Yeni Akit’in Hedef Gösterdiği KADIN MEDYA OKULU Neler Öğretti?

Yeni Akit ve Haber Vaktim gazetelerinin, Kaos GL Derneği ile Ankara Üniversitesi ortak çalışması olan “Kadın Medya Okulu” çalışmasını karalama kampanyası geçtiğimiz haftalarda başladı. Kaos GL Derneği’ni sapkınlıkla, Ankara Üniversitesi’ni ise onlara kucak açmakla suçlayan bu gazeteler haberlerinde “Her gün şehit haberlerinin geldiği ülkemizde eşcinsellerin sorunları İLEF’te (Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi) tartışılıyor.” cümleleriyle içeriği çarpıtmaya devam ediyor. Yeni Akit gazetesi haberinde, gerçekleşen eşcinsel faaliyetlerinin sağduyu sahibi öğrencilerin tepkisini çektiğini belirtmiş. Ancak bu sağduyu sahibi(!) gençlerin kim olduğu ve bu bilgilerin nasıl alındığına dair bir açıklama yapılmamıştır. Kadın Medya Okulu’nda eşcinsellerin medyada karşılaştığı sorunları gündeme getirdikleri; dahası AÜ hocalarının da desteğini alarak propagandalarını yaptıkları iddia edilmiştir. Ayrıca programın yer ve saati belirtilerek, açık hedef haline getirilmiştir. Üç hafta boyunca eğitimine katıldığım organizasyon, bu haberler sonrasında güvenlik tedbirlerini arttırmıştır. Kadın Medya Okulu’nun bazı kesimleri rahatsız eden eğitiminde neler var? Ana akım medya eleştirileri, medyanın cinsiyetçiliği, ifade özgürlüğü, alternatif medya pratikleri, haber yazım atölyeleri, muhabirlik deneyim paylaşımları ve yeni bir medya dili oluşturmaya yönelik atölyeler sekiz haftalık bir program içerisinde planlanmıştır. 27 Mart 2016 tarihinden beri katıldığım bu eğitim programı Ankara Üniversitesi’nden değerli kadrosuyla yürütülüyor. Doç. Dr. Gülseren Adaklı ‘Anaakım Medya: iktidar, mülkiyet ve güç yapıları’ başlıklı konuşmasında kapitalizmin medyaya tarih boyunca yön verdiğini; bu nedenle medyanın bağımsız olarak topluma bir etkisinden söz edilemeyeceğini belirtmiştir. Dünyada 1980 sonrası şekillenen medya: kuralların gevşetilmesi, tekelleşme, yakınsama, piyasalaşma ve uluslararasılaşma aşamalarından geçmiştir. Özellikle lisanslama, sendikasyon (örn: Big Brother ) ve eğlence parkları (örn: Universal stüdyoları) medyanın başlıca gelir kaynakları içerisindedir. Günümüzde bu programlar toplumsal yapıya yön vermek için kullanılan en etkili araçlar haline gelmiştir. Prof. Dr. Funda Şenol Cantek ‘Medyanın Cinsiyeti, Cinsiyetçiliği, Cinsiyetçi Dil ile Mücadele’ başlıklı sunumunda özellikle medya patronlarının tutumuna, egemen güç ile sermaye sahipleri arasındaki ilişkilerin medya içerikleri üzerindeki etkin rolüne vurgu yapmıştır. Yapısal yanlılık olarak adlandırılan bu yaklaşım medyada insan faktörüne işaret etmektedir. Kadın temalı haberlerin serencamına baktığımızda kadına yönelik şiddette medya tanıklığının arttığı, travmanın 3. Sayfa haberleriyle pornografikleştirildiği görülmektedir. Ayrıca tefrika mantığı ile dikkat çeken bir haberin benzerlerine ardı ardına yer verilmeye başlanması son dönemde uygulanmaktadır. Dahası kadına yönelik şiddet haberlerinde failin ve mağdurun konumunu sınıf, cinsel kimlik, akrabalık ilişkileri, kültür ve meslek gibi başlıca faktörlerin belirlemesi medyanın cinsiyetçi yapısını gözler önüne sermektedir. Yargı içeren kullanımlar ise yasak aşk, gayri meşru ilişki veya çocuk, evli kadın, aşk cinayeti, kıskançlık cinayeti, çılgın aşık, ahlaksız teklif, sapık ilişki, travesti terörü vb. kelimelerle bir çok toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı şiddet ve cinayeti meşru kılmaktadır. Bu nedenle medyanın cinsiyetçi dili ile mücadelenin önemi eğitim sırasında vurgulanmıştır. Doç. Dr. Zeynep Özarslan ‘Medya, İfade Özgürlüğü, Nefret Söylemi’ sunumunda ayrımcılığın politikacılar, medya ve popüler kültür tarafından meşrulaştırıldığını belirtmiştir. Çünkü iktidar hegemonyasını sürdürmek için ayrımcılığa ihtiyaç duyar. Bu nedenle ‘ben ve öteki’ kavramı kurgusaldır. Hiçbir zaman durağan ve değişmez olmamıştır. Türkiye’de en çok ayrımcılık yapılan gruplar: Ermeniler, Aleviler, kadınlar, translar, LGBTİ bireyler, Rumlar, Kürtler, Yahudiler… Ve tüm bu bireyler nefret söylemi üretenler tarafından tehdit altındadır. Peki, ayrımcı ve cinsiyetçi söylem ile nasıl mücadele edilmeli? Bu konuda Doç. Dr. Zeynep Özarslan farkındalık geliştirme seminerlerinin önemini belirtirken, raporlama, STK’ların birlikte mücadelesi, yeni medyada nefret söyleminin dolaşıma girmesinin engellenmesi ve olumlu örneklerin çoğaltılması konusuna vurgu yapmıştır. Dahası haberlerin hızlı ve geniş kitlelere yayılma imkanı bulduğu sosyal medya kullanımında, şirketlerin sözleşmeleriyle nefret söylemine karşı politika izlediğine dair madde eklemesi gerekmektedir. Türkiye bu konuyla ilgili Avrupa Siber Suç Sözleşmesi Ek Protololü’ne taraf olmalıdır. Son olarak her hafta pazar günü Ankara Üniversitesi’ndeki Kadın Medya Okulu’nda görüşmek üzere…

Bunları da sevebilirsiniz