Bak yine o yaramaz çocuk, kaç yıl geçti aradan hala aynı haytalığında, durmuyor yerinde. O kadar da kızardım ona bu kadar aksi olma diye, şimdi yine insanları ağlattığını görüyorum. Hiç düşünmezsin değil mi insanları, hep sen olacaksın önde, senin şu dik kafalılığın yok mu hep başına iş açtı zaten. Ne vardı yani şimdi ölecek daha seninle çok işimiz vardı. Oyunlar oynayacaktık, ben satrançta seni yenecektim, sen yeni filmler çekecektin, ödüller kazanacaktın ve ben seni yine sinirlendirecektim. İş mi bu şimdi, ölecek zaman mıydı? Ne oldu karşı gelemedin ölüme değil mi, dik kafalılığın işe yaramadı. Nerede başlamıştı hikayemiz seninle?
1 Ocak 1929 yılıydı. Soğuk bir gündü, ocak ayı her zaman sert geçer zaten. Her şeye inat çığlığı basmıştın doğar doğmaz. Senin için bu nasıl çocuk böyle dediklerini şu an gibi hatırlıyorum. Zavallı anacığın seni kucağına alacak diye ne çok bağırmış, acı çekmiş, ağlamıştı. Gelmen ailene umut oldu, Çanakkale’ye olduğu gibi. Elbette başarılı olacaktın, elbette asi olacak kendi bildiğini yapacaktın. Sen kan ile sulanmış topraklardan doğmuştun. Sen de Çanakkale gibi geçilmez olacaktın, öyle de oldun hep bildiğini okudun. Sen doğmadan 15 yıl önce bu Çanakkale bilmem kaç milletinin birbiriyle savaştığı yerdi, toprağa ekin ekmedik yıllarca biz torağa insan cesetleri ektik. Ondandır asi ruhun, sorunlara farklı bir gözle bakman. Sende kefensiz cennet yolcularının cesareti var. Sen bağır çağır doğdun o nasıl bir doğum çocuk insan o kadar ağlar mı hiç, ölümün gibi herkesi topaldın yine. Anan sana Metin adını verdi Metin Erksan. Büyük üstad olacaktın vesellam, adının tüm Türkiye tarafından duyulacağını o ağlamandan anlamalıydım. Çanakkale’ye hoşgelmiştin ama pek fazla duramadın oralarda. Topladı ailen bavulu, ver elini İstanbul.
Okula ilk başladığın gün ne de heyecanlıydın, İstanbul’un sokaklarına sığamıştı mutluluğun da atmosfer dışına taşınmıştı. Gülüşlerin de ağlaman gibi milleti toplardı başına. Ağız dolusu ağlayıp ağız dolusu gülmekti seninki. Zamanla büyüdün, bedenin gibi duyguların da büyüdü, yanlış giden, yolunda olmayan şeyler vardı ve sen bunları fark etmeye başladın. Hatırlıyor musun sen de benim gibi lise yıllarını? Hangi liseydi? Pertevniyal Lisesi’ne başladın. Sanatçı ruhunu orada keşfetmiştin. Sonra üniversite kapısı aralandı sana, tam ruhuna uygun bir üniversite ve bir bölüm; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü. Şimdi orada okuyan öğrenciler şanslarının farkında mıdırlar acaba? Bir zamanlar senin geçtiğin sıralarda şimdi olduklarını bilselerdi nasıl da gurur duyarlardı kendileriyle. Sanatçı ruhun burada olgunlaştı. Sen değil miydin daha öğrenciyken 1950 yılında Yusuf Ziya Ortaç’ın “Binnaz” adlı oyununu senaryolaştırıp sinemaya kazandıran? Böylece beyaz perdeyle de tanışma fırsatın olmuştu. Tabi bundan öncesi de vardı, daha lisedeydin “Kamera” takma adıyla filmleri eleştirip, sinema yazıları yazardın. Yazarlığa da böyle başlamıştın. Unuttum sanıyorsun ama yanılıyorsun, sana dair her şey bende saklı, her şey benliğimde. Sen doğduğunda ben var oldum ve sen ile yok olacağım. İlk filmin “Aşık Veysel’in Hayatı”ydı (1952), hatta burada rejisörlük yapmıştın.
Türkiye’de ilk toplumsal gerçekçi filmi sen yönettin. Toplumun eksik yanlarını, olumsuz yönlerini üç gencin omuzlarına yükledin. (GECELERİN ÖTESİ- 1960) Entellektüel kişiliğin ve her zaman bildiğini okumanla tanındın. Sinema senin için sadece ticari bir getirisi olan materyal olmadı, estetik kaygısını her zaman taşıdın daha güzelini nasıl yaparım düşüncesindeydin. Görüyorsun ya seni senden daha iyi tanıyorum. Anlatacaklarım bu kadar değil elbette. Türkiye’nin ilk “auteur” yönetmenlerindendin. Yenilikleri severdin, üstelik yaptığın yeniliklerin üzerine koyup zirveye çıkmak isterdin her zaman. Yaptığın filmle Türkiye ilk defa yurt dışında sinema alanında büyük bir ödüle sahip oldu (SUSUZ YAZ-1963). Filmin Türk toplumunu yanlış tanıttığını düşünen bazı kimseler tarafından sansüre uğradı, sen ona rağmen pes etmemiştin ve hakkın olanı almıştı (Berlin Film Festivali- Altın Ayı Ödülü).
Toplumun aksayan yönlerini reel bir gözle gördüğün ve başarılı analizler yaptığın için 1965 seçimlerinde İşçi Partisi İstanbul Milletvekili adayı oldun. 12 Mart yönetiminde hapse giren yönetmenler arasında elbette sen de vardın. Sensiz olması zaten düşünülemezdi.
Şimdi onca maceradan sonra öldün, sen kış çocuğusun, çocuk yaz ayında ölmek ne demek, yakıştı mı sana? (6 Ağustos 2012) Ben senin gölgen, şimdi seninle yokluğunla yok oluyorum. Sen var olmadan ben vardım ve şimdi ben de senin yokluğunda yok oluyorum.
ESERLERİ
Yönetmenlik Yaptığı Filmler:
1952- Karanlık Dünya/Aşık Veysel’in Hayatı
1954-Beyaz Cehennem/ Cingöz Recai
1955- Yol Palas Cinayeti
1956- Ölmüş Bir Kadının Evrakı Metrukesi
1958- Dokuz Dağın Efesi
1959- Hicran Yaylası
1960- Gecelerin Ötesi
1960- Şoför Nebahat
1961- Mahalle Arkadaşları
1961- Oy Farfara Farfara
1962- Sahte Nikah
1963- Yılanların Öcü
1962- Acı Hayat
1962- Çifte Kumrular
1964- İstanbul Kaldırımları
1964- Suçlular Aramızda
1964- Susuz Yaz
1965- Sevmek Zamanı
1966- Ölmeyen Aşk
1967-Ayrılsak da Beraberiz
1968- Kuyu
1969- İki Günahsız Kız (İki Hikayeli Film)
1969- Ateşli Çingene
1969- Dağlar Kızı Reyhan
1970- Sevenler Ölmez
1970- Eyvah
1971- Hicran
1971- Makber
1971-Ferdie
1972- Keloğlan’la Can Kız
1972- Sürreya
1973- Bir İntihar
1973- Geçmiş Zaman Elbiseleri
1973- Hanende Melek
1973- Müthiş Bir Tren
1973- Sazlık
1973- Dağdan İnme
1974- Şeytan
1976- İntikam Meleği/Kadın Hamlet
1977- Sensiz Yaşayamam
1982- Preveze Öncesi
Ödülleri
1961- Türk Filmleri Yarışması, Gecelerin Ötesi, En İyi Senaryo
1964- Berlin Film Festivali, En İyi Film
1965- İzmir Enternasyonal Fuarı 1. Film Şenliği, Suçlular Aramızda, En İyi Yönetmen
1969- 1. Adana Altın Koza Film Şenliği, Kuyu, En İyi Yönetmen
1987-24. Antalya Film Şenliği, Kuyu, Onur Ödülü
Kitapları
Atatürk Filmi
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Avrupa Birliği Üyesi Olmak Hakkı ve İsteğinin Tarihsel Kaynakları
Mare Nostrum (Bizim Deniz-Yunan Sorunu) (1)
Kaynaklar:
1- www.biyografi.net.tr (E.T. 25.09.2018// 23:28)