Türkiye’nin Aydın Sorunu

Bu yazıdaki kimi saptamaların pek çok kişiye ters geleceğini öngörebiliyorum. Türkiye’nin son 15 yılına açık şekilde damga vuran gerici anlayışın aydınları bunalttığının da farkındayım. Ama, bu koşullar altında da olsa özeleştiriyi kaçınılmaz buluyorum.


Her şeyden önce biz aydınların halkı küçümsemeye, aşağılamaya ve dışlamaya hakkımız olmadığını vurgulamak isterim. Unutulmamalı ki; geçen yüzyılın ilk çeyreğinde emperyalizme Atatürk önerliğinde unutamayacağı bir ders veren Türk halkı bugünkünden daha gelişmiş değildi. Halkla bütünleşme olamıyorsa bile halktan kopmama önemini bugün de koruyor. Atatürk’ün çevresine topladığı bir avuç aydınla verdiği savaşımı o zamanın Türk halkının yüzde kaçı anlamış olabilir? Eşsiz önderlikle birleşen halkla bütünleşme bu ve benzeri soruları önemsiz kılmıştır.


Son günlerde rastlanan bir kaç aydın tutumuyla sürdürelim!


İktidarın gerici ve baskıcı tutumundan yaka silkenlerin bu örnekleri göz önüne almalarında yarar var.


İktidarın İskilipli Atıf Hoca ve Mustafa Sabri aşkından yakınanların Seyyit Rıza sevgisine ne demeli? Türkiye’yi yönetenler bile Atatürk’e sarılmak zorunda kalmışken bu tutku nasıl açıklanmalı? Bırakınız yüceltilmeyi ve güzellenmeyi adı anılmaya değmeyecek bir ortaçağ artığının idolleştirilmesi zorlamaları üzerinde düşünülmeye ve konuşulmaya değer olmalıdır. Cumhuriyet’in Tuncelisi bir yana bırakılarak karanlık çağın Dersim’iyle avunmak, yok olup gitmiş bir adı diriltmeye çalışmak Osmanlıcılıktan ne denli farklı bir yaklaşım biçimi olabilir?


Güncel bir başka örnek NATO üzerinedir!


NATO’nun Türkiye ve Atatürk düşmanlığı bu kadar açıklıkla ortaya çıkmışken ve NATO gibi anlamsız, gereksiz ve zararlı bir örgütten çıkma fırsatı doğmuşken aydınlarımızın söylemleri akıl alacak gibi değildir.


Birisine göre NATO her şeye karşın gerekli bir örgütmüş. Türkiye bunun dışında kalamazmış. Bir başkasının kaygısı çok daha ibretlik. NATO’dan çıkarsak daha kötüsüne tutulurmuşuz. “Ölümü gösterip hastalığa razı etmek” böyle bir şey olsa gerek.


Aydın savrukluğunun geldiği bu noktada Attilâ İlhan’ı saygıyla anmanın sırasıdır. Her sözü ve yazısıyla doğruları çekinmeksizin söyleyen, düşüncelerini falanca ne der, filanca nasıl karşılar türünden korkulara kurban etmeksizin açığa vuran parolası vatan, işareti namus olan büyük usta gettolaşmanın sakıncalarına ve çıkmazlarına hemen her fırsatta sayısız kez değinmişti.


Ordumuzdan, aydınımıza uzanan geniş bir yelpazede ülkemizin aydınlık yüzlerinin gettolaşmaya kurban gitmekte olduğunu; bu tutum değiştirilmezse daha büyük sorunların kapıda olduğunu her fırsatta yineledi durdu Attila İlhan sağlığında. Yokluğunda o saptamaları bir kez daha okunmalı!


Türkiye, Cumhuriyet projesinden geri adım attığı ve bu olumsuz tutumu 3 çeyrek yüzyıldır inatla sürdürdüğü için eğitimsiz ve umarsız insan yığınlarının yurdu oldu. Kuşku götürmeyecek bir gerçektir bu!


Böyle bir topluma Seyyit Rıza’yı baştacı edenler mi, Tunceli’yi Dersim yapmak isteyenler mi yoksa NATO’dan çıkarsak başımıza daha büyük dertler açılır diyebilen korkaklık ve kişiliksizlik mi önderlik edecek?


İşte bu nedenle Türkiye’nin cahil ve eğitimsiz yığınları kadar aydınlarıyla sorunu vardır!


Ve belki de bu sorunu çok daha yakıcıdır!


Türkiye Seyyit Rıza’yla, Dersimcilikle ve NATO’culukla esenliğe çıkamaz!


Türkiye, aydın karanlığını yırtmadıkça günyüzü göremez!

Bunları da sevebilirsiniz