Türkiye’ye Doğru İklim Göçü Üzerine

15 Mart 2011’de başlayan ve Türkiye’nin en büyük mülteci krizi olan Suriye İç Savaşı hala sürüyor. Bir halk ayaklanmasıyla başlayan iç savaşın sebeplerini araştırırken, ABD’nin iklim değişikliği sözcüsü sayılan ve ABD’nin eski başkan yardımcılarından olan Al Gore’un savaşın olası sebepleri hakkındaki iddialarıyla karşılaştım. Gore, iklim değişikliğinin köyden kente göçte ve akabinde halk ayaklanmasında büyük rol oynadığını düşünüyor. Savaştan önceki beş yılda Suriye’nin kırsal kesimindeki tarlaların 60%’ının yok olduğu, canlı hayvanların ise 80%’inin telef olduğunu iddia ediyor. Bunun akabinde halk şehre göç ediyor ve burada da Irak’taki savaştan kaçan insanlarla karşılaşıyorlar. Al Gore’un araştırmalarına göre Suriye İç Savaşı öncesi yaşanan kuraklık, Ortadoğu tarihinin en kötüsü. (1) Bunlara ek olarak, Wikileaks’de yayınlanan belgelerdeki devlet yazışmalarına göre Suriye hükümeti de ayaklanmanın kaçınılmaz olduğunun farkına varmış. Bahsi geçen iddialar savaşın yegâne sebebi değil. Ancak, kuraklık sebebiyle bitme noktasına gelen tarımsal üretimin oluşturduğu işsizliğin köyden kente göçü tetiklediğine kesin gözüyle bakılıyor. Bu çerçevede iklim değişikliğinin kuvvetlendirdiği kuraklığın Suriye İç Savaşı’nı başlatan ayaklanmada büyük bir rol oynadığını söylemek hatalı bir çıkarım olmayacaktır.

Ekolojik mülteci kavramı sözlüklere çok önceden girmişti. “Ekolojik mülteci”, kuraklık, kıtlık, çölleşme, sel baskını, deprem, tsunami gibi ani veya uzun süreli çevresel felaketlerin yaşamlarını, ekolojilerini veya ekonomilerini tehlike altında bıraktığı ve bu nedenle yaşadıkları toprakları terk etmek zorunda kalan insanları tanımlamak için kullanılıyor. Kısacası ekolojik mülteciler, hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları doğal kaynaklar yok olduğu veya büyük ölçüde zarar gördüğü için başka bir bölgeye veya ülkeye sığınmak zorunda kalan insanlar olarak tanımlanıyor. İlk defa 1976 yılında Lester Brown’ın bir makalesinde telaffuz edilen ekolojik mülteci kavramının kesin bir tanımı halen yapılmış değil. “İklim göçmeni”, “iklim değişikliği mültecisi”, “felaket mültecisi”, “ekomülteci” veya “çevresel mülteci” gibi kavramlar da ekolojik mültecileri tanımlamakta kullanılıyor. (2)

İsveç’te bulunan düşünce kuruluşu FORES bünyesinde hazırlanan ‘İklim Mültecileri; bilim, insanlar, yasalar ve gelecek’ başlıklı rapora göre göre 200 milyon kişinin çoğu Afrika, Doğu ve Güney Asya ve Latin Amerika’daki ülkelerinden ayrılmak zorunda kalacak. Göçler en çok Avrupa’ya ve Türkiye gibi Akdeniz’e kıyısı bulunan ülkelere yapılacak. Hatırlatmakta fayda var, iklim değişikliği ile birlikte şu an ılıman ve sıcak olan ülkelerde sıcaklık yaşam için tehlike arz edecek seviyelere çıkacak iken; şu an soğuk olarak nitelendirilecek Rusya ve İskandinavya ise ılımanlaşacaktır. Bu yeni yaşanılabilir alanlar tarım ve hayvancılığı pozitif yönde etkileyecek ve insanları bu hayati faaliyetlere yakın olmaya iterek göçü kaçınılmaz hale getirecektir. Şu an tarımsal olarak verimli arazilerde ise aşırı sıcaklar sebebiyle tarımsal verimliliğin düşeceği öngörülmektedir. Aç bir dünya oldukça tehlikelidir: aç insanlar ya ayaklanır, ya göç ederler ya da ölürler. Araştırmada, İsveç, Norveç ve Rusya gibi kuzeyde yer alan ülkelerde iklim değişikliğinin önemli oranda ürün artışına sebep olacağı öngörülüyor. Bu artış, yüzde 25’e kadar yükselebilecek. Suriye’de 2008-2011 yıllarında yaşanan aşırı kuraklığın da başta Türkiye olmak üzere Avrupa ve çevre ülkelere yönelen mülteci akınına sebep olduğunun bilim çevrelerince yaygın olarak kabul gördüğüne dikkat çekiliyor. 2050 yılı itibarıyla mülteci olması beklenen kişilerin de öncelikle Akdeniz kıyısındaki ülkelere ve Avrupa’ya akın etmesi bekleniyor. (3)

Mülteci kavramını tanımlayan, Birleşmiş Milletler 1951 Mülteciler Sözleşmesi, mülteciyi “ırkı, sosyal aidiyeti, dini ya da politik görüşü sebebiyle hayatı tehlikede olan kişiler” olarak tanımlıyor. Bu sözleşmenin iklim mültecilerini kavrayacak şekilde güncellenmesi gerekiyor. Özellikle Türkiye gibi “tehdit” altındaki bir ülkenin bu konuda yapıcı bir faaliyeti bulunmuyor. İnsan kaynaklı iklim değişikliği, sanayileşmiş ülkelerin salınımları sebebiyle oluşuyor. Ekolojik mültecilerin sebebi olan bu ülkeler ise bu konuda da sorumluluk almaktan oldukça uzaklar.

Başvurular:

1- https://www.cnbc.com/2017/03/23/trump-may-decide-not-to-pull-the-us-out-of-paris-agreement-al-gore.html

2- http://ekoiq.com/yasamak-icin-kacanlar-ekolojik-multeciler/

3- https://www.birgun.net/haber-detay/iklim-multeciligi-200-milyon-kisi-ulkelerini-terk-edecek-189438.html

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın