«Barış” denildiğinde;
1946 – Çin, Kore -1958-1970 Endonezya, 1960 Kuba, Guetemala, 1964 Kongo, Peru, Laos, 1973 Vietnam, 1970 Kamboçya, 1980 Nikaragua, 1999-2000-2003 Irak, 2002 Afganistan, 1999 Yugoslavya, Panama, 2000 Kolombiya Ve 2011 Suriye Gelir aklıma.
ABD Emperyalizmi 1946 dan beri «BARIŞ” – DEMOKRASİ- ÖZGÜRLÜK getirme bahanesiyle birçok ülkeyi ya işgal etmiş, yada iç savaş çıkararak milyonlarca kadın, çocuk, yaşlı ve sivillerin ölmesine veya sakat kalmasına neden olmuştur. son olarak kimyasal silah bahanesi ile Suriye´ye saldırdılar. İşbirlikçileri savaş çığırtkanlığının dozunu artırarak dünyanın çeşitli ülkelerinden devşirdikleri gözü dönmüş sapıkları Suriye’ye saldırtarak milyonlarca insanın ölümüne, yurtlarından göç etmesine sebep olmuşlardır. Yarattıkları EL-KAİDE VE IŞİD gibi dinci terör örgütünü her yönden donatıp, besleyip ALLAHUEKBER diyerek baş kestirmişlerdir. Tüm bu olaylar yukarıda da açıklandığı gibi hep «barış” getirme amacıyla yapılmıştır.
Oysa «BARIŞ”
Çeşitli ülkelerdeki bilim, sanat adamları, düşünürler, yazarlar – siyasal inançları ne denli değişik olursa olsun – militarizme, savaş kışkırtıcılığına karşı koymak, evrensel barışı savunmak amacıyla bir araya geldiler.
Böylece 1950 yılında dünya barış hareketi ve onun örgütsel birliğini temsil eden «Dünya Barış Konseyi” doğdu.
Kurucuları arasında Picasso, Neruda, Aragon, Paul Robeson, LangstonHughes´un da bulunduğu Konsey´in ilk başkanlığına ünlü Fransız fizik bilgini FrédéricJulot-Curie seçildi. Kısa zamanda Konsey´in bünyesinde insanlığın yüz akı olan büyük bilginler, sanatçılar ve devlet adamları toplandı. Bunlardan biri de Büyük Ozan Nâzım Hikmet idi.
Nazım Hikmet Asya, Afrika ve Latin Amerika´yı kapsayan gezilerinde hem sanat gücü, hem sıcak kişiliğiyle kitleleri dalgalandırarak, çevresinde toplanan gençliğe coşku aşılayarak dünya barış hareketinin canlılık ve etkinliğine katkıda bulundu. Bu gönüllü eylemlerinden dolayıdır ki Nâzım Hikmet Dünya «Barış” Ödülü´ne layık görülmüştür.
Onun Hiroşima´da ölenlere ağıt niteliğindeki ´Kız Çocuğu´ başlıklı kısa ama okuyanı derinden kavrayan şiiri birçok dillere çevrilmiş, İngilizce çevirisi Amerikalı ünlü zenci ozan Paul Robeson tarafından bestelenerek barış kurultaylarında bir ağızdan söylenen bir türkü olmuştur.
***
«Barış” sözcüğünü herkes kendi çıkarları için kullanmaya başlayınca ortaya daha da insanlık dışı çok büyük acıların ortaya çıktığını görürüz.
Emperyalistlerin tek amaçları «Barış” diyerek dünyanın yer altı ve yerüstü kaynaklarına sahip olmak Büyük Ortadoğu Projesi ( Büyük İsrail Projesi) ni hayata geçirmek ve dünyayı tek başlarına yönetmek.
Şimdi ABD ve işbirlikçileri yeni oyunlar işgaller peşinde. Suriye’den sonra Sırada Türkiye var.
Açılım adı altında Türkiye’nin parçalanması kardeş kavgası var. «Barış” ve Demokrasi gibi kutsal sözcüklerinin arkasına sığınarak; Ortadoğu’da ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçirilmesi için emperyalizmin tetikçiliğini yapan terör örgütü ve onun siyasi temsilcilerinin «barış« anlayışların altında da bu senaryo var.
Uğur Mumcunun 24 yıl önce yazdığı gibi «Türk’ü Kürt’e; Kürt’ü Türk’e; Alevi’yi Sünni’ye; Sünni’yi Alevi’ye düşman eden bu emperyalist siyasetin Türkiye’ye neler getireceğini görmemek için kör olmak gerekir… Ya da gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunmak…”
Yıllardır Doğu Anadolu halkını sömüren, onları insan yerine koymayan, karşı çıkanları besledikleri eşkıya ile sindiren, hazine arazilerini kendi topraklarına katarak milyonlarca dönüm arazilere sahip olan toprak ve tarikat ağaları, onların mirasçıları, her partiden milletvekili seçilen siyasiler ve de ağaların sözünden çıkamayan işbirlikçi bürokratlar . Şimdi Kürt halkının hamiliğine soyunmuşlar.
Geçen hafta kendilerine Barış Bloku adını veren PKK ve bileşenleri, geçmişin «Yetmez Ama Evet’çileri”, sivil toplum örgütleri adını kullanan geçmişin sol dönekleri, PKK’ya empati duyan aymazlar ve onurlu gezi direnişinin adını kullanan bazı haddini bilmez kendini aydın sanan karanlık kişiler bir «barış” mitingi düzenlediler. Nasıl «barış” ise on binlerce asker, sivil, kadın, çocukların katili Abdullah Öcalan’ın posterleri «barış” için ellerde dolaşıyordu.
Öyle anlaşılıyor ki; bunların tek amacı bebek katili Abdullah Öcalan’ın bir şekilde ev hapsine çıkarılması olayıdır ki ancak o zaman ülkeye «barış” geleceğini söylemek istiyorlar.
Kendilerine barış bloku diyen bu zavallılar, savaş zamanında bile saldırılmayacak hastanelere roket atarlarla saldırabilen, okulları yıkıp yıkarak anaokulu öğrencilerinin oyuncaklarından intikam aldıklarını sanan teröristlerin sırtlarını sıvazlamaktan geri kalmıyorlar.
«Barış” adına uyuşturucu kaçakçılığı yapacaksın, beşikteki bebeleri göz kırpmadan öldüreceksin, köyleri basacaksın suçsuz insanları kurşuna dizeceksin, sivil halkı ABD den temin edilen C4 patlayıcıları hedef alıp çocuk, kadın, yaşlı insanları öldüreceksin ve «barış” diyeceksin.
Son günlerde HDP’yi Sol bir parti olarak halka yutturmaya çalışanlara tek bir söz edeceğim. Dünyanın hangi ülkesinde SOLCULAR Nato’dan, dolaysıyla ABD Emperyalizminden yardım istemişlerdir.
Selahattin Demirtaş alemi kör etrafı dört duvar sanıyor ki, Katil Abdullah Öcalan’la Mandele’yı kıyaslıyor ve Bebek Katiline Mandele’ye uygulanan ev hapsini istiyor bunun için de Avrupa Birliği ve ABD’den yardım istiyor.
Şimdi kısaca öz olarak Mandele’yi tanıyalım. Abdullah Öcalan’ı tanıtmaya gerek var mı bilmiyorum, zaten hepimiz ne bok olduğunu biliyoruz.
Mandela haklı davasına başladığında ve davasını sonuçlandırmadan önce (Devlet Başkanı olana kadar) siyahlar mal edinemiyordu, parlamento da siyahlar kesinlikle temsil edilmiyordu bununla bağlantılı olarak siyahların kesinlikle seçilme hakki yoktu.
Ülkenin yer altı ve üstü zenginliklerinden eşit hak talebinde bulunamıyordu. İdari makamlarda sadece beyazlar bulunmakta ve mahkeme kararıymışçasına bireysel karar verebiliyorlardı.
Bunların yanında bir siyah, bir beyazla yan yana dahi yürüyemiyor ve arkadaşlık kuramıyordu.
Buraya kadar özetlersek Mandela´nın davası sonuna kadar haklı ve namuslu bir mücadeledir ve sadece eşitlik istemektedir. Yukarıda yapılan Mandela öncesi siyahların karşı karşıya kaldıklarıyla, Abdullah Öcalan davası arasında dağlar kadar fark vardır.
«Barış”ı gerçekleştirmenin tek reçetesi vardır.
İNSANLIĞIN ORTAK DÜŞMANI EMPERYALİZME KARŞI BİRLEŞMEKTİR.