Palm (Hurma) Yağı Üretiminin Perde Arkası

Palmiye yağının çok yönlü endüstriyel kullanımının keşfedilmesi ardından bu hammaddenin üretimi son yıllarda bir patlama yaptı. Bu patlama sürpriz de sayılmazdı; palmiye yağından üretilen yan ürünler gıdada ve temizlik maddesinde kullanılabiliyor hatta aracınızın deposundaki yakıtın bile bir bölümünü oluşturabiliyor. Bir iddiaya göre palm yağı, tüm tüketim malzemelerinin 50%’sinde kullanılıyor (1) ve son yirmi yılda dörde katlanarak oluşan günümüz talebinin 2030 yılına kadar ikiye katlanacağı öngörülüyor. Palm yağının çok büyük bir bölümü bu bitkiyi üretmek için iklimin uygun olduğu Malezya ve Endonezya’da üretilmektedir. Peki, ormansızlaştırma, iklim değişikliği sorununun derinleşmesi ve vahşi hayvanların soylarının tükenmesi ile doğrudan ilişkili olan bu büyüme nasıl gerçekleşmektedir?



Palmiye ağacı, yılda üç kereye kadar yüksek kalorili palm (hurma) meyvesini mahsul verebilen ve en verimli olarak tropikal yağmur ormanı ikliminde yetiştirilebilen endüstriyel bir bitkidir. Geçtiğimiz yirmi yılda öncelikle Endonezya ve Malezya bölgesinde gittikçe daha büyük ölçeklerde üretilen palmiyeler, kesilen yağmur ormanlarındaki endemik tabiatın yerini almaktadır. Endüstriyel amaçlar uğruna yağmur ormanları kesilmekte, kesim işleminin zor olduğu sarp arazilerde ise ağaçlar yakılmakta ve yerlerine palm yağı üretmek amacıyla palmiye ağaçları dikilmektedir. Yerliler bu acımasız tekniği “slash and burn” yani “kes ve yak” diye adlandırmaktadır. Endonezya’nın 2014 yılı itibari ile 840 bin hektar yağmur ormanını palm yağı üretmek adına kaybettiği hesaplanmaktadır. (2) Bu kesim ve yakım işlemi sırasında bitkilerin gövdesinde tutulan karbon dünya atmosferine karışmakta ve binlerce ton kömürün yakılmasına eş değer bir salınım oluşmaktadır. Bu yetmiyormuş gibi, dünyanın yüzyıllardır havaya karışmamış karbonunu tutan turbalık alanlar da palmiye ağaçlarına yer açmak için yakılmakta ve tuttukları karbon ve diğer zehirli gazlar atmosfere karıştırılmaktadır. Karbonca zengin turbalıkların yakılması ile çıkan zehirli gazların şimdiden bölgedeki kanser vakalarını arttırdığı gözlemlenmektedir. (3)


Palm yağı üretiminin çevresel yıkımı bununla kalmamaktadır. Bir çalışma, bölgedeki doğal arazinin endüstriyel kullanım için dönüşümü sırasında doğal hayatın 85%’inin yok olacağını öngörmektedir. (4) Dünyanın başka hiçbir yerinde bulunmayan 200 tür memeliye ve yaklaşık 500 tür kuşa ev sahipliği yapan Sumatra’da doğal hayat çok hızlı bir şekilde yok olmaktadır. (5) Bölgedeki orangutanları doğal yaşam alanlarının %90’ı son yirmi yılda palm yağı üretimi sebebiyle yok edilmiştir. (6) Sumatra fili, Sumatra gergedanı, Sumatra kaplanı gibi endemik hayvan türlerinin de “nesli kritik olarak tehlikede” şeklinde tanımlandığını söylememiz gerekiyor.



Bölgedeki yerel halk da palm yağından nasibini almış durumdadır. Kendine yeter şekilde yaşayan köylünün arazilerine el koyup köylüyü bu yeteneğinden mahrum bırakan firmalar, bu insanları da işçi olarak çalışmaya mahkûm bırakmaktadır. Çocuk işçi çalıştırdığı da bilenen bu şirketler insan haklarını ihlal etmektedir.


Palm yağı üretimi sorununa dikkat çeken STK’lar ve bağımsız aktivistler sayesinde palm yağı sorunu son yıllarda batıda konuşulur hale gelmiştir. Özellikle tüketim mallarında başı çeken gıda ve kişisel bakım ürünleri üreten ve üretimde palm yağını hammadde olarak kullanan firmalara karşı oluşturulacak bir tutum direniş açısından büyük önem kazanmaktadır. Bu firmalar müşteri kaybı yaşamamak adına kullanıcıların hassasiyetlerine duyarlı davranmak zorundadırlar. Bunun ilk adımının da RSPO ile atıldığını görüyoruz. ABD’nin ve Avrupa’nın büyük tüketim malzemesi üreticileri, RSPO (Palm Yağı Sürdürülebilirliği Adına Yuvarlak Masa Çalışması) adında bir organizasyon kurarak bir araya gelmiş ve ilk adım olarak hammadde alımlarını kaçak kesim ve palm ağacı dikim işlemi yapmayan lisanslı firmalardan yapma kararı almışlardır. Bölgedeki sömürüyü azaltır mı bilinmez fakat üreticilerin sorunu hasıraltı edemediği ve ileride de edemeyeceği bu örgüt sayesinde kesinleşmiştir. Değinmekte fayda var, bölgedeki palm yağı üretimin beşte ikisi küçük ve çoğu zaman kayıt dışı faaliyetler gösteren firmalar tarafından yapılmaktadır. Palm yağının birçok alternatifi olmasına rağmen hiç biri maalesef palm yağı kadar ucuz ve çok yönlü değildir, bu sebeple tüketimin ve dolayısıyla üretimin azalmasını beklemek hayal olmakta öteye gidemeyecektir.


Doğal hayatın korunması adına en büyük iş Endonezya ve Malezya hükümetlerine düşmektedir. Maalesef bu ülkeler siyasal açıdan zayıf ve yolsuzluk sorunu ile mücadele etmektedirler. Masada duran palm yağı pastası ise rüşvet ve adam kayırma yöntemi ile paylaşılmaktadır. Bu yönden durum, 20 yıl önce Brezilya’nın metanol üretiminde verimli olan mısır ekimi için Amazon’u ormansızlaştırmasına benzemektedir. Görünen o ki Brezilya’nın pişmanlığını Endonezya ve Malezya da yaşayacaktır. Her şartta bağımsız devletlerin iç işlerine karışan büyük güçlerin bu konuda bu zayıf devletlere her hangi elle tutulur bir desteği bulunmamaktadır. Palm yağından uyuşturucu üretiliyor olsaydı bu durumun tam aksini görmemiz sürpriz olmazdı. Konu, bu ülkeler nezdinde ivedi bir öncelik gerektirmeyen çevre yıkımı olunca herkesin nasıl sessiz kaldığını gelecekte hatırlamak gerekiyor.


* Fotoğraflar web alıntısıdır, fotoğrafların sahipleri belirtilmemiştir.

* Konuyla alakalı olarak “Years Of Living Dangerously – End of The Woods” bölümünün izlemenizi tavsiye ederim.


Alıntılar:

  1. https://www.ran.org/palm_oil_fact_sheet

  2. https://news.vice.com/article/indonesia-is-killing-the-planet-for-palm-oil

  3. https://www.ucsusa.org/global-warming/stop-deforestation/clearing-air-palm-oil-peat-destruction-and-air-pollution#.Wm2WfK5l8dU

  4. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18775582

  5. https://www.theguardian.com/sustainable-business/2017/sep/28/last-place-on-earth-deforestation-palm-oil-threat-leuser-rainforest

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın