Gramsci’yi Bugün Okumak II

Geçen yazımda Gramsci okumalarından hareketle dost ile düşmanın nasıl tanınabileceğine ve önümüzde duran sorunları nasıl tanımlanıp çözülebileceğine ilişkin bir akıl yürütme yapmıştım. Bu ay, hem sorunlarımızı hem de dost ile düşmanlarımızı daha iyi tanımak için doğru bir başlangıç noktası olduğunu, mutlaka anlaşılması gerektiğini düşündüğüm Gramsci’nin kavram ikilileri üzerinde duracağım.

Diyalektik ilişkileri, kuramının özsel bir bileşeni haline getiren Gramsci, bazı temel kavram ikilileri aracılığıyla bize toplumsal ve siyasal ilişkileri açıklamaya girişmiştir. Bu kavram ikililerinin temelinde rıza ve güç (zorlama) ikilisi bulunur. Gramsci’nin hegemonya-diktatörlük ve sivil toplum-siyasal toplum kavramları birbirleriyle ilişkili olmanın yanı sıra rıza ve zorlama üzerinden okunan kavramlardır.

Toplumsal ve siyasal ilişkilerde rıza ve güç arasındaki etkileşime yapılan vurgunun izlerini İbn Haldun’un Mukaddime’sinde ve Nicollo Machiavelli’nin Prens’inde bulmak olanaklıdır. Gramsci’nin de, en önemli düşünsel kaynaklarından birisi olan İtalyan düşünür Machiavelli’den rıza ve güç etkileşimi konusunda etkilendiği görülmektedir. Machiavelli, iyi bir hükümdarın bir yandan tebaasının rızasını edinmesi diğer yandan da tebaasının kendisinden korkmasını sağlaması gerektiğini belirtmekte; bununla birlikte hükümdarın tebaaya korku salarken, tebaanın kendisinden nefret etmesinden de kaçınması gerektiğini söylemektedir (Machiavelli, 2004, s.106). Başka bir ifadeyle, Machiavelli’nin iyi hükümdarlık formülünde rıza ve güç arasında dengeli bir ilişki oluşturulması gerektiği belirtilmektedir.

Gramsci’de rıza ve güç kavramlarının, iyi yönetimin bir zorunluluğu olmaktan çok mevcut güç ilişkilerinin çözümlenmesinde bir araç olarak kullanıldığını görüyoruz. Gramsci’nin devlet kavrayışında ve sınıfsal ilişkilere yaklaşımında rıza ve gücün diyalektik ilişkisi, merkezi bir yer tutar. Gramsci devleti bir yandan, hegemonya ve diktatörlüğün (Fontana, 2013, s.227); diğer yandan da sivil toplum ile siyasal toplumun (Gramsci, 2012, s.218) bir bileşimi olarak görür. Burada hegemonya, üstün toplumsal sınıf(lar)ın, ast toplumsal sınıfların rızasını aldığı, diktatörlük ise salt güç üzerinden ifade olunan bir egemenlik biçimini işaret eder. Dolayısıyla devlet ya da herhangi bir kurumsallaşmış iktidar yapısının rıza ve zorlamanın bir bileşimi olarak tezahür ettiği sonucuna varılabilir. Bununla birlikte Gramsci’ye göre, devletin mevcut iktidar ilişkilerini uygulama araç ve ortamları da rıza ve güç üzerinden şekillenmektedir. İktidar ilişkilerinin polis ya da ordu gücü gibi kaba kuvvete dayalı araçlar üzerinden sürdürülen kısmı siyasal toplumu yansıtırken; sendikalar, siyasal partiler, dinsel kurumlar, eğitim kurumları gibi kaba güce dayalı olmayan sivil toplum ise iktidar ilişkilerinin rıza üretmeye odaklı boyutu ile ilgilidir (Gramsci, 2010, s.288).

Bu çözümlemeyi günümüzde de kullanabilmek için iki önemli noktaya dikkat çekmek gerekmektedir. Öncelikle Gramsci’de siyasal toplumun da sivil toplumun da iktidara içkin olduğu belirtilmelidir. Dolayısıyla, Gramsci’nin siyasal toplum ve sivil toplum yaklaşımı, günümüzde özellikle sivil topluma yüklenen anlamdan belirli bir biçimde farklılaşmaktadır. Günümüzde sivil toplum denildiğinde, pek çok kişinin aklına doğrudan halk gücü gelmektedir. Gramsci’de ise sivil toplum, iktidarın rıza üretmeye odaklanan boyutunu temsil eder. Bununla birlikte, sivil toplumu oluşturan eğitim kurumları, din kurumları, siyasal partiler gibi kurumlar geniş halk kitlelerinin düşün yapılarını şekillendirmekte ve üst yapının – ideolojinin – oluşturulmasında, yeniden üretilmesinde belirleyici role sahip olmaktadır. Günümüzde sivil toplumdan anlaşılan halk gücü kavramıyla, Gramsci’nin sivil toplumu arasındaki ilişki tam da bu noktadır. Yönetenin, yönetilenle ilişkisinin niteliğini belirlemede sivil toplum etkilidir. Buradan hareketle, sivil toplum hükümet etme eylemiyle doğrudan ilişkili olmama anlamında hükümet dışı bir kavram ise de, iktidara içkin bir kavramdır.

Üzerinde durulması gereken ikinci önemli konu ise, Gramsci’nin yukarıda belirtilen kavram ikililerinin her birisinin içerisinde benzer bir rıza-zorlama diyalektiğine yer vermiş olmasıdır. Örneğin Gramsci, bir yandan devleti, zorlamayı temsilen diktatörlük ve rızayı temsilen hegemonyanın bir bileşimi olarak ele alırken; hegemonyayı da zorlama ve rızayı aynı anda içerisinde barındıran bir kavram olarak ele almıştır. Dolayısıyla, her zor ögesinin içerisinde rıza; her rıza ögesinin içerisinde de zorlama bulunmaktadır. Siyasal ilişkilerin ve iktidar ilişkilerinin niteliğinin belirlenmesinde, hangi ögenin, rızanın mı zorlamanın mı ön plana çıktığının çözümlenmesi gerekmektedir.

Gramsci’nin rıza ve zorlamaya dayanarak kurguladığı kavramsal ikililerinden hareketle günümüzdeki siyasal ve toplumsal ilişkilere yönelik ne gibi sonuçlar çıkarılabilir? Belirli bir iktidar yapısının nasıl sürdürüldüğünün anlaşılmasında rıza ve zorlama diyalektiğinin önemli bir rolü olduğu söylenebilir. Her iktidar yapısının rıza üreten ve zorlamaya dayanan boyutları olduğunu göz önünde bulundurmak, o iktidarı göründüğünden daha derinlemesine incelemeyi gerektirmektedir. Verili bir iktidar odağına karşı mücadele etmek, iktidardaki aktörlerin kimlerin rızasını, hangi araçlarla kazandığının; kimleri hangi araçlarla baskıladığının iyi saptanmasını gerektirmektedir. Bu sürecin iktidarın sürdürülmesinde ya da sekteye uğratılmasında dost ve düşmanın belirlenmesi ve sorunun tanımlanmasıyla da yakından ilişkili olduğu ortadadır. Bu saptamanın birkaç somut yararı olacaktır:

(i) Sivil toplum araçları ve süreçleri üzerinden iktidara rıza gösteren ve bu rızayı sivil toplumla ilişki halinde iktidara aktaran toplumsal ögeler hükümet etme eyleminin dışında olabilseler de iktidarın somut birer parçalarıdır. Dolayısıyla, iktidarla mücadele aynı zamanda bu rızaya dayalı etkileşimle mücadele anlamına gelecektir. Bu mücadelenin sağlıklı sürdürülmesi, bu araç ile süreçlerin anlaşılmasıyla olanaklı olacaktır. (ii) Belirli bir iktidar odağına karşı mücadelede, o iktidar odağının baskıladığı toplumsal aktörler potansiyel müttefiklerdir. Bu ittifak ilişkisi, yalnızca belirli bir iktidar odağına karşıtlık zemininde sürdürülebileceği gibi geleceğin inşasında daha derin ittifaklara da gebe olabilir. (iii) İktidarın rıza edinmesinde, baskılanan toplumsal ögelerin rolünün ne olduğu saptanabilecektir. Bazı toplumsal ögelerin ya da bazı siyasal eylemlerin baskılanması, diğer toplumsal ögelerin iktidara rıza göstermesinde önemli bir etkense, dengelerin çok daha hassas biçimde ele alınması; rıza gösteren ve baskılanan toplumsal grupların çıkarlarının ince biçimde hesaplanması gerekir.

(iv) Baskılanan toplumsal aktörlerle, rıza gösteren toplumsal aktörlerin somut çıkarları arasında ortak çıkarların bulunduğu durumlarda bu aktörler arasında bağlar oluşturmak, iktidara gösterilen rızanın aşınmasına ve iktidarın sekteye uğratılmasına katkı koyacaktır. (v) Verili bir iktidar odağına karşı mücadele etmek, rıza sağlama ve baskılama süreçlerinde kullanılan maddi, düşünsel ve kurumsal araçlar iyi çözümlemeyi gerektirmektedir. Çünkü bu türden bir çözümleme yalnız durum saptamasında değil, hangi araçlarla iktidarla mücadele edileceğinin belirlenmesinde de önemli bir role sahip olacaktır. İktidarın rıza mekanizmalarının kırılması ve baskılanan toplumsal aktörler arasında, maddi, düşünsel, kurumsal düzlemde ortak paydalar oluşturulması bir iktidar alternatifi kurgulanması, siyasal mücadelenin en can alıcı aşamalarındandır.

Önümüzdeki ay ele alacağım tarihsel bloklar ve mevzi savaşı-cephe savaşı gibi Gramscici mücadele yöntemleriyle, bir yandan rıza ve zorlama düzeneklerinin daha iyi anlaşılmasında diğer yandan da alternatif iktidar odağı oluşturmanın siyasal mücadeledeki öneminin daha iyi kavranmasında yararlı olacağını düşünüyorum.

Kaynaklar

Fontana, Benedetto (2013). Hegemonya ve İktidar: Gramsci ve Machiavelli Arasındaki İlişki Üzerine, İstanbul: Kalkedon Yayınları, 2013.

Gramsci, Antonio (2010), Gramsci Kitabı Seçme Yazılar 1916-1935, David Forgacs (hzl.), İbrahim Yıldız (çev.), Ankara: Dipnot Yayınları.

Gramsci, Antonio (2012). Hapishane Defterleri, 3. Cilt, Joseph A. Buttigieg (Ed.), Barış Baysal (çev.), İstanbul: Kalkedon Yayınları.

Machiavelli, Nicollo (2004). Prens, Nazım Güvenç (çev.), 4. Basım, İstanbul: Anahtar Kitaplar Yayınevi.

Bunları da sevebilirsiniz