Günümüzü anlama açısından Cumhuriyetin başındaki tarımın görünümünü ve bu olumsuz durumu değiştirmek için Cumhuriyet’in kurucu ideolojisinde egemen rol oynayan Mustafa Kemal Atatürk’ün tarım politikasını ve eylemlerini kısaca anımsamakta yarar var.
1923’de Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman toplam 13,6 milyon nüfusun 10,3 milyonu kırsal kesimde yaşıyordu. Eğitimsiz Türk köylüsü, en ilkel araçlarla tarım yapıyordu.
1927 sayımına göre, ülkede 1 milyon 187 bin karasabana karşılık, büyük çoğunluğu dört yıllık Cumhuriyet döneminde dağıtılan 211 bin demir pulluk vardı.
Gübre kullanımı ve zararlılarla mücadele neredeyse bilinmiyordu. Nadas egemendi. Tahıl ekimi, elle yapılıyordu.
Osmanlı Devleti’nin toprak dağılımı açısından bıraktığı miras da olumsuzdu. Bu miras, adaletsiz toprak dağılımı özelliğindeydi. Ailelerin yüzde 5’i toprakların yüzde 65’ine, yüzde 95’isi ise toprağın yüzde 35’ine sahipti.
Buna bağlı olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde feodalitenin, Batı Anadolu’da ise büyük çiftlik sahipliğinin egemenliği gözlenmekteydi. Köylüler ise neredeyse boğaz tokluğuna çalışıyorlardı. Buralarda ağa, aynı zamanda devletti.
Toprakların azına sahip ancak çok sayıda küçük köylü işletmeleri olarak anılan işletmeler ise asgari geçim geliri bile elde edemiyorlardı. Köylülerin bir bölümü de topraksızdı. Az topraklı ve topraksız köylülerin bir kesimi de büyük çiftlik sahiplerinin yanında ortakçılık ya da kiracılık yapıyorlardı.
Kısaca şu söylenebilir; Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan köylüler, boğaz tokluğuna çalışan, gelecekleri belirsiz, eğitim ve sağlık hizmetleri olamayan yığınlardı.
Bu yazımızda Atatürk’ün “Köylülere Toprak Dağıtılması ya da Toprak Devrimi ile Çiftçilerin Örgütlenmesi ve Kooperatifleşme” konularındaki tarım politikası ve eylemleri üzerinde durulacak.
Köylülere Toprak Dağıtılması Ya Da Toprak Devrimi
Atatürk’ün, TBMM Açış Konuşmaları’nda üzerinde durduğu konuların başında köylülerin topraklandırılması geliyordu :
“Şark vilayetlerimizin bir kısmında ihdas edilen umumi müfettişlik isabetli ve faydalı olmuştur. Cumhuriyet kanunlarının emniyetle sığınılacak yegane yer olduğunun anlaşılması bu havalide huzur ve inkişaf için esaslı bir mebdeydir. Yeni faaliyet devremizde gerek bu havalide gerek memleketin diğer kısımlarında toprağı olmayan çiftçilere toprak tedarik etmek meselesiyle ehemmiyetli olarak iştigal buyuracaksınız” (1 Kasım 1928, TBMM Açış Konuşması).
“Çiftçiye arazi vermek de hükümetin mütemadiyen takip etmesi lazım gelen bir keyfiyettir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek, memleketin istihsalatını zenginleştirecek başlıca çarelerdendir” (1 Kasım 1929, TBMM Açış Konuşması).
“Toprak Kanunu’nun bir neticeye varmasını Kamutay’ın yüksek hizmetlerinden beklerim. Her Türk çiftçisi ailesinin, geçinebileceği ve çalışacağı toprağa malik olması, behemehal lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve iman bu esastadır “ (1Kasım 1936, TBMM Açış Konuşması).
“Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilecek toprağın, hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir maliyet alması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgesinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınıflamak lazımdır (1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması).
Atatürk’ün yönlendirmesiyle, kuruluş yıllarında köylüleri toprak sahibi yapmaya yönelik kimi kanunlar kabul edildi. Bu bağlamda da topraksız ve az topraklı köylülerin bir kesimine toprak dağıtıldığı biliniyor. 1925 Bütçe Yasası’yla yetki alan hükümet, daha önce çıkarılan 716 sayılı yasaya dayanarak göçmenlere ve topraksız köylülerin kimilerine toprak dağıttı. Bu bağlamda Ziraat Bankası da kullanıldı. Örneğin Ankara’da 7 bin dönümlük bir çiftlik satın alındı ve 89 köylü ailesine dağıtıldı. Köylüleri toprak sahibi yapmak için ayrıca 1924 Anayasası’nın 74. maddesine 1937’de çıkarılan bu yasa ile bir fıkra eklendi. Fıkra’da “Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve Osmanlı Devleti tarafından idare etmek için istimlak olunacak arazi ve ormanların istimlak bedelleri ve bu bedellerin tediyesi sureti mahsus kanunlarla tayin olunur” yazıldı.
Atatürk’ün ölümünden sonra, 2.Paylaşım Savaşı’nın da getirdikleri olumsuzluklar eklenince çiftçiyi topraklandırma konusu, neredeyse 1945 yılına kadar askıda kaldı. 1945 tarihinde, Atatürk’ün söylevleri doğrultusunda 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabul edildi.
Yasa, büyük toprak sahiplerinin topraklarının kamu mülkiyetine geçirilmesini, bunların bir kesimini topraksız ve az topraklı köylülere dağıtılmasını ve kırsal bölgelerde köklü değişiklikleri içeriyordu.
Ancak bu yasa uygulanamadı. Siyasete ve ekonomiye egemen olan büyük toprak sahipleri, toprak ağaları, aşiret reisleri ve şeyhler kanunun uygulanmasını engellediler.
Çiftçilerin Örgütlenmesi ve Kooperatifleşmesi
Atatürk, 1920’den ölümüne kadar geçen süreç içersinde Türk kooperatifçilik hareketine de önderlik yapmıştır. Bu bağlamda, özellikle çiftçilerin kooperatifleşmesi konularında konuşmalar yaptığı, yasaların çıkarılmasında egemen rol oynadığı bilinmektedir. Atatürk bunlarla da yetinmemiş, eylemiyle de kooperatifleşme hareketine katkıda bulunmuştur. Örneğin iki kooperatifin kurucu ortağı olmuştur. Bunlardan biri, tarımsal amaçlı bir kooperatif olan Tarım Kredi Kooperatifi’dir. Diğeri ise, Ankara Memurları Tüketim Kooperatifi’dir. Atatürk’ün kooperatifleşme konusunda şunları söylemişti:
“Ben de çiftçi olduğumdan biliyorum, makinesiz ziraat yapılmaz, el emeği güçtür, Birleşiniz. Böylece makine alınız” (24 Ağustos, 1925 Kastamonu).
“Bu sene zirai kooperatif teşkilatına başlanmış olması, bilhassa memnuniyetimize mucip oluyor. Bu kooperatifleri memleketin her tarafına teşmil etmeyi ziyadesiyle iltizam ediyoruz” (1 Kasım 1929, TBMM açış konuşması).
“Mesela; Kooperatifler. Şurada burada halk ya da münevverlerin teşebbüsü ile fiili sahasına geçen kıymetli hasılalar görülmektedir. Hükümetimizin de bu gibi teşebbüsleri takviye etmesi lazımdır. Hükümeti Cumhuriyet bu lüzumu tabii idrak etmektedir” (27 Ocak 1931, İzmir Halk Fırkası Kongresi).
“Kanaatim odur ki, muhakkak suretle birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zeka ve maharetleri birleştirmek demektir. … Müstahsillerin birleşmesinden şahsi menfaatlerini haleldar olacağını düşünenler tabii şikayet edeceklerdir. (1 Şubat 1931, İzmir Ticaret Odası).
“Kooperatif teşkilatı, her yerde sevilmiştir. Kredi ve satış için olduğu gibi istihsal vasıtalarını öğretip kullandırmak için de kooperatiflerde istifayı mümkün görüyoruz.” (1 Kasım 1936, TBMM Açış Konuşması).
“Köyde ve yakın köylerde müşterek harman makinalarını kullandırma köylülerin ayrılamayacağı bir adet haline getirilmelidir. Ziraai sanayi bilhassa üzerinde meşgul olacağımız mevzu olacaktır. Bu arada sütçülüğe, süt sanayine önem vermekteyiz. Sırasıyla; şehir ve kasabalarımızın temiz ve ucuz süt mamulatı ihtiyacını temin edecek fabrikalar tesisinse ve bununla ahenkli bir surette köylerdeki sütleri kıymetlendirecek ve satışı kolaylaştıracak kooperatifler teşkiline çalışılacaktır” (1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması).
Atatürk döneminde çiftçilerin örgütlenmesi ve kooperatifleşmesi doğrultusunda çıkarılan yasaların kimileri ise şunlardı;
“1924 yılında Zirai Birlikler Kanunu çıkarılmıştır. Aynı yıl, kooperatiflerin ticari şirketlerden sayılmasına ilişkin fıkra, Ticareti Beriye Kanunu’na eklenmişti.
1925 yılında tüketim kooperatifçiliğiyle ilgili yasal bir düzenleme yapılmıştı.
1926 da 856 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda kooperatiflerin diğer şirketler arsında yer almasına ilişkin bir değişiklik gerçekleştirilmişti.
1929 yılında ise Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu kabul edilmişti.
Daha sonra 1935 yılında da, 2834 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Kanunu ile 2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu çıkarılmıştı.
Atatürk, kurucusu olduğu Cumhuriyet Halk Partisi Programları’na da kooperatifçilik konularında maddeler koydurmuştu.
Örneğin, 1931 tarihindeki CHP 3. Büyük Kongresi’nde resmi programın iktisat bölümünün 4. maddesinde “Çiftçimizi kredi ve istihsal kooperatifleri gibi iktisadi teşekküllere mazhar etmek ve teşekkülleri terakki ve tekamül ettirmek gayedir” denilmekteydi.
Yine, 1935 yılında yapılan CHP 4. Büyük Kongresi’nde kooperatifçilikle ilgili 10. madde şöyle kabul edilmişti; “Partimiz, kooperatifçiliği ana prensiplerinden sayar. Kredi kooperatifleri ile toprak ürünlerinin hakiki değerlerinden üretmelerini faydalandıracak olan satış kooperatiflerinin kurulmasına ve çoğaltılmasına önem vermekteyiz. Türkiye Tarım Bankası, tarım kooperatiflerinin ana bankasıdır”.
Atatürk, kooperatifçilik konularında çalışma yapmak üzere bir derneğin kurulmasını da gerçekleştirmişti. 1931 yılında İstanbul Üniversitesi’ne bağlı Türk Kooperatifçiliği Derneğini” kurdurmuştu. Bu dernek daha sonra Ankara’ya taşınmış ve halen “Türk Kooperatifçilik Kurumu “ olarak varlığını sürdürmektedir.