2014 Bitiyor, Geçmişteki 14’lü Yüzyıllar: Ve 2014 Nelerin Yüzyıldönümü?

Sonuna geldiğimiz 2014 yılının bütün dünyaya en çok hatırlattığı şey, bu yılın Birinci Dünya Savaşının başlamasının 100. yılı olmasıdır. Bunu biz de hatırladık, üzerinde duracağız, ama bununla yetinmedik. Peki, daha önceki yüzyılların 14’lerinde neler olmuştu?
Beş yüzyıl önce, ananasın Avrupa’ya ilk geldiği ve ilk Avrupa (Portekiz) gemisinin Çin karasularına girdiği 1514’te, önce Almanya’yı, sonra bütün Avrupa’yı sarsacak ve yeniden şekillendirecek olan Reform’a yol açan olaylar dizisi başlamıştı.[1] O yıl, yeni bir Hıristiyanlık mezhebine, Protestanlığa, «Hıristiyanlığın Avrupa’daki bölünmesi” ne giden yolun açıldığı yıldı. 16. yüzyılın 20’li yıllarından sonra Almanya’da başlayan savaşlar, neredeyse yüz yıla yakın bir süre bütün Avrupa’da genişleyip şiddetlenerek sürdü. Kıyımlar birbirini izledi. Avrupa’nın din, daha doğrusu mezhep savaşları, büyük tahribatın yanında Avrupa nüfusunun azalmasına bile yol açacaktı.
Dört yüzyıl önce 1614’te, «Avrupa-Batı tarihi”nde, sömürge savaşları olarak yeni bir sayfa açılmış, Avrupalılar kuzey Amerika topraklarında hakimiyet ve çıkar çatışmalarına girişmişler, Hollanda ve İngiltere orada birbirleriyle hesaplaşmışlardı. Bu savaş sonunda Neu-Amsterdam, New York olacaktı. Ayrıca Avrupa’nın doğusunda da İsveç-Rusya Savaşı başlamıştı. 1614’ün bizim için anlamı ise, İstanbul’daki Sultanahmet Camiinin bitirilmiş ve o yıl ibadete açılmış olmasıydı.
Üç yüzyıl önce 1714’te, en son olarak Prusya’da, «cadı avı”nın gereği olan «Cadı Davaları” resmen sona erdirilmişti! Buna rağmen orada gene «cadı”lar yakılmaktaydı. Avrupa’da son cadı yakılması 1793’te Prusya’da olacaktı. Avrupa’da 300 yıldan fazla süren cadı avında, bütün Avrupa’da milyonlarca insanın yakıldığı sanılmakta, yalnız 150 yılda 200 binden fazla insanın kurban olduğu kayıtlarla bilinmektedir.
1714’te ayrıca çeşitli «Avrupa savaşları”nın başı ve sonu var. Avusturya yeni bir «Türk Savaşı” başlatmıştı (dört yıl sonra sona erecekti, aynı 1914’teki savaş gibi) ve «İspanya Veraset Savaşı” da sona ermişti.[2]
Dünya savaşları dediğimiz şeylerin Avrupa savaşları olduğunu[3] hatırlarsak, iki yüzyıl önce, 1814’te bir «dünya savaşı” sona ermişti. Bu savaşa dünya savaşı demek kimsenin aklına gelmemişti o zaman ve o «dünya savaşı”nın adını Napoleon Savaşları koymuşlardı. Güya, 19. yüzyılın başındaki o savaşları çıkaran yalnız Napoleon Bonaparte’tı. Diğer savaşanlar, yenenler ve yenilenler, o dünya savaşını yürütenler, sona erdirenler, yani o savaşın diğer tarafları, o savaş döneminden hiç sorumlulukları ve suçları olmayan ülkeler ve devletlerdi!
1814’te biten o dünya savaşı, gene 1814’te başlatılan, Viyana Kongresi ile taçlandırılmıştı. «Beş Avrupa büyüğü”nün (Avusturya, Prusya, Rusya, İngiltere ve -Büyük Devrim sonrasında yeniden krallık olarak- Fransa) düzenlediği, hakim olduğu ve sonuçlarını belirlediği kongre, Avrupa’da yeni sınırları çizdi, herkes kabul eder göründü. Kongre dünyaya değil ama Avrupa’ya «barış” getirmişti! Bu barışa «Avrupa Uyumu” dediler. «Barış” ve «Uyum”, tam yüz yıl sürecekti, ama sürekli silahlanarak ve silahlı bir şekilde itiş kakış yaparak.
Yüzyıl önce ise, 1914’te en hakiki dünya savaşı çıkmıştı. Bunun dünya savaşı olmadığını veya öyle denemeyeceğini kimse ileri sürememişti. Çünkü bu savaş, «Harb-i Umumi”ydi, çünkü Avrupa’nın dışına da taşmıştı. Biz ise buna Cihan Savaşı demiştik.
1814 ile 1914 arasındaki ilişki, bir «dünya savaşı”nın bitişinden tam bir asır sonra, bir başka, daha kapsamlı, daha muhteşem, daha esaslı bir dünya savaşının çıkmış olmasıydı. Aradaki süre «Avrupa Uyumu” uğruna savaştan kaçınma ve «savaşmama” dönemidir. Ancak Avrupalılar, savaştan kaçınırken, savaşmazken ve «uyum dönemi” içindeyken bile savaşıyorlardı, Avrupa dışında dünya halklarına karşı yürüttükleri büyük savaşlardan söz etmeyelim şimdi, ama bu arada Avrupa’da, Avrupa’nın tam içinde ve göbeğinde Prusya-Avusturya, Prusya-Fransa savaşları gibi büyük ve önemli çatışmalar da olmuş, hatta bazı sınırlar bile değişmişti; ufak tefek Avrupa savaşlarını ise hiç konu etmedik bu arada.
Çeşitli 14’lü eski yüzyılların elbette en önemlisi olan yüzyıl, bir önceki yüzyıl olacaktı, 20. yüzyıldaki. Diğer daha önceki yüzyılların bugüne en yakını olmasından dolayı değil, günümüze, bütün dünya ve bizim için, Türkiye için önemli dersler ve büyük sonuçlar bırakmış olmasından. Tarihin en önemli ve iz bırakan sayfalarından biri olmasından. Dolayısıyla bunların üzerinde duralım; neden?
1)20. yüzyıl, imparatorlukların yaşamaya devam edemeyecekleri bir yüzyıldı. Bizim için önemi ise, son imparatorluklardan biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun, böyle olmasa bile yaşayamayacak durumda olmasıydı. «Hasta adam”dı, esas «hasta adam”dı, en «hasta adam”dı. Ayakta durması sorundu. Bu yüzden, az biraz hasta olanlar (Avusturya, Rusya) bile bu «en hasta” olanın ölümünden ne kapacaklarının hesabını yapıyorlardı. İşte 1914’te patlayan bu hakiki dünya savaşının nedeni, herkesin ne kapacağı anlaşmazlığıydı. Ve tarafların bu konuda anlaşmaları da mümkün değildi. Bu arada Osmanlı devletinin toprakları, dünyanın en önemli toprakları olmuştu. Eskiden beri bu topraklar Doğuya giden yoldu, denizleri (Karadeniz, Akdeniz) ve kıtaları (Asya-Avrupa, Asya-Avrupa) birleştiren güzergahtı, bu bakımlardan önemliydi, ama 19. yüzyıl sonunda bu topraklar enerji kaynakları olarak daha da önem kazanmıştı, artık bu geniş alanın yeni bir anlamı da vardı. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu, hem dünyanın en zengin petrol bölgelerine (Irak, Arabistan) sahipti, hem de petrol bölgelerinin (Romanya, Kuzey Karadeniz, Kafkasya, Hazar Denizi batısı ve İran) tam ortasındaydı. Stratejik önemi büyümüştü.
2)Önemli ve güçlü Avrupa ülkeleri emperyalist olmuşlar, yüzyılın başından itibaren saflaşmışlar, birbirlerine karşı politikalar geliştirmişler, hazırlıklar yapmışlar, silahlanmışlar, yeni silahlar icat etmişler, zırhlı gemilerle donanmalar kurmuşlar ve 1914’te «İtilaf Devletleri” (İngiltere, Fransa, Rusya) ile «İttifak Devletleri” (Almanya ve Avusturya-Macaristan) olarak iki düşman gruba ayrılmışlardı.
4)Savaş patladıktan sonra İtalya, Romanya ve Yunanistan İtilaf devletlerine, Osmanlı İmparatorluğu ise İttifak devletlerine katıldı.
5)Osmanlı devleti, neredeyse yalnız kendisi için çıkan olan bu savaştan kaçamazdı, çatışmadan kaçınamazdı, onun dışında kalamazdı, sonuçta savaşa girmezlik edemezdi. Bu yüzden savaşın içindeydi, savaşın taraflarından biri oldu. Ama savaşa kendi çıkarlarına en uygun şartlarda, durumda ve zamanda giremedi. İstemediği bir şekilde ve hazırlıksız olduğu bir dönemde (Almanya’nın tezgahıyla ve Almanya’nın yanında olarak) savaşa erken sürüklendi.
6)Bu dünya savaşı, emperyalist ülkeler arasında bir paylaşım savaşıydı, emperyalistler arası ilk «yeniden paylaşım” savaşıydı (eski savaşlardan esas farkı buydu). Ama Osmanlı devleti paylaşanlar arasında değildi, paylaşılandı. Bunun sonucu olarak, «Cihan Savaşı”nda kendini savundu, topraklarını savundu, insanlarını savundu, meşru müdafaa yaptı, vatan savunması yaptı.
7)Bu yüzden, yeni Türkiye’nin ortaya çıkmasını sağlayan ve 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı aslında 1914’te başlamıştı.
8)Osmanlı ordularını Almanya donattı, 800 üstünde Alman subay yönetti ve yönlendirdi. Osmanlı ordularının, hatta Erkan-ı Harbiyesinin (Genelkurmayının) başına bile Alman generaller getirildi. Bir büyük ülkenin (üstelik imparatorluk olan bir büyük devletin) ordusunun yönetimine bir başka ülkenin generallerinin getirilmesinin dünyada tarih boyunca bir başka örneği yoktu.
9)Osmanlı orduları, çok çeşitli yerlerde, Almanya’nın yönlendirmesi sonucu, Almanya’nın çıkarları doğrultusunda ve kendi çıkarları açısından gereksiz ve yanlış olan cephelerde (Galiçya cephesi, Rusya sınırı cephesi, Kanal Harekatı vb.) savaştı ve savaştırıldı. Bunun anlamı, birçok cephede Türk askerinin bilerek ve kasten kırdırılmış olmasıydı.
10)Savaşın Osmanlı topraklarındaki ilk çatışma bölgesi olan Çanakkale Savaşlarından başlayarak bütün savaş dönemi boyunca her yerde Alman generalleriyle Osmanlı subayları arasında uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, gerginlikler, sürtüşmeler ve hatta çatışmalar çıktı.[4] Çünkü savaşta iki ülkenin çıkarları ve stratejileri farklıydı ve bazen bunlar birbirleriyle çelişmekteydi.
11)Osmanlı orduları, bu dünya savaşının çeşitli cephelerinde (Çanakkale, Irak, Kafkasya vb. cepheleri) beklenmeyen ve müttefiki Almanya’nın istemediği zaferler de kazandı.
12)Savaşın sonuna doğru Kafkasya cephesinde Türkler, Almanlarla karşı karşıya geldi, oradaki çatışmaları hep Osmanlı birlikleri kazandı.[5]
13)Bu dünya savaşında Almanya’nın yenilgisi kaçınılmazdı. Osmanlı devleti savaşı Almanya’nın kazanmasını bekliyor ve istiyordu.
14)Osmanlı devleti her cephede yenilmediği halde, askeri olarak her bakımdan bağımlı olduğu Almanya’nın teslim olması sonucunda savaşı yürütemez duruma geldi ve yenilmiş oldu. (Almanya uğramadı ama) Osmanlı toprakları işgale uğradı, çünkü nasıl paylaşılacağı galipler tarafından belirlenmişti.
15)Almanya, «stratejik müttefiki” ve «silah arkadaşı” olan Osmanlıya savaş sona erince ihanet etti. Savaşı kazanan İtilaf devletlerinin suçlamalarını Osmanlı devletine yönlendirdi, onu hedef gösterdi. Böylece, kendini kurtarmaya çalışmış, düşmanları karşısında bu şekilde aklanmayı doğru görmüştü.
16)Yenilmeyen Türkiye, yenilmemişliğini, bu büyük savaş sona erdikten sonra elde ettiği zaferle kanıtladı.
17)Osmanlı devletinin yıkılması ve dağılması kaçınılmazdı. Ancak daha 1908 Meşrutiyet Devriminden sonra milli bir devlet kurulması gündeme gelmiş ve bu düşünce her olayda ve aşamada güçlenmişti. Kurtuluş Savaşı önderliğinin kurtuluş savaşını, milli bir örgütlenme, Türk devleti ve Cumhuriyet kurarak başlatması, tarihsel gelişmeyle uyum içindeydi.
18)Türkiye’nin emperyalist işgale ve saldırıya karşı yürüttüğü Kurtuluş Savaşı, kurulmuş olan Cumhuriyetin ayakta kalmasını ve bağımsızlığını sağladı.
*
Büyük sonuç: 2014’ün «eski yüzyıllar” la ilgili dünya geçmişi, en çok savaşları (hatta kayda değer özellikler olarak yalnız savaşları) göstermektedir. Üstelik bu savaşların tarafları hep ve her zaman Avrupa’dan çıkmıştır. Yukarıda görüldüğü gibi, bunların arasında, içinde Avrupa’nın ve Avrupalıların olmadığı tek bir savaş yoktur. Avrupalılar, kıtada veya dışında ya hep birbirleriyle savaşmışlar, ya da Avrupa dışına saldırmışlardır. Bunu, kendisinden sonraki dönemi yaşamadan, görmeden ve bilmeden söyleyenler bile vardır. İngiliz devlet adamı ve düşünür Bacon, 1597’de, «dünyanın kuzey kesiminin [kastettiği kesim, yalnızca Avrupa’dır] daha savaşçı bir bölge olduğu” sonucunu çıkarmıştı. Üstelik ona göre, «güney ülkelerinden” ve uzak yerlerden «kuzey ülkelere” bir saldırı ise hiç görülmemişti
[1] Reform ve konusunda geniş bilgi için bkz. Alp Hamuroğlu, „Hıristiyan ‚‘Reformu«, Bilim ve Gelecek, sayı 93, Kasım 2011, s. 4-19 ve sayı 94, Aralık 2011, s. 50-65.
[2] 16., 17., ve 18. yüzyılların 14’lü yıllarıyla ilgili bilgiler, Werner Stein (Hrsg.), Die wichtigsten Daten der Weltgeschichte / Der Kultur Fahrplan’dan alınmıştır (Herbig Verlagsbuchhandlung, München 1998).
[3] Dünya savaşları istisnasız „Avrupa savaşları« olduğuna göre, ilk ve birinci dünya savaşı, 1618-1648 yılları arasında Avrupa’da bütün kıtada yaşanan «Otuz Yıl Savaşları”ydı. Bu olağandışı savaş döneminde, Avrupa’daki aşağı yukarı bütün ülkeler, müttefik devletler, bütün dinsel gruplaşmalar, tarikatlar ve mezhepler, devletlere bağlı olsun olmasın bütün silahlı güçler birbirleriyle savaşmışlardı. Avrupa içinde (aynı zamanda dünyada tabii) o zamana kadar benzeri görülmemiş, çok geniş alanda yürütülen ve önemi çok büyük olan bu «dünya savaşı” konusunda geniş bilgi için bkz. Alp Hamuroğlu, «İlk ‘Dünya Savaşı’: Otuz Yıl Savaşları (1618-1648)”, Bilim ve Gelecek, sayı 95, Ocak 2012, s. 60-66.
[4] Mustafa Kemal’in Alman askeri yönetimiyle uyuşmazlığı ile savaşın Alman genelkurmayının yanlış yönlendirmesi yüzünden ağır zayiat verilmesine ve uzun sürmesine yol açmış olması, başta askeri kaynaklar olmak üzere çok yerde ele alınmıştır. Bu konuda geniş bilgi için başvurulacak çok kaynak bulunmaktadır. Öğrenebildiğimiz birkaç örnek olarak şunları verebiliriz: Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale Komutanları, MB Yayınları; Ergun Göze, Çanakkale‘de Kumandan Savaşları, Boğaziçi Yayınları; Burhan Sayılır, Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale Savaşı, Salyangoz Yayınları; ve Selehattin Sert, 1914 Alman İhaneti.
Alman askeri yönetimiyle Osmanlı ordusu arasındaki sorunlar bütün savaş dönemi boyunca da yaşanacaktır. M. Kemal kendi yazışmalarıyla da bu konudaki uyuşmazlığı sergilemiştir (bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 2, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999, s. 124, 127, 128, 181, 246, 267).
Birinci Dünya Savaşı, savaş sürecinde Türkiye ve savaş sırasında Alman askeri yönetimiyle yaşanan sorunlar konusunda önemli değerlendirmeler ve ayrıntılı bilgi için bkz. Doğu Perinçek, «Cihan Savaşı ve Talat Paşa”, Teori, sayı 194, s. 28-66 («Cihan Savaşı ve Türk Devrimi”, Teori, sayı 143, s.3-41).
Ayrıca Türk ve Alman subaylar arasında kişisel ve yönetsel sorunlar da yaşanıyordu. Geniş bilgi için bkz. Ergun Hiçyılmaz, «Osmanlı Ordusunda Yabancı Subaylar”, Başverenler Başkaldıranlar, Altın Kitaplar, İstanbul 1993, s. 229 vd. Ayrıca İsmet İnönü de, bu çatışmalardan birçok örnek vermiştir.
[5] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mustafa Çolak, Alman İmparatorluğu’nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya Politikası (1914-1918), TTK, Ankara 2006, s. 225 vd.

Sonuna geldiğimiz 2014 yılının bütün dünyaya en çok hatırlattığı şey, bu yılın Birinci Dünya Savaşının başlamasının 100. yılı olmasıdır. Bunu biz de hatırladık, üzerinde duracağız, ama bununla yetinmedik. Peki, daha önceki yüzyılların 14’lerinde neler olmuştu?

Beş yüzyıl önce, ananasın Avrupa’ya ilk geldiği ve ilk Avrupa (Portekiz) gemisinin Çin karasularına girdiği 1514’te, önce Almanya’yı, sonra bütün Avrupa’yı sarsacak ve yeniden şekillendirecek olan Reform’a yol açan olaylar dizisi başlamıştı.[1] O yıl, yeni bir Hıristiyanlık mezhebine, Protestanlığa, «Hıristiyanlığın Avrupa’daki bölünmesi” ne giden yolun açıldığı yıldı. 16. yüzyılın 20’li yıllarından sonra Almanya’da başlayan savaşlar, neredeyse yüz yıla yakın bir süre bütün Avrupa’da genişleyip şiddetlenerek sürdü. Kıyımlar birbirini izledi. Avrupa’nın din, daha doğrusu mezhep savaşları, büyük tahribatın yanında Avrupa nüfusunun azalmasına bile yol açacaktı.

Dört yüzyıl önce 1614’te, «Avrupa-Batı tarihi”nde, sömürge savaşları olarak yeni bir sayfa açılmış, Avrupalılar kuzey Amerika topraklarında hakimiyet ve çıkar çatışmalarına girişmişler, Hollanda ve İngiltere orada birbirleriyle hesaplaşmışlardı. Bu savaş sonunda Neu-Amsterdam, New York olacaktı. Ayrıca Avrupa’nın doğusunda da İsveç-Rusya Savaşı başlamıştı. 1614’ün bizim için anlamı ise, İstanbul’daki Sultanahmet Camiinin bitirilmiş ve o yıl ibadete açılmış olmasıydı.

Üç yüzyıl önce 1714’te, en son olarak Prusya’da, «cadı avı”nın gereği olan «Cadı Davaları” resmen sona erdirilmişti! Buna rağmen orada gene «cadı”lar yakılmaktaydı. Avrupa’da son cadı yakılması 1793’te Prusya’da olacaktı. Avrupa’da 300 yıldan fazla süren cadı avında, bütün Avrupa’da milyonlarca insanın yakıldığı sanılmakta, yalnız 150 yılda 200 binden fazla insanın kurban olduğu kayıtlarla bilinmektedir.

1714’te ayrıca çeşitli «Avrupa savaşları”nın başı ve sonu var. Avusturya yeni bir «Türk Savaşı” başlatmıştı (dört yıl sonra sona erecekti, aynı 1914’teki savaş gibi) ve «İspanya Veraset Savaşı” da sona ermişti.[2]

Dünya savaşları dediğimiz şeylerin Avrupa savaşları olduğunu[3] hatırlarsak, iki yüzyıl önce, 1814’te bir «dünya savaşı” sona ermişti. Bu savaşa dünya savaşı demek kimsenin aklına gelmemişti o zaman ve o «dünya savaşı”nın adını Napoleon Savaşları koymuşlardı. Güya, 19. yüzyılın başındaki o savaşları çıkaran yalnız Napoleon Bonaparte’tı. Diğer savaşanlar, yenenler ve yenilenler, o dünya savaşını yürütenler, sona erdirenler, yani o savaşın diğer tarafları, o savaş döneminden hiç sorumlulukları ve suçları olmayan ülkeler ve devletlerdi!

1814’te biten o dünya savaşı, gene 1814’te başlatılan, Viyana Kongresi ile taçlandırılmıştı. «Beş Avrupa büyüğü”nün (Avusturya, Prusya, Rusya, İngiltere ve -Büyük Devrim sonrasında yeniden krallık olarak- Fransa) düzenlediği, hakim olduğu ve sonuçlarını belirlediği kongre, Avrupa’da yeni sınırları çizdi, herkes kabul eder göründü. Kongre dünyaya değil ama Avrupa’ya «barış” getirmişti! Bu barışa «Avrupa Uyumu” dediler. «Barış” ve «Uyum”, tam yüz yıl sürecekti, ama sürekli silahlanarak ve silahlı bir şekilde itiş kakış yaparak.

Yüzyıl önce ise, 1914’te en hakiki dünya savaşı çıkmıştı. Bunun dünya savaşı olmadığını veya öyle denemeyeceğini kimse ileri sürememişti. Çünkü bu savaş, «Harb-i Umumi”ydi, çünkü Avrupa’nın dışına da taşmıştı. Biz ise buna Cihan Savaşı demiştik.

1814 ile 1914 arasındaki ilişki, bir «dünya savaşı”nın bitişinden tam bir asır sonra, bir başka, daha kapsamlı, daha muhteşem, daha esaslı bir dünya savaşının çıkmış olmasıydı. Aradaki süre «Avrupa Uyumu” uğruna savaştan kaçınma ve «savaşmama” dönemidir. Ancak Avrupalılar, savaştan kaçınırken, savaşmazken ve «uyum dönemi” içindeyken bile savaşıyorlardı, Avrupa dışında dünya halklarına karşı yürüttükleri büyük savaşlardan söz etmeyelim şimdi, ama bu arada Avrupa’da, Avrupa’nın tam içinde ve göbeğinde Prusya-Avusturya, Prusya-Fransa savaşları gibi büyük ve önemli çatışmalar da olmuş, hatta bazı sınırlar bile değişmişti; ufak tefek Avrupa savaşlarını ise hiç konu etmedik bu arada.

Çeşitli 14’lü eski yüzyılların elbette en önemlisi olan yüzyıl, bir önceki yüzyıl olacaktı, 20. yüzyıldaki. Diğer daha önceki yüzyılların bugüne en yakını olmasından dolayı değil, günümüze, bütün dünya ve bizim için, Türkiye için önemli dersler ve büyük sonuçlar bırakmış olmasından. Tarihin en önemli ve iz bırakan sayfalarından biri olmasından. Dolayısıyla bunların üzerinde duralım; neden?

1)20. yüzyıl, imparatorlukların yaşamaya devam edemeyecekleri bir yüzyıldı. Bizim için önemi ise, son imparatorluklardan biri olan Osmanlı İmparatorluğu’nun, böyle olmasa bile yaşayamayacak durumda olmasıydı. «Hasta adam”dı, esas «hasta adam”dı, en «hasta adam”dı. Ayakta durması sorundu. Bu yüzden, az biraz hasta olanlar (Avusturya, Rusya) bile bu «en hasta” olanın ölümünden ne kapacaklarının hesabını yapıyorlardı. İşte 1914’te patlayan bu hakiki dünya savaşının nedeni, herkesin ne kapacağı anlaşmazlığıydı. Ve tarafların bu konuda anlaşmaları da mümkün değildi. Bu arada Osmanlı devletinin toprakları, dünyanın en önemli toprakları olmuştu. Eskiden beri bu topraklar Doğuya giden yoldu, denizleri (Karadeniz, Akdeniz) ve kıtaları (Asya-Avrupa, Asya-Avrupa) birleştiren güzergahtı, bu bakımlardan önemliydi, ama 19. yüzyıl sonunda bu topraklar enerji kaynakları olarak daha da önem kazanmıştı, artık bu geniş alanın yeni bir anlamı da vardı. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu, hem dünyanın en zengin petrol bölgelerine (Irak, Arabistan) sahipti, hem de petrol bölgelerinin (Romanya, Kuzey Karadeniz, Kafkasya, Hazar Denizi batısı ve İran) tam ortasındaydı. Stratejik önemi büyümüştü.

2)Önemli ve güçlü Avrupa ülkeleri emperyalist olmuşlar, yüzyılın başından itibaren saflaşmışlar, birbirlerine karşı politikalar geliştirmişler, hazırlıklar yapmışlar, silahlanmışlar, yeni silahlar icat etmişler, zırhlı gemilerle donanmalar kurmuşlar ve 1914’te «İtilaf Devletleri” (İngiltere, Fransa, Rusya) ile «İttifak Devletleri” (Almanya ve Avusturya-Macaristan) olarak iki düşman gruba ayrılmışlardı.

3)Taraflar, her ülke kendi bahanesine sahip olarak, isteyerek, çekinmeksizin ve hevesle savaşı başlattılar. İlk saldıran öncelikli olacaktı. Baskın basanındır ya, biri başlamasa bir diğeri veya diğerleri ilk saldırıyı yapacak ve savaşı başlatacaktı. Ordularını başka topraklara, komşu ülkelere ilk süren Almanya oldu.

4)Savaş patladıktan sonra İtalya, Romanya ve Yunanistan İtilaf devletlerine, Osmanlı İmparatorluğu ise İttifak devletlerine katıldı.

5)Osmanlı devleti, neredeyse yalnız kendisi için çıkan olan bu savaştan kaçamazdı, çatışmadan kaçınamazdı, onun dışında kalamazdı, sonuçta savaşa girmezlik edemezdi. Bu yüzden savaşın içindeydi, savaşın taraflarından biri oldu. Ama savaşa kendi çıkarlarına en uygun şartlarda, durumda ve zamanda giremedi. İstemediği bir şekilde ve hazırlıksız olduğu bir dönemde (Almanya’nın tezgahıyla ve Almanya’nın yanında olarak) savaşa erken sürüklendi.

6)Bu dünya savaşı, emperyalist ülkeler arasında bir paylaşım savaşıydı, emperyalistler arası ilk «yeniden paylaşım” savaşıydı (eski savaşlardan esas farkı buydu). Ama Osmanlı devleti paylaşanlar arasında değildi, paylaşılandı. Bunun sonucu olarak, «Cihan Savaşı”nda kendini savundu, topraklarını savundu, insanlarını savundu, meşru müdafaa yaptı, vatan savunması yaptı.

7)Bu yüzden, yeni Türkiye’nin ortaya çıkmasını sağlayan ve 1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı aslında 1914’te başlamıştı.

8)Osmanlı ordularını Almanya donattı, 800 üstünde Alman subay yönetti ve yönlendirdi. Osmanlı ordularının, hatta Erkan-ı Harbiyesinin (Genelkurmayının) başına bile Alman generaller getirildi. Bir büyük ülkenin (üstelik imparatorluk olan bir büyük devletin) ordusunun yönetimine bir başka ülkenin generallerinin getirilmesinin dünyada tarih boyunca bir başka örneği yoktu.

9)Osmanlı orduları, çok çeşitli yerlerde, Almanya’nın yönlendirmesi sonucu, Almanya’nın çıkarları doğrultusunda ve kendi çıkarları açısından gereksiz ve yanlış olan cephelerde (Galiçya cephesi, Rusya sınırı cephesi, Kanal Harekatı vb.) savaştı ve savaştırıldı. Bunun anlamı, birçok cephede Türk askerinin bilerek ve kasten kırdırılmış olmasıydı.

10)Savaşın Osmanlı topraklarındaki ilk çatışma bölgesi olan Çanakkale Savaşlarından başlayarak bütün savaş dönemi boyunca her yerde Alman generalleriyle Osmanlı subayları arasında uyuşmazlıklar, anlaşmazlıklar, gerginlikler, sürtüşmeler ve hatta çatışmalar çıktı.[4] Çünkü savaşta iki ülkenin çıkarları ve stratejileri farklıydı ve bazen bunlar birbirleriyle çelişmekteydi.

11)Osmanlı orduları, bu dünya savaşının çeşitli cephelerinde (Çanakkale, Irak, Kafkasya vb. cepheleri) beklenmeyen ve müttefiki Almanya’nın istemediği zaferler de kazandı.

12)Savaşın sonuna doğru Kafkasya cephesinde Türkler, Almanlarla karşı karşıya geldi, oradaki çatışmaları hep Osmanlı birlikleri kazandı.[5]

13)Bu dünya savaşında Almanya’nın yenilgisi kaçınılmazdı. Osmanlı devleti savaşı Almanya’nın kazanmasını bekliyor ve istiyordu.

14)Osmanlı devleti her cephede yenilmediği halde, askeri olarak her bakımdan bağımlı olduğu Almanya’nın teslim olması sonucunda savaşı yürütemez duruma geldi ve yenilmiş oldu. (Almanya uğramadı ama) Osmanlı toprakları işgale uğradı, çünkü nasıl paylaşılacağı galipler tarafından belirlenmişti.

15)Almanya, «stratejik müttefiki” ve «silah arkadaşı” olan Osmanlıya savaş sona erince ihanet etti. Savaşı kazanan İtilaf devletlerinin suçlamalarını Osmanlı devletine yönlendirdi, onu hedef gösterdi. Böylece, kendini kurtarmaya çalışmış, düşmanları karşısında bu şekilde aklanmayı doğru görmüştü.

16)Yenilmeyen Türkiye, yenilmemişliğini, bu büyük savaş sona erdikten sonra elde ettiği zaferle kanıtladı.

17)Osmanlı devletinin yıkılması ve dağılması kaçınılmazdı. Ancak daha 1908 Meşrutiyet Devriminden sonra milli bir devlet kurulması gündeme gelmiş ve bu düşünce her olayda ve aşamada güçlenmişti. Kurtuluş Savaşı önderliğinin kurtuluş savaşını, milli bir örgütlenme, Türk devleti ve Cumhuriyet kurarak başlatması, tarihsel gelişmeyle uyum içindeydi.

18)Türkiye’nin emperyalist işgale ve saldırıya karşı yürüttüğü Kurtuluş Savaşı, kurulmuş olan Cumhuriyetin ayakta kalmasını ve bağımsızlığını sağladı.

*

Büyük sonuç: 2014’ün «eski yüzyıllar” la ilgili dünya geçmişi, en çok savaşları (hatta kayda değer özellikler olarak yalnız savaşları) göstermektedir. Üstelik bu savaşların tarafları hep ve her zaman Avrupa’dan çıkmıştır. Yukarıda görüldüğü gibi, bunların arasında, içinde Avrupa’nın ve Avrupalıların olmadığı tek bir savaş yoktur. Avrupalılar, kıtada veya dışında ya hep birbirleriyle savaşmışlar, ya da Avrupa dışına saldırmışlardır. Bunu, kendisinden sonraki dönemi yaşamadan, görmeden ve bilmeden söyleyenler bile vardır. İngiliz devlet adamı ve düşünür Bacon, 1597’de, «dünyanın kuzey kesiminin [kastettiği kesim, yalnızca Avrupa’dır] daha savaşçı bir bölge olduğu” sonucunu çıkarmıştı. Üstelik ona göre, «güney ülkelerinden” ve uzak yerlerden «kuzey ülkelere” bir saldırı ise hiç görülmemişti

[1] Reform ve konusunda geniş bilgi için bkz. Alp Hamuroğlu, „Hıristiyan ‚‘Reformu«, Bilim ve Gelecek, sayı 93, Kasım 2011, s. 4-19 ve sayı 94, Aralık 2011, s. 50-65.

[2] 16., 17., ve 18. yüzyılların 14’lü yıllarıyla ilgili bilgiler, Werner Stein (Hrsg.), Die wichtigsten Daten der Weltgeschichte / Der Kultur Fahrplan’dan alınmıştır (Herbig Verlagsbuchhandlung, München 1998).

[3] Dünya savaşları istisnasız „Avrupa savaşları« olduğuna göre, ilk ve birinci dünya savaşı, 1618-1648 yılları arasında Avrupa’da bütün kıtada yaşanan «Otuz Yıl Savaşları”ydı. Bu olağandışı savaş döneminde, Avrupa’daki aşağı yukarı bütün ülkeler, müttefik devletler, bütün dinsel gruplaşmalar, tarikatlar ve mezhepler, devletlere bağlı olsun olmasın bütün silahlı güçler birbirleriyle savaşmışlardı. Avrupa içinde (aynı zamanda dünyada tabii) o zamana kadar benzeri görülmemiş, çok geniş alanda yürütülen ve önemi çok büyük olan bu «dünya savaşı” konusunda geniş bilgi için bkz. Alp Hamuroğlu, «İlk ‘Dünya Savaşı’: Otuz Yıl Savaşları (1618-1648)”, Bilim ve Gelecek, sayı 95, Ocak 2012, s. 60-66.

[4] Mustafa Kemal’in Alman askeri yönetimiyle uyuşmazlığı ile savaşın Alman genelkurmayının yanlış yönlendirmesi yüzünden ağır zayiat verilmesine ve uzun sürmesine yol açmış olması, başta askeri kaynaklar olmak üzere çok yerde ele alınmıştır. Bu konuda geniş bilgi için başvurulacak çok kaynak bulunmaktadır. Öğrenebildiğimiz birkaç örnek olarak şunları verebiliriz: Sermet Atacanlı, Atatürk ve Çanakkale Komutanları, MB Yayınları; Ergun Göze, Çanakkale‘de Kumandan Savaşları, Boğaziçi Yayınları; Burhan Sayılır, Türk Kurmay Subaylarının Gözüyle Çanakkale Savaşı, Salyangoz Yayınları; ve Selehattin Sert, 1914 Alman İhaneti.

Alman askeri yönetimiyle Osmanlı ordusu arasındaki sorunlar bütün savaş dönemi boyunca da yaşanacaktır. M. Kemal kendi yazışmalarıyla da bu konudaki uyuşmazlığı sergilemiştir (bkz. Atatürk’ün Bütün Eserleri, cilt 2, Kaynak Yayınları, İstanbul 1999, s. 124, 127, 128, 181, 246, 267).

Birinci Dünya Savaşı, savaş sürecinde Türkiye ve savaş sırasında Alman askeri yönetimiyle yaşanan sorunlar konusunda önemli değerlendirmeler ve ayrıntılı bilgi için bkz. Doğu Perinçek, «Cihan Savaşı ve Talat Paşa”, Teori, sayı 194, s. 28-66 («Cihan Savaşı ve Türk Devrimi”, Teori, sayı 143, s.3-41).

Ayrıca Türk ve Alman subaylar arasında kişisel ve yönetsel sorunlar da yaşanıyordu. Geniş bilgi için bkz. Ergun Hiçyılmaz, «Osmanlı Ordusunda Yabancı Subaylar”, Başverenler Başkaldıranlar, Altın Kitaplar, İstanbul 1993, s. 229 vd. Ayrıca İsmet İnönü de, bu çatışmalardan birçok örnek vermiştir.

[5] Bu konuda geniş bilgi için bkz. Mustafa Çolak, Alman İmparatorluğu’nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya Politikası (1914-1918), TTK, Ankara 2006, s. 225 vd.

Bunları da sevebilirsiniz