Görünmez Eller

Klasik iktisatın en önemli temsilcilerinden olan Adam Smith Ulusların zenginliği kitabında «görünmez el” kavramından bahseder. Smith’e göre piyasa ne zaman bir dengesizlik içine girerse bu görünmez el piyasaya müdahale eder ve piyasayı dengeye getirir. Bizim ülkemizde de her daim dengeleri değiştiren bir gizli el mevcuttur. Ne zaman bir şeyler gün yüzüne çıkarılmaya çalışılsa, ya da birileri bir şeylerin üzerine fazla gitse bu el ortaya çıkıyor ve dengeleri değiştiriyor. Bu görünmez el ülkemiz aydınlarının yaşamına son vererek dengeleri alt üst etmeye çalışıyor.

Ocak ayı kış ayının ortasıdır ve buz gibi geçer genellikle. Bu aydaki sevimsizlik, kış ve soğuk olmasının yanı sıra ülkemizin bu ayda verdiği acı kayıpları hatırlatması nedeniyle daha sevimsiz bir hal alır. Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Gaffar Okkan, Hrant Dink…

Uğur Mumcu ülkemizde doğrunun adaletin temel taşlarından biriydi ve hiç şüphesiz gazetecilik mesleğinin yüz akıydı. Araştırmacı gazeteciliğin en önemli temsilcilerinden biriydi. Onun yazdığı kitaplar ve makalelerin her biri karanlığa tutulmuş bir fener gibi adeta. Bu makaleler ve kitaplar incelendiğinde ise neden öldürüldüğü gayet net anlaşılmaktadır. Çünkü yapılan yolsuzluklardan ve işlenen cinayetlerden nemalananlar bunların daha fazla açığa çıkmasına engel olmak istemişlerdir. Görünmez el devreye girmiştir ve dengelerle oynamıştır.

Tarihte ve günümüzde iktidarların en çok korktuğu şey düşünen, okuyan ve sorgulayan bir toplum yapısına sahip olmaktır. Böyle bir topluma sahip olmak ve toplumu yönetmek hiçbir iktidarın hoşuna gitmez. Bu nedenle toplum içinde okuyarak, sorgulayarak ve düşünerek ön plana çıkan ve sivrilen zihniyetler, iktidar gözünde tehlike arz etmektedir. Bunun içindir ki düşünmenin ve sorgulamanın karşısına dikilecek asker olarak din kullanılır çoğunlukla. İnsanların önüne, sorgulamalarını önleyecek tabuları koyarlar ve bunu din kisvesi altında yaparlar. Dini konulara adeta patlamaya hazır bomba muamelesi yapan topluluklar ise onu tabu olarak görürler ve sorgusuz sualsiz kabul ederler. Bunun sonucunda da kolay yönetilebilecek bir güruh ortaya çıkar.

Sorgulamayan ve zamanla düşünmeyen topluluklardan ise hasta zihniyetler üremeye başlar. Karl Marx’ın dediği gibi din insanın afyonu olur ve zeki olan iktidarlar ise bu afyon ile zihinsel uyuşma yaşayan güruha rahatlıkla müdahale eder ve onları istediği doğrultuda yönetmeyi başarır.

Düşünmeyen ve sorgulamayan zihniyete en yakın ve sıcak örnek ise Charlie Hebdo katliamıdır. Bu zihniyetler o kadar örümceklenmiştir ki gözünü kırpmadan Allah ve peygamber adına, üstelik inandıkları dini değerlerde öldürmenin haram kılınmasına rağmen düzenledikleri bombalı eylemde 12 kişiyi öldürmüşlerdir.

Onlar ve onlarla aynı zihniyette olanlara göre, bu yapılan katliamla dini değerler kurtarıldı ve kendilerine cennetten bir yer ayrıldı. İşte düşünmeyen ve sorgulamayan hastalıklı zihniyetin bedelini düşünen ve sorgulayan insan ödüyor. Oysa Uluslararası insan hakları uzmanlarına göre (Örn., bkz. Birleşmiş Milletler Din ve İnanç Özgürlüğü Özel Raportörü Prof.Dr. Heiner Bielefeldt) din özgürlüğü, genel insan haklarından ayrı, özel bir özgürlük olarak anlaşılamaz, düşünce özgürlüğü ile din özgürlüğü aynı kapsamda yer alır. Din özgürlüğünü düşünce özgürlüğü ile birlikte düşünmeye alışık olmayabiliriz. Oysa Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ilgili maddesine (Madde 9) bakıldığında, «düşünce, vicdan ve din” özgürlüklerinin aynı başlık altında sıralandığı görülür. Nasıl ki (yine Sözleşme’de öngörülen koşullar dışında) bir insanın dinini veya kendine özgü vicdani inancını hiç kimsenin yasaklama veya sınırlama hakkı yok ise, o insanın kendine özgü düşüncelerini de kimsenin yasaklama veya sınırlama hakkı yoktur. (1)

Bunu engellemek ise yine eğitimden geçiyor. Dünyayı daha yaşanılır insanlarla paylaşmak istiyorsak önce insanları sorgulamaya ve düşünmeye sevk etmeliyiz. Hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmemeli aklımızı ve mantığımızı kullanarak doğru olanı kendimiz bulmalıyız. Bunun içinde temelden bir eğitim gerekiyor. Çocuklarımızı küçük yaşlarda bilmediği soyut kavramlarla boğmak yerine düşünmenin ve mantığın ön plana çıktığı pozitif bilim ağırlıklı bir eğitimden geçirmeliyiz

Uğur Mumcu hepimiz için örnek olacak bir insan. Araştırmacı gazeteciliğin ve sorgulayan zihniyetin en önemli temsilcilerinden biriydi. Yazdığı kitaplara baktığımızda ise hem yaptığı araştırmalarla örnek bir gazeteciliğe şahit olmakta hem de yazdıklarının bugün bile geçerli olduğunu görünce aslında ülkemizde değişen bir şey olmadığını, yolsuzluk ve rüşvetin her devir olduğunu, değişen tek şeyin isimler olduğuna da şahit olmaktayız. Bu zihniyeti daha çok okuyarak, araştırarak sorgulayarak ve düşünerek son vermeliyiz. Ancak o zaman karanlıkta bir delik açabiliriz…


(1) Birgün Fikir 25 Ocak 2015 Laikliğin Anlam ve Önemi Haldun Gülalp

Bunları da sevebilirsiniz