Eflatun Nuri Yaşıyoooorrr…

Ünlü karikatürist liderimiz merhum Eflatun Nuri anısına Konak Belediyesi ile İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin ortaklaşa düzenlediği “Basın ve İfade Özgürlüğü Karikatür Yarışması” bu gün sonuçlandı. Konak Belediye Başkanı Sema Paktaş. İzmir Gazeteciler cemiyeti Başkanı Misket Dikmen, Tayfur Göçmenoğlu, Leman dergisi ünlü karikatüristi, Behiç Pek ve Eflatun Nuri’nin yetiştirdiği fırlama veledleri Yaşar Aksoy (moruk veled), Mustafa Yıldız, Sadık Pala, Zafer Güven, Tufan Selçuk’un jüri üyesi olduğu yarışmada, birincilik ödülünü Engin Selçuk, ikinciliği Sözcü gazetesi grafikeri Hicabi Demirci, üçüncülüğü Oktay Bingöl kazandı. Böylece Eflatun Nuri’nin yaşıyooorrr olduğu bir kez daha tescillendi. Şimdi Eflatun Nuri kimdi, onu benim kalemimden okuyun bakem..



EFLATUN DONLU EFLATUN

Büyük gülmece üstadı, usta muhalif mizahçı, makara konularında ekoller ve fırlama ekipler yaratan öncü gönül adamı karikatüristler padişahı Eflatun Nuri’ yi 81 yaşında kaybettik. Uzun yıllar İzmir Basını’na ve Yeni Asır’a emek vermiş olan Eflatun Nuri’nin aziz hatırası önünde gülümseyerek eğiliyorum.

Onu ve Yeni Asır’da Pazar günü yayınlanan Gıcık dergisini biraz etraflıca anlatmak istiyorum. Çünkü içimden dalga dalga gülme krizleri gelmekte.

Karikatür, çizgide mizah yapma sanatıdır. Bu sanatın önemli ve karizmatik üstatlarından biri de Eflatun’dur. Onu, 1980’li yılların ortalarında Yeni Asır’da çalışırken tanıdım. Efsanelere karışmış, yüzü pek gülmeyen, esrarengiz ama kaleminden kargacık burgacık, inanılmaz toplumsal muhalif çizimler akan bir mizah devi idi. Daha önce çalıştığı Ege Ekspres gazetesinde yedirttiği naneler hala konuşuluyordu. 

Her şeyden önce sırtından ter damlayan yaratıcı bir karikatür emekçisiydi, dahası bir mizah dehasıydı, alternatif tarihçiydi yani tarihe perde arkasından bakmaya meraklıydı, eşsiz bir arşivciydi, ne arasan onda bulunurdu, zarif bir centilmen, kalender, çelebi mizaçlı ve tadına doyum olmaz derecede ketum bir denizlerarası serseri ve yer altı dünyasındaki esrarengiz çapkındı.. Her limanda bir sevgilisi olan korsanlar vardır ya, işte sanki onların ruhunu taşırdı.

Ama en belirgin özelliği, bir kabile reisiydi. Çevresinde müritleşmiş “Eflatungiller” familyası olduğu halde yaşardı. Kızılderili bağlılığı içinde kendisine tapan kızlı-erkekli genç mizahçı zıpçıktıları ise, hemen hepsi Karikatür Tarihi’mizin en usta çizerleri olacaklarını müjdeliyorlardı. İşte halen dergi ve gazetelerde çizen bu gençler böyle bir yaratıcı Eflatun izleyicisidirler ve tüm İstanbul mizah dergileri ellerine su dökemezdi!… Bu bakımdan “Hepimiz Eflatun!..” sloganı, doğru bir slogandır. 

Yahu Sezer, Zafer, Sadık ve mart kedisi Mümin hatırlar mısınız?.. 1987’de Arapfırını Sokağı’nda “Bizimkiler” adı altında “Bilmemne” isimli bir karikatür sergisi açmıştınız. Ne kadar güzel sanatlar öğrencisi saçı sakalı karışık hipi varsa oradaydı. Sonra sizleri Şükran Lokantası’na götürüp, bol ekmek eşliğinde et sote ile 70’lik rakı ısmarlamıştım. Hani, sergiden sonra peşimize takılan, kırk yıllık dost gibi masamıza oturup bizimle beleş yiyip içen, siyah paltolu bir adam vardı. Hiç birimiz onu tanımıyorduk.. Adamın arkasından hanginiz demişti lan, “Bu herif, yüzde yüz Eflatun’un casusudur!” diye?..

Benim onu tanıdığım zaman yanındakileri şöyle bir sıralayalım.. Eflatun’cu yazarlar şunlardı: Hakan Boyav, Bahar Silkü, Burhan Esen, Nihat Paykoç, Reşat Yörük, Mukadder Özakman, Metin Pütmek, Oklu Kirpi, Savaş Büke, Özden Güler, Nurettin İğci, Hüseyin Demir, Çağlayan Çanbay ve diğerleri..Bilgisayarda ise Berrin ile Dilek otururdu.

Çizerler ise, Aycan Gönenç, Sadık Pala, Cemal İlkbahar, Ertan Aydın, H.İbrahim Yıldırım, Mete Erden, Mustafa Yıldız, Mümin Durmaz, Ömer Çam, Sezer Dönmez, Tan Cemal Genç, Tufan Selçuk, “Lokum Leyla” tipini yaratan meşhur Engin Boğaz, Turan İyigün, Zafer Güven, Ziya Başer idiler.

Tüm bu makaracı fırlamalar, bir gün beden eğitim dersinde pantalonunu hasta olduğu bahanesiyle indirmediği için, pantalonu çıkar komutu üzerine, pantalonu sıyırınca, altında ninesinin eflatun renkli donu çıktığı için “Eflatun” ismi takılan Nuri Erkoç ‘un silahşörleri idiler.

İnsan, hayat, nebat sevdalısı; çay, nikotin ve anason tiryakisi, aşk, zamparalık, sarhoşluk, muhabbet ve komedi ustadı Eflatun’u, 81 yaşında kaybettik. İlk yapıtları 1942’de Akbaba’da yayınlanan, ardından Medet, Marko Paşa, Melun Paşa, Gırgır, Limon gibi bir çok dergi ve gazetede çizen Eflatun, son dönemde Öküz, Leman, Yeni Harman, Kaçak Yayın’da yazı ve çizgileriyle yer aldı. Londra’da bir kişisel sergi açtı. Ölmeden önce “Benim Adım Eflatun” isimli kitabının ikinci basımını hazırlıyordu.

İleri derecede miyoptu, son gününe kadar yazıp çizdi. Gözleri 5 cm. öteyi göremediği halde, kağıda adeta yapışarak çizmeyi sürdürdü. Fatih’in mumyasını ilk o yazmıştı, Beyazıt’ın altındaki tünelleri o ortaya çıkardı, Agora Meyhanesi güftesini bir fırıncı çırağının yazdığını da o ileri sürdü. Şehirlerarası otobüste, sürekli görevliden şişelerce su istemiş. Bir bakmışlar, sepet şeklindeki valizinde bir kaz var. Meğerse bahçesine giren kazı “evlat” edinmiş, yanında taşıyormuş. İşte böyle bir ilginç tipti. İzmir kaldırımlarından o da geçti.. Kahkahalarla uyusun!



Eflatun’la yaşadığım ilginç anılar

1985’li yıllardı. Gazeteci Özdemir Hazar, kaza geçirdiği için topal kalmıştı. Bilirsiniz, Eflatun Nuri de topaldı. O zamanın ünlü tv dizisi “Kaynanalar”ın unutulmaz aktörü Timur Bey, gazeteye gelerek Özdemir Hazar’ı odasında ziyaret etti. Karikatür servisinde çalışmakta olan Eflatun’u da yanlarına çağırdılar. Üç ilginç adam başladılar makaraya..

Akşamüstü “Erol’un Yeri”ne gidip demlenmeye karar verdiler. Özdemir Baba, ağzından baklayı çıkardı “Bende beş kuruş yok!”. Eflatun da, “Meteliğe kurşun atıyorum” deyince, Timur Bey, “Haydi hesaplar benden..” demek zorunda kaldı. Bunun üzerine Eflatun, kulağıma muzipçe eğildi ve fısıldadı:

“Yuhh.. İki aksak, bir Timur edemedik be yahu?..”

(Not: Aksak Timur, 1402 Ankara Savaşı’nda Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt’ı yenen Orta Asya İmparatoru idi ve topaldı!)

Eflatun’un çevresine kümelenmiş ultra-cingöz gençler arasında, “ustalarının genç iken, duvara dayadığı bir merdiven üzerinde dürbünle röntgen yaparken düştüğü ve bu yüzden topal kaldığı” biçiminde bir rivayet dolaşırdı. Kimse bunu açıkça Eflatun’a sormaya cesaret edemedi. Ancak ustamızın açık saçık dergilere olan aşırı ilgisi fark ediliyordu.

Bir gün, karikatür servisinde çalışıyorduk. Malın gözü Sadık, Mezarlıkbaşı’ndaki Lale Sineması’nda izlediği “Parçala Behçet” filmindeki röntgen sahnesini ballandırarak anlatmaya başladı. Böylece başlayan geyik, en verimli röntgen tekniklerine doğru uzandı. İmam Hatip mezunu Sezer, “En iyisi yatsı namazı sonrasıdır, bahçe duvarına tırmanmalı” dedi. Van Kedisi gibi damlarda dolaşmaya meraklı Mümin, “Dama çıkan, en tehlikesiz ve net röntgeni yapar” diye görüşünü belirtti.. Zafer Güven ise, yüksek apartmanların güneş battıktan sonraki avantajlarını sıralıyordu.

Tartışmaları dinlemez görünen Eflatun Nuri, aniden çizmekte olduğu karikatürden başını kaldırıp, şöyle demez mi:

“- Bit Pazarı’na çok net gösteren Japon dürbünleri düştü.. Birer tane edinin bari!..

Tüm servis, katıla katıla yere yatıvermişti. Hiç gülümsemeyen Bahar kızımız bile kıkırdadı. Ne günlerdi yarabbim!

2007 Yılı, Nisan ayında İzmir’de açılan TÜYAP Kitap Fuarı’na gelen Eflatun Nuri ile kucaklaşıp hasret gidermiştik. İkimizin de saçları, sakalları bembeyazdı.. 2008’de onu kaybettik.

Onun anısına bir şiir de yazmıştım…


HEPİMİZ EFLATUN

ne şucu, ne bucu
bize derler eflatun
çizgimiz gıcıktır dünyaya
mizahımızda gümbürder kahkaha

pirimiz hınzır eflatun
hem hacivat, hem karagöz
elinde kadeh, tütün ve kalemi
sardı makaraya alemi, elalemi

sek sek oynarcasına yaşadı
üfledi kainatı duman duman
tutun kaçamaz bıyıkaltı anılardan
uçtu martıların yanına eflatun

Yaşar Aksoy / 28.5.2008-Çeşme


2009 yılı TÜYAP İzmir Kitap Fuarı’nda bir yıl önce kaybettiğimiz karikatüristler şahı “Eflatun Nuri”yi andık.. 25 Nisan 2009 Cumartesi günü, Saat: 18.30-19.30 arasında 1 numaralı salonda toplanıp, hepimiz üzerinde büyük etkisi olan bu mizah ustasını gündeme kahkahalarla getirdik. 
“Eflatun Nuri ile Birlikteyiz” isimli benim yönettiğim panelimize, Mustafa Yıldız, Zafer Güven, Sadık Pala, Mümin Durmaz, Savaş Ünlü isimli şehrimizin yetiştirdiği en matrak karikatürist ve mizahçılar katıldı.. 
Yani, Eflatun Nuri çetesi yine boy gösterdi.. Eflatun’un kızı da panele geldi, ciddi konuşmalar yaptı, bizim sulu havamıza bir ara o da katılıp gülmesini bile becerdi. Eflatun’un bir dönem yarattığı “Gıcık” mizah dergisi anılarını paylaştık.. Neler yumurtladık neler?.. Millet gülmekten yerlere yattı..
Salonda Eflatun Nuri’nin karikatürlerinden oluşan sergiyi ise, Saat Kulesi isimli karikatür dergisi düzenledi ve derginin kitap fuarı özel sayısı Eflatun Nuri’ye ayrıldı.

2017 yılında yukardaki değerlendirmemi sosyal medyada paylaşınca, iki yanıt geldi. Aynen aşağıya alıyorum.

Sertaç Sezer : Asıl adı Adil Erkoç tur. Basmanede tabelacılık yaparken Rüstem Tanık ağabeyim tanıştırdı. Ege Ekspres gazetesinde çiziyordu o sıralar. İzmir Kız Lisesi’nin Andaç işini almış, kızların karikatürlerini yapıyordu. Bir müddet ona asistanlık yaptım.. Ben kurşunkalemle kafaları çiziyorum.Eflatun abi gerisini hallediyordu.. Ekspreste mizanpaj kısmında da bir süre çalıştım. Bir ara bizim dükkana geldi.. Tilkilik Basmane’ye.. Karikatürist kardeşlerim Sadık Pala ve Mümin Durmaz ve Güven soyadlı bir başka çizer.. Ve 6-7 kişi daha.. Akşam akşam seyyar kokoreççiden 15 tane yarım ekmek arası kokoreç, bi kasa bira, bi muhabbet değme gitsin. Sadık, Ömer Güven ve Mümin kardeşlerim bu olayı hatırlayacaktır. 3 kişi deyip de neredeyse bütün Yeni Asır personelini takmış getirmiş Eflatun abi.. Allahtan bakkal tanıdıktı mahcup olmadık. Ayağını kırıp 6 ay hastanede yatarken böyle detaylı çizmeye başlamış. İnanılmaz detay çizerdi. Büyüteç kullanırdı bazen. Yanında taşıdığı siyah Bond çantasının içinde ne ararsan vardı, sigara, mürekkep, fırça, boş kağıt,taze soğan, yumurta. Alem adamdı Eflatun abi. Cennet mekanı olsun..

Necmi Yalçın: 1980’li yılların sonlarına doğru Yeni Asır pazar ilave mizah dergisi Gıcık’ta çiçeği burnunda bir çizerdim, gazeteye gider yukarıda ismi geçen arkadaşlarla, abilerle takılırdım. İlk telifimi de Gıcık’tan almıştım. Sayın Eflatun Nuri efsaneydi arada bir uğrardı ancak bende kötü bir anısı vardır… Benim gibi gelip orada karikatür çizen başka arkadaşlar da bulunmaktaydı, hatta bazen biz geceleri kalıp çizimlerimizi yapıp bırakır, ertesi gün tekrar gelip abilerimize gösterirdik. Yine bir gün dergiye gittiğimizde Eflatun usta gelmişti, içeriye girer girmez bir daha gelmememiz gerektiğini kızgın bir dille belirtti, çok şaşırmıştım, gerekçe olarak gece çalışırken masaları pis bırakıldığını belirtmişti, oysa o gece çalışmamıştık ancak bir türlü kendisine durumu izah edemedim, sonuçta 16 yaşında birisiydim, bunun sebebi de Cemal İlkbahar’dır ve bu yüzden de ustayı yanlış yönlendirdiğini düşünür ve bu harika ortamdan uzaklaşmış olmaktan hep üzüntü duyarım… Yıllar geçse de o zamanki çizer abilerimle uzun soluklu birlikteliklerimiz, iş ilişkilerimiz olmuştur ancak bu da içimde kalan bir uhdedir…



Karikatürün palası: Sadık Pala

Sadık Pala ’yı, 1980’li yılların ortasında Yeni Asır gazetesinde tanıdım. Yazı İşleri katının altındaki katta pikaj, montaj, kamera işlemlerinin olduğu bölüme giderken sağdaki küçük odada dillere destan “Gıcık” dergisi hazırlanırdı.

O muhteşem odada Eflatun Nuri başkanlığında bir avuç meraklı genç, hafta sonu verilecek olan karikatür dergimiz Gıcık’ı binbir emekle yaratırlardı. Bu gençler çok körpe, ama afacan zekalı sevimli fırlama çocuklardı. Masalarına kapanırlar günler oyunca derginin çizimlerini hazırlarlardı. Sadık, o yıllar pala gibi ince uzun ve hafifçe öne eğik siluetiyle, candan, kibar, sempatik tavırlarıyla gönlüme yerleşti. Karikatürleri ise o centilmen havasına tam zıt karakterde, pala gibi keskin hiciv ve fırlamalık yüklü zeki işlerdi. Bir işini hep hatırlarım. Sadık, gıcık olduğu bir başka karikatüristin dergi sütununa komşu bir sütunda çizerdi. Bir Gıcık sayısında kendi sütununun tepesine bir cingöz tip çizdi ve yan sütuna şakır şakır işetti. Komşu karikatürist (Sezer Doğan) saçını başını yoldu doğal ki.. Uzun yıllar geçti, o kadrodan bir tek Sadık, karikatürü akademik bir düzleme taşıyarak çeşitli yerlerde karikatür atölyeleri açarak bu sanatı genç kuşaklara sevdirdi ve hala da uğraşıyor. Hayal ediyorum, günün birinde Sadık Pala ve o dönem arkadaşlarının yönetiminde sivil bir “Karikatür Akademisi” neden açılmasın?..

Ha bu arada Sadık palasını bıraktı, ok ve yay kuşanıp okçuluğa soyundu. Okçuluk sportmeni oldu, oğlu ile yarışmalara girmekte. Kendini Oğuz Kağan filan sanmakta. Pala, okçu oldu ya, Sezer Dönmez hemen bokçuluğa başladı:

  • Yaşar Abi, Sadık kafayı yedi… Kendini Teksas Tommiks kızılderilisi sanmakta!…



Bunları da sevebilirsiniz