Karikatürler ve Gerçek

Rusya ve Ruslar Türk milletinin hafızasında çeşitli biçimlerde yer etmiştir: Osmanlı-Rus savaşları ve binlerce Müslüman göçmen; Ekim Devrimi ve Beyaz Rus göçmenler; SSCB ve komünizm korkusu/tehdidi; Rus edebiyatı; Rus kadını ve “Nataşa”lar; Özellikle kış ayları doğalgaz; nihayet Putin. Uzaya araç yollayan, Rus edebiyatını ortaya koyan, Ekim Devrimi’ni yapan, bir zamanlar Dünya’nın diğer yarısının büyük ağabeyi olan bir devlet ve milletten kala kala doğalgaz, Rus kadını ve Putin kalmış çoğunluğun hafızasında. Sırf bu bile toplumsal çürümemizin boyutlarını sergilemekte yeterli olacaktır. Kendi silahlarını üreten büyük bir sanayi ülkesine ait ne varsa Putin’e mal ediliyor. Eskiden Rusya, ad aktarması yoluyla “Kremlin” sözcüğüyle ifade olunurdu. Şimdi ad aktarmasının taşıyıcısı daha da küçülmüş olacak bütün bir Rusya, “Putin” sözcüğüne sığıveriyor. Kategoriler ve imgeler yararlıdır. Kalabalık olguları gruplamamızı sağlarlar, zaten başkaca bir düşünme yolu da henüz icat edilmedi. Ancak Rusya’nın varlığını topyekün Putin’le ifade etmek, onu da karikatürleştirerek yapmak artık karikatür sayfalarının dışına çıkıyor. Sözcüklere sığdırıverdiğimiz gerçeklik sığ zihinlerimizde her geçen gün daha da sığlaşan dilimizde bunalıyor. ABD’nin siyasal sistemi hakkında sayısız kerelere anekdotlar yapıldığı halde, Rusya’nın siyasal sistemi, karar vericileri, sanayisi, ülkenin yapısı vb. tüm parametreler sığ dünyamızda önemsiz birer ayrıntı. Varsa yoksa Putin. İmgeler çağının kolaylığı İmgeler çağında yaşıyoruz. İmgeler her şey. Koskoca Rusya, Putin’e sığmış, Türkiye solunun bir parkaya sığması çok mu? Bilimi Celal Şengör’e, solu parkalı bir gence, siyasal aygıtı Erdoğan’a sığdırıverirseniz her şey çok kolay. Tek tek biliminsanlarına sormaya, solu sorgulamaya, Türkiye’nin siyasal edimlerinin arkasındaki ilişkileri çözümlemeye gerek yok. Suriye’de bir olay mı oldu? Putin ne diyor? Esad ne diyor? Obama ne diyor? Salih Müslim ne diyor? Yanıtları toparlayın ya da google’dan toparlanmış yanıtları dilinize çevirin alın size habercilik ve müthiş bir analiz. At atabildiğine, tutan mı var? Eğer “çok devrimciyseniz” güçsüzlüğünüz oranında büyük laflar edin. O halde kimse sizi sorgulayamaz. “Yağma yoktur, sosyalizm vardır”, “katil ABD Ortadoğu’dan defol”, “hukuk siyasetin fahişesidir”, “tam bağımsız Türkiye” deyiverin. Sizden ala devrimcisi yok. Somut sorunun somut tahlili sadece hoş bir seda geçmişten gelen. Eski güzel günlerdeki namuslu ve pek de ulaşılamamış güzel bir hayal yalnızca. Dünya’ya soldan bakmanın yeni karşılığı, Dünya’ya zavallılıktan bakmak oldu: Ya sistemin efendilerinin diline sığınmak veya sırf onlardan kopmak adına en genel geçer, en çocuksu sloganları sıralamak! Daha iyi bir seçeneğimiz yok mu? Tek başımıza kaldığımızda Galileo Galilei, Bruno, Pir Sultan olmaktan bahsederiz. Haklılık ve doğruluk adına bu imgeler elbette yararlıdır. Ancak özellikle Galileo Galilei’yi diğerlerinden ayıran bir yan yok mu? Evet, Bruno ve Pir Sultan vicdanlarının gereğini yaptılar ve katledildiler, büyük bir ihtimalle Galilei’den daha yürekliydiler. Aman dilemeden direndiler. Ancak Galilei’yi diğerlerinden ayıran başkaca bir yön yok mu? Ona inatla Dünya dönüyor dedirten ve sonrasında direncini sessizliğe katan tavrında bir ayrım noktası yok mu? Galilei’nin keşfi, keşfedilmemiş olmasa da değiştirilemeyecek denli sağlam bir gerçeğe dair değil mi? İster Papalık ister ABD ister NATO ister bir partinin merkez komitesi bu gerçeği ters yüz edebilir mi? Dünya dönmüyor diyebilirler ama Dünya dönmeyebilir mi? Bilim ve sanatın, hakikatin değişik görünümlerini açığa çıkarmanın bu yüce eylemlerinin öncülüğünü sisteme bırakan bir sol karikatürden gayrı nedir? Solun böylesi sistemin mallarını sunduğu vitrinde olsa olsa ayrıksı bir retro maldan öteye gitmeyecektir. Solun böylesinin kitlelerin, özellikle de kitlelerin en nitelikli unsurlarının gözünde ne tür bir değeri olabilir? Soğuk savaş dönemi solunun en büyük gücü bu alanlarda aşılması imkansız görünen bir konumu olması değil de nedir? Birey olamayanların toplu ibadet biçimlerinden biri haline gelmekten öte bir şey olmalı kolektif mücadele. Sol, solunu sola bakarak aramaya son vermelidir. “Daha sol”a gitmek için sistemin söylemlerinin somutluğunu hayali ve tılsımlı sloganlarda aramanın ötesine geçmeliyiz. Sol, kendisini hakikati ortaya çıkarmada, somut ihtiyaçlara yanıt vermede, halkın en ileri kesimlerinin sözcüsü olmada ve geleceğin önüne dikilen engelleri yıkmada keşfetmişti. Şimdi, benzer bir keşif gerekiyor. Definemizi arayacağımız yer sizce de belli değil mi? Büyük lafların büyüsüne kapılmak yerine, somut duruma odaklanmanın ve toplumun en ileri kesimlerini seferber etmenin zamanı gelmedi mi?

Bunları da sevebilirsiniz