Bir an düşünün, üzerinizde kanlar içinde yatan bir adam var. Ağırlığı adeta sizi de boğup, öldürecekmiş gibi geliyor önce. Kaldırmaya çalışıyor, ardından kurtulup odadan fırlıyorsun. Ellerin, üstün, her yerin kan ve yine de düşünebildiğin tek şey yan odada olan küçük kızın. Kucağına aldığın gibi kapıdan çıkıyorsun, koşmak istedikçe rüzgar yüzüne yüzüne vurup ayıltmaya çalışıyor seni. Çünkü artık bir katilsin, evet kocanı öldürdün. Hatta iki saniye önce gerçekleşmiş gibi gelen olayın üzerinden saatler geçmiş. O tetiği çekme cesaretini bir an bulan ellerin; yine güçsüz, korkak ve tir tir titriyor. Aynı evliliğinin 29.gününde, ilk yumruğunu yüzünde hissettiğin anda ki gibi…
Çilem Doğan, Türkiye’de ki kadın cinayetleri haberlerinin aksine erkek şiddetinin hayatta kalan yüzüdür. Zorluklar içinde büyüyüp, evliliği kurtuluş sanan küçük bir kızken tanıştı “Ben bunun affedersin yeşil gözüne kandım Hakim Bey. Yeşil böyle çayır çimen ormandır ya hani…” diyerek anlattığı kocasıyla. Yeşil gözlerine bakınca yoksulluğu, sevgisizliği unuturum sanmıştı oysaki. Çünkü çocukluğu bir sürü kardeş arasında boğaz kavgasında; gençliği ise bir kez saçını okşaması için kul, köle olmayı öğrendiği ilk adam olan babasının etrafında fır dönmekle ve annesine yardım etmekle geçmişti. Buyüzdendir; ailesinde huzur olmayan, babasıyla bir tatlı anısı olmayan bir kızın _televizyon dizilerinden öğrendiği_ o ilk elini tutan adamı kurtarıcısı sanıp, aşık olması. Gelin görün ki hiçbir aşk mutlu sonla bitmez. Hayal edildiği gibi kavuşmaları, evlenmeleri kurtuluş değildir. Aynı Çilem’in kocasından, hamileliğinde dahi yediği dayaklarla geçen evliliğinde olduğu gibi. Ama bununla da bitmez çektikleri; çünkü kocası tarafında pazarlanmaya, fuhuşa zorlanmaya başlanmıştır. Oysaki böyle mi hayal etmişti Çilem?
Dahası esnaf zannettiği kocasının tefecilik yapan bir zorba, bir suçlu olduğunu çok sonradan öğrendi. İnsan buna sevinir mi? Ama Çilem sevinmiştir, bana kalırsa. Çünkü bir kurtuluş kapısı olabilirdi bu ona. Yediği dayaklardan her seferinde sığınmak için gittiği karakol her ne kadar hiçbir şey yapmayıp, öğütlerle evine geri gönderse de bir çare olabilirdi belki. Çünkü bu ülkede bir kanun var ise bu sefer tutuklanır diye düşünmüştü. Polisle işbirliği yapıp, evine yine geri dönen Çilem’in korkuları daha da artmıştı. Kocası eğer onu polise ihbar ettiğini öğrenirse, busefer o dayağın sonunda sağ kalamayacağını biliyordu. Kapı kırılacak gibi vurulduğunda artık buna emindi Çilem, o akşam onun son günüydü. Çocuğu odasına götürmesini söyledi önce kocası, sonra da yatak odasına gelmesini. Çamaşırları da asıyım diye düşündü Çilem, bir iki dakika daha hayatta kalabilmek için. Ama kaçışı yoktu, girdi o odaya…
Can çekişmeleri yaşandı orada yine. Evliliği boyunca yediği dayakların en şiddetlisiydi belki de. O an aldığı darbe ile yatağa düştüğünde, yastığın altındaki silahı fark etti. Ve elleri sarıldı bir umut tetiğe… Hakime şu sözlerle anlattı Çilem o anları: “Seyit Çavuş’u hatırlayın Hakim Bey, bize ortaokulda anlatırlardı. 200 kiloluk mermiyi kucaklayıveren Seyit Çavuş. Savaş gibi bir şeydi, memleket değil, ben elden gidiyordum. Elim metale değdi. 200 kiloluk mermiyi kavrar gibi, parmaklarım yerini buluverdi. Yoksa Hakim Bey yeminle, sahil kenarında balon bile vurmuş değildim. Sıktım mı hatırlamıyorum, kaç kere sıktım hatırlamıyorum.”
Ah, Çilem! Kadın mücadelesine sembol olan, hapishane mektuplarında yazdığın satırlar hala aklımda.
“Kadın arkadaşlarım, hiçbir zaman kirpiğiniz yere düşmesin. Alnınız hep dik; dimdik onurlu kalsın.” Benim için sen en onurlu insan isen ve bu devlet seni kocanın dayağından korumak yerine, katil olmana neden oldu ise sana olan desteğim hiçbir zaman son bulmayacaktır. Sen bu ülkenin adliye koridorlarında koruma kararı çıkarabilmek için koşturan gözü mor kadınlarımızın, sokağa çıkabilmek için panik butonları, biber gazları önerilen kadınlarımızın, “kocandır sever de döver de” diyen aile(!) dayatmalarının ve bunu meşrulaştırmaya çalışan kurumların tecavüzcüsünün, dayakçısının yanına/evlerine geri gönderilen kadınlarımızın hayatta kalan _iyi ki hayatta olan_ yüzüsün.
Çilem Doğan, yakın akrabayı öldürme suçundan ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanırken, özellikle kadın örgütlerinin oluşturduğu kamuoyu baskısı sonucu; haksız tahrik altında eşini öldürdüğü gerekçesiyle ve iyi hal indirimi alarak 15 yıl hapis cezasına; ardından Yargıtay aşaması tamamlanıncaya kadar 50 bin TL kefaletle tahliyesine karar verildi. Ve Çilem’in hapishane çıkışı ilk sözleri: “Bugün benim günüm oldu. Bugün bütün kadınların özgürlük günü oldu. Biliyordum büyük bir mücadelenin dışarıda devam ettiğini, bitmediğini biliyordum ve bitmedi de. Beni o kapıdan ittire ittire çıkardılar, herkese çok teşekkür ediyorum. Biz kirpiğimiz yere düşmesin diye söz verenlerdeniz, bir yıldır da böyle mücadele ettik, yine kirpiğimiz yere düşmesin diye mücadele edeceğiz.”