Özgürlük Hapsedilemez

AI WEIWEI’NİN VERDİĞİ DERS:

Ai Weiwei ve Anish Kapoor… Dünyaca ünlü iki sanatçı. Biri Çinli öteki Hint asıllı İngiliz. Geçen hafta Londra’da 60 milyon sığınmacının durumuna dikkat çekmek için Londra sokaklarında müthiş bir eylem sahnelediler! Amaçları farkındalık yaratmaktı. Yarattılar da… Bu sayfalarda haberlerini okudunuz. Geçiyorum…

Onların bu eylemi kısa bir süre önce okuduğum ve çok etkilendiğim bir kitabı yeniden anımsamamı sağladı. “Asılı Adam- Ai Weiwei’in Tutuklanışı” ( Metis Yayınları. Türkçesi: Haluk Barışcan). Kitabın yazarı Barnaby Martin aynı zamanda gazeteci. Uzun yıllar Çin’de yaşamış. Belgelere, yıllara yayılan, sanatçıyla ve çevresiyle yaptığı sayısız röportaja dayanan kitabı bir roman tadında okunuyor. Müthiş sürükleyici.[Haber görseli]

 

Sanatın özündeki muhalefet

Kavramsal sanat meraklıları, Weiwei’yi, 2010’da Londra’da Tate Modern Müzesi’nde açılan ve onu bir anda müthiş popüler kılan “Ayçiçekleri” sergisiyle anımsayacaklar. (Her biri elle boyanmış, milyonlarca ayçiçeği yerleştirmesi.) Ama ona “muhalif” etiketini yapıştıran, Çin Komünist Partisi’nin tüm öfkesini üzerine çekmesine neden olan 2009’da Almanya’daki “Üzgünüm” başlıklı retrospektif sergisiydi.

Ai Weiwei 2008’de Sechuan’daki depremde ölen okul çocukları anısına işler yapmış ve ailelerle birlikte protesto gösterilerine katılmıştı. “Üzgünüm” sergisinde “Hatırlama” adlı yerleştirmede, 9 bin adet çocuk sırt çantası kullandı ve altına depremde kızını kaybeden bir anne- nin şu cümlesini yazdı: “Bu dünyada mutlu bir şekilde yedi yıl yaşadı.”

2011 yılından sonra gelsin yasaklar, tutuklamalar, yurtdışına çıkış yasakları, vergi kaçakçılığı savıyla korkunç para cezaları… Af… Tahliye… Ev hapsi… Yeniden yasaklar yeniden tutuklamalar… Oysa Weiwei’ye göre her sanatın özünde muhalefet; her sanatçının (elbet gerçek sanatçıysa) fıtratında muhalif olma durumu var. Ve yine ona göre: “Totalitarizmin yanılgısı, özgürlüğün hapse tıkılabileceğini sanmasıdır…

Oysa öyle değildir. Özgürlüğü zindana atarsan kanatlanıp kaçar ve bir pencerenin eşiğine konar…”

 

Küresel kapitalizm emredince

Yazar, Weiwei’nin 81 günlük tutukluluk dönemini, taa babasının hayat hikâyesinden başlayarak anlatıyor. (O baba ki önce Mao’nun yakın dostu, sonra ona ters düşünce Gobi Çölü’ne sürülüvermiş…) Bir bakıma tarih boyunca, soran sorgulayan sanatçıların başına gelenlerin hiç değişmediğini de gösteriyor.

Yazar, Gobi Çölü’nde bir çukurda doğup, dünyayı fetheden eylemci bir sanatçıya dönüşen Weiwei’yi anlatırken, aynı zamanda Çin Halk Cumhuryeti’nin kültürel açılımlarını, sanatçılarını, edebiyatçılarını, politbüronun rolünü de anlatıyor. Elbet çağrışımlar kurmamıza neden oluyor… Vicdanla despotluk; toleransla totaliterlik arasındaki çizgiyi irdeliyor.

Yazar Batı dünyasını da eleştirmekten geri kalmıyor. Batı’nın, ekonomik çıkarına geldi mi adalet ve özgürlük arayışlarını nasıl yok saydığını, Çin’in küresel kapitalizme katılışını nasıl alkışladıklarını da vurguluyor.

Kitabın en eğlenceli bölümleri hapiste Weiwei’nin, sorgucularına kavramsal sanatı anlatma çabaları… Gelin de “bu ucubeyi yıkın” diye emreden kişiyi anmayın!!!

Su gibi akıp giden, hem öğretici ve düşündürücü, hem de sonsuz bir tat alarak okunan bir kitap “Asılı Adam”.

Bunları da sevebilirsiniz