaman aşımı demektir. Olay unutturulmaya çalışılır.

Gelelim, hala resmen otaya çıkarılmamış cinayetin faillerinin kimler olduğuna.

FETÖ’nün “Emniyet imamı” Kemalettin Özdemir’in 15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra açıklamaları oldu. Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü tarihte kendisi FETÖ’nün “Emniyet imamı”ymış. Ne demiş peki (bir televizyon kanalında), “Cemaat bunu doğrudan değil de bir aracı kullanarak yaptı”. Yani “yapan”, azmettiren FETÖ’ymüş. Ayrıca, Özdemir, bu açıklamasında “Cemaat”in yaptığı bu cinayetin failliğine Ahmet Taner Kışlalı cinayetinin de “dahil” olduğunu belirtiyor.(5) Bu durumda bazı başka cinayetlerin de (örneğin, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok) failinin FETÖ olduğunu düşünmemek için “Emniyet imamı”nın dediğini duymamak gerekiyor herhalde.

1993 yılı, FETÖ’nün Emniyet’e yerleştiği, yerleşmiş olduğu yıllar.

İşte Uğur Mumcu cinayetinin perde arkasında failleri, azmettirenler. Oysa esas lazım olanlar bunlardı, bilinmesi gerekenler bunlardı, esas ortaya çıkarılması ve yakalanmasıyla cezalandırılması gerekenler bunlardı.

Cinayet, FETÖ’nün işiydi, işi ihale eden de ABD’ydi, CIA’ydı, SuperNATO’ydu.

FETÖ (Fetullah Terör Örgütü), ABD emperyalizminin kurduğu ve ona bağlı bir örgüttür. FETÖ, Gladyo’dur. FETÖ, NATO’nun bütün üye ülkelerde kurduğu gizli ve yasa dışı terör örgütünün Türkiye kolunun içindedir. 1970’li yıllardan sonra ise Türkiye Gladyosu, FETÖ’dür.

Şimdi gelelim Özdemir’in önemli açıklamasının akıbetine.

Ceyhan Mumcu “bu adamın ifadesini alın” diye başvuruyor. Böyle talep edilmesine rağmen “Emniyet imamı” Kemalettin Özdemir’in ifadesine başvurulmuyor. Bu yüzden, mahkeme bu kişinin ifadesine başvurmadığı için, dava genişletilmiyor. Suç ortakları bu durumda bellidir, ama ortaya çıkarılmıyor.

Uğur Mumcu nasıl öldürüldü, patlayıcıyla. Nasıl bir patlayıcı, C4. Nerede var, Emniyet’in deposunda. Ne olmuş onlara: “Faili Meçhul Suçlar Komisyonu Başkanı Sadık Avundukoğlu bir gün Emniyet’e” yazı yazıyor, “Emniyet’in elinde ne kadar C4 bombası olduğu”nu soruyor, “depoda bulunan C4’lerin yarısı”nın kayıp olduğu yanıtı geliyor. Kaybolanlar nerede, bilinmiyor. Nerede olduğu bilinmeyen bir C4, Uğur Mumcu’nun otomobilinde patlatılıyor.

Olasılıklar: Bu patlayıcılar “satılmış”, ya da, daha kötüsü, Emniyet’tekiler tarafından, daha doğrusu Emniyet içinden birilerince “değerlendirilmiş”.(6)

O dönemde cinayetin açıklığa kavuşturulmaması normal, gayet normal, çünkü soruşturmayı yürüten zaten FETÖ (ya da soruşturma görevlileri arasında FETÖ’cüler var). Kendini ortaya çıkaracak değil ya.

Ayıca FETÖ’ya destek olanlar az değil, FETÖ’yle birlikte hareket edenler önemli köşe başlarında.

SONUÇLAR VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Önce sonuçlar:

1) ABD, kendisine karşı olan etkin bir kişiden kurtuldu.

2) Uğur Mumcu cinayetinden sonra İslamcılar, dincilerle laikler arasında gerilim artı, sorun büyüdü, büyütüldü.

3) Milleti cepheleştirme yolunda önemli bir gelişme sağlandı.

4) Türkiye ile İran arasında düşmanlık yaratılmak istenmişti, belirli ölçüde başarıldı.

5) FETÖ, tarikatlar, yo

bazlık, Batıcılar, NATO’cular vb. kendilerine karşı olan bir engeli aşmış oldu. 6) Vb.

Bunlar çok daha artırılabilir. Ama her biri tek tek ele alındıklarında da çok önemlidirler.

Uğur Mumcu’nun öldürülmesi tarihimizin bir kara sayfasıdır. İki nedenden dolayı, bir, son derece önemli bir bağımsızlıkçı-Cumhuriyetçi kişiliğin öldürülmesinden, iki, olayın hala resmen açıklığa kavuşturulmamış olmasından.

Uğur Mumcu yaşasaydı:

• Mücadelesine daha da yüksek bir enerjiyle devam ederdi. Malzemesi artmış ve zenginleşmiş olur, yeni alanlara açılırdı.

• Gene ölüm tehditleri alırdı ama gene umursamazdı.

• Turuncu Devrimlerin ve Arap Baharlarının içyüzünü açıklardı.

• Suriye’ye karşı düşmanlık yapılmasına karşı çıkar, Şam’da Emevi Camisinde namaz kılınması hayaliyle alay ederdi.

• Ergenekon-Balyoz gibi davaların önde gelen sanıklarından biri olurdu.

• En başta komşularımızla ve bütün bölge ülkeleriyle birleşmeyi, onlarla yan yana olmayı savunurdu.

• Hendek Savaşlarını, PYK’nın ezilmesini yerinde görürdü.

• El Bap, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı gibi Silahlı Kuvvetler’imizin, PKK ve ABD’ye karşı yapılan, PKK “kantonları”nı önleyen, “Amerikan-İsrail Koridoru”nu suya düşüren harekatlarını alkışlar, vatan savunmasının yanında yer alırdı.

• PKK’ya ve ABD’nin Suriye’deki varlığına karşı yürütülen savaşa “Saray Savaşı” demez, devletin yürüttüğü bu önemli savaşı, “vatan savaşı”nı desteklerdi.

• 15 Temmuz Amerikancı FETÖ darbe girişiminin bastırılmasında en önde olur, darbe gjrişimine “kontrollu darbe” demez, FETÖ’cülerin yaptığının ABD’nin darbe girişimi olduğunu açıklardı.

• “Ermeni Sorunu” konusunda gelişmeler ve Perinçek-İsviçre Davası ile ilgili haberler Cumhuriyet gazetesinde “hem haber, ve hem de birçok köşe yazısına konu olurdu”.

• Türkiye’nin çıkışının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la ve AKP’yle olamayacağını görür ve çözüm için yapılacak şeyleri belirlerdi.

• “Türkiye gemisi”nin yolcularından biri olur, kendisine ayrılan yerde yerini alır, geminin güzergahı ile ilgili olarak da yol gösterirdi. Onun için başka bir gemi olmazdı.

• Yazdığı yazılar binlerce, araştırmaları, kitapları yüzlerce olurdu.

• Fazıl Say’ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdogan’ı konserine davet etmesini ve onun da davete icabet etmesini doğru bulur, olumlu değerlendirirdi.

• Vb.

Çünkü, Uğur Mumcu Atatürkçüydü, devrimciydi, tam bağımsızlıkçıydı, ülkesinin yanındaydı.

***

TGB, bu yıl 23-24 Ocak günlerinde bir gazetecilik okulu açtı. Böylece Uğur Mumcu’nun anısına en güzel ve en yararlı bir işi yaptığı gibi, devrimin gazeteciliğe vermesi gereken önemin bilincinde olduğunu da göstermiş oldu.

Bu okul, bir şeyi daha gösteriyor; TGB gazetecilik okulu açtı ya, gazeteciliğin öneminin farkında ya, TGB, yeni Uğur Mumcu’ların geleceğini gösteriyor.

Selam olsun bu devrimci gençliğe.

Kaynaklar ve Dipnotlar:

1-Doğu Perinçek’in çıkardığı Karınca Kararınca.

2-“Türk Sosyalizmi” başlıklı yazısı.

3-O yılın Yunus Nadi Ödülü.

4-Ceyhan Mumcu’nun açıklaması, aydinlik.com.tr, 23 Ocak 2018.

5-Ceyhan Mumcu’nun açıklaması, aynı söyleşi.

6-Emniyet’in bu konuda bir soruşturma açtığı açıklaması yapılmış, ancak sonuç kamuoyu ile paylaşılmamış. Ceyhan Mumcu’nun açıklaması, aynı söyleşi.

Bunları da sevebilirsiniz