Hayat Krizi

Sınıf çizgileri belirgin hale geliyor. 
Toplumsal hiyerarşi katlanıyor.
Saygının kazanca yönelik olmasının altı çiziliyor.
Toplumsal adaletsizlikte ülke tarafında zirve dönemi geçiriyoruz.
Mutsuzluk tavanda.

Kriz mi? buyursun gelsin çorbama biraz daha su katarım mantığı artık yetmiyor. Sevdiğimle küçük bir ev bana yeter yetmez oluyor. Annen hastalanırsa iyileşmesi için on binler, iyi bir çocuk yetiştirmek yüz binler ile ifade edilir hale geliyor. 

Bu yarışta iyi bir seyis olmama durumunda at seni sırtından atıyor ve yaralanıyorsun. 

Psikolojimiz berbat.
Gücümüz allak bullak.
Endişemiz tavan.
İntiharlar arttı.
Yalnızlar çoğaldı.
Bencillik zirve.
Büyük dostluklar kalmadı.
Herkeste bi kazık hatırası var.

Koy ne koyabilirsen. Şimdi ekonomiyi kurtarsak dahi elimizde ne kalacak. Onunla nasıl yaşayacağız? 

İnsan krizi var memlekette. Kişilik krizi. Hayat krizi.

Bırakın rakamları falan. Şimdi iktidarın çıkıpta öve öve bitiremediği hatta sizin paranızla yaptığı yollar hastaneler v.s varya işte onlar ekonomik krize neden açmış olacak. Neden mi? Çünkü o yolları, hastaneleri üretenlerin ödediği paralarla yaptılar. E peki şimdi hala o üretenler yok mu? Var tabii ki ama üretimde bir artışta yok. Yani ürettiğiniz artık yeterli gelmiyor. Ülke büyüdü tüketim arttı ama üretim dar gelmeye başladı. Ayrıca üretirken kullandığımız ar-ge ham madde hep yurtdışı piyasadan alınıyor. O yolları almanlar, japonlar tasarlıyor satıyor. Köprülerde ki çelikler yurtdışından satın alınıyor. Yani yol yapmak için kullandığımız paraları içeride döndürmüyoruz dışarıdan alıyoruz ve dışa bağımlı hale geliyoruz. Üretim daraldı ve araştırma geliştirme yok. Beyin göçü hızla artıyor. Türkiye’de az sayıda kalifiye elemanda yurtdışına gidiyor doğduğum değil doyduğum yer vatanımdır diyerek orada üretmeye başlıyor.

Tüm bunlara siyasi baskı ve siyasal islamda eklenince üniversitelere destek değil köstek olunuyor. Üniversiteler tüketim alanlarına dönüştürülmeye başlanıyor ve kalifiye eleman yetişmiyor. 

Toplum kutuplaştırılıyor. Lüks tüketim artıyor ama üretmeden tüketiliyor. Bizim araplar gibi petrolümüzde yokki çark dönsün. Biz üretmeden hiç bir ülkeyiz. Paramızın değerli olması için bir şeyler üretiyor olmamız lazım. En azından kendi yağımızda kavrulacak işlerin altına girmeliyiz. Köprü yapıyorsak köprüyü olabildiğince içeride ki üretimle yapmalıyız. Bir ülkeyi inşaat büyütmez maalesef hele ki inşaat hammaddeleri milli değilse dahada hızlı çöküş olur.


Sokağa çıkarsanız her yerde lüks arabalar vardır. Gökdelenler yükselir her yerde bir inşaat, büyüme sezersin ama bu arada yavaş yavaş ülkenin cebindeki parayı üretime dönük yatırımlara yani üniversitelere v.s yatırılmadan binalara gömdüğünü farketmezsin bile.

Bunu şöyle örnekleyelim; ordunuz güçlüdür ama diğer alanlarda üretip sattığı değerlerin parasını savunmaya yatırıp silah satın alarak güçlenmiştir. Yarın kimse silah satmazsa ordu güçsüzleşir. Elinde kalan silahlarıda tüketince hiç bir şey kalmaz.

Şu an Türkiyenin yaptığı budur. Üretim sınırlı o üretimden gelen parayı sürekli inşaata gömüp duruyoruz ama yurtdışından bize ürün satmazlarsa onlarda duracak. Şimdi dünyaya atar çekiyoruz ama ticareti durduramıyoruz. Bizim bütün atarımız politik hamleden ibaret. Üretmezsen gözünün yaşına bakmazlar kardeşim…

Bunları da sevebilirsiniz