Kadınlar ve Erkekler: Sevgilinizi Nasıl Seçeceksiniz?

Beni tanıyanlar sevgili seçmek konusunda en son tavsiye verecek kişilerden biri olduğumu söyleyecektir sizlere. Ancak “Hocanın Dediğini Yap Yaptığını Yapma” atasözünü düstur kabul edersek, bir hoca olarak benim de söyleyeceklerime az da olsa kulak verirsiniz diye umut ediyorum.

Aristoteles, Voltaire, Diderot, Montesquieu, Rousseau ve James Mill gibi pek çok ünlü düşünür, kadınları doğaları gereği duygusal ve zayıf karakterli, âdeta tutkularının esiri, güzel erdemlerden ve rasyonel akıl ile entelektüel kapasiteden noksan varlıklar olarak nitelendirirler. Zayıf biyolojik özellikleri nedeniyle de kamusal alandaki pek çok iş ve göreve uygun varlıklar değillerdir. Öte yandan bu düşünürlerin çoğu, kadınların babalarının hayırlı ve itaatkâr kız evlatları, kocalarının güzel ve itaatkâr eşleri, çocuklarının anneleri olarak özel alanda yani evlerinde ve aile içinde önemli ve kutsal görevleri olduklarından bahsederler. Milattan önce 300’lü yıllarda yaşamış olan Aristo ile çoğu 17. ve 18. yüzyıllarda yaşamış olan bu Avrupalı Aydınlanma Çağı düşünürlerinin fikirleri, siz hanımlara pek de yabancı gelmese gerek! Erkek arkadaşınızın ya da sevgilinizin de benzer fikirleri olduğunu düşünüyorsanız, bence ilişkinizin devamında karşılaşabileceğiniz argümanlar için bakınız yukarıdaki yazarlar…

Aydınlanma Çağı düşünürlerinden bir başkası olan Alman yazar Von Hippel ise, 1793 yılında yayınlanan bir çalışmasında, kadınların içinde bulundukları bağımlı, ikincil ve geri kalmış konumlarını değiştirmenin ve onları özgürleştirmenin aydın erkeklerin yerine getirmeleri gereken büyük bir sorumluluk olduğunu belirtmiştir! Onun çağdaşı Fransız düşünür Condorcet de benzer bir şekilde şöyle yazmaktadır: “Biz erkekler, kadınların oğullarıyız ve bir gün başka kadınların da babaları olacağız. Eğer kadınlar erkeklerin köleleriyse, bizler kölelerin oğulları mıyız? Ya da oğullarımızı yetiştirmek için onları kölelerin ellerine mi teslim edeceğiz? Elbette hayır! Kadınlar, özgür ve hukuken eşit olmalıdırlar! Böylece kadınlar, artık birbirlerinin onurlarını kırmayan ve birbirlerini köleleştirmeyen, özgür ve eşit oğullarımızın ve kızlarımızın gelişimine katkı sağlayan anneleri olacaklardır.”

19. yüzyıla geldiğimizde ise kadın haklarının savunulmasında en hararetli tartışmalar, İrlanda asıllı düşünür William Thompson ile 19. yüzyıl İngiltere’sinin önde gelen düşünürlerinden ve liberal ekonomik düşüncenin yaratıcılarından olan John Stuart Mill tarafından kaleme alınmıştır. Mill’in kadın hakları savunusunda göstermiş olduğu mücadele oldukça hayranlık uyandırıcıdır. Mill’e göre, kadın doğası olarak ileri sürülen şey – erkeğin cinsel, sosyal ve siyasi iktidarına olan itaatkârlığın nedeni – aslında kadınların en erken çağlardan itibaren itaatkâr bir karakterde yetiştirilmelerinden başka bir şey değildir. Oysa kadınlar, kendi kendine yeterli, kendi başına karar verebilen, bağımsız bireyler olarak eğitilmelidirler! Yine Mill’e göre gerçek bir birey olmak isteyen kadın ve erkekler, kendileri gibi bağımsız ve kendileriyle eşit olan bireylerle etkileşimde olmalıdır. Evlilikte kişinin eşi, bir kimsenin en fazla etkileşim halinde olduğu bireydir; bu nedenle, hayatlarında kendilerine eş ve eşit bir kadınla olmayan erkekler, asla gerçek bir birey olamazlar!

Bir başka kadın hakları savunucusu aydın erkek olarak bizden bir örnek vermek istiyorum. Türk dili ve edebiyatına önemli katkılarıyla tanınan 19. yüzyıl yazarlarımızdan olan Şemseddin Sami, 1879 yılında yayınladığı “Kadınlar” adlı çalışmasında, yeryüzünde yerleşik bulunan insan türünün yarısı olan kadınlara gerçek bir bakışla bakmak gerekir der: “dişi bir insan”. Sami’ye göre, kadınlar akıl, anlayış ve kavrayış olarak erkeklerden geri değil; bilakis daha keskin ve daha hızlıdırlar. Ve erkekler ancak, eğitimli kadınlarla birlikte olurlarsa mesut ve bahtiyar yaşayabilirler. Sami, “kadınlar insan topluluğunun esasıdır” derken, kadınların uygarlığın gelişmesi, kültürün ve dilin yeni nesillere aktarılması, ailenin devamı ve çocukların eğitiminde çok büyük bir rolü olduğunun altını çizmektedir. Öte yandan, en basit bir ifadeyle Sami, “kadın erkek gibi insan olup, dünyada aile ve toplum teşkil olunmak için, erkeklerin kadınlarla katılım ve eşitlik üzere yaşamaları zaruri olduğundan, erkeklerle kadınlar arasında eşitlik bulunması gerekir” demektedir.

Bunca lafın, yazarın ve düşünürün sevgili seçmekle ne ilgisi var diye soruyor olabilirsiniz. Şöyle ki, şairin dediği gibi “Aşk eşitler arasında yaşanır”! Sizi kendisine, kendisini de size eş ve eşit görmeyen birine sevgili olmak ne akla, ne de aşka sığar gibi geliyor bana. Özellikle, kadına karşı şiddetin ve kadın cinayetlerinin birinci derece faillerinin o kadınların eşleri, eski eşleri, sevgilileri, ya da eski sevgilileri olduğu akla geldiğinde belki de yeniden düşünmek gerek sevgilinizin sizi kendisine ne kadar eş gördüğünü! Siz yine de bana değil, kendine Türk şiirinin üç büyük şairini (Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever) kendisine âşık etmiş ve onun aşkı uğruna en güzel şiirlerini yazdıkları kadın olan yazar Tomris Uyar’a kulak verin en iyisi. Tomris Uyar’ın “Yüzleşmeler” adlı kitabının bir bölümünde kendisinin yanı sıra, kadın ve erkek dostlarının ağzından “âşık olunabilecek erkekte bulunması gereken özellikler” teker teker sıralanmış. Sevgilinize bir kez daha sarılmadan önce belki bahsettiğim yazarların hepsine olmasa da, en azından bazılarının düşüncelerine bir göz atmak istersiniz. Sevgiyle kalın!

*Yazıda kullanılan görseller web alıntısıdır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın