2015 yılının son analiz yazısını 2016 yılı için umut dolu olarak kaleme almayı ne kadar çok isterdim. Ama dünya ekopolitiğine baktığımızda yaşanan olaylar bunu hiç mümkün kılmadığı gibi, 2016 yılı içinde insanlık onuruyla bağdaşmayan gelişmelerin ülkeler ve bireyler bazında görüleceği de çok net.
Küreselleşme tam hız ilerlerken Avrupa Birliği bu sürecin geleceğini sergileyen bir prototipti. Ortak Pazar, ortak para birimi, bütünleşen ekonomiler, sınırlar kalkınca sermayenin, malların, emeğin serbest dolaşımı ….
Milliyetçilik geride kalıyor, kültürler, dinler kaynaşıyordu. İlk önce Fransa ve Hollanda vatandaşları bu rüyayı görenleri 2005 Mayıs ayında yapılan referandumda neo-liberal anayasa önerisini ret ederek çok ciddi biçimde sarstılar.
Birlik sürecini yöneten AB bürokrasisi, onu yönlendiren Avrupa sermayesi ile halkın arzuları uyuşmuyordu. İkinci sarsıntı AB sürecinin hakikatini açığa çıkaran 2008 mali kriziyle geldi. Karşımızda eşitlerden oluşan bir uygarlık projesi değil merkez (Almanya ve Kuzey ülkeleri) ve çevre (Yunanistan, İtalya, İspanya, Portekiz ve yeni katılanlar) ilişkisine dayalı emperyalist bir yapılanma vardı.
Merkez kapitalizmi mal ve mali sermaye fazlasını bu çevrede çevirerek refahını korumuş, çevre de borçlanarak sahte bir refah yaşamıştı.n Balon patlayınca Merkez ülkeler uygarlık, dayanışma gibi fantezileri bir kenara itip çevre ülkelerde yarattığı yıkıma bakmadan borçlarını tahsil etmeye başladı. Ortaya çıkan çirkin durumu Yunanistan’da yakından izledik. Şimdi, uygarlık projesi iddialarını büyük olasılıkla nihai olarak tuzla buz edecek bir üçüncü sarsıntı yaşanıyor.
Kaddafi “Aptallar terörü ve göçmenleri tutan duvarı bombalıyorsunuz” diyordu. Duvar yıkıldı. Silahlar radikal İslam’ın eline geçti. Libya kıyıları Avrupa’ya göçmen ihraç platformu oldu. Benzer bir durum Suriye’de de yaşanıyor.
Milyonlarca insanı kapsayan bir göç dalgası AB’ne doğru yayılıyor. IŞİD Avrupa’da, Türkiye’de saldırılar düzenliyor.
Bu göç dalgası Avrupa’da bir sığınmacılar krizi yarattı. Yabancı düşmanlığını, ırkçılığı, radikal İslam korkusunu yükseltti. Kimi ülkeler sınırlarını dikenli tellerle kapamaya başladılar.
Bu anlamda Avrupa’nın dış sınırlarını belirleyen, içinde serbest dolaşımı olanaklı kılan Schengen anlaşması kapsamındaki ülkelerden Fransa ve on ülke, Paris katliamından sonra, sınır denetimlerini geçicilik kaydıyla yeniden getirdiler.
Böylece Avrupa Birliği projesinin açık sınırları yerini yeniden ulusal sınırlara bırakmaya başladı.
Avrupa; milliyetçi, ırkçı, popülist sağ partilerin yönettiği ülkelerin bir toplamı olarak başa dönmeye başlamıştır.
Bu süreç, oluşturulan cepheleri netleştirip keskinleştirerek, maalesef dünyayı 2016 yılında çok daha kaotik bir düzleme çekecektir.
Ülkemizde yaşadığımız olayları da dünya konjonktüründeki bu gelişmelere göre değerlendirmeliyiz.
Güzel ve tek ülkemizin PKK terör örgütüyle yürüttüğü savaşta, aslında kimlerle savaştığımızı da iyi anlamalıyız.
Aydınlık bir yıl dileklerimle.