Kazım Taşkent ile Anılarım..
Kazım Taşkent
Yapı Kredi Bankası, T.C. Bakanlar Kurulu’nun 6 Temmuz 1944 tarihli kararnamesiyle kuruldu. Banka Esas Mukavelenamesi 7 Temmuz’da İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi ve Sicilli Ticaret Dairesi tarafından tescil ve ertesi gün de ilân olundu. Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Taşkent, Genel Müdür ise Sermet Çifter oldu. Türkiye’nin Cumhuriyet döneminde kurulan ilk özel bankası olan Yapı Kredi, 9 Eylül 1944 Cumartesi günü, İstanbul Bahçekapı Şubesi’nin açılışı ile hizmet vermeye başladı.
Yapı Kredi Bankası’nın unutulmaz ilk yönetim kurulu başkanı Kazım Taşkent’in ülkemizdeki diğer büyük iş adamlarından çok farklı bir yaşam öyküsü vardır. 1895 Preveze doğumlu ve 1991 yılında vefat eden Kimya Yüksek mühendisi, işadamı, bankacı, yazar, siyasetçi ve 19.Dönem Manisa Milletvekili Kazım Taşkent’in ülkemizdeki diğer büyük iş adamlarından farklı bir yanı vardır.
Öncelikle Atatürk’ün devletçilik hamlesine gönül vermiş, sonsuz enerjisini ve azmini bu yola harcamış bir bürokrattır. Atatürk Türkiyesi’nde kendisine verilen her işi başaran, Alpullu Şeker fabrikasını 9 ayda, Eskişehir şeker fabrikasını 6.5 ayda, Turhal’ı 7 ayda kurup işleten, kağıt ve kömür sanayilerimiz kurulurken ismi hep önde akla gelen Taşkent, 1930’lu yıllarda Anadolu’nun bozkırlarında tüten bacalara damgasını basıp, 1944 yıllında Türkiye Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü’nden ayrılırken geride çok saygıdeğer bir isim bırakmıştır. Bu dönem, Kazım Taşkent’in devletçilik dönemidir. 1944 yılında kurduğu Yapı Kredi Bankası ile de liberal bir hizmet anlayışı ile finans dünyamıza hizmet etmiştir.
Yapı Kredi Bankası’nın İstanbul Bahçekapı’daki ilk şubesi
Atatürk Türkiyesi Ürünü
Kazım Taşkent, tam manasıyla Atatürk Türkiyesi’nin ürünü idealist bir Atatürk çocuğudur. “Tek mirasımız Atatürk’ün istekleridir” diyen Taşkent, devleti kurdukları günleri 11 Temmuz 1946 tarihli hatıratında şöyle anlatmıştır:
“.. Savaşlarla yıkılmış, yorulmuş, yoksullaşmış bir ülkede Atatürk’ün yeni bir vatan yaratan ordusunun sivil bir neferi idim. Maddi olanaklarımız sınırlı, yapma ve başarma isteğimiz sınırsızdı. Destek olanlar hız verenler, yüreklendirenler vardı. Gizli açık çelmeleyenler, atılımcı ruhu körletmek isteyeler vardı. Karmakarışık ruh halleri içinde, yetişkinlikleri ve yürekleri çok farklı insanlarla hep beraber Atatürk’ün Türkiyesi’ni yaratıyorduk.”
Türk çocukların unutulmaz dergisi: Doğan Kardeş
Taşkent bürokrat döneminden sonra, karma ekonomi çerçevesi içinde bu kez liberalizmin uygulamalarını benimsemiş, halkına ve ülkesine hizmet etmeye devam etmiştir. Yapı Kredi Bankası’nı ve Doğan Sigorta’yı kuran, birçok yatırımlarda sözü, kişiliği, sermayesi ve emeği söz konusu olan Taşkent birçok kültür girişimlerine de öncülük etmiş, Yapı Kredi Yayınları’nın temelini atmış ve çocukluk yıllarımızı süsleyen Doğan Kardeş dergisini hizmete sokmuştur.
Taşkent ile Tanışma
Bu ilginç adamın, benim tek yazımı okuduktan sonra beni bulması, yanına çağırması ve beraber çalışma teklifini ısrarla sunması, ders alınması gereken bir olaydır, Atatürkçü eski adamların nasıl “insan sarrafı” olduklarına bir delildir.
15 Mayıs 1974 tarihinde İzmir’de İlk Kurşun – Hasan Tahsin Anıtı’nın açılışı ile ilgili bir makalem, Abdi İpekçi’nin onayı ile Milliyet gazetesinin 2 sayfasında büyük bir yer kaplayarak yayınlanmıştı.
Sayfanın editörü, o esnada tanımadığım daha sonra bana daima ağabeylik yapmış olan Ali Gevgilili idi. Yazım yayınlandıktan bir gün sonra beni arayan Ali Gevgilili, Kazım Taşkent’in bana 16.5.1974 tarihli bir mektup yazarak, benimle iletişim kurmak istediğini belirtti ve o mektubu posta ile bana gönderdi. Mektup, 80 yaşındaki bu işadamının benimle ısrarla buluşmak istediğini belirtiyordu. Ardından ikinci bir mektup geldi, İstanbul adresini bildiriliyor ve mümkünse hemen yanına çağırıyordu.
Üstelik ben, Kazım Taşkent’in önemini ve kişiliğini hiç bilmiyordum. Mektupları babama gösterdiğimde, rahmetli “Başına talih kuşu konmuş. Hemen koş git İstanbul’a” dedi. Kafam karmakarışık olmuştu.
Yazılarımın sürekli yayınlandığı Demokrat İzmir gazetesine gittim…ve çok güvendiğim yazar büyüğüm Burhan Esen’e danıştım. Bizim o zamanki Demokrat İzmir gazetesi, hemen sıradan yazılarıyla parlayıp, parlamentoya veya belediye üst bürokrasisine kapağı atmak isteyen cingöz siyasi yazarlarla doluydu. Ama Burhan Esen, hiçbir politik çıkara eyvallah demeyecek bir çelebi insandı. Mektupları okudu ve bana “Taşkent, Türkiye’de en namuslu iş adamıdır, ona güvenebilirsin.” demez mi?
İstanbul Yolculuğu
İki ay sonra İstanbul’a gidebildim. Taksim’den bir telefon kulübesinden Kazım Taşkent’i arayıp geldiğimi bildirdim. Bana o telefon kulübesinin önünde beklememi ve bir araba göndereceğini söyledi.
20 dakika sonra önümde duran bir son model siyah bir otomobil, beni Beyoğlu Ayaspaşa’da boğaza tepeden bakan büyük bir konağa götürdü. Beni kapıda karşılayan Kazım Bey, bir dede şefkati ile beni bağrına basarak samimi övgülerini sundu. Epey şaşırmıştım. Geniş salonunda önemli kişiler vardı, koridorlara sıralanmış odalarda da bazı hummalı çalışmaların yürütüldüğünü hissettim. Benimle ilk tanıştırdığı kişi, ismini önceden bildiğim 27 Mayıs 1960 ihtilalcilerinden Emekli Kurmay Albay Emin Aytekin idi. Rüçhan Adlı ve Türkan Şoray da oradaydılar. Hep beraber öğle yemeğini geniş bir masada yedik.
Sonra beni çalışma odasına aldı. Benimle çalışmak istediğini, Yapı Kredi Bankası Yayınları isimli bir yayın kuruluşu kurmak istediğini, orada çalışmam gerektiğini ve ayrıca kendisine danışmanlık yapmamı rica etti. Çok güven veriyordu. Ama ben şaşkındım. Üstelik evde anlayamadığım bir trafik vardı, önemli insanlar gelip gidiyor ve Kazım Bey ile özel konuşuyorlardı.
Meğer o ev, dört gün önce Kıbrıs’ta adayı Yunanistan’a bağlamak isteyen Nikos Sampson tarafından yapılan kanlı darbeye karşı koymak için diplomatik çalışmaların yapıldığı bir gönüllü merkezmiş. Washington, Moskova ve Londra ile yapılan hızlı bilgi alışverişlerinin yazılı çıktılarının Kazım Bey’in önüne acele ile getirilmesinin anlamını daha sonra çözecektim.
Kazım Taşkent’in 16.5.1974 tarihli mektubu
Kıbrıs Barış Harekatı
Akşamüstü sıralarında Kazım Bey, Hilton’dan yer ayırtarak ve akşam yemeğini de birlikte yedikten sonra, “Yarın gel, işine başlayacaksın” diye sırtımı sıvazladıktan sonra beni otelime gönderdi.
Ertesi sabah, televizyon ve radyolardan Başbakan Bülent Ecevit’in Kıbrıs Barış Harekatı’nı başlatan duygusal konuşmasını heyecanla dinleyip, hemen fırlayıp Taksim İnanöz otobüs terminaline gittim ve İzmir’e giden ilk otobüse bilet aldım.
Kazım Taşkent’i jetonlu telefonla arayıp, “Askerlik terhis teskeremde acil durumda hemen teğmen rütbesi ile askere alınacağıma dair” not olduğunu, bu bakımdan bana bir görev düşebileceğini söyledim. Kazım Bey biraz üzüldü, “Peki git, ama az sonra gel, ancak daha sonra gelmez isen, bir daha hiç gelme” dedi.
İzmir’de Kıbrıs olayların gelişimi heyecan içinde izlerken, terazinin bir kefesine İzmir’i, ailemi, yaşlı annemi ve babamı, Demokrat İzmir gazetesindeki çalışmalarımı, Yazı İşleri Müdümüz Çetin Gürel’in “Halk Sektörü” isimli bir sayfanın yapımı için rahmetli Selami Şen, İskender Odabaşoğlu ve bana verdiği önemli görevleri, Namık Kemal Lisesi’ndeki akşam derslerimi, Kemeraltı Konak Dershanesindeki hafta sonu kurs hocalığımı ve özel derslerimi, Ege Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümündeki ikinci mühendislik tahsilimi koydum.
Öbür kefeye de Kazım Taşkent’i koydum.
Birinci kefe ağır bastı. Kazım Bey’e bir mektup yazarak İstanbul’a gelmemin imkansız olduğunu belirttim.
Böylece Kazım Taşkent ile mektuplaşmaya ve bu kanal ile bilgi alışverişine başladık. Şimdi kütüphanemde bir klasör dolusu Kazım Taşkent mektupları ve bilgi notları duruyor.
Bilemiyorum, Kazım Taşkent’in teklifini kabul etseydim, ne olurdum?..
Bilinmez ki…
Ama bu olay “insan sarrafı”, 80 yaşındaki bir Atatürk askerinin, hayatla, insanla ve gelecekle ne kadar güçlü biçimde ilintili olduğunu ve içindeki hizmet aşkını belgelemekte.
Tek yazısını okuduğu bir genç adama böylesi bir güven, nasıl izah edilebilir ki?..