Ahlaksızlık in Vicdan out!

Bundan çok değil on yıl önce, magazin gazetecileri yaz aylarında ünlü ‘kadınların’ peşinden bikinili fotoğraflarını çekmek için koşarken ahlaksızlıkla yaftalanıyorlardı. Evinde oturmuş bu programları izlemek ‘istemeyen’ ama izlemek ‘zorunda bırakılan’ herkes isyan ediyordu. Peki nedir ahlak?

Türk Dil Kurumu tanımına göre; toplum içinde bireylerin uymak zorunda bulundukları davranış biçim ve kuralları. Eş anlamlısı töre yani. Bir başka tanım ise insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü.

Mümkün müdür peki insanın ahlakı doğuştan getirmesi? Nedir dünyaya çırılçıplak doğmuş bir bebeğin ahlakı? Ahlak bebekle mi gelmiştir yoksa cinsiyeti ne olursa olsun daha ilk andan masumiyetini kundaklara saranlar tarafından mı verilmiştir?

Ahmet Yesevi kendi yaşadığı dönemde insanların yozlaştığını, ahlaksızlığın alıp başını gittiğini söylüyor. Bize en yakın tarih olarak kendisinin ölüm tarihini baz alırsak yıl 1166! -Evet bende buraya uygun bir emoji bulamıyorum gönlünüzden ne geçiyorsa onunla doldurun.- Değişim ve dönüşüm kadar değişim ve dönüşüme verilen tepki de kaçınılmaz. Gelişen toplum her zaman, ilk olarak kendini gelişime götürenlere saldırıyor. Farklı olanın kendisinden sonra tabii. Oysa insanlık geliştikçe bir birey gibi dün yaptıklarının ne kadar hatalı, eksik ve saçma olduğunu anlıyor.

Sarılıp sarmalandıkları kundaklar da büyüyüp okula gidene kadar… Yani devlet diye bir yapının varlığını öğrenene kadar. Yani çocukluğun düşselliği zamansal ve mekânsal sınırlarla yok edilene kadar. Bir çocuğun ahlakı öğrendiği yer, aile. Yaşadığımız çağda evde izlenmese bile açık olan bir televizyon, ellerden düşmeyen akıllı telefonlar varken çocuğun aile dışından gelen yüzlerce iletiye maruz kaldığını kabul ediyorum. Fakat bu durum ebeveynlerin teknolojiyi nasıl kullandıkları ve dünyaya getirip yetiştirdikleri çocuklarına nasıl yansıttıklarıyla ilgili değil midir sevgili ve saygıdeğer okuyan?

Zaman yalnızca ileriye akar. Bu akışta gündelik yaşamın dönüşümünü kontrol etmekse neredeyse imkansız. Gündelik yaşamın akışkanlığı ahlakın da akışkan bir yapıya evrilmesine sebep oluyor. Son yüzyılda teknoloji ve kitle iletişim araçlarının hızlı gelişmesiyle maruz kaldığımız değişim karşı konulamaz. Değişime karşı koymak toplumun dışında, sosyal hayatın uzağın kalmak demek. İşte bu korkuysa bireyi ikiyüzlülüğe itiyor. Bundan on yıl önce magazin gazetecilerini yuhalayan zihniyet bugün aynı ünlü kadınların sosyal medya uygulamaları üzerinden paylaştıkları bikinili fotoğrafları beğenilere boğuyor.

2011 yılında Fatih Altaylı genel yayın yönetmeni olduğu gazetenin manşetine evinin banyosunda cinayete kurban gitmiş olan 38 yaşındaki Şefika Etik ‘in ‘sırtından bıçaklanmış’ fotoğrafını koymuştu. Bir çok eleştiriye maruz kalan Altaylı ahlaksız ve vicdansız olmakla suçlanmıştı. Birçok farklı görüş ortaya atılmış bir çok tartışma ortaya çıkmıştı. Buna kadına şiddetin pornografisi demişlerdi. Merak etmeyin uzatmadan yazıyı burada bitiriyorum sevgili ve saygıdeğer okuyan ama son bir kaç sorum var, cevabını bulamadığım. Bikinili fotoğrafları on binlerce ‘like’ alırken değil de kanlar içinde manşet olunca mı kadın bedeni metalaşıyordu? Yoksa o fotoğraf manşet olunca vicdanlarımızın sesini duyar hale geliyor da sinirleniyor muyduk vurdum duymazlığımıza? Ahlakı hiçe sayan vicdansız Fatih Altaylı mıydı? Yoksa biz miydik televizyonları kapatıp akıllı telefonları elden bırakınca ahlakı ve vicdanı ‘like’ değeri olmadığı için çöpe atan?



*Yazıya ilişkin görseller web alıntısıdır.

Bunları da sevebilirsiniz

Bir cevap yazın