Gözden Kaçanlar – Ocak

Devasa Uçurum: En Zengin Yüzde 1’Lik Kesim küresel Servetin Yüzde 82’Sine Sahip

22/01/2018 

Britanyalı yardım kuruluşu Oxfam’ın raporuna göre dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesimi küresel servetin yüzde 82’lik bölümüne sahip.

BBC Türkçe’nin haberine göre , rapora göre, dünyanın fakir yüzde 50’lik kesimindeyse herhangi bir servet artışı gözlenmedi.

Oxfam’a göre çıkan sonuçlar küresel ekonomik sistemin başarısızlığına işaret ediyor.

Kuruma göre, ‘vergiden kaçınma’, ‘şirketlerin siyaset üzerinde artan etkisi’, ‘işçi haklarının uğradığı erozyon’ ve ‘kemer sıkma politikaları’, gelir adaletsizliğindeki uçurumun derinleşmesinde başlıca nedenler.

Oxfam 2017 yılının başında açıkladığı raporda, dünya nüfusunun yarısının servetinin 8 kişinin elinde olduğunu açıklamıştı.

Kurum bu yıl bu sayının 42 olduğunu ifade etti, geçen yılın sayısını ise 8’den 61’e revize etti. Revizyona gerekçe olarak elde edilen güncel verilerle yapılan yeni hesaplamalar gösterildi.

Oxfam Direktörü Mark Goldring, “Tabloya neresinden bakarsanız bakın kabul edilemez bir durum” dedi. Kurum, ekonomik işleyişlerin gözden geçirilmesi ve şirketlerin hissedarların kârını maksimize etmek üzere çalışmasının sosyal etkilerinin dikkate alınması gerektiğini vurguluyor.

Dünyada toplam dolar milyarderi sayısının 2 bin 43 olduğunu ifade eden Oxfam, her 10 milyarderden dokuzunun da erkek olduğunu vurgularken, kadın-erkek gelir adaletsizliğine de dikkat çekti.

Oxfam’ın önerileri arasında, dünyanın en zengin yüzde 10’luk kesiminin toplam servetinin en fakir yüzde 40’lık kesimin gelirini aşmaması için hükümetlerin aktif olarak çaba göstermesi var.



Arkeologlar Derneği: Kazıların Özel Sektöre Devri Anayasa’ya Aykırı

22/01/2018 Diken.com.tr

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, arkeolojik kazıların özelleştirilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu bildirdi.

Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş geçen hafta, “İlgiyi artırmak bakımından belki bazı yerleri, ‘Burayı alın, yapın, ortaya çıkarın, işletin’ şeklinde bir model, kontrolünün yüzde 100 sağlandığı bir ortamda özel sektörün kullanımına açılabilir. Bizim diyelim 30 senede yaptığımızı özel sektör üç, dört yılda yapabilir” demişti.

‘Anayasa’ya aykırı’

Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi, bilimsel tekniklerle uzman ekipler tarafından yapılan kazıların özelleştirilmesinin önünü açacak bu sözlere ilişkin açıklama yaparak öncelikle arkeolojik kazıların özelleştirilmesine şu an müsaade etmeyen kanun ve yönetmeliklerde yapılacak her değişikliğin Anayasa’ya aykırı olacağını uyarısında bulundu.

Arkeolojik kazılarla ilgili kanun maddelerini hatırlatan Arkeologlar Derneği, açıklamada, “Kültür varlığının evrenselleği göz önüne alındığında Türkiye’nin tek yükümlülüğü kendi kanunları değildir aynı zamanda bu konuda taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve anlaşmalara uyma yükümü bulunmaktadır” ifadesine yer verdi.

‘Kamusal bir hizmet’

Kazıların kamusal bir hizmet niteliği olduğuna dikkat çekilen açıklamada, bir ülkenin kültürel ve doğal varlıklarının tüm insanlığın ortak zenginliğinin korunması gereken değerleri olduğu, dolayısıyla bu değerleri ilgilendiren tüm çalışmaların kamusal hizmet niteliğinde olduğu belirtilerek bu alanlardaki eylemlerde bilim ve toplum çıkarı dışında bir çıkar söz konusu olamayacağı ve bu nedenle ne işletmesinin ne kazısının özel sermayenin tasarrufuna bırakılmayacağı kaydedildi.

Dernek ayrıca “Kazı alanlarının işletme karşılığı özel sektöre devri, arkeoloji öğrencilerinin eğitimi için de ciddi bir kayıp olacaktır. Kazı alanlarının özel şirketlere devri  hali hazırda bu çalışmaları yürüten kurumsallaşmış, dünya arkeolojisinde yer edinmiş ve tecrübe sahibi üniversite ve bakanlığa bağlı kurumların yok sayılması anlamına da gelmektedir” dedi.

‘Hafriyatların önü açılır’

Dernek, özelleştirmeyle birlikte olası tehlikelere işaret etti: “Kazıların özel sektöre devrinden sonra hiçbir denetim sistemi kamu yararı, bilimsel birikim ve bilim etiğinde meydana gelecek tahribatı engelleyemez! Böyle bir düzenleme, en basit tarifle Türkiye’de arkeoloji alanında bilimsel arazi çalışmalarının yerine sadece ilgi çekici kalıntıların ortaya çıkarılmasını  hedefleyen hafriyatların önünün açılması anlamına gelir ve bu durum  hiçbir koşulda kabul edilemez!”





Osman Gazi Köprüsü’nün Hazine’ye Bir Yıllık Maliyeti 1.3 Milyar Lira

22/01/2018 Diken.com.tr

 

CHP Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, İzmit Körfezi’ne yapılan Osman Gazi Köprüsü için belirlenen araç geçiş hedeflerinin tutmadığını, Hazine’ye bir yıllık maliyetin 1.3 milyar TL olduğunu söyledi.

Akar, Osman Gazi Köprüsü’ne ilişkin 2017 yılının bilançosunu açıkladı.

Günlük 40 bin araç garantisinin verildiği köprüde hedefin tutturulamadığını belirten Akar, Hazine’nin işletmeci firmaya bir yılda 1.3 milyar lira ödeme durumuyla karşı karşıya kaldığını söyledi. Akar, 2017’de köprüden geçen araç sayısının toplam 8.5 milyon, planlananın aksine geçmeyen araç sayısının ise 6.1 milyon olduğunu ifade etti.

Akar, işletmeci firmayla yapılan anlaşmaya göre köprüden geçen her araç için 35 dolar + yüzde 8 KDV ödenmesi gerektiğini belirtti.

CHP’li vekil, köprü geçiş ücretinde yapılan indirim nedeniyle Hazine’nin geçen araçlar için de ücret ödediğini hatırlatarak şunları söyledi: “Geçiş ücretinde yapılan indirim farkı da Hazine’den çıktığı için, geçen araçlar için de para ödeniyor. Hazine’nin geçen araçlar için 578 milyon lira, araç garantisi nedeniyle geçmeyen araçlar için ise ödeyeceği tutar 811 milyon 300 bin lira olacak. Toplamda Hazine’nin 2017 yılı için işletmeci firmaya ödeyeceği tutar 1 milyar 389 milyon 300 bin lira.”

CHP Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, sözleşme gereği 35 dolar + KDV olan geçiş ücretinin 2 Ocak 2017 itibari ile dolar kurunun 3.53 olduğunu, bunun da 133 liraya denk geldiğini, 2 Ocak 2018 itibariyle 3.76 olan dolar kurunun 141 lirayı bulduğunu belirtti.

2018 yılında tablonun daha da karanlık olduğunu söyleyen Akar, sözleşmeden kaynaklanan ve garanti edilen araç sayısının yarısının yakalanmasının millete fatura edildiğini, geçen geçmeyen 80 milyon Türk vatandaşından geçiş bedeli alındığını söyledi. İktidarın çözüm olarak bütçeden köprü, otoyol ve şehir hastaneleri için 6.2 milyar ayırdığını belirten Akar, “Başbakan her yerde ‘Yap- İşlet- Devret- projeleri’ için devletin cebinden 1 kuruş çıkmıyor diyor. Ödenen para belli” dedi.





Resmi Gazete’de Yayınlandı: İsmailağa Ve Ensar Protokol Listesinde

20/01/2018 

İsmailağa ve Ensar gibi Türkiye genelindeki 265 ‘vergi muafiyetine sahip’ vakıf, ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle protokol listesine eklendi.

‘Resmi kutlamalar ve bayram törenleri’ protokol listesinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çocuklarının yönetim kadrosunda olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) da yer alıyor.

Sözcü’den Deniz Ayas’ın haberine göre b akanlar kurulunda kabul edilen ‘Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Tören ve Kutlamalar Yönetmenliğinde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik’ bugün Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

2012 tarihli yönetmeliğe yapılan eklemeyle ‘kamu yararına çalışan dernek başkanları’nın yanına ‘Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıf başkanları’ da eklendi.

Resmi protokol listesine 18’inci sıradan dahil olan 265 vakıf arasında kamuoyunda İsmailağa Cemaati’nin vakfı olarak bilinen İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı ve adı Türkiye’nin en büyük çocuk istismarı skandalına karışan Ensar Vakfı da bulunuyor.

Ensar Vakfı’nın başkanlığını İsmail Cenk Dilberoğlu yaparken, resmi internet sitesinde İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı’nın başkanı ve yönetim kurulunun kimlerden oluştuğu belirtilmiyor.

Yönetmelikle birlikte İsmailağa Camii İlim ve Hizmet Vakfı ve Ensar Vakfı’nın genel başkan ve şube başkanları, ulusal ve resmi bayramlar, mahalli kurtuluş günleri ve Atatürk günlerinde protokolde yer alabilecek. Örneğin İsmailağa Cemaati’nin temsilcileri, valiliklerin ev sahipliğinde düzenlenen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı resepsiyonundan, kentlerin meydanlarında yapılan ‘Atatürk’ün kente gelişi’gibi kutlamalarda protokolde yer bulabilecek.





Öğretmenliğin Yolu Diyanet’ten Geçiyor: 16 Yılda 3 Bin 771 Nakil

20/01/2018  Diken.com.tr

Son 16 yılda Diyanet İşleri Başkanlığı’nda (DİB) çalışan 3 bin 771 kişinin öğretmen olarak atandığı bildirildi.

CHP Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar, DİB’den farklı devlet kurumlarına geçen personel sayısını Meclis başkanlığına sordu. Önergeye yanıt Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’dan geldi.

Yanıta göre 2002’den beri Diyanet’ten 5 bin 423 kişi farklı devlet kurumuna naklen geçiş yaptı.

Geçiş yapanlardan 3 bin 771’i Milli Eğitim Bakanlığı’nda (MEB) öğretmen olarak göreve başladı. Bu da geçiş yapan personelin yüzde 70’i anlamına geliyor.

MEB isim veriyor

Yanıtta şöyle dendi: “Öğretmen olarak muvafakat yoluyla geçiş yapanlar, öğretmenin kadrosuna atanmada aranan eğitim ve pedagojik formasyona sahip olma şartlarını taşıyan ve anılan bakanlıkça öğretmen olarak atanması yönünde başkanlığımızdan muvafakatı talep edilen personeldir.”

Diyanet basamak mı?

Rakamları değerlendiren Baydar, sayının ‘anlaşılır gibi olmadığını’ belirterek şunları söyledi: “Açıkçası AKP hkümeti öğretmen olarak görev vermek istediği kişileri doğrudan atayamamış ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı bir basamak olarak kullanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nda öğretmen olarak göreve başlamak için önce Diyanet İşleri Başkanlığı’na mı başvurmak gerek, önce orada mı işe başlamak gerek? Her zaman olduğu gibi AKP hükümeti atanamayan öğretmenlerimize yine haksızlık yapmıştır.”





Hastanedeki ‘VAHİM Sır’: Günde Ortalama Üç Dört Hamile Çocuk Geliyormuş

20/01/2018 

İstanbul’daki bir hastanede hamile çocukların polise bildirilmediğini ortaya çıkaran sosyal hizmet uzmanı, hastaneye günde ortalama üç dört hamile çocuk geldiğini anlattı.

Küçükçekmece ilçesindeki Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne 2017’de beş aylık süreçte getirilen 115 çocuğun kayıtlara geçirilmediği ve polise suç ihbarında bulunulmadığı ortaya çıkmıştı. Bu çocuklardan 38’i 15 yaşından küçük.

Beş yıllık sosyal hizmet uzmanı İclal N. ve bir görevlinin daha çocuk hamileliğini ortaya çıkarmasının ardından iki hastane görevlisi hakkında kamu davası açılmıştı.

16 yaşında ikinciye hamile

Habertürk’ten Öznur Karslı’ya konuşan  İclal N., hastaneye günde ortalama üç dört hamile çocuk geldiğini söyledi.

İclal N. şunları anlattı: “16 yaşındaki Suriyeli bir kız çocuğu, ikinci çocuğuna hamileydi. Öğrendiğime göre, 12 yaşındayken ilk çocuğunu ülkesinde doğurmuş. Kendisi 16, ilk çocuğu dört yaşındaydı. 17 yaşında hamile olan kız çocuğu, zihinsel engelliydi. Bu çocukların hepsi doğum yapmaktan korkuyor. Anne-baba ya da eşleri de geliyor yanlarında. Hepsi doğumdan korkuyordu. 115 çocuğun 15’ini gördüm. Onlara psikolojik destek verdim. Hepsi evliliği kabullenmiş, eşini sevdiğini, kendi rızasıyla hamile kaldığını söylüyor. Ama bir çocuğu beş dakikada tehdit edip bunları söyletebilirler. Anne, baba ve eşin rızası olması durumunda 10 haftalığa kadar olan gebeliklere kürtaj yapılıyor. Evli olmaması durumunda da yine rızaya dayalı kürtaj yapılıyor. 15 yaş altında bu durumu zaten kabul etmiyoruz.”

‘Yanıt alamayınca şikayetçi oldum’

İclal N., hamileliklerin saklanmasını kendisinin ihbar etmesine rağmen olayın üzerine yıkılmak istendiğini savunarak hastane başhekim yardımcısı A.A. hakkında da mobbing yaptığı gerekçesiyle şikâyette bulundu, görevini yapmayıp çocuk yaştaki kızların hamileliklerini bildirmeyen N.D.’nin de henüz iki yıllık memur olduğunu kaydetti.

Sosyal hizmet uzmanı sözlerini şöyle sürdürdü: “Görevini yapmamakla nasıl bir çıkarı vardı bilemiyorum. Durumu fark ettiğimde başhekim yardımcısıyla paylaştım. Bu birimin sorumlusu olduğumu ve durumun çocuk büroya aktarılması gerektiğini söyleyerek, tutanak tuttum. Gelen yanıt, bildirim konusunda bir eksik olmadığı yönündeydi. İl jandarmayla yürüttüğüm bir proje vardı. Köy köy gezip istismara uğrayan çocuklara psiko-sosyal destek veriyorduk. Aynı zamanda bu projeye devam etmek istediğim için başhekim yardımcısı A.A’dan 29 Eylül’de birimimi değiştirmesini ve dilekçeme bir cevap istedim. Bu sorumluluğu daha fazla taşıyamazdım. Başhekim yardımcısından yanıt alamayınca şikâyetçi oldum.”

İclal N., şikayetçi olmasının ardından iki kez görev yeri değiştirildiğini dile getirerek, “Hastane dışına, Sefaköy’deki Toplum Ruh Sağlığı Merkezi’ne hiçbir gerekçe gösterilmeden danışman olarak gönderildim. Son olarak yine görev yerim değişti. 1 Şubat itibarıyla yine Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki Çocuk-Ergen Turkuaz Umutlar Merkezi’nde görevlendirildim” dedi.





İTİBAR’ Devri: Ptt ‘KURUM Ve Temsil’ Gideri Diye Bir Yılda 6,5 Milyon Lira Harcamış

20/01/2018 

PTT’nin 2016’da kurum adına yaptığı temsil ve ağırlama giderlerinin toplamının 6 milyon 600 bin lirayı bulduğu raporlandı.

Sözcü’den Deniz Ayhan’ın haberine göre  Sayıştay raporunda Mart 2016’da göreve gelen müdür Kenan Bozgeyik’in yıl sonuna kadar 478 bin lira harcadığı belirtildi.

Önceki genel müdür Harun Maden de dört ayda 273 bin lira harcadı. İki müdürün temsil ve ağırlama giderleri 750 bin lirayı buldu.

Yıl boyunca kurumun harcaması ise 6 milyon 600 bin lira oldu. Bu rakam, bir önceki yıldan yüzde 34,7 fazla.

Sayıştay temsil giderlerinin içinde tören, toplantı, milli bayramlar, kuruluş yıldönümü ve açılışlar gibi etkinliklerin olmadığına dikkat çekti.

‘Genel müdüre dikkat’

Sayıştay raporunda en çok paranın kıyafet alımında harcandığı belirtildi. Yüklü miktarda market alışverişi, gümüş takı, altın, otel konaklamaları gibi çok sayıda kişisel harcamanın yapıldığı ortaya çıktı.

Sayıştay raporunda, “Genel müdürlük makam harcamalarının büyük bir kısmının genel müdürün kişisel harcamalarının olabileceği değerlendirilmektedir” dendi.

Başkanın ‘balık sevdası’

Daha önce yönetim kurulu üyeleri ve başkan için aylık 2 bin 750 lira olarak belirlenen temsil ve ağırlama gideri harcamaları Aralık 2015’te yönetim kurulu kararıyla değiştirildi. Yeni düzenlemede genel müdüre sınırsız harcama yetkisi verilirken, diğer kadroların kullandığı temsil giderleri de artırıldı.

Denetimde bir daire başkanının ise Ankara Kızılay’daki balık pişirme evinden bir yılda 133 kez balık alıp toplam 9 bin 414 lira harcadığı ve faturaları da PTT’ye ödettiği belirlendi.

7 bin liralık çerez…

CHP İzmir Milletvekili Atilla Sertel de şu bilgileri verdi: “Örneğin önceki genel müdür Harun Maden döneminde; bir mağazadan yapılan takım elbise ve gömlek alımı kapsamında genel müdür adına 3 bin 77 TL ve 1349 TL tutarında taksitlendirilmiş fatura olduğu, bu alışveriş karşılığında 1403 TL para puan kazanıldığı, kazanılan para puan karşılığında da alışveriş yapıldığı, ayrıca 1403 TL para puan ödeme yapılmış gibi gösterilerek PTT’den tahsil edildiği rapora yansıdı.”

Eski genel müdür Harun Maden döneminde çok sayıda ayakkabı, bot, çocuk ceketi, eldiven, tunik, pantolon, mont, eşarp, shirt gibi giyim malzemesine 25 bin lira ödendiğini aktaran CHP’li vekil şöyle devam etti: “Aynı genel müdür döneminde kurumun Uludağ’daki tesislerinde yılbaşı kutlaması için genel müdür, eşi, misafirleri ve PTT çalışanlarından oluşan 47 kişi üç gün konaklıyor. Bunların kuruyemiş, sucuk ve içecek harcamaları için 7 bin 277 lira fatura kesiliyor. Yine İstanbul Bayrampaşa’da bir marketten yapılan harcamaların ise fatura yerine fiş alınmak suretiyle harcamaların gizlendiği ortaya çıktı.”





GÖKDELENLİ Silüet’in Yasallaşma Gerekçesi: ‘FETÖ Durdurdu’ Şüphesi

19/01/2018 

İstanbul’un Sultanahmet Camisi ile simgeleşmiş tarihi siluetini bozan Zeytinburnu’ndaki 16/9 kuleleri için verilen yıkım kararının durdurulmasının gerekçesinin hakimlerin‘FETÖ/PDY’ şüphesiyle ihraç edilmesi olduğu ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 16/9 kulelerini“Tıraşlayın dedim, özellikle rica ettim. Çok da yakından tanıdığım biri (Astay şirketinin sahibi Mesut Toprak). Yapacaklarını beklerken, hiçbir şey yapmadılar. O nedenle çok kırıldım, 5 yıldır konuşmuyorum” diyerek eleştirmişti.

Binanın imar planları ve yapı ruhsatları idari mahkeme tarafından iptal edilmiş, kulelerin siluete etki eden katlarının yıkılmasına karar verilmişti. Danıştay da 2014’te kararı onamıştı. Zeytinburnu belediyesi tıraşlanma ihalesi açmış, ancak ihaleye kimse girmediği için yıkım yapılamamıştı.

Hürriyet’ten Ömer Erbil’in haberine göre , büyükşehir belediyesi (İBB), 16/9 hakkında tıraşlama kararı veren hakimler ve bilirkişilerin‘FETÖ’cü olduklarını ileri sürerek yeniden yargılama talebinde bulundu. İstanbul 4. İdare Mahkemesi 3 Ocak 2018 tarihli kararında İBB’nin yeniden yargılama talebinin kabulüne, davacının feragati nedeniyle de yeniden karar verilmesine yer olmadığına hükmetti.

Kararda bilirkişiler Mehmet Kaya ve Darçın Akın hakkında ‘silahlı terör örgütü üyesi olmak’suçundan soruşturma bulunduğu, yine hakimler Özkan Artar ve Emine Özdemir Güçlü’nün HSK kararıyla meslekten çıkarıldığı bilgisine yer verilerek, “Yıkılması nedeniyle hak sahiplerine ödenecek yüksek miktarlı tazminatlardan vatandaş olarak maddi anlamda olumsuz etkilenecek olan geniş halk kesimi açısından telafisi güç ve imkansız zararların oluşması söz konusu olacağından mevcut hukuki duruma göre kamu yararı amacına uygun olup olmadığının saptanması amacıyla yeniden yargılama yapılması icap etmiştir” dendi.

Gökdeleni inşa eden Astay şirketi yapıların artık yasal olduğuna ilişkin yaptığı açıklamada, “Karar ihanet şebekesinin bağımsız Türk yargısını asla ele geçiremeyeceğini bizlere bir kez daha göstermektedir” ifadesini kullandı.





Meb Kitabı: Alevilik Perdesi Altında Ateist, Allah Doktor Olalım Diye Göndermedi

19/01/2018 

 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çocuklara dağıtılmasına izin verdiği kitapta Alevilere hakaret edildiği ve günümüz yaşamının ‘cehennemlik’ sayıldığı yönünde ifadeler ortaya çıktı.

Server Gençlik ve Spor Kulübü Derneği’nin ‘Sünnet Olmadan Ümmet Olmaz – Peygamberimizden Dini Hikâyeler’ adı altında okullar için hazırladığı kitapta bir cinsel istismar öyküsünün anlatılması tepki çekmişti.

Kitabın diğer bölümlerinin şeriat rejimi ve cihat propagandasıyla dolu olduğu anlaşıldı.

Cumhuriyet’ten Ozan Çepni’nin haberine göre bakanlığın okullarda dağıtılmasına izin verdiği kitapla ilgili Eğitim-Sen’in incelemesinde ortaya çıkan bazı ifadeler şöyle:

–  Osmanlı’yı yıktılar yerine bir şey ikame olmadı. Avrupalı müsteşrikler, Avrupalı şarkiyatçılar, Avrupalı papaz bozuntuları! Onların işleri güçleri, hadis-i şerifi devreden çıkarmaya çalışmaktır. Hadis-i şerif olmasa rahat edecekler. O zaman Müslümanların hepsini aldatabilirler. Mesela; “Kadın erkek beraber oturabilir, içki içer, kumar oynar” der, herkesi kandırmaya müsait görür. Çünkü anayasada olmadığı için aldatılabilir ama hadis-i şerif Müslümanı Müslüman yapıyor.”

– Şeriat din demek. Dindar olan bir insan ona karşı olamaz. Bir Müslüman şeriata karşıyım diyemez. Bir kısım Aleviler Avustralya’da toplantılar yapmış, Sidney radyosundan konuşmuşlar, şeriata vurmuş, aleyhinde konuşmuşlar. Böyle şey olur mu? Demek ki onlar Alevilik perdesi altında ateist.

–  Bizi Allah doktor olalım diye dünyaya göndermedi. Ziraatçı olalım diye de dünyaya göndermedi. Allah hepimizi kendi dinine hizmet etmekle vazifeli kıldı.

– Bütün Müslümanların en başta gelen, en kıymetli, en şerefli hizmeti cihattır.

– Bir git bakalım Kadıköy tarafına… Bir Adalar vapuruna bin. Millet çıplak geziyor, çıplaklar kulübü var, plajlar var. Şimdi bizim içimizden al bir İngilizi koy karşına, al bir Fransızı koy karşına. Bil bakalım hangisi Türk? Anlamak mümkün değil. Saç aynı, zibidi pantolon aynı, tavır aynı, yüz aynı, her şey aynı…

Kitapta geçen hafta ortaya çıkan cinsel istismar hikayesinde de şöyle deniyordu: “Amcamın güzel bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ona yaklaşmak istedim. Ama bana yüz vermedi. Bir süre sonra kıtlık oldu. Amcamın kızı bana geldi. Açlık ve yoksulluk içinde olduklarını söyledi ve benden yardım istedi. Ona, kendisini bana teslim etmesi karşılığında yüz yirmi altın verdim. Kabul etmek zorunda kaldı. Arzuma kavuşacağım sırada bana: Allah’tan kork! Allah’ın yasakladığı şekilde bana sahip olma, dedi. Ben de bu sözle kendime geldim ve ona yaklaşmadım.”





İsmailağa’ Televizyonunda Atatürk’e Hakaret: Rtük 15 Ay Sonra Uyardı

16/01/2018 

 Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), İsmailağa Cemaati’nin televizyonu FM TV’ye, ‘Saklı Gerçekler’ programında Atatürk’e hakaret edildiği gerekçesiyle 15 ay sonra uyarıda bulundu.

Programda 25 Ekim 2016’da “Çanakkale Savaşı’nda Hilafet’in 400 bin silahsız cengaverine bilerek ‘Size ölmeyi emrediyorum’dedi” ve “Atatürk asker maaşıyla bu kadar mal varlığını nasıl yaptı?” ifadeleri kullanıldı.

Hürriyet’ten Meltem Özgenç’in haberine göre , RTÜK 7 Temmuz 2017’de kanala yaptığı uyarıda bu yönde sözlerin bir daha tekrarlanması halinde kanalın lisansını iptal edeceğini bildirdi.

Hazırlanan uzman raporunda şu ayrıntılara yer verildi: “Programda Çanakkale Savaşı konuşulurken ‘Hilafet’in 400 bin silahsız cengaverine bilerek size ölmeyi emrediyorum dedi. Hilafetin ve saltanatın gerçek askerlerinin kıyımı yapıldı orada’. Filistin’de 65 bin askerimiz 365 bin topla esir bırakıldı’ deniliyor. Atatürk’ü Koruma Kanunu eleştirilirken, ‘Senin hakkında koruma yasaları var. Demek ki mide bulandıracak işlerin var’ deniliyor. Atatürk’ün mal varlığı konuşulurken ise ‘Sultan Vahdettin Han tüm Sarayı boşaltabilecekken kendine yetecek kadarını aldı. Atatürk asker maaşıyla bu kadar mal varlığını nasıl yaptı. Neymiş ölürken bağışlamış’ deniyor.”

Üst Kurul bu sözler nedeniyle kanalın “Devletin varlık ve bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı olamaz” maddesini ihlal ettiğine karar verdi.

Aynı maddeden bir ihlal daha olursa kanalın lisansı iptal edilecek.





Babam Sağolsun: Rektör Oğlunun ‘YATAY Geçişi’ni Yazan Chp’li Biçer’e Erişim Engeli

15/01/2018  Diken.com.tr

CHP’li vekil Tur Yıldız Biçer’in Ankara Üniversitesi rektörü Erkan İbiş’in oğlunun ‘yatay geçiş’le Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne alınmasını eleştirdiği tweete erişim engeli getirildi.

İbiş’in Başkent Tıp Fakültesi’nde okuyan oğlu Can İbiş, ‘kontenjan değişikliği’sayesinde Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne geçiş yapmıştı.

Diken, söz konusu durumu  ‘Babam sağolsun: Ankara Tıp’ın kontenjanı arttı, rektör İbiş’in oğlu ‘yatay geçiş’ yaptı’  başlığıyla haberleştirmişti.

Biçer, Diken’in haberini Twitter hesabından, “Akademisyen @cenkyigiter’i üniversiteye almamak için 40 takla atan @profdrErkanibis, 41. taklasını da oğlunu okula almak için attı. Üniversiteler babanızın çiftliği değil, and olsun ki o koltuktan ineceksin”sözleriyle paylaştı.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre, mahkemeye başvuran İbiş, Biçer’in paylaşımında yer alan içeriğin ‘kişilik haklarını ihlal ettiği’gerekçesiyle erişim engeli talep etti.

Kabul edildi

Ankara 4. Sulh Ceza Hakimi Fatih Yılmaz, ‘talebe konu içeriklerde objektif olmayan biçimde suçlayıcı ifadeler kullanılmasının talepte bulunanın kişilik haklarının zedelenmesine neden olduğu kanaatine vararak’ talebi kabul etti.

Tweete erişimin engellenmesine karar veren hakimlik, kararı gereği yerine getirilmek üzere UYAP üzerinden derhal Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne gönderilmesine hükmetti.



Sayı 39’A Yükseldi: Gdo’lu Üç Yemin Daha İthalatına Onay Çıktı

15/01/2018 

Biyogüvenlik Kurulu, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) hakkında aldığı yeni kararda, iki mısır ve bir soya geninin yem amaçlı ithalatına ilişkin ithalat başvurusunu kabul etti.

Dünya’dan Ali Ekber Yıldırım’ın haberine göre  Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği İktisadi İşletmesi’nin (BESD-BİR) yaptığı başvuruya ilişkin Biyogüvenlik Kurulu’nun 30 Ekim 2017’de ve 4 Ocak 2018’de yaptığı iki toplantının kararları 11 Ocak tarihi itibariyle kamuoyuna açıklandı.

Biyogüvenlik Kurulu kararında konuyla ilgili şu bilgilere yer verildi: “BESD-BİR’in 8 Kasım 2017 tarihli FG 72 soya çeşidi ve 28 Aralık 2017 tarihli MON87427 ve DAS-40278-9 mısır çeşitlerinin yem amaçlı kullanma başvurularının kabulüne, değerlendirme sürecinin basitleştirilmiş işlem kapsamında yürütülmesine, oluşturulan risk değerlendirme ve sosyo-ekonomik komitelerinin görevlendirilmesine, komite üyeliğinden zaruri nedenlerle ayrılan üyenin yerine uzman havuzundan yeni bir üyenin Kurul Başkanı tarafından atanmasına karar verilmiştir.”

Kararda geçen ‘değerlendirme sürecinin basitleştirilmiş işlem kapsamında yürütülmesi’ifadesi, bu genlere izin verilmesi sürecinin hızlanacağı anlamına geliyor.

Sayı 39’a yükselecek

Kurulun başvurusunu kabul ettiği ve basitleştirilmiş işlem uyguladığı üç yeni gene ithalat izni verilirse Türkiye’ye ithalatına izin verilen genetiği değiştirilmiş gen sayısı 39’a çıkmış olacak. Daha önce 26 mısır ve 10 soya genine ithal izni verilmiş ve bu genler yem amaçlı olarak ithal ediliyor.



Aile Boyu: ‘ADIM Adım’ Yükselen Rektör Yardımcısı Oğlu, Kızı Ve Kardeşini Okula Aldı

12/01/2018 

 Harran Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Sarıışık, göreve geldikten sonra kardeşinin yüksekokul müdürlüğüne getirilmesine ‘yardımcı’ olurken, kızını Almanca okutmanı yaptı, oğlu ise üniversitenin ‘yabancı öğrenci sınavı’nı kazanarak tıp fakültesine girdi.

Cumhuriyet’ten Alican Uludağ’ın haberine göre , üniversitenin 14 Mart 2016 tarihli ilanı sonucunda Sarıışık ve kardeşi Gencay Sarıışık kadroya alındı.

Maden mühendisliği mezunu olan iki akademisyen, doktoralarını da aynı bölümde yaptı. Maden Mühendisliği olmayan üniversitede Ali Sarıışık için İnşaat Mühendisliği, Gencay Sarıışık için ise Endüstri Mühendisliği bölümüne kadro açıldı.

Ali Sarışıık, önce Mühendislik Fakültesi’ne dekan yapıldı, aynı zamanda rektör danışmanı oldu. Sarıışık, Haziran 2016’da rektör yardımcısı oldu.

Kardeş Gencay Sarıışık ise Şanlıurfa Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu’nun müdürü oldu. Sarıışık kardeşler, aynı zamanda üniversite senatosunda da yer aldı.

Oğlu ‘yabancı öğrenci’, kızı okutman

Rektör yardımcısının oğlu İsmail Selçuk Sarıışık, 2017-2018 eğitim-öğretim yılında ‘yabancı öğrenci’ kontenjanından Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne alındı.

Almanya’da doğan ancak ilköğretim ve lise eğitimini Afyon’da tamamlayan Sarıışık, üniversitenin yaptığı ‘yabancı uyruklu öğrenciler’sınavını kazandı.

Ali Sarışık’ın kızı Betül Sarışık da aynı üniversitede Almanca okutman olarak görev yapıyor.

‘Soma’da yangın çıkmadı’ demişti

Prof. Dr. Ali Sarıışık, 301 işçinin öldüğü Soma katliamına dair davada, sanık avukatlarının talebi üzerine hazırladığı raporda bilirkişi raporunu ve TBMM’nin ‘Soma raporu’nu yalanlayarak, katliamın gerçekleştiği ocakta kömür yangını olmadığını, işçilerin ifade ettiği gibi U3 panosunda ısınma olmadığını savunmuştu.





Cezaevlerinde Altı Yaşından Küçük 624 Çocuk Var!

11/01/2018 Diken.com.tr

 Adalet Bakanlığı, hapishanelerde annesiyle kalan altı yaşından küçük 624 çocuk bulunduğunu açıkladı. Hapishanelerde bir yaşından küçük 111,  bir ila ik yaş arasında 157 çocuk var.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin konuyla ilgili soru önergesini cevaplayan bakanlığın açıkladığı verilere göre söz konusu sayı geçen yılın nisan ayında 560’tı. Sayı o günden bu yana yüzde 20 arttı.

Çocukların 115’i açık, 509’u kapalı cezaevlerinde.

Annesinin yanında hapishanede kalan çocuklardan 72’si Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde, 70’i İzmir Kadın Kapalı Cezaevi’nde, 38’i ise Sivas Kadın Açık Cezaevi’nde.

Cezaevlerinde annesiyle birlikte kalan çocukların 51’i ise yabancı uyruklu.

Tüm veriler açıklanmadı

Bakanlık, ‘hamile hükümlü veya tutuklu mahpuslar’ ve ‘doğum yapan hükümlü/tutuklu mahpus sayılarına’ ilişkin sorularaysa cevap vermeyerek, şu açıklamayı yaptı: “Ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlü tutukluların hamile olup olmadığı, ceza infaz kurumunda doğum yapıp yapmadığı, annesinin yanında kalan çocukların hastalık veya vefat durumuna ilişkin veriler özel inceleme gerektirdiği için cevap verilememiştir.”

Doğum esnasında ya da doğumdan sonra cezaevinde çocuğunu kaybeden tutuklu ve hükümlü annelere ilişkin sorulara da ‘özel çalışma gerektirdiği’ gerekçesiyle yanıt verilmedi.

Bakanlık, babasıyla birlikte hapishanede kalmak zorunda olan çocuklarla ilgili soruyu da cevaplamadı.





Kadınların Yüzde 17’Si Lise Ve Dengi Eğitime Erişebiliyor

22.01.2018

Mustafa Mert Bildircin m.mertbildircin@birgun.net

2017 yılı eğitim açısından birçok tartışma ve bilinmezle geride kaldı. Eğitim Sen tarafından hazırlanan “Eğitimde Cinsiyetçilik Raporu”nda ise eğitimde cinsiyetçilik mercek altına alındı. Hukuksal zemine dayanmayan kararlar ve ihraçlarla insanların ifade haklarının elinden alındığının belirtildiği raporda, “Kadınların en temel yaşamsal talepleri bu ağır sorunlar yumağı altında önemsiz kılınmaktadır” denildi.

Raporda, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın dünya çapında en yaygın toplumsal sorun olduğunun altı çizilerek, “Türkiye, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en derin yaşandığı; eğitim, sağlık, istihdam, siyasal katılma gibi temel başlıklarda kadınlara yönelik sistematik ayrımcılığın devam ettiği ülkelerdendir” ifadeleri kullanıldı. “4+4+4” eğitim sistemiyle kadınların net okullaşma oranının azaldığına dikkati çeken raporda, açıköğretime devam eden ortaöğretim öğrencileri içinde kadınların oranının yüzde 62’ye yükseldiği belirtildi.

5 kadından 1’i okulsuz
2017 yılında yayımlanan “Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu” raporuna göre Türkiye’nin 144 ülke arasında 131’inci sırada yer aldığının hatırlatıldığı raporda, muhafazakar yaşam tarzını topluma dayatan iktidarın, kadın bedenini ve yaşamını denetim altına almak için kadınlara dayatılan yaşamın eğitim politikaları üzerinde de sürdürüldüğü vurgulandı.

Kadına yönelen her türlü sistematik şiddetin politik olduğu belirtilerek, 2017 yılına ilişkin bazı bulgular şöyle sıralandı:

» Türkiye’de 14 yaş üzerindeki nüfusun, (yüzde 84’ü kadın olmak üzere) 2 milyon 482 bin 432’si okur-yazar değildir.

» Türkiye’de yaklaşık her 5 kadından 1’i herhangi bir okul bitirmemiştir. Kadınların yüzde 71’i lise altı düzeyde bir eğitim almıştır. 

» Kadınların sadece yüzde 17’si lise ve dengi ve yüzde 12’si ise lise üzeri eğitime erişebilmektedir.

Cinsiyetçi müfredat ve uygulamalar
2012-2013 eğitim-öğretim yılında hayata geçirilen “4+4+4” sistemiyle eğitimin cinsiyetçi bir bakışa teslim edildiğini kaydeden raporda, “Sistem değişikliği sadece ‘8 yıllık zorunlu temel eğitimden vazgeçme’ değil bütünlüklü olarak kadınlara yönelik cinsiyetçi müfredat ve uygulamaların yürürlüğe konulması ve kadınların ‘açık öğretim’ kapsamında evde tutulması ile sonuçlanmıştır” denildi. Açıköğretime devam eden ortaöğretim öğrencileri içerisinde kadın öğrencilerin oranının yüzde 62’ye yükseldiği kaydedilerek, örgün ve yüksek eğitimde var olan cinsiyet farkının da kapatılmadığı vurgulandı. Kadınların net okullaşma oranlarının açıköğretim hariç tüm düzeylerde erkeklerden geri durumda olduğu belirtilerek, “Bilim emekçileri içerisinde kadın oranı görece yüksek olmasına rağmen rektörlük ve dekanlık makamları yüzde 90’lara varan oranlarda erkeklerce doldurulmuştur” ifadelerine yer verildi. 

Cinsiyet eşitliği için talepler
Eğitim sisteminin cinsiyetçilikten arındırılmasının kadın eğitimcilerin temel mücadele hedefleri arasında olduğunu ifade eden raporda, “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin Temel Taleplerimiz” başlığı altında şunlar sıralandı:

» Kadınların ve kız çocuklarının her düzeyde güçlenmeleri için sağlam politikaların ve yasal olarak uygulanabilir mevzuatların kabul edilmesi ve güçlendirilmesi.

» MEB başta olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarında kadın kamu emekçilerinin liyakat esaslı olmayan, ayrımcı kariyer engellerinin kaldırılması.

» Eğitim alanında cinsiyetçi uygulamaların engellenmesi amacıyla gerekli önlemlerin alınması, bu yönde davranış sergileyen çalışanların eğitilmesi.

» Üniversitelerin tüm bölümlerinde ve liselerde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersinin okutulması.





Tdk’den Büyük Skandal: Alevilere ‘VAZALAK’ Denildi

19.01.2018 Birgün.com.tr

Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde “vazalak” kelimesinin anlamının hem “aptal” ve “serseri” hem de “Alevi” olarak verilmesine tepki geldi.

Türk Dil Kurumu (TDK) Büyük Sözlüğü’nde “vazalak” kelimesi için iki ayrı tanımlama yer alıyor.

İlk tanımlamada “geveze, sözünü bilmez, aptal, serseri” anlamları sıralanıyor. “Vazalak” kelimesi için ikinci tanımlamada ise “Alevi, Müslüman olmayıp öyle görünen ve oruç yiyen” tanımlamaları yapılıyor.





Ögi: Gazeteciler 2017’De Adliye Koridorlarını Aşındırdı

İstanbul – BİA Haber Merkezi

Özgür Gazeteciler İnisiyatifi (ÖGİ) 2017 Yılı Basın Hak İhlali Raporu’nu açıkladı. Diiyarbakır’da Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda basın açıklaması yapan ÖGİ’nin raporda Olağanüstü Hal’in (OHAL) “rejim” haline getirildiği belirtilerek “Ülkenin KHK’larla yönetildiği 2017 yılında baskıcı ortamında en çok insan hakları savunucuları, aydınlar, akademisyenler, siyasetçiler ve gazeteciler nasibini aldı” dendi.

İfade ve basın özgürlüğünün yok sayıldığını vurgulayan rapor, KHK’lerle basın kuruluşları kapatıldığını, mal varlıklarına el konulduğunu, çok sayıda gazetecinin işsiz kaldığını belirtti.

“Meslektaşlarımızın derhal özgür bırakılmalarını istiyoruz”

2017’nin gazetecilerin “adliye koridorlarını aşındırdığı bir yıl” olduğunu vurgulayan ÖGİ raporunda şu ifadeler yer aldı:

“Baskı ve davalara rağmen gazeteciler, “Gazetecilik suç değildir” diyerek, ne tutuklu ne de yargılanan meslektaşlarını yalnız bırakmadı. Demokrasinin en önemli unsuru olan basın özgürlüğünün sağlanması için basın örgütlerini ve meslektaşlarımızı ortak mücadele etmeye, yan yana durmaya ve baskıları birlikte kırmaya davet ediyoruz.

“Özgür Gazeteciler İnisiyatifi olarak gazetecilerin gözaltına alınmadığı, tutuklanmadığı ve yargılanmadığı bir yıl diliyoruz. Tüm tutuklu ve hükümlü gazetecilerin hiç bir koşulönlerine konulmadan derhal özgür bırakılmalarını istiyoruz.”

81 gazeteciye 183 yıl hapis, 333 bin para cezası

Rapora göre 2017 yılında basın hak ihlalleri verileri şöyle:

* 187 gazeteci gözaltına alındı. Gazetecilerin çoğu ya haber takibi sırasında ya da “ihbar” üzerine evine yapılan baskınla gözaltına alındı.

* 58 gazeteci tutuklandı. Tutuklanan gazetecilerin çoğu hala tutuklu yargılanıyor. Gazeteci iddianamelerinde, haberler ve fotoğraflar suç delili olarak gösterildi.

* 15 gazeteci serbest bırakıldı.

* Türkiye’de şu an 165 gazeteci tutuklu bulunuyor.

* 189 gazeteci hakkında dava açıldı.

* 81 gazeteci para ve hapis cezasına çarptırıldı. 81 gazeteciye toplam 183 yıl 4 ay 18 gün hapis ve toplam 333 bin 120 TL para cezası verildi.

* 373 gazetecinin yargılaması sürdü.

* 18 gazeteci haber takibinde saldırıya maruz kaldı.

* 1 gazeteci kaçırılarak ölümle tehdit edildi.

* 1 gazeteci haber takibinde silahla tehdit edildi.

* 1 gazeteci öldürüldü.

* Çıkarılan KHK kapsamında 35 basın yayın kuruluşu kapatıldı.

* 2016 kapatılan basın yayın kuruluşların mal varlıkları TMSF tarafından satışa çıkarıldı.

* 3 televizyon kanalı TÜRKSAT’an çıkartıldı.

* 5 televizyon kanalının lisansı iptal edildi. 

* 37 basın yayın kuruluşunun internet siteleri erişime engellendi.

* 5 gazeteci sınır dışı edildi.

* 25 gazetecinin işine son verildi

* 100 gazetecinin basın kartı iptal edildi.





2017 Silahlı Şiddet Haritası: Yüzde 28 Artış Var

İstanbul – BİA Haber Merkezi23 Ocak 2018

Bireysel silahlanmaya karşı mücadele veren “Umut Vakfı”, Türkiye’deki silahlı şiddetin yani işlenen cinayetlerin haritasının bulunduğu “Silahlı Şiddet Raporu”nu yayınladı.

2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 28, son üç yılda yaklaşık yüzde 61 artışla 3 bin 494 bireysel silahlı olay medyaya yansıdı…

2 bin 187 kişi bireysel silahla öldürüldü

2017 yılında yaşanan 3 bin 494 bireysel silahlı olayda, 2 bin 187 kişi öldürülürken birçoğu ağır 3 bin 529 kişi de yaralandı…

Umut Vakfı resmi rakamlara ulaşamadığı için raporu gün gün yerel ve ulusal medyayı takip ederek hazırlıyor.

Vakıf ilk çalışmasını 2015’te yapmıştı. Rapor üç yıldır hazırlanıyor.

Yıllık raporlara göre 2015 yılında Türkiye genelinde bireysel silahlı 2 bin 175 olay medyaya yansıdı; 2016’da ise yaklaşık yüzde 25 artışla 2 bin 721 olay.

2017 yılında ise bir önceki yıla göre yüzde 28, 2015’e kıyasla yaklaşık yüzde 61 artışla 3 bin 494 bireysel silahlı olay medyaya yansıdı…

Raporda “Hastanelere kaldırılan bu yaralıların ne kadarının daha sonra öldüğünü tespit etmemiz mümkün değil” notu düşülmüş. Yani yaralı sayısı haberin basına yansıdığı ilk haberdeki bilgilerden elde edilen toplam.

Şiddet olaylarında kullanılan silahlar

Silahlı şiddet olaylarının yüzde 80’inde ateşli silahlar: 1352 tabanca, 1422 tüfek. Yüzde 20,58’inde ise çoğunluğu bıçak olmak üzere kesici aletlerin kullanıldı.

Ateşli silahların kullanıldığı olaylara ayrıntılı bilgisi şöyle:  116 olayda beylik silahı (yüzde3,32), bir kaçında suikast silahları glock, uzi marka olmak üzere toplam 1352 olayda tabanca (yüzde 35,37), 1.422 olayda da avdan havalıya, Keleşten MP-5 makinalıya her çeşit tüfeğin (yüzde40,70) kullanıldı.

Raporda bir özel not düşülmüş: “Bir olayda ise ki olay yeri Antalya, tarih 18 Mayıs ve içeriği “Kadın Cinayeti” dinamitle katliama tanık olduk geride bıraktığımız yıl…”

Silah olmak bakkaldan ekmek almak kadar kolay

Raporda silaha ulaşmanın kolaylığı şu örnekle açıklanıyor. Konya’da beş kişiyi öldüren kişi  10 bin TL’ye Kalaşnikof siparişi vermiş. “Maalesef bakkaldan peynir ekmek almak kadar kolay… Cezası da sadece ruhsatsız da olsa üç kuruş ve hapis cezası uygulanmıyor. Ve gördük ki, bu olayda sipariş verdiği Kalaşnikof’un yerine kendisine üç pompalı tüfek verilmiş… Kalaşnikof eline geçse amacı daha da büyük bir katliam yapmakmış ve cinayetlerine siparişini yanlış getirenden başlamış…”



2016-2017 Olay Sayısına Göre Yükselişteki İller

Marmara Bölgesi

Bireysel silahlarla 2017’de işlenen suç-şiddet haritasına bölgelere göre bakıldığında, nüfus yoğunluğu ve sanayinin olduğu kentlerin yer aldığı Marmara Bölgesi en çok suçun işlendiği bölge… Toplamda 837 olayın basına yansıdığı Marmara Bölgesi’nde İstanbul 351 olayla en çok suçun işlendiği birinci kent. Bir önceki yıl bireysel silahlarla 246 cinayetin işlendiğinin basına yansıdığı İstanbul’da 2017 yılında işlenen suçlarda yüzde 43’lük artış yaşanmış. Marmara Bölgesi’nde en çok cinayetin işlendiği ikinci il 116 olayla Bursa. Bursa’yı 108 cinayetle Kocaeli, 70 olayla Sakarya 38 olayla da Tekirdağ izliyor.

Sakarya’da suç oranında dikkat çekici bir artış var.

“Sakarya’da inanılmaz şekilde en ufak olayda insanların silaha sarıldıkları görülüyor… Geçen yıl 70 olayın yaşandığı Sakarya’da bu yıl yüzde 67’lik bir artış dikkat çekiyor. Ki bu yüzde Sakarya’yı, Marmara Bölgesi’ndeki kentler arasında silahlı olayların en çok arttığı kent konumuna getirmiş bulunuyor…”

Marmara bölgesinin diğer en çok şiddet kullanılan diğer illeri şöyle: Balıkesir, 22 olayla Edirne, 18 olayla Çanakkale, 10 olayla Bilecik, 5 olayla Kırklareli, 4 olayla Yalova.

Karadeniz Bölgesi

2016’da Karadeniz’in en çok silahlı şiddet gösterilen ili Samsun’du. Umut Vakfı raporun çıkışının ardından Samsun Emniyet yetkililerinin  “İlimizde bu kadar olay yok” açıklamasını yaptığını hatırlatıyor. 2017’de de Karadeniz’deki 18 kent arasında yine Samsun en çok olayın yaşandığı kent.

2016 yılında 166 bireysel silahlı şiddetin basına yansıdığı Samsun’da 2017’de basına 201 olay yansımış. Yani yüzde 21’lik artış söz konusu.

Karadeniz bölgesi kentlerinden Çorum’da geçen yıla kıyasla yüzde 34’lük artışla 55 silahlı olayın meydana geldiği görülürken üçüncü sıradaki Trabzon’da da bu yıl geçen yıla göre yüzde 19’luk artış dikkat çekiyor. 44 bireysel silahlı olayın meydana geldiği Trabzon’u sırasıyla;  43 olayla Düzce, 30 olayla Zonguldak, 24 olayla Giresun, 23 olayla Ordu, 22 olayla Tokat, 19 olayla Bolu, 18 olayla Kastamonu, 14 olayla Amasya, 13 olayla Sinop, 11 olayla Rize, 10 olayla Karabük, 7 olayla Bartın, 6 olayla Gümüşhane ve 3 olayla Artvin izliyor…

Bölgede toplam 543 olay yaşanırken Sinop, Giresun, özellikle de Düzce’de olay sayılarındaki artış dikkat çekiyor…

Akdeniz Bölgesi

Akdeniz Bölgesi’nde en çok şiddet yaşanan kentleri Adana ve Antalya.

2016’da 141 olayın basına yansıdığı Adana’da geçen yıl bu sayı 165’e çıktı…

Antalya’da ise artışın daha yüksek:  2016’da 108 olan bireysel silahlı cinayet olayı 2017’de yüzde41’lik artışla 152 olarak gerçekleşti.

Akdeniz bölgesindeki diğer illerde ise bireysel silahlı olayların rakamları şöyle:

Mersin 45, Hatay 37, K. Maraş 36, Isparta 18, Osmaniye 14, Burdur 8.

Ege Bölgesi

Bölgede İzmir 143 olayla birinci sırada yer alıyor. Onu Aydın takip ediyor ki; bir önceki yıl 59 olayın yaşandığı kentte silahlı şiddet olaylarında yüzde 78 gibi bir artış gerçekleşti.

Bölgede Manisa ve Denizli 46’şar olayla üçüncülüğü paylaşırken Muğla’da 38, Kütahya’da 26, Afyon’da 22, Uşak’ta da 18 olay meydana geldi.

İç Anadolu Bölgesi

Toplam 577 olayın basına yansıdığı İç Anadolu Bölgesi’nde Konya 2017’de yüzde 61’lik artışla bölgesinde zirvede… 145 silahlı şiddetin yaşandığı Konya’yı Ankara takip ediyor.

128 olayın basına yansıdığı Ankara’yı 85 olayla Aksaray, 77 olayla Kayseri, 57 olayla Eskişehir, 19 olayla Niğde, 16 olayla Karaman, 14 olayla Sivas, 13 olayla Kırıkkale, 8 olayla Kırşehir, 7 olayla Nevşehir, 5 olayla Yozgat, 3 olayla Çankırı izliyor.

Güneydoğu Bölgesi

Güneydoğu’da 421 olay basına yansıdı. Antep’te bir önceki yıla göre yüzde 25 artışla 124 silahlı şiddet olayı basına yansıdı bölgede en çok şiddet olayının yaşandığı ikinci kent Urfa’da yüzde 31’lik artışla 98 olay basına yansıdı.   Diyarbakır’da 71, Adıyaman’da 41, Mardin’de 28, Batman’da 26, Siirt’te 15, Kilis’te 10, Şırnak’ta 8 silahlı şiddet basına yansıdı.

Doğu Anadolu Bölgesi

Bu bölgede 50 olayla Malatya en çok şiddetin yaşandığı il. Ama asıl dikkat çekici artış Kars’ta görüldü. Az sayıda olay da olsa artıştaki yükseklik göze batıyor: Yüzde 350

Erzurum ve Elazığ’da da olay sayısı katlanarak arttı.

Bölgede en çok şiddet olayı sıralaması şöyle: Elazığ 31, Erzurum 22, Van 21, Ağrı 14, Erzincan 9 Hakkari 8, Muş 6, Iğdır 5, Bingöl 4, Bitlis 4, Tunceli 3, Ardahan 2…”



Ölüm ve yaralanma rakamlarında 2017 yılının cinayet haritasında ilk 11’a giren iller:

1 – İstanbul (245 ölü, 316 yaralı)

2 – Adana (123 ölü, 195 yaralı)

3 – İzmir (114 ölü, 91 yaralı)

4 – Antalya (101 ölü, 103 yaralı)

5 – Gaziantep (87 ölü, 115 yaralı)

6 – Konya (84 ölü, 168 yaralı)

7 – Urfa (80 ölü, 153 yaralı)

8 – Ankara (67 ölü, 187 yaralı)

9 – Bursa (66 ölü, 85 yaralı)

10 – Samsun (61 ölü, 223 yaralı)

11- Sakarya ( 49 ölü, 113 yaralı) (HK)



Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın