Doğu Anadolu Raporu

Bu yazı, Aydınlık sosyalist Dergi’nin Mayıs 1970 tarihli 19.sayısında yayınlandı.

30 yıl aradan sonra aynı yazı DGM savcısı tarafından sansürleniyor (2000). Ne oldu bu 30 yılda?

 

VE 2010

Son yıllarda AKP iktidarlarıyla başlayan Kürt Açılımı adı altında ne olduğu belirsiz bir kavram gündeme geldi.

Ne kadar sol dönek-satılmış kalem varsa bu açılımın ne olduğunu nasıl olduğunu bilmeden gazetelerdeki köşelerinde, TV kanallarında atıp tutuyorlar.                                                      Doğu Anadolu da yıllarca halka kan kusturan zihniyet  (Ağa- Şeyh- Politikacı ve diğer işbirlikçiler şimdi Doğu Anadolu halkının hamiliğine soyunarak AB ve ABD Emperyalizminin hazırladığı senaryoyu sahneye koymaya çalışıyorlar.

 

ŞİMDİ;

Devrimci hareketin önderleri arasında yer alan ve 1971´de Maltepe´de katledilene kadar da devrimci hareket içinde Karadeniz´den Dersim´e, Diyarbakır´a kadar ülkenin bir çok bölgesinde, bir çok alanda görevler, sorumluluklar üstlenmiş olan Hüseyin Cevahir´in 1970´de yazdığı bir yazıydı birlikte okuyalım.

 

BİSMİL’DE

Bismil, Diyarbakır’a bağlı bir ilçe Merkez nüfusu 6 bin. Bismil’e bağlı 96 muhtarlık var.

Bunlara mezralar (muhtarlığa bağlı olan daha küçük yerleşme noktaları) da eklediğinde yerleşme yerlerini sayısı 120 – 130 a varmakta.

“Köylüler iki bölüme ayrılabilir:

Dağ köylüleri ve ova köylüleri.

Halk geçimini tahıl üretiminden sağlamaktadır.

Ekilebilir toprak miktarı 2 milyon dönümün üstündedir.

Toprakların bir kısmı ağaların elinde.

Obaya traktör ve diğer tarım aletlerinin girmesine rağmen ağa ve Şeyh baskısı devam etmekte.

“”Yine Bismil´deki kavgaların adam vurmaların, bir tek nedeni var:

 

TOPRAK ve YILDIRMAK

“Cevahir yazısında doğrudan köylülerin anlatımlarına da yer verir.

Bunlardan bir paragraf şöyledir:

“Komandolar bizim köye geldiler.

Hepimizi içtima ettiler.

Sonra, koşturup güldüler.

Ardından da başladılar dayak atmaya.

Anlamıyorum bir türlü bu nasıl iş, bu nasıl hükümet, bu nasıl düzen?

Komandolar bekçiden su istediler.

Bekçi suyu getirince başından aşağı döküp gülüştüler.

“Köylülere yönelik baskıları çeşitli yönleri ve kendi gözlemleriyle anlatır.

(Silvan’da Yusuf Azizoğlu’nun kardeşi Abdulkadir Azizoğlu, köyünden geçen dereye bir baraj yapmaya karar verir.

Bütün müridlerini ve marabalarını toplayarak işe girişir.

Çalışanlar ücretsiz çalışmaktadır, angarya – baraja torbalarla kum taşınmaktadır. Zayıf bir köylü yarı yolda düşer, torbayla. Şeyh bu durumu görünce çok sinirlenir. Köylünün yanına vararak tekmelemeye başlar.

Köylü torbaya çok kum doldurulduğunu söyleyince küfür ederek “ gözün kör müydü”? Der.

Aradan birkaç gün geçince mühendissiz, plansız barajın duvarı arkada birike suların baskısıyla çöker bir köylünün beli kırılır.)

Yine Bismil’deki kavgaların adam vurmaların bir tek nedeni var:

 

TOPRAK.

Bir yanda  ağa toprakları on binlerce dönümü bulurken, bir yandan da ağalar hazine topraklarına el atmışlar.

İki milyon dönümü aşan toprakların %80’i ihtilaflı.

Bu ihtilaflı durumu da şimdilik bir tek şey çözümlüyor;

 

YILDIRMAK.

Bu yüzde bütün Bismil hatta bütün Doğu ve Güneydoğu’da herkes, ağaların silahlı fedai beslediğini bilmekte.

Asayişsizliğin tek nedeni toprak demiştik.

Ağalar köylülerin toprak taleplerin mahkum besleyerek  durduruyorlar.

Belli bölgeler, bu mahkumlarca ağa adına korunuyor.

Bu durum politikaya seçimlere de yansıyor.

Nitekim gazeteler Şaki Özbay’ın Filan parti için, Hamido’nun filan parti için çalıştığını yazıp durdular.

(Bismil´in Sinan köyünde bir ağa oturur.

İsmi: Abdulkadir Sinanlı – Köylüler ve çevre halkı FERMAN AĞA demekte- Silahlı fedaileri olduğunu bunların otomatik silahlarla dolaştığını de bilmeyen yok. Yüz bin dönüm toprağı var.

Bir kaç köy kendisinin, çuluyla, eviyle ,insanıyla. 1969 milletvekili seçimlerinde AP için çalışır.

Köyden Kasap İbrahim ise ilçeye uğradığında “YTP´ye oy vereceğim” diye bir tanıdığına söz verir.

Bunu köy kahvesinde seçimlere bir gün kala, Ferman Ağa´ya söyler.

Vay sen misin bunu diyen!

Hemen ertesi gün kapı dışarı edilir.

Hiç bir ağa Kasap İbrahim’i yanına almaz, ağasına karşı geldi diye.

Kasap İbrahim şimdi Batman´da iş aramaktadır.)

Son yıllarda yapılan komando baskını sırasında ağa köylerine özellikle dokunulmamış.

Ferman Ağa´nın köyünde sözde arama yapılmış ve hiç bir şey bulunamamış. Köylülerin bir şikayet nedeni de bu.

“Ağa´nın silahı var, elinden alınmaz, baskı yapılmaz.

Ama bizde silah olmadığı halde işkence yapılır.

” Komandolar, ellerinde Bakanlar Kurulu´nun arama ve işkence etme kararı olduğunu söylüyorlar.

 Bu kararı bugüne kadar gören olmamış.

Eğer gerçekten böyle bir karar varsa, tam bir baskı, yıldırma ve terör havası yaratma; orduyu ağaların yanındaymış gibi gösterme çabası var.

Aydınlar, ilericiler ve devrimciler bu kararın peşine düşmelidirler .

Bu Türkiye halklarının kardeşliğini, birliğini bozup bölme sonra da, hükmetme planıdır.

Emperyalizmin Orta Doğu´da uyguladığı planın Türkiye´ye düşen bölümüdür.

(Bismil’in Göçmen Kahvesinden Mustafa Bulut, komandoların kahveye gelişini anlatıyor.:

“Komandolar kahveye geldiler. Benim silahla adam öldürmeyle herhangi bir ilgim yok.

 Bismil’in içinde kahve işletmekteyim.

 ‘Buyurun’ dedim.

Demez olaydım.

Başladılar bana küfür etmeye.

Benim dayım da komando üsteğmeni.

İyi bir insan Bunu söyledim.

Suçum ne dedim.

Tartaklayıp daha beter küfrettiler.

Bir sürü adam vardı kahvede.

Onurum kırıldı.

Gözlerim doldu.

Dayımdan bile nefret etmeğe başladım.

Yazık değil mi?

Biz de bu memleketin insanlarıyız.)

Bu ilçe merkezinde küçük bir olay.

Bu olayın arkasında yatan hesap basit ve tehlikeli.

Ordunun devrimci yanını bir yandan yok etmek, bir yandan da ordu ile halk arasında aşılmaz nefret duvarları yaratmak.

Bunu kısmen başardıkları da söylenir.

Bunların yanında gübre ve tohum yolsuzlukları ayyuka çıkmıştır.

Örneğin, geçen sene gübre dağıtımı yüzünden halk yolsuzluk iddiasında bulunmuş.

Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’ne başvurmuş.

Banka müdür muavini Bahattin şimdi Palu’da ve Belediye Başkanı Necip Aslan ile adam kayırdıkları, gübreyi kapatıp karaborsa yaptıkları söylenmiş.

Müfettişler gelmiş . sonunda hiç bir şey çıkmamış.

Tepecik Aralık Köyü’nün hakkı olan 25 ton tohumluk buğday toprakla hiç ilgisi olmayan üç kişiye verilmiş.

Valiye yapılan müracaattan bir sonuç alınamamıştır.

Sonra tohumluğu Necip Aslan’la Banka müdür muavini satmışlar-maaşı dışında hiçbir geliri olmayan Ziraat bankası müdür muavini 150 bin liraya bir kamyon ve iki kat satın almıştır.

“”Hangi taraftan tutulursa tutulsun, bir bozukluk, bir kokuşmuşluk ve bir yolsuzlukla karşılaşmaktasınız.

İktidar bu durumu iyi bildiği için dikkatleri bilinçli bir biçimde başka tarafa çekmekte; yoğun bir ´Kürtçülük´ olduğunu yaymaktadır. Oysa Kürtçülük yoktur.

Olan kendi ana dilini kullanma hakkına sahip eşit vatandaş olma özlemidir.

Ve ancak, gerçek eşitlik şartlarında Türkiye halklarının gerçek birliğinin ve kardeşliğinin inancıdır.

“Silvan´ın merkezinde 8 Nisan 1970 günü, sabah saat üç sularında üç bine yakın jandarma, komando birlikleri 6 helikopter ve topçu, keşif uçaklarının desteğiyle etrafı kuşattılar.

Görenler sanki bir düşman kalesi muhasara altına alınmış da düşürülecek sanırdı. Gürültülerden uyanıp evinden çıkaran herkesi istisnasız belli bir toplama yerine götürüyorlar.

Toplanma yeri Tekel işletmesi meydanı Çalakorte Şador´un yukarı kısmı idi.

 Olup-bitenleri öğrenmek için başını dışarıya çıkaran herkes bu toplama yerlerine aktarıldı.

Toplama yerlerinde halka, sürün, yat, kalk, yuvarlan emirleri ile toplu halde işkence edildi ve halkı sırtüstü-yüzükoyun yere yatırıyor, üzerinde tepiniyorlardı.””…

Bunlar birkaç örnek.

Bismil´de bunlardan daha kötü, daha akla hayale sığmaz işkenceler yapılmıştır. Bunları yapanlar bu memleketin askerleri. Yaptıranlar da emperyalizmin işbirlikçileri ve toprak ağaları, işkence yapılanlarsa ülkenin halkı…

Bunar bizim gözleyebildiğimiz birkaç olay.

Daha bunlar gibi, bunlardan kötü binlercesi yapılmakta.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da.

Bunlar özünde emperyalizmin “böl ve hükmet” politikasının tezahürleridir. “Ülkemizin emperyalizmden, işbirlikçilerinden ve toprak ağalarından temizlenip halkımızın kurtuluşu ve mutluluğunu istiyorsak, bu olayları dikkatle izlemek, Doğu sorununu bilimsel bir açıdan, gerçek yurtseverlik açısından ortaya koymak zorundayız.

Doğu’da  yüz yıllardır Türk halkıyla kader birliği yapmış, düşmana karşı omuz-omuza dövüşmüş bir Kürt halkı var.

Bu halkın Türk halkı gibi çözümlenmemiş binlerce sorunu ortada duruyor.

Ağa baskısı, açlık, zulüm, işbirlikçi iktidarın terörü Doğu´da kol geziyor.

Bir yandan da emperyalizm Orta Doğu’da planını hızla tatbik etmekte.

Halkların arasına düşmanlık sokup emperyalizme karşı kurtuluş mücadelesini bölmeye, arkadan hançerlemeye çalışmaktadır.

İşte durumun can alıcı noktası burası.

Türkiye devrimcileri uyanık davranıp bu oyunu şimdiden bozmaya çalışmazlarsa ileride çok büyük açmazlara düşebilirler.

“Doğu sorunu ancak devrimci yoldan çözüme bağlanabilir.

Bu devrimci iktidar uğruna Kürt ve Türk devrimcileri, bütün yurtseverler omuz omuza çalışmalıdırlar.

Halkların var olan, gerçek kardeşliği pekiştirilmeli, baş düşman emperyalizme karşı mücadele edilmeli ve uyanık olunmalıdır.

Tek doğru yol budur.

Yoksa hangi saflarda olursa olsun burjuva şovenizmine düşmek emperyalizmin oyununa gelmektir, bölücülüktür.”

Bunları da sevebilirsiniz