Doğaya saldırı, artık vicdanları sızlatıyor.
AKP iktidarında cumhuriyetin varlıkları, fabrikalar, İşletmeler, tek tek satıldı.
Ülkenin ve Halkın geleceği adeta yağmalandı.
En son şeker fabrikalarını satışa çıkardılar.
Özal döneminde başlatılan özelleştirme yağması bu iktidarla birlikte akıl almaz boyutlara ulaştı. Şeker pancarı yerine yapay şuruplara pazar açarak Yabancı küresel şirketlerin eline bırakılan halk sağlığı, toplumun geleceğini karartıyor.
Sata sata tükettiler.
Güzelim dağlarımızı, ovalarımızı, tarım alanlarını, gölleri, denizleri, kıyılarımızı imara açan, HES’ler, RES’lerle kirleten, maden şirketleriyle doğayı delik deşik eden, İstanbul kanal benzeri çılgın ve saçma projelerle çevreyi yok edenler, durmak, doymak bilmiyor..,
Termik santrallerle kuşatma altındayız, zehir soluyoruz.
* * *
Şimdi sırada dünyanın eşsiz benzersiz güzelliği, Gökova Körfez’i var.
Özal bu cennet coğrafyanın bağrını termik santralle hançerlemişti. Şimdi bunlar bölgedeki SİT alanlarının üçte birini imara açıyor.
Bu nasıl gözü karanlıktır, nasıl acımasızlıktır.
Herhangi bir düşünce, anlayış, insan bu doğa katliamını nasıl yapar ?
İnşaat, inşaat ülkeyi betona gömdüler.
Sevgili Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’i, usta denizci Sadun Boro’yu, Saynur Gelendost’u, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu’nu anımsıyorum.
Mavi yolculuk emekçileri ömürlerini verdiler bu uğurda.
Bu coğrafyayı korumak İçin çabaları, emekleri , direnişleri unutulur mu?
Bakın Sadun Ağabey ne demişti:
“ Dünyayı gezdim, Gökova gibi bir yer, görmedim…”
Sadun Ağabeyin izinde, Dünyayı yelkenli tekneleriyle dolaşan diğer Türkler de Gökova’nın eşsiz, benzersiz olduğunu söylemişlerdi …
***
Peki ne yapmalı, bu gelişmelere seyirci kalınabilir mi?
Karaburun Saipaltı’nda, denize yaklaşık yirmi metre uzaklıkta, çıplak kayalıkların arasında tek bir ağaç var.
Cumhuriyet’ten eski, asırlık bir ardıç ağacı…
Çevresinde ot bile yok.
Yıllardır dalgalara, lodosa, poyraza, tuzlu suya, dayanılmaz koşullara tek başına direniyor.
Özellikle sıkıldığımda, yalnızlaştığımda balıkçı barınağına uzanır ona bakarım, düşünürüm, konuşurum…
O ayakta duruşu, direnişi, mücadelesi ne kadar da anlamlı.
Varlığı, yaşam dersi gibi. Tutun hayata der gibi…
Direnmeli, başka çare yok…